• Sonuç bulunamadı

3.2. Bulgular

3.2.3. Medya ve Köşe Yazarlarının Konumlarındaki Değişim

3.2.3.3. Medya Uzmanlarının İktidarın Yeniden Kuruluşundaki Etkileri

Daha önceki kısımlarda değinilen görüşlerden, gazeteciliğe etki eden tüm unsurlardan medya profesyonellerinin çeşitli derecelerde etkilendiği söylenebilir. Bu etkilenme, kaçınılmaz olarak, meslek ilkelerinin bozulması biçiminde kendini göstermektedir. Katılımcılar çalıştıkları kurumlara göre, meslek ilkelerine uyulup uyulmadığı ve bunların neler olduğuna ilişkin çeşitli görüşler bildirmişlerdir.

Tablo 3.26 Çalıştıkları Kurumların Konumlarına Göre Katılımcıların Gazetecilerin Meslek İlkelerine Uyup Uymadığına İlişkin Görüşleri

Merkez Medya Merkez Dışı Medya Çalışmıyor

1 : Gazetecilerin çoğunun meslek ilkelerine uymaları 1 0 0 2 : Gazetecilerin çoğunun meslek ilkelerine uymaması 1 3 0 3 : Gazetecilerin çoğunun meslek ilkelerine uyması ama eşik bekçileri

devreye girmesi 1 2 0

4 : Gazetecilerin çoğunun yayın politikaları nedeniyle meslek ilkelerine

uygulayamaması 0 1 0

5 : Haberin önemsiz olduğu yönde genel görüşün olması nedeniyle meslek

ilkelerine uyulmaması 1 0 0

6 : İktidar baskınının yoğunluğuna göre meslek ilkelerine uyulması oranının

değişmesi 0 1 0

7 : İktidar yanlısı gazetecilerin meslek ilkelerine uymamaları 2 0 0 8 : Medya sisteminin yapısı nedeniyle gazetecilerin tamamının meslek

ilkelerine uymaması 0 0 1

9 : Yeni gazeteci türünün ortaya çıkması ve meslek ilkelerine uymamaları 0 1 0 10 : Yeni medya döneminde meslek ilkelerinin anlamsızlaşması 0 1 0

Bu çeşitlilik içinde genelde gazetecilerin meslek ilkelerine değişik nedenlerden dolayı uymadıkları anlaşılmaktaysa da bunların neler olduğunun sorgulanması da gerkmektedir.

Tablo 3.27 Çalıştıkları Kurumların Konumlarına Göre Katılımcıların Gazetecilerin Uyulmayan Meslek ilkelerine İlişkin Görüşleri

Merkez Medya Merkez Dışı Medya Çalışmıyor

1 : Belirlemenin olanaksızlığı 0 1 0

2 : Gerçekliğin çarpıtılması 0 1 0

3 : Gerçeklik-doğruluk-nesenelliğe uyulmaması 0 2 0

4 : Görmemezlik, haber atlama yapılması 0 1 1

5 : Görmemezlikten gelme ve saptırma yapılması 0 1 0

6 : Habere manipülasyon yapılarak uyulmaması 2 0 0

7 : Haberi doğrulama kuralına uyulmaması 0 1 0

8 : Hiçbir ilkeye uyulmaması 1 1 0

9 : İktidarın arzu ettiği biçimde haberlerde düzenleme yapılması 0 1 0 10 : Kişilik haklarının ihlal edilmesi 1 1 0

11 : Kişisel dokunulmazlığın ihlalinin yapılması 0 0 1 12 : Meslek Etik kurallarına, tarafsızlık ve insan haklarına uyulmaması 1 0 0

13 : Meslek etiklerine uyulmaması 0 1 0

14 : Objektiflik ve tarafsızlığa uyulmaması 3 0 0

15 : Tetikçilik yapılması 0 1 0

Tüm bu uyumsuzluk, medya çalışanlarının ürettikleri bilgi, yorum ve düşüncelerinde olduğu gibi habercilik anlayış ve biçimlerine yansımaktadır.

Veriler incelendiğinde, günümüz habercilik anlayışının, iktidarın güdümünde186 olduğu ve gerçekliğin iktidara göre biçimlendirildiği anlaşılmaktadır.187 Medya ürünleri, medya kuruluşlarının iktidar karşısında aldıkları pozisyona göre değişmektedir. İktidara yakın olan gazetelerin ürettikleri haberlerin içeriğinde çizilen gerçeklik ile iktidara muhalif olanların ürettiklerinin birbirine zıt olduğu ve gerçekliğin farklı boyutlarda yeniden üretildiği görülmektedir. Araştırmaya katılım sağlayanlar da, hükümetin isteği doğrultusunda habercilik

186 “‘Basın notu’ diye veriyorlar abi. ‘Basın notu’ ne biliyor musun? Yazılmış haber. Ara başlıklar var üstünde. İnanmadım. Bu gerçek olabilir mi? Zaman gazetesinde aynen çıktı bu haber. Oradan çıkan haberin metni ile Emniyet’ten verilen ‘basın notu’nu karşılaştırdım; birkaç tashih dışında hiçbir fark yok. Birebir aynı. Gazeteci, alıp götüren adam, başka bir şey değil yani. Olduğu gibi polisin yazdığı çıkıyordu. O belgeyle gazeteyi Birgün’de bir arkadaşa verdim; gazetenin kupürüyle basın notunu yan yana koyun diye. Haber yaptılar.” (Dağıstanlı, 2014, s. 109)

187 Milliyet’te tepkiyle karşılanan ve ayrıca Erdoğan Demirören’in almamak için çok çaba harcamasına karşın, Yıldırım Demirören’in AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’e söz vermesi üzerine, köşe yazarı olarak başlayan Negehan Alçı’nın (Sazak, 2014, s. 54-57) gönderdiği “Derya abi benim yazı Başbakan’ın hoşuna gidecek, bundan eminim. Bu, aile içerisinde konuşulan bir konu. Artık dışarıda da konuşulmasını istiyorlar! Başbakan benim yüzümden hiçbir şekilde size bozulmaz. Aksine! Ben aileyi iyi tanıyorum, onlara yakınım, bütün sorumluluğu alıyorum. Bu yazının yayımlanmaması için hiçbir sebep yok. Başbakanın seveceği bir yazıyı ‘kızar’ diye yayımlamamak olur bu. Biliyorsunuz bizim bebişlere isim verdi, doğumdan sonra beni aradı tebrik etti, konuştuk, endişe etmeyin lütfen!” (Sazak, 2014, s. 59), biçimindeki cep telefonu mesajı bu durumu ortaya koymaktadır.

yapıldığı; bunun, gerçekliğin iktidara göre değiştirilmesi biçiminde tezahür ettiğin düşüncesini taşımaktadırlar:188

Tablo 3.28 Günümüz Habercilik Anlayışı

Bugünkü Türkiye’ye baktığımız zaman, Türkiye gündemini oluşturan maalesef ne köşe yazarları ne basın: gündemi oluşturan Başbakan. Yani Türkiye’de son iki, üç yılı incelediğimiz zaman Türkiye’nin gündemini Başbakanın sözleri temsil ediyor. Başbakan ne derse, ona ‘evet’ ya da ‘hayır’ demek, ‘doğru’ ya da ‘yanlış’ demek Türkiye gündemini oluşturuyor. O bakımdan, basın bu işlevini kaybetti. Gündem oluşturamıyor. (KY-09, Kişisel görüşme, 30.5.2013)

Tiyatroda; dekorsuz tiyatro olur, metinsiz tiyatro olur, sessiz tiyatro olur, aktörsüz tiyatro olmaz, onun gibi gazetecilik de gazetecilikte gazeteci, habercidir. Yani üst sırada gelen habercidir; zaten önemli olan haberdir. Haberiniz doğru olsun, yorumunuz yanlış olsun, önemli değil. Siz doğru haberi verdiğiniz vakit, okuyan adam o doğru haberden giderek sizin yorumunuzun yanlışlığını, o yönlendirmeyi düşünmeyebilir ama bugün öyle olaylarla karşılaşıyoruz ki, istediğiniz gibi yorumlayın. Ben geçenlerde bir kanala gittim.

188 Sansür konusunda son zamanlarda yapılan bir çalışmanın sonuçları, haberlerin iktidara göre biçimlendirildiği görüşünü destekler nitelikte olmuştur. Araştırma, örneklemini oluşturan Hürriyet, Milliyet, Radikal, Yeni Şafak, Zaman, Birgün, Habertürk, Evrensel, Star, Sabah, Günlük, Hurriyet Daily News, Akşam, Vatan, Birgün, Cumhuriyet, Sözcü, Taraf gazeteleri ile Hayat TV, CNN Türk, NTV ve TV8 kanallarından 67 gazeteciyle anket yöntemi kullanılarak yapılmıştır. Buna göre, çeşitli gazetelerde sansür uygulanan konuların başında; % 81.8 (45 gazeteci) ile hükümetin yanlış işleri, belediye ve bürokraside yolsuzluğa, % 64.8 (35 gazeteci) ile Kürt meselesine ve % 67.9 (36 gazeteci) ile devlete karşı işlenen suçlar kapsamında sürmekte olan davalara ilişkin haberlerin, gazetecilerin sıklıkla hapse girmelerine ya da haklarında dava açılmasına neden olan haberler olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Arsan, 2011, s. 8).

İçerideki odadan –her zaman seyretmediğimiz bir kanaldır- haberleri izliyorum, bir de burada izlediğim haberlere baktım, iki ayrı Türkiye, iki ayrı zamanda yaşıyor gibiyiz. (KY-12, Kişisel görüşme, 10.11.2013)

Günümüzün yeni habercilik anlayışı aslında daha önceki dönemlerden farklı değilse de, siyasal iktidarın medya üzerindeki ağırlığının daha çok hissedilir durumda olduğu anlaşılmaktadır.189 KY-16’ya (Kişisel görüşme, 26.7.2013) göre günümüz haberciliği, eskisi kadar kötü durumdadır.190 2000 yılı öncesi haber atlamak patronajın etkisiyle gazetecilerin inisiyatifindeyken, günümüzde ise tamamen siyasal iktidara geçmiştir. Günümüzün habercilik anlayışını KY-04 (Kişisel görüşme, 5.5.2013), “…büyük çoğunlukla Başbakan ne duymak istiyor -bakın Bakanlar Kurulu, iktidar partisi bile değil- ne duymak istemiyor.. Günümüz haberciliği manşeti ve sürmanşetini bunlar tayin ediyor: Devlet benim diyor..” biçiminde yorumlamaktadır. KY-08 de (Kişisel görüşme, 30.5.2013), “Bu dönemde habercilik anlayışı, ‘hükümeti kızdırmayalım’, ‘patronun başı belaya girmesinden’ ibaret bence, bir kesim için. Bir kesim için de, yandaş medya olarak tanımladığımız kesim için de, hükümetin icraatlarının her şeyin önünde olduğunu söylemek” biçiminde olduğunu belirtmektedir.

Günümüz Türkiye medyasının haberciliği ne yazı ki, büyük ölçüde siyasi iktidarın hâkimiyeti altına girmiştir. Medyada hem gönüllü olarak bir kısım medyanın misyon üstlenmesi ve önemli bölümünün de baskı ve tehdit altında, hatta tehditten öte müeyyide görmesiyle haberci kendini özgür hissedememektedir. Hangi haberlerin gazeteye girebileceğini, giremeyeceği aşağı yukarı kategori olarak kendisine bildirilmiştir. Gazeteye zaten girmeyeceği haberin peşinde olmaz; bunun için çaba göstermez. Dolayısıyla, özü itibariyle haber olan birçok şey, daha baştan ayıklanmıştır. Haber olma şansını yitirmiştir. (KY-03, Kişisel görüşme, 2.5.2013)

189 Mehmet Ali Birand (2012, s. 135) günümüzün geçmiş dönemlerden farkını, “(28 Şubat ile) Şöyle bir benzerlik, iktidar ağırlığı var. O dönemde iktidar askerin elindeydi. Fethullah (Gülen) okullarına iyi diyenler bilmem neden çıkarıldı. Gazetede askerin aleyhine yazı yazanların patronlarına baskı yapılırdı. Bir tanesini atsa ki atılırdı, diğerleri tutulurdu. Ama hep akılda şu vardı, bu dönem geçer. Çünkü bir de iktidar vardı. Yönetim ikiye bölünmüştü. Bir asker, bir sivil iktidar. Bugün bir tek iktidar var. Asker yok.” biçiminde açıklamaktadır. Tufan Türenç (2012, s. 74-75) ise, “(Yanlışları dile) Getirenlerin de yalnız bu dönemde değil, her dönemde başı belaya girmiştir. Mesela Demokrat Parti zamanında hiçbir basın özgürlüğü güvencesi olmadığı için başbakan kızdığı zaman ‘atın bunu içeri’ diyordu. İçeri atıyorlardı. Gazeteciler de içeri girip çıkıyorlardı. Ama bu dönemde bu durum çok daha kurumsal hale getirildi” yorumunu yapmaktadır. Bekir Coşkun (2012, s. 44) da dönüşüme uğrayan sansüre “Ve kovulmak kavramı artık çok kurumsallaştı. Ben kovulmayan gazeteci, yazar tanımıyorum çok fazla. Hayatlarının bir zamanında mutlaka kovulmuşlardır” yorumunu getirmektedir.

190 Mustafa Alp Dağıstanlı (2014, s. 106), Mehmet Emin Karamehmet patronajı altındayken bile Akşam gazetesinin, genel yayın yönetmeni İsmail Küçükkaya’nın Başbakan’ın uçağında bir koltuk kapması ve birlikte çektirdikleri fotoğrafının birinci sayfadan görünmesinin sağlanması amacında olduğunu belirtmektedir: “Tayyip büyük (sayfada kapladığı alan olarak) görülecek, Gül ve Tayyip varsa ayrı sayfalarda görülecek ama Tayyip asla küçük görülmeyecek(tir).” Habertürk gazetesindeyse temel ilke, Başbakan’ı üzecek herhangi bir şey yayımlanmamasıyken; bunun tamamlayıcı tali ilkesi ise, hiçbir konuyu sorgulamamaktır. Zira gazetecinin içgüdüsünü oluşturmasına karşın sorgulamak Başbakan’ı üzmemektedir (Dağıstanlı, 2014, s. 104). Bu saptama, habercilik dışında gazetecilerin öncelik sıralamalarının sanıl değişebildiğini açıklar niteliktedir.

…bugün Türkiye’de bazı olaylar görmezden geliniyor. Sistematik bir yandaş medya var; yandaş medya sürekli olarak bir iktidarı iki türlü; (1) yorumlarıyla, yorumlarını saptırarak her şeye kılıf hazırlayarak destekliyor, (2) bazı olayları görmezden gelerek, bazı olayları hiç olmamış gibi veyahut da bazı olayları saptırarak, yansıtarak şey yapıyor. (KY-12, Kişisel görüşme, 10.11.2013)

KY-07 (Kişisel görüşme, 29.5.2013), “Türk basını 1980’li yıllardan beri sansasyonalist bir çizgide gitmiştir. Günümüzde bu çizgi devam etmekle beraber, bunu aynı zamanda yandaş kıvama bezendiğini gözden kaçıramayız. Yani iktidardan korkan ama hala sansasyon yapmaya çalışan bir yaklaşımda bulunuyor diyebiliriz” yorumunu getirmektedir. Ancak iktidarın medyayı yakın takibe alması bu anlayışı yerinden etmektedir.191/192

Genel olarak denetim altındaki habercilik anlayışı, iktidarın, dolayısıyla da Başbakan Erdoğan’ın tepkisini çekmeyecek türden haberlerin yapılması; potansiyellik özelliği taşıyan konuların ise görmemezlikten gelinmesi biçiminde olduğu anlaşılmaktadır. İktidar tarafından istenmeyen haberlerin medya kuruluşlarınca görülmemesi, özellikle Gezi Olayları’nda olduğu gibi TV kanallarında olayın yaşandığı dakikalarda haber atlamak193/194/195 biçiminde uygulanmaktadır:

Ben üzüntüyle takip ediyorum; bir kere sıkıntılar yaşanıyor, özellikle günümüz itibariyle baktığımız zaman. Yani 31 Mayıs itibariyle baktığımız zaman, -bir örneklem yapayım- 27

191 2009’da NTV’nin yayın yönetmenliğini yapan Mustafa Hoş’un (2014, s. 89), Başbakanlık Basın Merkezi’nin, Başbakan’ın konuşmalarının televizyon kanallarında naklen yayına girmelerini dakika dakika denetlenmekte olduğunu, konuşmayı vermeyenlerin anında uyarıldığı saptaması, bu görüşleri destekler niteliktedir.

192 Ancak yaşanan bu durum, yalnızca NTV ile sınırlı kalmamış, iktidara olan konumları yakın olan medya kuruluşlarında da benzer tenkisatlar yaşanmıştır. CPJ raporuna göre, sadece Gezi Olayları nedenle işini kaybeden gazeteci sayısı 59’a (Kanal D Haber, 13.2.2014); Mustafa Hoş’a (2014, s. 413-416) göre 78’e ulaşmıştır.

193 Hükümetin hassasiyeti bilinmesi nedeniyle, Gezi Olayları boyunca, muhabirlerden sağlanan haber akışındaki bilgilerin kullanılmaması için NTV haber merkezi boş bırakılması, en çarpıcı atlama habercilik örneklerinden birini oluşturur (Dağıstanlı, 1.2.2014, s. 15).

194 NTV’ye yönelik Gezi Olayları’ndaki tepkiler üzerine Doğuş Grubu’nun medyadan sorumlu CEO’su Cem Aydın, haber merkezine topladığı çalışanlara yönelik, “Dengesizlikler içinde denge sağlamaya çalışırken hata yaptık özür dileriz. İnsanların güvenini sağlamak için çok çalışmamız gerektiğini biliyoruz. Hata ettik, özür dileriz. Bundan sonra işimizi en doğru şekilde yapacağız..” biçiminde bir konuşma yapmıştır (Haber 7; Yurt; Odatv; Vatan, 4.6.2013). Birkaç gün sonra ise Aydın, patronaj kararı ile ücretsiz izne çıkarılmıştır. NTV’deki sansür büyük boyutlara ulaşmıştır ki, NTV Tarih dergisinin Gezi Olayları’nı özel sayı yapması, patronaj kararı ile engellenmiştir. Dergi yönetiminin direnmesi üzerine dergi kapatılmış ve çalışanların işine son verilmiştir. Cem Aydın başta olmak üzere çok sayıda gazeteci istifa ederken, birçoğu da işten çıkarılmıştır. 195 Henüz Cem Aydın’ın işine son verilmesinin hemen öncesinde çekimleri tamamlanan Gezi Olayları ile ilgili

BBC’nin yaptığı özel haber, NTV’nin içinde yaşananları ve iktidara olan konumları hakkında ipucu vermesi bakımından önemli bir örnek oluşturmaktadır. NTV Kriz Masası’ndan Ahmet Yeşiltepe, “Bazen biz de dengemizi şaşırıyoruz, yani bir iktidara daha fazla belki yer ayırıyoruz, muhalefete kısmi olarak belki yeterince mikrofon uzatmıyoruz. Bu algıyı değiştirmek için gayret sarf edeceğiz. Bu hakikaten çok önemli bir milat; bundan ders çıkardığımızı düşünüyorum” (BBC Türkçe Haberleri, 14.6.2013) biçiminde o tarihe kadar anaakım medyanın eksik kaldığı çok önemli olaylar olduğu halde habercilerin geç kaldığını, yeterli yayın yapmadıkları ve farklı kesimlere söz hakkı vermedikleri eleştirilerine katılmaktadır (BBC Türkçe Haberleri, 14.6.2013). Ancak, Türk medyasında sansür ve otosansürün sistematikleştirildiği ve içselleştirilmiş olduğunu işleyen bu özel haber sonrası NTV, kendisinin en önemli yayın ortaklarından olan BBC’yi sansürlemiştir. Bu gelişmeler, BBC’nin, NTV ile olan ortaklığını askıya aldığını ilan etmesiyle sonuçlanmıştır (Medya Radar, 14.6.2013).

Mayıs’tan itibaren dört gün süren Taksim’de bir eylem var. Mesela bu eylem, gazetelerin pek çoğunda hükümeti kızdırmamak için hükümetin şerrinden korunmak için böyle gerektiği gibi yer almadığını görüyorum. Ya da gazete yazarı olan, ekranlarda konuşma hakkı elde etmiş olanların bir kısmının, hükümeti bu konuda üzmemek, hatta ona yaranmak için bu eylemi haklı göstermeye çalıştığını görüyoruz ve bu çok rahatsız edici bir şey, yani günümüz örneği olarak.. (KY-10, Kişisel görüşme, 31.5.2013)

Gazetecilerin düşünce yapılarına doğrudan müdahale edildiği anlaşılmaktadır. Başbakan tarafından soru soranların adeta azarlanması, muhabir düzeyindeki gazetecilerin soru sorma refleksini yok etmiş, habercilik anlayışını pasifleştirmiştir.196 Bununla birlikte, gündemin hızlı biçimde değiştirilmesiyle gündem yakalama çabaları hem de kıdemli gazeteci düzeyine ulaşmış yönetici ve köşe yazarlarının düşünce reflekslerini etkilemiş; sürü gazeteciliği alışkanlıkları yerleşmeye başlamıştır. Böylece medyanın gündem alanını yalnızca Başbakan’ın, hükümetin kaplaması, siyasal propaganda yüklü mesajların iktidarın her alana girmesi sağlanmıştır. Bu, aynı zamanda medyanın, iktidar hegemonyasının taşıyıcılığının üstlenmesi anlamına gelmektedir.

Taksim’e geçit yapılıyor, Başbakan konuşuyor, ‘biz oraya öyle düşündük’. Bu belediye işi, bir gazeteci, bu nasıl oluyor diye sormuyor. Yani soru sorma refleksi bitti. Bunu şöyle tarif ediyor arkadaşlar, bir genel yayın müdürü bana çok güzel söyledi: ‘Ya Can Ağabey, haklısın da, cevabını yayınlayamayacağımız soruyu nasıl soralım’ dedi. Bu size bile slogan olabilir; ‘cevabını yayınlayamayacağımız soru’. Sordun soru, cevabı Başbakan’ı çok rahatsız edecek bir isim, ne soracağım… (KY-10, Kişisel görüşme, 31.5.2013)

KY-18 (Kişisel görüşme, 16.12.2013), “mevcut haberciliği iktidar borazanlığı, mevcut gazeteciliği de üç maymun gazeteciliği” olarak tanımlamanın197 olası olduğuna işaret etmektedir. KY-13 (Kişisel görüşme, 11.11.2013) de, “Günümüzde mainstram medya, anaakım medya haberden kaçıyor. Eskiden haberin peşinden koşardı; şimdi haber medyanın peşinden koşuyor” yorumunu yapmaktadır.

196 İncelenen dönemdeki medya ürünlerine göz atıldığında, genel olarak haberciliğin olmadığı; yorumların ise, bilgiye dayanmayan genel geçer konular üzerinden yapıldığı söylenebilir. Böylesine bir anlayış, başta muhabirler olmak üzere tüm gazetecilerin kendilerini değersiz görmelerine neden olabilmektedir. Dağıstanlı (2014, s. 100) bu durumu, “Habercilik anlayışının böylesine pasif karaktere dönüşmesi, basın çalışanları olan gazetecileri bir tür yabancılaşmış bant üretimi yapan işçilere dönüştürmüştür. Medya, kendisini de kısıtlayan işte bu tek-adamın yaratılmasında hayati bir rol oynadı. Bu rolü oynaması için medyadaki organizasyon yapısının da siyasi organizasyona da uyumlu olması gerekiyordu. Dolayısıyla medyada da aşırı merkezileşmiş yapı hakçim oldu. …muhabirler ve editörler ve kameramlar ve öbür çalışanlar yaptıkları işe olabildiğince yabancılaştır. Televizyon ve gazete yönetimlerinde bir tür kast sistemi ve bu sistemin tepesinde de ayrıcalıklı bir nomenklatura oluştu” biçiminde açıklamaktadır. Medyadaki tüm bu ve bunlara benzer habercilik anlayışlarına ilişkin Mavioğlu’nun (2012, s. 109) getirdiği yorum ise, bir tür Taylorist üretim anlayışının Türk basınına yerleştiği biçimindedir. Muhabirler ve daha üst gazeteciler de böylesine haber kaynağı olarak doğrudan müdahaleler yaşanırken, köşe yazarlarındaki durum nadiren de olsa benzer olabilmektedir.

197 Devecioğlu, 2007 yılında Türkiye’nin en büyük sorunlarından birinin üç maymunu oynayan medya olduğu düşüncesini, “Görmüyorlar, duymuyorlar, söylemiyorlar: Korkuyorlar, siniyorlar, pıstıkça pısıyorlar” biçiminde yorumlamaktadır (İnternet Haber, 22.3.2007).

Günümüzün haberciliğini ambargo altında olarak gören KY-14 (Kişisel görüşme, 11.11.2013), yeterli bir özetleme yapmaktadır: “Yani siyasal baskı altında bir habercilik var. Çok sıkı bir sansür var. Geçmiş dönemlere göre dağlar kadar fark var. Ölen, öldürülen, hapis yatan, işkence gören vs. yani aradaki bu fark tabi ki, haberciliğe ve gazeteciliğe yansıyor.” Tüm bu anlatılanların ve aktarılan yaşanmış örnek olaylar, bu konuda karamsar olduğunu belirten KY-11’in daha önceki dönemlerden farklılığını ve bunların nostaljide kaldığı saptamasını destekler niteliktedir: “…bizim gazeteciliğe başladığımız dönemde geçerli olan, aynı zaman da doğru olandı. Bugün doğru başka, geçerli başka”dır.

Medya içeriklerindeki böylesine bir tek tipleşme, farklı okuyucu kesimlerine aynı mesajın ulaşabilirliğini arttıran bir etken olmaktadır.198/199 Ancak KY-02, kutuplaşmanın tarafı olan medya ürünlerinin her tüketiciye ulaşmadığına dikkat çekmektedir:

Burada çok enteresan bir durum var. Bu çatışma alanında medyanın, bir grup medya seküler hayata daha yakın. Çünkü o tür yaşayanlar, o tür medyalar yapıyor. İktidara yakın olan öbür medya onun içinde kendilerine göre yayın yapıyor. Fakat o yaptığı yayını kendi tabanları okumuyor. Çünkü o taban içinde bir okuma, gazete okuma alışkanlığı, kültürü, babadan oğula eve gazete alma geçmemiş. Onların gazeteleri, bir takım gazeteler, belediyeler, şunlar, bunlar veya kendi bıraktıkları, esnafın zorunlu olarak alıp dağıttığı gazeteler pozisyonunda. Böylece gazeteler belli bir şeyde, medya bürokratlar falan kendi medyalarını… Alta doğru hiçbir şey yok ama bu tarafa baktığında, merkez medya diyeyim veya seküler, seküler medyanın hitap ettiği kesim okuyor. ...yani o gazetenin yazdıkları seküler kesiminin davranışlarını etkiliyor. Mutaassıp gazetelerin yazdıkları seküler kesimi etkilemiyor. Bu yüzden bu tarafı, hep burada gözleri var ve buraya da bir şekilde içine sızayım, orada yazayım, çünkü orada yazarsam okunurum. (KY-02, Kişisel görüşme, 5.5.2013)

Siyasal iktidarın, merkezde yer almayan muhalif çizgide yayın yapan Taraf, Aydınlık, Yeniçağ, Sol, Sözcü, Ortadoğu, Evrensel, Birgün, Yurt gibi gazeteleri ve köşe yazarlarına hiçbir biçimde müdahale etmemesi, KY-02’nin bu belirlenimini desteklemektedir.

Genel olarak medyada, ülkenin içinde bulunduğu atmosfere uygun bir iklim söz konusu olduğu belirtilmektedir. Araştırma kapsamında görüşme yapılan gazeteci ve yazarların genel

198 Medya ürünlerinin tek tipleşmesi medya patronlarının ticari ve siyasal iktidarla olan ilişkilerinin etkisiyle olabileceği gibi, gazete genel yayın yönetmenlerinin eş düzeydeki meslektaşları ile kurduğu ilişki üzerinden olabilmektedir. Söz konusu bu ortak hareket etme pozisyonu, Hürriyet Pazar gazetesi genel yayın yönetmenliği görevinden ayrıldıktan bir yıl sonar sessizliğini bozan İskender Baydar’ın iddialarıyla gündeme gelmiştir. Baydar, talimatları yerine getirmek için Hürriyet genel yayın yönetmenliğine getirilen Enis Berberoğlu’nun manşetleri Zaman gazetesi genel yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı’ya telefonda danışarak belirlediğini ileri sürmüştür (Medya Radar, 5.6.2013).

199 Ortak manşet atan gazetelerin benzerlikleri, Başbakan Erdoğan’ın sözlerinin kullanılmasıdır. Örneğin, 7 Haziran 2013 tarihli iktidara yakın olan Sabah, Star, Yeni Şafak, Türkiye, Habertürk ve Zaman gazeteleri, Demokratik Taleplere Canımız Feda manşetini atmışlardır (Vatan, 7.6.2013). 6 Temmuz 2013 tarihli TMSF’nin yönetimindeki Akşam ile AKP’ye yakın olan Star gazetelerinin manşetleri de, aynı punto (yazı karakteri) ve fotoğraflarla Sandık Demokrasinin Namusudur başlığı ile birebir aynı çıkmıştır (Medya Faresi,