• Sonuç bulunamadı

1.3. Finansal Krizlerin Temel Özellikleri

1.3.1. Makroekonomik Politikaların Etkinsizliği

Yüksek enflasyon, kamu finansman açıkları, aşırı değerlenmiş kur gibi ekonomik yapı açısından tehlike oluşturan sürdürülemez makroekonomik koşullar finansal krizlerin oluşumunda rol oynayan istikrarsızlıkları ortaya çıkarmaktadır. Özellikle genişletici para ve maliye politikaları kredi hacmini artırarak banka ödünçlerinde aşırı şişkinliklere ve varlık fiyatlarında balonların oluşmasına neden olmaktadır. Bu süreç menkul ve gayrimenkul yatırımlarında spekülatif hareketlerden kaynaklanan fiyat artışlarının sürdürülemez düzeye çıkmasıyla sona ermektedir (IMF, 1998: 81). Genişletici politikalar neticesinde yükselen enflasyonu kontrol altına alabilmek, dış dengeyi iyileştirmek ve varlık fiyatlarını indirmek amacıyla sıkı para ve maliye politikalarının uygulanması ise ekonomik faaliyetlerin yavaşlamasına, borcun geri ödenmesinde güçlüklerin yaşanmasına ve alınan kredilerin yeterince etkin alanlarda kullanılmamasına yol açmaktadır (Özer, 1999: 45).

Özellikle gelişmekte olan ülkelerde yüksek enflasyon, kamu harcamalarının etkinsizliği ve sürdürülebilir bir makroekonomik yapının sağlanamamış olması sürekli değişen para ve maliye politikaları uygulamalarına neden olmakta ve böyle bir ortamda bankalar finansal aracılık hizmetini yeterince etkin düzeyde gerçekleştirememektedirler (Eichengreen vd., 1997: 10).

Diğer taraftan bankaların toplam borç/toplam aktif oranının yüksek olması makroekonomik dengelerde yaşanacak ani bir değişmenin finansal sistemi olumsuz bir şekilde etkileyebileceği anlamına gelmektedir. Olumsuz makroekonomik koşullar bankacılık sistemi açısından geri dönmeyen kredi sorunu ve beraberinde likidite sorunu yaşanmasını tetikleyebilmektedir. Bu bağlamda makroekonomik koşullardaki olumsuzluklar ile bankacılık krizleri arasında pozitif bir ilişki söz konusudur (Domaç ve Peria, 2000: 11).

Finansal krizlerin oluşumuna zemin hazırlayan başlıca makroekonomik istikrarsızlık göstergeleri (Eichengreen vd., 1997: 10):

- Yetersiz ekonomik büyüme, - Yüksek enflasyon,

- Cari açıkların artması,

- Varlık fiyatlarında ve banka kredilerindeki aşırı artışlar, - Kamu finansman dengesizlikleri şeklinde sıralanmaktadır.

1.3.1.1. Yetersiz Ekonomik Büyüme

Borçlanmaya bağlı hızlı büyümedeki gibi reel GSYH büyüme oranında da keskin düşüşlerin yaşanması bankacılık krizlerinde çok önemli bir gösterge olarak kabul edilir (Hardy ve Pazarbaşıoğlu, 1998: 25). Düşük büyüme oranları ekonomik faaliyetlerde şiddetli ve ani daralmaya işaret ederek yurtiçindeki borçluların borç ödeme servislerini zayıflatmakta ve kredi riskinin artmasıyla birlikte sistematik bir finansal krizin ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Konjonktürün genişleme safhasında ise hem kredi arzındaki artışlar hem de kredi değerlendirmelerindeki ters seçimlerden dolayı finansal sistemdeki balonların patlaması bir bankacılık krizinin oluşumuna zemin hazırlamaktadır (Evans vd., 2000: 11).

1.3.1.2. Fiyat İstikrarsızlığı

Enflasyon oranlarında yaşanan dalgalanmalar, kredi ve pazar risklerinin değerlendirilmesini zorlaştırarak portföy riskini artırmaktadır. Yüksek enflasyonun yaşandığı durumlarda bankalar kaynak bulma ve fonlama vadelerinin birbirinden farklı olmasından dolayı çeşitli uyumsuzluklarla karşılaşabilmektedirler. Öte yandan yüksek enflasyona yüksek faiz oranlarının da eşlik etmesi bankaları, yükümlülüklerini vadesinde yerine getirmede zor duruma sokmaktadır. Bundan dolayı yüksek reel faizler ile bankacılık krizleri arasında pozitif bir ilişkinin olduğu söylenebilir (Demirgüç-Kunt ve Detragiache, 1998: 104). Enflasyon oranındaki bir düşüş ise, nominal geliri ve nakit akımını azaltarak finansal kurumların likiditesini ve ödeme gücünü olumsuz etkilerken, bankaların geleneksel işlevinin ne kadar zayıf olduğunu göstermektedir (Evans vd., 2000: 10).

1.3.1.3. Cari Açıklar

Cari işlemler dengesizliklerinin ulusal tasarruflarla giderilemediği durumlarda dış kaynaklara başvurulacağından dolayı cari işlemler dengesizlikleri, yabancılara olan net yükümlülüklerinin kaynağını oluşturmaktadır. Cari açık/GSYH oranının

yüksek olması ve bunun özellikle kısa vadeli portföy yatırımları ile finanse ediliyor olması, finansal sistemin likiditesini olumsuz etkileyerek muhtemel bir para krizinin sinyallerini vermektedir. Nitekim 1994 Meksika ve 1997 Güney Doğu Asya krizlerinde büyük miktarlara ulaşan cari açıkları finanse etmek amacıyla kısa vadeli borçlanmaya olan bağlılığın krizleri hızlandırdığı gözlenmektedir (IMF, 1998: 82).

1.3.1.4. Döviz Kuru ve Faiz Oranlarındaki Dalgalanmalar

Sermaye giriş-çıkışları ve dış ticaret şokları ile açıklanan reel döviz kurundaki kısa vadeli yön değişmelerinin bankacılık sektörüne doğrudan etkisi, bankaların varlıkları ve yükümlülükleri arasında para birimi uyumsuzluğuna yol açabilmektedir. Kaminsky vd. (1998), reel döviz kurunda yaklaşık % 20 oranında aşırı bir değerlenmenin önce para sonra bankacılık krizine öncülük ettiğini ileri sürmektedirler. Bu süreçte para ve bankacılık krizlerine ilişkin etkileşimin nedenleri aşırı değerlenmiş kurun dış ticaret yapan firmaların karlılığını olumsuz yönde etkilemesi ve aşırı değerli kura yüksek reel faizlerin eşlik etmesidir. Böyle bir durumda bankalar da faiz riski almaktan kaçınmazlarsa ulusal ve uluslararası faiz oranlarındaki oynaklıkların finansal sisteme etkisi doğrudan olabilmektedir (Goldstein ve Turner, 1996: 11).

1.3.1.5. Varlık Fiyatlarında ve Kredilerde Aşırı Artışlar

Makroekonomik dengelerde oluşan şoklardan biri olan menkul ve gayrimenkul varlık fiyatlarındaki düşüş, finansal sistemin sorunları arasında yer almakta ve banka sermayelerinde veya borca karşı alınan teminatlarda azalma ile kendini göstererek bankaların borç vermekte sıkıntıya girmelerine neden olmaktadır. Varlık fiyatlarındaki aşırı artışlar ise para politikasının etkinliğini azaltmaktadır. Öte yandan banka kredileri/GSYH oranında hızlı artış anlamına gelen ve finansal zayıflığı besleyen banka ödünçlerindeki aşırı şişkinlikler, banka bilançolarına geri dönmeyen krediler şeklinde yansıyarak bankaların ödeme gücünü ve likiditesini tehdit etmektedir (Eichengreen vd., 1997: 10).

1.3.1.6. Kamu Finansman Dengesizliği

Kamu kesimi borçlanma gereğinin yüksek değerlere ulaşması, zamanla kamu borcunun çevrilebilirliği sorununu gündeme getirmektedir. Öte yandan bütçe açıklarının para basılarak kapatılmaya çalışılması, bir yandan hükümete senyoraj geliri sağlarken, diğer yandan enflasyona yol açmaktadır. Bunun yanı sıra ülkedeki kamu borcunun yapısı da para birimi ve vadesine bağlı olarak bir istikrarsızlık unsuru olabilmektedir. Türkiye’de olduğu gibi bütçe açıklarının finansmanı amacıyla çıkarılan devlet iç borçlanma senetlerinin (DİBS) en önemli alıcısının ticari bankalar olması bu bankaları başlıca görevleri olan finansal aracılık ve fon aktarımını gerçekleştirmekten uzaklaştırmaktadır. Ayrıca bankaların iflas etmelerine izin verilmeyeceği ve gerektiğinde likidite desteği sağlanacağına dair yasal düzenlemelerin varlığı ahlaki riskin yapısal sorun olarak ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Diğer taraftan bütçe açıkları da finansal krizlerin oluşumunda temel faktör olarak ortaya çıkabilmektedir (Dornbusch, 2001: 3).