• Sonuç bulunamadı

B- Hukuka Uygunluk Nedenlerinden Bazıları

1- Meşru Savunma

TCK 25/1. maddesinde meşru savunma hali, “Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hâl ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez” şeklinde düzenlenmiştir.

Meşru savunma, kişinin kendisinin veya üçüncü bir kişinin bir hakkına yönelen haksız bir saldırıyı, önlemek, ortadan kaldırmak veya uzaklaştırmak amacıyla gerçekleştirdiği savunma niteliğindeki davranışlarını ifade eder176. Meşru savunma durumunda bulunan kişi, hukuka aykırı hareket etmemiştir ve fiili nedeniyle sorumluluğu yoluna da gidilmez177.

Meşru savunmadan bahsedebilmek için, haksız bir saldırının bulunması, bu saldırının kendisine veya başkasına ait bir hakka yönelik olması, saldırının halen bulunması, savunmada zorunluluk bulunması, savunma ile saldırı arasında oran

173 Hakeri, Ceza Hukuku, s.233; Öztürk/Erdem, s.189.

174 Öztürk/Erdem, s.189; Özgenç, Ceza Hukuku, s.259; Hukuka aykırılıktan ayrıca bahsedildiği bu gibi durumlara, doktrinde hukuka özel aykırılık denmektedir.

175 Özgenç, Ceza Hukuku, s.259.

176 Özgenç, Ceza Hukuku, s.293; Öztürk/Erdem, s.197. 177 Hakeri, Ceza Hukuku, s.241.

bulunması, savunmanın saldırıyı yapana yönelik olması gerekmektedir178. Kasten yaralama suçu açısından da meşru savunma halinde tüm bu şartların gerçekleşip gerçekleşmediği belirlenmelidir.

Kasten yaralama suçlarında, meşru savunma haline sıkça rastlanmaktadır. Uygulamada bu tür durumlarda, meşru savunmada sınırın aşılması durumu da yoksa ceza verilmesine yer olmadığına ve beraat kararlarına hükmedilmektedir. Yargıtay örnek bir kararında, “Müşteki ile sanık arasında çıkan tartışma sonrasında, sanık olay yerinden uzaklaşırken müştekinin bıçakla sanığa saldırdığı, sanığın ise olay yerinde görüp aldığı ağaç kürek ve sandalye ile müştekiye karşı kendini savunarak vurduğu, bunun etkisiyle alkollü olan müştekinin düşüp başını sert zemine vurarak yaralandığı olayda, sanığın yasal savunma içinde hareket ettiği anlaşıldığından ceza verilmesine yer olmadığına ve beraatine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kasten yaralama suçundan mahkûmiyet kararı verilmesi,179”ni bozma nedeni saymıştır.

2- Kişinin Rızası

TCK 26/2. maddesinde kişinin rızası hali “Kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakkına ilişkin olmak üzere, açıkladığı rızası çerçevesinde işlenen fiilden dolayı kimseye ceza verilmez” şeklinde düzenlenmiştir. Söz konusu hukuka uygunluk nedeninin varlığı için, rızanın kişinin üzerinde mutlak surette tasarrufta bulunabileceği bir hakka ilişkin olması ve kişinin bu hakla ilgili olarak rıza açıklamaya ehil olması gerekir180.

Madde metninde “mağdurun rızası” ibaresi yerine “ilgilinin rızası” veya “kişinin rızası” ibaresinin kullanılması tercih edilmiştir. Gerekçe olarak, ceza sorumluluğunu kaldıran bir sebep olarak rıza, suçun oluşumu açısından fiilin işlenmesinden önce ve en geç işlendiği sırada açıklandığında etkili olacağı, bu durumda da herhangi bir mağduriyet

178 Hakeri, Ceza Hukuku, s.242; Öztürk/Erdem, s.198 vd.

179 1. CD, 05.12.2006 tarih ve 2005/4611 esas ve 2006/5436 sayılı kararı, Artuç, Mustafa/Akkaya, Çetin/Gedikli, Cemil, Türk Ceza Kanunu, 2. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2008, s.128; benzer nitelikli diğer bir kararda, “Oluşa ve delillere göre; sanığın eylemi, etkili eyleme etkili eylemle karşılık vermekten ibaret olduğu, meşru savunmada aşırıya kaçmadığı anlaşıldığı halde, 5237 sayılı TCK’nun 25. maddesi uyarınca hakkında ceza tertibine yer olmadığına ve beraatine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden,”, 1.CD, 11.12.2006 tarih ve 2006/643-5527 sayılı kararı, Artuç/Akkaya/Gedikli, s.128; diğer bir kararda “Sanık Ercan’ın babasına karşı mevcut bıçakla saldırıyı defetmek için bıçakla Selahattin’e vurduğu nazara alınarak hakkında yasal savunma hükümlerinin uygulanıp beraati yerine, yaralamadan cezalandırılmasına karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir”, 1.CD, 06.10.2005 tarih ve 2005/1709 esas ve 2005/2740 sayılı kararı, Noyan, Erdal, Ceza Davası, Adalet Yayınevi, Ankara 2007, s.147.

söz konusu olmadığı için, “mağdur” yerine “ilgili” veya “kişi” kelimesinin tercih edildiği belirtilmiştir181.

Kişinin rızasının işlenen fiili hukuka uygun hale getirebilmesi için, kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakkı bulunmalı, kişi rıza açıklamaya ehliyetli olmalı ve kişi işlenen fiile rıza gösterdiğini açıklamalıdır182.

Kişinin üzerinde mutlak surette tasarrufta bulunabileceği bir hakkının bulunması gerekir. Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen suçlar yönünden soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlarda ilgilinin rızası fiili hukuka uygun hale getirir. Ancak soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olmayan suçlarda kişinin rızası fiili hukuka aykırı olmaktan kurtarmaz. Doktrinde kişinin malvarlığına, şerefine, kişi özgürlüğüne, cinsel özgürlüğüne ve kısmen vücut bütünlüğüne yönelik haklarına ilişkin rıza açıklamasının fiili hukuka uygun hale getireceği belirtilmiştir183. Kişinin yaşamı üzerinde veya beden bütünlüğünün TCK 86/1. ve 87. madde kapsamında bozulması konusunda verdiği rızası geçerli değildir184. Kişinin kendisinin öldürülmesine, kolunun kırılmasına, gözünün çıkarılmasına yönelik rızası geçersizdir. Uygulamada Yargıtay verdiği bir kararında “mağdurun rızası suçu ortadan kaldırmaz. Yasa müessir fiil suçunda hukuka uygunluk sebebi olarak mağdurun rızasını kabul etmemiştir. Beden bütünlüğü ile ilgili haklar üzerinde kişinin sınırsız tasarruf yetkisi yoktur. Beden bütünlüğüne zarar veren, kişinin toplumsal görevlerini yerine getirmesini engelleyecek eyleme ilişkin rıza, geçerli olamaz. Öğretide çoğunlukla mağdurun rızası takibi şikâyete bağlı müessir fiil eylemlerinde geçerli kabul edildiği halde, resen kovuşturulan müessir fiil eylemlerinde geçerli kabul edilmemektedir. Bu suçta mağdurun rızasını kabul etmek bizi sonuçta ötenaziyi kabul etmeye kadar götürebilecektir ki Türk Hukukunda ötenazi, kasten adam öldürme şeklinde cezalandırılmaktadır185” kabulü ile şikâyete bağlı olmayan suçlarda kişinin rızasının varlığına rağmen fiilin hukuka aykırı olduğunu yerinde bir şekilde belirtmiştir.

181 TCK.nun 26. madde gerekçesi.

182 Sırma, Özge, “Yeni Türk Ceza Kanunu’nda İlgilinin Rızası”, 3. Yılında Yeni Ceza Adaleti Sistemi, Editör: Bahri Öztürk, Seçkin Yayınları, Ankara 2009, s.186; Şen, Ersan, “Ceza Sorumluluğunu Kaldıran ve Azaltan Nedenler”, Türk Ceza Kanununun 2 Yılı, Türk Ceza Hukuku Derneği Yayınları, İstanbul 2008, s.86; Artuç, Kişilere Karşı Suçlar, s.302; Öztürk/Erdem, 218.

183 Koca, Mahmut, “YTCK’da Hukuka Uygunluk Sebepleri”, 3. Yılında Yeni Ceza Adaleti Sistemi, Editör: Bahri Öztürk, Seçkin Yayınları, Ankara 2009, s.144; Öztürk/Erdem, s. 218-219; Hakeri, Ceza Hukuku, s.265-266.

184 Artuç, Kişilere Karşı Suçlar, s.302.

185 CGK, 01.02.2005 tarih 2004/9-213 esas ve 2005/3 sayılı kararı, Adalet Bakanlığı Uyap Mevzuat Programı.

Kasten yaralama suçunda fiilin etkisinin basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde şikâyet arandığından kişinin rızasının varlığı halinde işlenen fiil hukuka uygundur. İşlenen fiil ile meydana gelen yaralamanın etkisi basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte değilse veya basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olmasına rağmen 86/3. maddesinde sayılan ağırlaştırıcı nedenlerin bulunması halinde şikâyet aranmadığından verilen rıza hukuka aykırıdır.

Kişinin rızasının hukuka uygunluk sebebi olması için kişinin rıza açıklamaya ehliyetli olması gerekir. Rıza açıklayan kişi hakkın sahibi olan kişidir. Rıza, kişiye sıkı sıkıya bağlı olan haklardandır. Bu nedenle, rıza konusunda temsil veya bu hakkın devredilmesi mümkün değildir. TCK 26/2. maddesinde “kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hak”tan bahsedildiğine göre, rızanın ancak hak sahibi tarafından açıklanmasından söz edilebilir186. Kişinin rıza açıklamaya ehliyetli olmasından, üzerinde mutlak suretle tasarrufta bulunduğu hakkın varlığını, önemini, anlamını algılayabilen, zihinsel ve bedeni olarak özgür hareket edebilecek ve karar verebilecek kapasiteye sahip bulunması olarak anlaşılmalıdır187. Kişinin rıza açıklamaya ehliyetinin bulunmaması halinde ise, yasal temsilcileri bu hakkı kendilerine verilen yetki çerçevesinde kullanabilirler188.

Hukuka uygunluk hali olarak kabul edilebilmesi için rızanın açık veya zımni, yazılı veya sözlü olarak beyan edilmesi gerekir. Rıza, suçun oluşumu açısından fiilin işlenmesinden önce ve en geç işlendiği sırada açıklanmalıdır189. Bu nedenle, fiilin işlendiği sırada olmayıp sonradan ortaya çıkan rıza bir hukuka uygunluk nedeni değildir.

Açıklanan rızanın hukuka uygun olması için iradesinin fesada uğramaması gerekir. Kişi rıza beyanını özgür iradesi ile vermelidir. Rıza açıklamasının, yanılma, hile, cebir veya tehdit ile elde edilmesi halinde geçerli bir rızadan bahsedilemez190.

Burada değinilmesi gereken bir diğer konu ise varsayılan rızadır. Kişinin rızasının fiilden önce alınmasının mümkün olmadığı durumlarda, kişi rıza açıklamış olsaydı işlenen fiile rıza gösterirdi diyebileceğimiz durumlarda varsayılan rıza durumu söz konusudur. Varsayılan rızadan bahsedebilmek için, ilgilinin önceden rızasının alınmasının olanaksız olması, yapılan müdahalenin varsayılan rızaya uygun ve kişinin üzerinde serbestçe

186 Şen, s.86.

187 Hakeri, Hakan, Tıp Hukuku, Seçkin Yayınları, Ankara 2007, s.152; Şen, s.86; Öztürk/Erdem, s.220. 188 Öztürk/Erdem, s.221.

189 TCK’nın 26. madde gerekçesi. 190 Sırma, s.189; Öztürk/Erdem, s.221.

tasarrufta bulunduğu hakkına yönelik olması gerekir. Örnek olarak, bilinci kapalı yaralının ameliyat edilmesi durumunda varsayılan rızadan bahsedilebilir191.

3- Hakkın Kullanılması

Hakkın kullanılması TCK’nın 26/1. maddesinde, “Hakkını kullanan kimseye ceza verilmez” şeklinde düzenlenmiştir.

Bir hakkını kullanan kimse hukuka aykırı şekilde hareket etmiş sayılamaz. Hak, kanun, tüzük, yönetmelik, genelge gibi nizamlara dayanabilir ve hukuken tanınmış ve düzenlenmiş olmak kaydıyla, bir mesleğin icrasından da doğabilir. Bu hak, doğrudan doğruya kullanılabilir olmalıdır. Eğer bir mercie başvurarak kullanılabilecekse, artık buradaki hak kapsamında kabul edilmeyecektir192.

Hakkın kullanılmasından bahsedebilmek için, hukuken tanınmış ve korunmuş bir hakkın bulunması, hakkın doğrudan kullanılabilir olması, hakkın kabul edilen sınırlar içerisinde kullanılması gerekmektedir193.

Hakkın kullanılmasına örnek olarak, gazetecilik, zilyetliğin korunması, tıbbi müdahale, spor faaliyetleri, tedip hakkı gösterilebilir. Hakkın kullanılması durumlarından tıbbi müdahale, spor faaliyetleri ve tedip hakkına kasten yaralama suçu ile yakından ilgili olduklarından aşağıda kısaca değinilecektir.

a- Tıbbi Müdahale

Kişinin beden bütünlüğü ve sağlık hakkı kişilik hakları arasında önemli yer tutar. Bu hak dokunulmaz ve vazgeçilmez haklardandır. Bu nedenle Anayasa’da koruma altına alınmıştır. Anayasa’nın 17. maddesine göre, “Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.”

Tıbbi müdahale, kişilerin sağlıklarını korumak ve sürdürmek amacıyla yetkili kişiler tarafından, aydınlatılmış hastanın rızası ile tıp biliminin verilerine uygun şekilde gerçekleştirilen her türlü tanı ve tedavi işlemleridir194. Tıbbi müdahale günümüzde sadece

191 Koca, “YTCK’da Hukuka Uygunluk Sebepleri”, s.146; Sırma, s.189; Öztürk/Erdem, s.222; Hakeri, Tıp Hukuku, s.166.

192 Koca, “YTCK’da Hukuka Uygunluk Sebepleri”, s.143; Öztürk/Erdem, s.209; Hakeri, Ceza Hukuku, s.258; TCK’nın 26. madde gerekçesi.

193 Hakeri, Ceza Hukuku, s.258; Özgenç, Ceza Hukuku, s.262; Şen, s.84.

194 Hakeri, Tıp Hukuku, s.93 vd; Aydın, Murat, Tıbbi Müdahale Olarak Organ ve Doku Nakli ve Ceza Sorumluluğu, Adalet Yayınevi, Ankara 2008, s.57; Polat, Oğuz, Adli Tıp, Der Yayınları, İstanbul 2000,

tedavi amaçlı olarak değil aynı zamanda güzelleştirme amaçlı estetik müdahaleler, cinsiyet değişikliği, kürtaj vs. amaçlı olarak yapılabilmektedir195.

Tıbbi müdahale de esasında insan vücuduna acı veren, sağlığını veya algılama yeteneğini bozan eylemler içerir. Ancak, hastayı iyileştirme, hastalıklardan koruma amaçlı olması, hastanın aydınlatılmış rızasına dayanması ve tıp biliminin kurallarına uygun şekilde yapılması tıbbi müdahaleyi hukuka uygun hale getirmektedir196. Vücuda aşı yapılması sırasında iğnenin batırılması, ameliyat yapılan bölgenin neşterle kesilmesi, kişinin bayıltılması, dişin çekilmesi vs. kasten yaralama suçunun sonuçlarını oluşturduğu, vücuda acı verdiği sağlığını veya algılama yeteneğini bozduğu kabul edilebilir. Bir kavga sırasında bıçakla yaralama eylemi ile ameliyat sırasında vücut bölgesinin kesilerek açılması arasındaki fark tıbbi müdahalenin hukuka uygun olmasıdır.

Tıbbi müdahalenin hukuka uygun olduğundan bahsedebilmek için gerekli şartlardan birincisi, tıbbi müdahalenin sağlık personeli(hekim) tarafından yapılmasıdır. 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atların Tarzı İcrasına Dair Kanun’da tıbbi müdahalede bulunabilecek kişiler olarak; hekimler, diş hekimleri, sağlık memurları, hemşireler, sünnetçiler, ebeler, hastabakıcılar ve diş protezi teknisyenleri olmak üzere sınırlı sayıda sayılmıştır197. Tıbbi müdahalenin hukuka uygun olması için yetkili sağlık personeli tarafından yapılması gerekir198. Örneğin, henüz hekimlik diploması olmayan veya hekimlik mesleğinden atılmış bir kişinin müdahalesi hukuka aykırıdır199.

Tıbbi müdahalenin ikinci unsuru, aydınlatma ve rızadır. Tıbbi müdahaleyi yapacak olan kişinin hastayı aydınlatması bir yükümlülüktür. Sağlık personeli hastayı, hastalığı, tedavi yöntemleri, uygulanacak olan tedavi yönteminin riskleri, tedavinin sonuçları, müdahale edilmemesinin riskleri yönünden aydınlatmalıdır200. Aydınlatma, tıbbi müdahale öncesi alınması gereken rıza açısından önemlidir. Rızanın hukuka uygun olması s.471; G. Özcan, Burcu/ Özel, Çağlar, “Kişilik Hakları-Hasta Hakları Bağlamında Tıbbi Müdahale Dolayısıyla Çıkan Hukuki İlişkide, Hekimin Hastayı Aydınlatma Yükümlülüğü ve Aydınlatılmış Rızaya İlişkin Bazı Değerlendirmeler”, Hacettepe Sağlık İdaresi Dergisi, Cilt:10, Sayı:1, (2007), s.55, www.sid.hacettepe.edu.tr/Makale/101.3.pdf - adresinden erişim tarihi 24.02.2009.

195 Hakeri, “Endikasyonsuz Müdahaleler” olarak nitelendirdiği bu tür müdahaleler olarak, deneysel nitelikli müdahaleler, şekil ve fonksiyon değiştirici müdahaleler, üçüncü kişi yararına yapılan müdahaleler ve sünnet olarak saymaktadır, Hakeri, Tıp Hukuku, s.180-185.

196 Öztürk/Erdem, s.215; Özgenç, Ceza Hukuku, s.284. 197 Aydın, 59; G. Özcan/Özel, s.56.

198 Ceza Muhakemesinde Beden Muayenesi, Genetik İncelemeler Ve Fizik Kimliğin Tespiti Hakkında Yönetmeliğin 3. maddesinde “Sağlık mesleği mensubu: Tabip, diş tabibi, eczacı, ebe, hemşire ve sağlık hizmeti veren diğer kişileri” ifade eder şeklinde tanımlanmıştır.

199 Centel/Zafer/Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, s.132. 200 G. Özcan/Özel, s.63; Aydın, 64.

aydınlatmanın da hukuka uygun olmasına bağlıdır. Yetersiz, yanlış aydınlatma veya aydınlatma yapılmadan alınan rıza geçerli olmayacaktır. Bu durumda aydınlatılmış geçerli bir rıza olmadığından tıbbi müdahale hukuka aykırı hale gelecektir. Çünkü tıbbi müdahalenin hukuka uygunluğunu ancak aydınlatılmış rızanın varlığı sağlayacaktır201.

Tıbbi müdahale gerçekleştirilmeden önce hastanın aydınlatılmış rızasının alınmış olması gerekir. Rıza, yetkili kişi tarafından yapılmalı ve geçerli olmalıdır. Rızanın olmaması tıbbi müdahaleyi hukuka aykırı hale getirir. Ancak üstün kamu yararının bulunduğu kabul edilen aşı yapılması gibi durumlarda ve tıbbi zorunluluk bulunan acil durumlarda rızanın varlığı aranmayacaktır202. Bu durumlarda da tıbbi müdahalenin sağlık personeli tarafından ve tıp biliminin verilerine göre yapılması gerekir.

Tıbbi müdahalenin üçüncü unsuru ise, tıbbi müdahalenin tıp biliminin verilerine uygun şekilde yapılmasıdır. Müdahaleyi gerçekleştirecek sağlık personelinin, gerekli dikkat ve özeni göstermesi gerekir. Aynı zamanda tıp bilimindeki gelişim ve yenilikleri de izlemelidir203.

Tıbbi müdahalenin açıklanan şartlara uygun şekilde yapılmaması halinde müdahale hukuka aykırı olup, gerçekleşen neticeden fail kast veya taksirine göre sorumlu olur. Tıbbi müdahalenin tedavi amacı olmadan, sağlık personeli olmayan şahıs tarafından, tıp biliminin verilerine uygun olmadan, geçerli ve aydınlatılmış rıza olmadan yapılması halinde hukuka aykırıdır. Bu durumda yapılan eylem kasten yaralama suçunu oluşturabilir204.

b- Spor Faaliyetleri

Spor faaliyetleri sırasında gerçekleşen yaralanmalar, spor kuralları içerisinde gerçekleştiği takdirde hukuka uygundur. Bazı spor faaliyetlerinde yaralanmalar, o faaliyetin doğal bir sonucudur. Örneğin, boks veya karatede cebir ve şiddet oyunun kuralları gereğidir. Rakibin attığı yumrukla diğer rakibin yüz kemiklerinin kırılması, yüzde yaralanmaların oluşması halinde yapılan eylemler spor faaliyeti kapsamında olduğundan hukuka uygundur. Bu tür oyunlarda dahi oyun kuralları içerisinde olmayan,

201 Kaya, Cengiz, “Hekimin Hukuki Sorumluluğu”, Adalet Dergisi, Eylül 2008, Ankara, 32. Sayı, s.97-98; G. Özcan/Özel, s.64.

202 Ceza ve güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’da 82.maddesinde açlık grevi veya ölüm orucunda bulunan hükümlülerin hayati tehlikeleri bulunmaları ve bilinçlerinin bozulması halinde rızalarının varlığı aranmadan tedavi yapılabilmesini düzenlemiştir.

203 Hakeri, Tıp Hukuku, s.185; Özgenç, Ceza Hukuku, s.291-292; Centel/Zafer/Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, s.132; Aydın, s.114.

rakibin kulağının ısırılarak koparılması, oyun durduğu anda rakibe yumruk atılması gibi durumlarda yapılan eylem spor faaliyeti dışında kaldığından kasten yaralama suçundan sorumluluğu yoluna gidilebilecektir205.

Cebir veya şiddetin oyun kuralları gereği olmadığı spor faaliyetlerinde ise, oyun kuralları içerisinde kalan yaralanmalar hukuka uygundur. Sporcu, o spor faaliyetinin kurallarına uygun hareket etmekte ve yaptığı hareket o spor faaliyetinin kuralları içerisinde sayılabilmekte ise, yapılan hareket hukuka uygundur. Örneğin, futbol veya basketbol maçlarında cebir veya şiddet oyunun bir gereği değildir. Bu tür spor faaliyetlerinde, rakibe çelme takmak suretiyle düşürmek, itmek, tekme atmak vb. hareketler o oyunun kuralları içinde kalmaktadır. Ancak, oyun kuralları içinde değerlendirilemeyecek nitelikte rakibe yumruk atmak, kafa atmak, dövmek vb. oyun kuralları içinde değerlendirilemeyen hukuka aykırı hareketlerdir. Bu tür hareketler spor faaliyetleri kapsamına girmemektedir. Sporcular bu hareketlerinden dolayı kasten yaralama suçundan sorumludurlar206.

c- Tedip Hakkı

Hakkın kullanılması kapsamında değerlendirilmesi gereken diğer bir husus da tedip (uslandırma, eğitme, terbiye etme) hakkıdır. Bu hakka sahip kişiler hakkın gerektirdiği davranışlarda bulunma hakkına sahiptirler. Bu hak 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda açıkça düzenlenmemiştir. Ancak, tedip hakkının dayanağı olarak Medeni Kanun’un 340. maddesi gösterilmektedir207. Tedip hakkı, velayetin kapsamında eğitim yükümlülüğünün bir sonucu ve bütünleyici bir parçası olarak da görülmektedir208.

Tedip hakkına sahip kişiler bu hakkı, çocuğun eğitimi, disiplini, uslanması veya terbiyesi amacıyla, bu hakkın kapsamı içinde kullanmalıdırlar. Bu hakkın kötüye kullanılması veya hakkın dışına çıkılması halinde yapılan eylemlerden sorumluluk doğar209. Tedip hakkına sahip olan kişilerin bu haklarını kötüye kullanmaları 5237 sayılı TCK’nın 232/2. maddesinde “İdaresi altında bulunan veya büyütmek, okutmak, bakmak, muhafaza etmek veya bir meslek veya sanat öğretmekle yükümlü olduğu kişi üzerinde,

205 Parlar/Hatipoğlu, Asliye Ceza Davaları, s.62; Tezcan/Erdem/Önok, s.189; Öztürk/Erdem, s.217. 206 Şen, s. 84; Hakeri, Ceza Hukuku, s.258.

207 Centel/Zafer/Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, s.133.

208 İmamoğlu, S. Hülya, “Yeni Medeni Kanundaki Düzenleme ve Velayete Hakim İlkeler Çerçevesinde Tedip Hakkının Değerlendirilmesi”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Yıl 2005, Cilt 54, Sayı:1, s.177, auhf.ankara.edu.tr/dergiler/auhfd-arsiv/AUHF-2004-54-01/AUHF-2004-54-01-Imamoglu.pdf–erişim tarihi 24.02.2009.

sahibi bulunduğu terbiye hakkından doğan disiplin yetkisini kötüye kullanan kişiye, bir yıla kadar hapis cezası verilir” şeklinde düzenlenmiştir. Buradan tedip hakkına sahip kişilerin veliler, vasiler, öğretmenler, ustalar vs. olduğunu çıkarabiliriz210.

Tedip hakkının kullanılmasına yönelik olarak velinin çocuğu azarlaması, öğretmenin öğrencisinin kulağını hafifçe çekmesini örnek verebiliriz211. Ancak, velinin çocuğa yumruk atması, öğretmenin öğrencisine cetvelle vurması tedip hakkının sınırları içinde kalmamaktadır. Bu hareketler yaralama suçunun unsurlarını oluşturmaktadır212.

Yargıtay da uygulamada tedip hakkının kötüye kullanılması sonucu meydana gelen yaralanmalarda suçun unsurlarının oluştuğunu kabul etmektedir. Yargıtay bir olayda; “lise müdür yardımcısı sanığın, nöbetçi idareci/öğretmen olduğu olay günü, kavga eden iki sınıfın öğrencilerini ayırdıktan sonra kavgayı çıkaranlar arasında bulunan mağdur öğrencisinin eline ağaç sopayla vurarak basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek nitelikteki yaralama eyleminin, eğitim ve öğretim yükümlülüğü nedeniyle sahip olunan terbiye hakkı ve disiplin yetkisi kapsamında değerlendirilemeyeceği ve 5237 sayılı T.C. Yasası'nın, 86/2-3d maddesinde öngörülen kamu görevlisinin nüfuzunu kötüye kullanarak işlediği yakınmaya bağlı olmayan yaralama suçunu oluşturduğu ve TCY'nin 232/2. maddesinde belirtilen disiplin yetkisini kötüye kullanma boyutunu aştığı gözetilmeden, eylemin nüfuz kullanılmadığından söz edilmek suretiyle soruşturma ve kovuşturması şikâyete bağlı niteliksiz yaralama suçuna dönüştüğü kabul edilerek yetersiz gerekçeyle şikâyetten vazgeçme nedeniyle kamu davasının düşürülmesine karar verilmesi213” nedeniyle kararı bozmuştur. Yargıtay, kamu görevlisi olan lise müdür yardımcısının öğrencinin eline sopa ile vurmak suretiyle gerçekleştirdiği eyleminde tedip hakkının sınırlarının aşıldığını ve eylemin kasten yaralama suçunu oluşturduğunu yerinde bir