• Sonuç bulunamadı

MacIntyre’ın Marx ve Aristoteles Arasında Kurduğu İlişki

BÖLÜM 1: MACINTYRE’IN MODERN AHLAK ELEŞTİRİSİNİN GELİŞTİĞİ ZEMİNLER GELİŞTİĞİ ZEMİNLER

1.2.1. Marksizm’den Aristoteles’e Geçiş

1.2.2.1. MacIntyre’ın Marx ve Aristoteles Arasında Kurduğu İlişki

MacIntyre, Marksizm ile Aristoteles arasında kurduğu ilişkinin oldukça olağan bir ilişki olduğunu ifade eder:

Bir Aristocu için ekonomik ve politik kurumları, ortak iyilerin elde edilmesinde bir engel olarak tanımlamak, bu kurumların bu iyileri elde etmeye nasıl engel olduklarını anlamış olan rasyonel bir faile bu kurumları eleştirmek, yenilemek ya da yerinden etmek için sebeplerin

240 MacIntyre, Aristoteles’i bu geleneğin en büyük temsilcisi olarak görme noktasında da dikkatli olmamız gerektiğini söyler. Çünkü Aristoteles, kendinden öncekilerin kendi felsefesine yaptığı katkıların farkında olarak ve kendinden önceki tarihi en ileri noktaya taşıma amacıyla yazmıştır. Bkz: MacIntyre, EP, s. 219-220.

241 MacIntyre, EP, s. 219.

242 MacIntyre, EP, s. 221. MacIntyre, bu geleneği şöyle ifade eder: “Bu gelenek, Aristoteles’ten sonra, NE

ve Politika’yı yapabildiği sürece, her zaman açar metinler olarak kullanmış, ama kendini hiçbir zaman sırf

Aristoteles’le sınırlamamıştır. Çünkü bu gelenek, kendisini, Aristoteles’le herhangi bir basit onaylama ilişkisinden öte, hep bir diyalog ilişkisi içinde yeni baştan inşa etmiş olan gelenektir”. Bkz: MacIntyre, EP, s. 246.

243 Bu noktada MacIntyre, EP’yi yazdığı sırada Aristoteles’in ahlakla ilgili diğer kitabı olan Eudaimon’a Etik kitabının, NE’ye nazaran Aristoteles’in olgun ahlak düşüncelerinin yer aldığı eser olarak da görülme tartışmalarından bahseder. Örneğin; Terence Irwin ve Anthony Kenny bunu tartışanlar arasındadır. Bkz: MacIntyre, EP, s. 221. Ayrıca bkz: MacIntyre, WJWR, s. 102.

244 MacIntyre’ın Marx ve Marksizm’den Aristoteles’e geçişi – ki buna bir geçiş demek bile sorunlu olabilir- radikal bir kopuşu asla ima etmez. Nitekim politik bir hareket olarak Marksizm’i terketmiş görünse de MacIntyre’ın Marksizm’e olan borçluluğunu ifade eden son dönemlerdeki cümlelerine birinci bölümün başında yer verdim. Bu yüzden bu geçişi daha çok Marx ve Aristoteles arasında sağlıklı bir birliktelik kurmaya adım atan bir geçiş olarak düşünmeyi öneriyorum.

en iyisini sağlamış olur. Bu yüzden, Marx’ı bilen bir Aristotelesçilik noktasından on dokuzuncu ve yirminci yüzyılda köylü ve işçi sınıfının kapitalizm ve onun politik müttefiklerine karşı isyan etmelerindeki muhakemeyi anlamak kolaydır.245

Yine aynı yerde MacIntyre, belirli tür bir Aristotelesçinin Marksizm’in söz konusu doğrularını bilmesinde şaşırtıcı bir durum olmayacağını, çünkü Marx’ın kendisinin Aristoteles’ten güçlü bir şekilde etkilenmiş olduğunu belirtir. 246

MacIntyre başka bir yerde bu ilişkiyi farklı ifadelerle ama benzer bir şekilde şöyle kurar:

Çağdaş toplumun Aristotelesçi bir eleştirisi, ekonomik ilerlemenin bedellerinin genellikle onlara en az güç yetirebilen kişilerce karşılandığını bilmek zorundadır; [ilerlemenin] avantajlar[ı] kişinin faziletlerine bakılmaksızın [onun] kullanımına sunulur. Aynı zamanda, geniş ölçekli politikalar kısır hale gelmiştir. Modernitenin siyasi sistemlerini düzeltmeye

245 MacIntyre, “Where We Were, Where We Are, Where We Need to Be”, s. 316-317. A. Callinicos birçok Marksist’in ahlaka yer bulmak için Aristoteles ile bağlantı kurduklarını ifade eder. Aristoteles’in iyiyi erdemlere bağlı olarak, “iyi” olmayla, refahla eşitlemesi Marx’ın 1844: Elyazmaları eserinden Gotha Programının Eleştirisi eserine kadar insani gelişme kavramıyla güçlü bir ilişki halinde görünür. Bkz: Alex Callinicos, “Two Cheers for Enlightenment Universalism: Or, Why It’s Hard to Be an Aristotelian Revolutionary”, Virtue and Politics, 2011, s. 63. Bunun dışında Marksizm’de eksik olan ahlaki bir temel için Aristoteles’i işe koşan çağdaş Marksist filozof Terry Eagleton, Marx’ı “bir çeşit gizli Aristocu” ve “Aristoteles çizgisindeki bir ahlak filozofu” olarak tasvir eder. Bkz: Terry Eagleton, Hayatın Anlamı, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2007, s.112. Marksist teorisyen Della Volpe de Marx’ı, Aristoteles’ten başlayan bir gelenek içerisinde ele almıştır. Bkz: Anderson, Batı Marksizmi Üzerine Düşünceler, s. 104.

246 MacIntyre, “Where We Were, Where We Are, Where We Need to Be”, s. 316. Bu duruma MacIntyre’ın kendi entelektüel duruşu en iyi örnektir. Öyle ki, MacIntyre, bazılarının Marx’ın iş ve yabancılaşma hakkındaki erken düşüncelerinin kendisinin Aristotelesçi pratik ve pratiğin dışsal ve içsel amaçlar düşüncesine getirdiği yorumu etkilediğini ifade ettiklerini ve bu yorumun kendisi için doğru ve aydınlatıcı olduğunu ifade eder. Bkz: MacIntyre, “Where We Were, Where We Are, Where We Need to Be”, s. 316. Bu iddianın sahipleri için bkz: Niko Noponen, “Alienation, Practices, and Human Nature: Marxist Critique in MacIntyre’s Aristotelian Ethics”, s. 102-105. Ayrıca bkz: Andrius Bielskis, “Alasdair MacIntyre and the Lithuanian New Left”, Virtue and Politics, s. 303-306. Burada Knight’ın şu yorumuna dikkat çekmek önemlidir: Heidegger ve öğrencisi Arendt’e göre Marx’ın emek teorisiyle birlikte siyaset felsefesi geleneğinin bittiğine dair düşünceleri, MacIntyre’ın Marx ve Aristoteles’in birlikteliğine dair yorumuyla iptal olmuştur. “Heidegger ve onun post-modern takipçileri Batı felsefesini ‘gelenek’ olarak tasvir ederler. Heidegger’in projesi bu geleneğin kökenini yeniden düşünmek ve onun kavramsal şemasını ‘yıkmak’tır…, bu şekilde iki bin yıllık metafizik dogma tarafından temel varoluş biçimimizden gizlenen şeyin ne olduğunu ortaya çıkarmaktır.” Bkz: Knight, “After Tradition?: Heidegger or MacIntyre, Aristotle and Marx”, Analyse & Kritik 30/2008, s. 33. Heidegger’deki ilgili kısım için bkz: Heidegger, Varlık ve Zaman, Kaan H. Ökte (çev.), İstanbul: Agora Kitaplığı, 2008, s. 20-27. Kinght’a göre, Arendt ise kendi projesinin siyasi söylem ve eylemin geçerliliğini tamamen kendi içindeki kavramlarla, onu herhangi saf felsefi yaşamdaki yerinden ayırarak ortaya koyar. Arendt, Heidegger gibi kendi projesinin felsefi geleneği yerinden etme, yeniden inşa etme olduğunu ifade eder. Ancak Hegel’den farklı bir şekilde o, felsefi geleneği ontolojik “kurgular” üzerine inşa etmeyi düşünmemiştir. Bkz: Knight, “After Tradition?”, s. 36. Knight’ın konuyla bağlantılı diğer yorumları için bkz: Knight, "Hannah Arendt’s Heideggerian Aristotelianism." Редакционная коллегия 2 (2008): 5, ss. 5-30.

yönelik içerden teşebbüsler her zaman onlarla [siyasi sistemlerle] [bir] iş bilirliğine dönüşür. Onlardan [siyasi sistemlerden] kurtulma teşebbüsleri ise her zaman teröre ya da sözde teröre dönüşür. Bu şekilde bir kısır döngü yaşamayan siyasetler ise küçük ölçekli yerel toplulukları inşa eden ve sürdüren siyasetlerdir, [bu topluluklar, örneğin;] aile, mahalle, işyeri, kilise, okul, ya da hastane seviyesinde, içlerinde açın ve evsizin ihtiyaçlarının karşılandığı topluluklardır.247

MacIntyre, Aristotelesçi zemini EP’de ise iki şekilde kullanıma sokar: Birincisi; Marx’ın kapitalizm ve liberalizm eleştirisini Aristoteles üzerinden yeniden anlama ve ikincisi ise bu eleştirinin Aristoteles üzerinden tamamlanma zorunluluğudur.

Buraya bir parantez açmak istiyorum. MacIntyre’ın, Marksizm’in hem bir siyasi hareket olarak hem de ahlaki açıdan savunulamaz oluşuna dair kesin kanaati, onu EP’de Marx’a müstakil bir yer vermeyecek kadar da Marksizm’den uzaklaştırmış gösterebilir. Ancak bu durum okuyucu için yanıltıcı olmamalıdır. Çünkü MacIntyre’ın Marksizm ile olan tarihini okuduktan sonra EP’yi okuyan bir okuyucu, bu eserde, Marx’ın, MacIntyre’ın Aristoteles’e başvuru kaynağı olarak dönmesindeki sürekli, ama örtülü etkisiyle sıklıkla karşılaşacaktır. Nitekim MacIntyre, EP’nin önsözünde bu tespitimi doğrular gözükür:

Böylece ulaştığım ve bu kitapta cisimleşen sonuç -her ne kadar asıl konuyu Marksizm oluşturmasa da- şudur: Marksizm’in ahlak alanındaki kusurları ve başarısızlıkları, aynen liberal bireycilik gibi, onun ayırt edilir ölçüde modern ve modernleştirici dünya ethos’unu cisimleştirmesinden kaynaklanmaktadır ve bu ethos’u büyük ölçüde reddetmeyen hiçbir tutum, yargı ve edimlerimiz esnasında başvurabileceğimiz-ve bağlı olduğumuz ahlaki görüşe karşı mücadele veren çeşitli rakip ve heterojen ahlak şemalarını değerlendirirken esas kabul edeceğimiz-, rasyonel açıdan ve ahlaken savunulabilir bir konum sağlamayacaktır bize.248

Burada F. Jameson’nun, EP yayınlandıktan iki yıl sonra, 1983 yılında, kitapla ilgili yaptığı tespit MacIntyre’ın EP’ deki Marksizm etkisini çarpıcı bir şekilde ortaya koyar:

“Eğer biri Erdem Peşinde’yi Marksist geleneğe tahsis etmek isterse, kitabın, kapitalizm

247 Ancak MacIntyre, Marksizm ve Aristotelesçilik arasında kurduğu bu benzerlikle birlikte kendisinin kesinlikle komüniteryan olmadığının da altını çizer: “…Komuniteryan değilim. Çağdaş sosyal hastalıklar için her derde deva olacak toplum düşüncelerine ya da biçimlerine inanmam. Siyasi sadakatimi gösterdiğim hiçbir [siyasi] program yoktur.” Bkz: MacIntyre, “Interview with Giovanni Borradori”, s. 265.

etkisinde sahip olduğumuz ahlaki kategorilerin somutlaşmasına yönelik en sorgulayıcı ve yıkıcı analizi sağlayan birinci bölümüne işaret etmesi yeterli olacaktır.”249