• Sonuç bulunamadı

Liberalizme Marksizm İçerisinden İlk Sistematik Eleştiri Denemesi

BÖLÜM 1: MACINTYRE’IN MODERN AHLAK ELEŞTİRİSİNİN GELİŞTİĞİ ZEMİNLER GELİŞTİĞİ ZEMİNLER

1.1.2. MacIntyre’ın Marksizm Düşüncesindeki Dönüşümler

1.1.2.3. Liberalizme Marksizm İçerisinden İlk Sistematik Eleştiri Denemesi

MacIntyre’ın 1958-1959 yıllarında 28 yaşındayken yazdığı “Notes from Moral Wilderness I” ve “Notes From Moral Wilderness II” makaleleri onun bütünlüklü bir liberalizm eleştirisinin ilk erken örneğini ortaya koymuş olması dolayısıyla oldukça önemlidir. Öyle ki, Blackledge bu makaleleri, EP’nin müjdecisi olarak görür.135

MacIntyre, birinci makalesinde Stalinizm ve liberalizm arasındaki tartışmalara ve sahte karşıtlığa yer verir. İkinci makalesinde ise, Marksizm’in Stalinci olmayan yorumunu ortaya koyup bu şekildeki bir Marksizm’in liberalizm karşısındaki üstünlüğünü ortaya koyar. Bunu yaparken o, Marksizm’in tarih ve insan doğası anlayışına dair derin analizlere girişir. Her iki makaledeki tartışmalar aracılığıyla öğreneceğimiz şey, MacIntyre’ın, bir ahlak teorisini diğer bir ahlak teorisine neyin üstün kılacağını, bir ahlaki duruş noktasının kendi meşruiyetini nereden alacağını ve bir ahlak eleştirisinin nasıl yapılamayacağını örtük de olsa cevaplandırmaya çalışmasıdır. Bu konular, MacIntyre’ın daha sonra olgunluk dönemindeki ahlak felsefesini de kat edecek olan konulardır. MacIntyre, bu iki makalesinde, dönemindeki entelektüellerin Stalin’in ahlak eleştirisini yapmaya pek “hevesli” olduklarını ifade eder.136 Öyle ki o, kendi döneminde sosyalizm hakkında düşünmenin yolunun Stalin eleştirisi ve bu şahsiyetten memnuniyetsizlikten geçtiğini belirtir. O, bu rahatsızlığın entelektüelleri Marx’ı yeniden okumaya meylettirdiğini söyler, ancak onların Stalin’e yaptıkları yetersiz ahlak eleştirileri sebebiyle Marksizm’in yeniden okunmasının ahlaki konulara yeni bir yaklaşım sunup sunamayacaklarını tartışır. MacIntyre, bu konuda şüphelerinin olduğunu dile getirir ve Stalinizm’i eleştiren liberal entelektüeller, eğer “konu mankeni” gibi bir şahsiyet

135 Blackledge, “Alasdair MacIntyre as a Marxist and as a Critic of Marxism”, s. 5. Bununla birlikte MacIntyre hem bu görüşü hem de bu metinleri ilerdeki çalışmalarının özeti olarak görenleri abartılı bulur. Örneğin; Emile Perreau-Saussine, “The Moral Critique of Stalinism”, s. 148, Virtue and Politics. Saussine’e cevaben bkz: MacIntyre, “Where We Were, Where We Are, Where We Need to Be”, s. 314.

olmaktan daha fazla bir şey olmayı başarırlarsa, onların da kendi yaptıkları bu eleştirilerin etkililiğinden şüpheye düşmeleri gerektiğini belirtir. Ona göre, söz konusu liberal eleştirmenler, ahlaki alanda zihinsel maskeler kullanmaktadırlar. O, onların ahlak alanındaki maskelerini, hatalarını, yanlış zihinlerinin engellerini aşmaya ve kendi bizatihi el değmemiş doğamızdan yeni bir yol bulmaya ihtiyacımız olduğunu ifade eder.137 Bu yeni yol, MacIntyre için yeni bir ahlak eleştirisinin de yoludur.

Bu yeni bir ahlak eleştirisi arayışına MacIntyre’ı sürükleyen meselenin öncelikle arka planına işaret etmek istiyorum. MacIntyre, 1950’lerin sonlarında sosyalist bir entelektüelin Stalin’in eylemleri138 sebebiyle Komünizmden ayrılarak Komünizmin ahlaki eleştirmeni olduğunu ve bu durumun çoğunlukla samimi bir tutumu içerdiğini ifade eder. MacIntyre’a göre, bu kişi, Stalincilerle hesaplaşır ve onları saygı uyandıracak bir biçimde eleştirir. Buraya kadar bir sorun yok. Ancak o, bu kişi ile ilgili rahatsız edici bir durumdan bahseder. MacIntyre, söz konusu insanların komünist partiden ayrılırken genelde şu cümleleri dile getirdiklerini aktarır: “Kendime olan ahlaki ve entelektüel

saygımı kaybetmeden artık daha fazla partide kalamazdım, bu yüzden ayrılıyorum.”139

MacIntyre’a göre bu kişiler, Stalin’in ahlaki prensiplerini kendi ahlaki ilkelerine dayanarak reddederler, ancak onların bu ilkelere başvurularının kırılganlığı, bu başvurularının görünürdeki saçma doğasıyla ilgilidir. MacIntyre, burada eski komünistlerin, Stalin’i yargıladıkları standartları nereden edindiklerini ve bu standartların neden bir başkasını da bağlaması gerektiğini sorar. Stalin eleştirmenlerinde MacIntyre’ı rahatsız eden durum, onların bu soruya cevap verememeleridir.140

Diğer bir rahatsız edici nokta, onların kendi durumlarını resmettikleri bu Stalin karşıtı resmin eski Komünistler arasında oldukça yaygın ve etkili bir resim olmasıdır.

137 MacIntyre, “Notes from the Moral Wilderness- I”, The New Reasoner, 7, Winter 1958-59, ss. 90-100. s. 90.

138 Sovyetler Birliği’nin 1956’daki Macar kalkışmasını kanlı bir şekilde bastırması, işkenceleriyle ünlü Sovyet tutuklu kampları gibi barbar Sovyet Komünizminin insanlık karşısında işlediği suçlar, o dönemde Komünizm tarihinin problemleri arasındadır. Bkz: MacIntyre, “Where We Were, Where We Are, Where We Need to Be”, s. 312-313.

139 MacIntyre, “Notes from the Moral Wilderness- I”, s. 90. Bu cümleyi MacIntyre şuradan aktarır: “A. H. Hanson: An Open Letter to Edward Thompson, New Reasoner, Vol. 2, p. 79. Tartışmalar için ayrıca bkz: Anderson, Batı Marksizmi Üzerine Düşünceler, s. 79-80.

MacIntyre’a göre bu resmin kökeninde büyük ölçüde çağdaş “kendi kendini aldatma durumu” yatar. Bu resmin ne olduğu MacIntyre için önemlidir. Evet, eski Komünistler artık kendi adlarına, kendileri için konuşma özgürlüğünü Stalin’den kurtularak elde etmişlerdir. Onlar artık Stalinist bürokrasinin bir “borazanı” değildirler. Ancak MacIntyre’a göre bu resmin gözden kaçırdığı şey, bir zamanlar onların Stalin’e kendi bilinçleriyle bağımlılık içerisindelerken şimdi ise kime ait olduğu bilinmeyen bir ahlaki otoriteye, akla bilinçsiz bir bağlılık içerisinde olmalarıdır. MacIntyre, onların ahlak ilkelerine bu şekilde başvuru şekillerinin hem Stalinizm’in hem de Batı ahlak liberalizminin baskısının bir sonucu olduğunu düşünür. Öyle ki onlar, liberal olma adına Stalinizm’in görüşlerini basitçe ters yüz etmişlerdir.141

MacIntyre, ters yüz ettikleri şeyin ise Stalin’in ahlak ve tarih hakkındaki görüşü olduğunu söyler. MacIntyre’a göre Stalinizm, ahlaki olarak neyin doğru olacağını, tarihsel ilerlemenin sonucu olan şey olarak tanımlar. Tarih, Stalin’e göre, objektif hukukun işlediği bir alandır ve bu hukukta bireyin rolü, onun tarihsel durumuyla belirlenir. Birey bunu kabullenir ve bu rolü, az ya da çok, isteyerek oynar, ancak bu oyunu baştan yazamaz. Kişi, tarihte yalnızca bir aktördür ve onun tarihsel olaylar karşısındaki ahlaki yargıları eyleminin bir parçasıdır. Kişi için “olması gereken” (ought) şey tarihin “olan”ında (is) yok olmuş, yutulmuş; “olan”la “olması gereken” eşitlenmiştir.142 Bunun zıddı olarak Stalin’in liberal eleştirmeni ise kendini bir gözlemci olarak bu tarihin dışına yerleştirir. O, kendi ahlak ilkelerini, tarihsel olaylardan bağımsız bir şekilde geçerli görür ve her mesele bu prensibe göre yargılanmalıdır. Dolayısıyla burada “olması gereken” şey, tarihin “olan”ıyla asla bir ilişki içerisinde değildir ve “olan şey” bu “olması gereken” tarihe tamamen dışsal bir şekilde yerleşir. Stalinist için tarihin aktüel gidişatı ahlakın da kendisi iken, Stalin’in liberal eleştirmeni için tarihin gidişatı sorusu, tarihte ne olacağı, ya da ne olmalı gibi sorular tamamen birbirinden bağımsız sorulardır. Dolayısıyla MacIntyre, Stalinizm’i ahlaki olarak eleştiren eski Stalincilerin, Stalinizm’in olumsuz olarak fotoğraflanmasından başka bir şey yapmadıkları için eleştirir. Ahlakı bu şekilde

141 MacIntyre, “Notes from the Moral Wilderness- I”, s. 90-91.

142 “Olan”- “Olması” gereken tartışması MacIntyre’ın Kant ve Hume Eleştirilerinde, modern ahlak felsefesinin temel tartışması olarak karşımıza çıkacaktır.

eleştirme tarzı, MacIntyre için, toplumda yaygınlaşmış liberal ahlaklılığın bir ürünüdür. Çünkü liberal geleneğin özünde ahlak, bu şekilde, bağımsız bir konu olarak ele alınır. 143

MacIntyre, liberal gelenekte ahlakın bağımsız bir şekilde ele alınması meselesini şu şekilde açar. Temel olarak, felsefe kitaplarında bir ahlak ilkesinin kendisi ahlaki bir ilkeye dayanan bir doktrin olarak ele alınır. Bu görüşte, ahlaki kararlarımız elbette daha genel prensiplerle desteklenebilir. Fakat sonuç olarak en genel ve nihai prensibimiz ki bunlar diğer bütün prensiplerimizin doğruluklarını dayandırdıkları prensipler olduğu için, kendileri rasyonel bir doğrulamanın ötesindedirler. Özelde ise onlar olaylara, tarihe vs. bakarak doğrulanamazlar. Ahlakın bu şekilde olaylardan yalıtımı, mantığın zorunlu ve kaçınılmaz doğrusu olarak ifade edilir. Bu durumda olgusal iddialar ahlaki iddiaları gerektirmez. Buradan yolan çıkan liberal ahlak geleneğide, ahlakın temel prensiplerinin tartışılamayacağı, onların sadece “seçilebileceği” inancını taşır. Bu ise MacIntyre’a göre ahlak alanında rasyonel bir seçim olmayacağından zorunlu bir şekilde saçma bir seçimdir.144

Bu doktrini Stalinizm’in reddiyle ilişkilendiren MacIntyre’a göre buradaki liberal birey kendi döneminin tarihsel olaylarına dâhil olmayan bireydir. Bu birey tipi, olaylar hakkında karar vermek istediğinde “gönlü neyi arzu ederse” ona karar verir. Bireyin değerleri, seçme eylemi için işe koşulur, ancak bu değerler, onu hiçbir şekilde herhangi bir karara zorlamaz. Bu açıdan bu birey tipi, Stalinci birey tipine zıt bir resimdir. Diğer yandan MacIntyre, bu ahlak görüşünün doğru ya da yanlışlığı bir tarafa, bu birey türünün toplumda ne kadar yaygın olduğuna işaret eder. Ona göre, bu birey, “şunu yapmalıyım” ya da “şunu yapmalısın” tarzında bir “meli” diline sahiptir, ancak bu ahlaki “meli”nin hiçbir dayanağı yoktur.145

Dolayısıyla MacIntyre, Stalinizm’in liberal eleştirisinin bir düşünce sisteminden diğerini tercih etme şeklinden daha fazlasına işaret etmediğini anlatmaya çalışmaktadır. Bu yeni sistem ise “ahlaki nesnellik” yanılsamasından başka bir şey değildir. Burada MacIntyre’ın

143 MacIntyre, “Notes from the Moral Wilderness- I”, s. 91. Bu seçim tarzına yönelik MacIntyre’ın yorumunu tezin ikinci bölümünde, Kierkegaard başlığında yeniden ele alacağım.

144 MacIntyre, “Notes from the Moral Wilderness- I”, s. 92. Tezin ikinci bölümünde, MacIntyre, Kierkegaard’a yönelttiği eleştiride, seçimlerin bu saçma rasyonalitesini tartışacaktır.

önemli sorusunu tekrar edeyim: Stalin’in ahlakını kusurlu bulan diğer ahlak standartları niçin kişiye otorite teşkil etsin? Çünkü burada kişi sadece kendi seçimleri adına bir şeyi eleştirebiliyor. Bir başkası da aynı değerlere nasıl sahip olacak? Öyle ki, MacIntyre’a göre, bu izole edilmiş “ahlak kahramanı” kendisi dışında hiçbir kimse adına konuşmaz. MacIntyre, eskinin Stalincileri, bugünün liberallerinin kendilerini “inatçı gerçekçiler” olarak övdüklerini ifade eder. Ona göre ise bu bir romantizm örneğidir ve aslında onlar yirminci yüzyılın “ahlaki Don Kişotları” (“moral Quixotes”) olmaktan öte bireyler değildirler.146

MacIntyre, bu “ahlaki Don Kişotların” ahlak alanındaki bireyci sesinin Doğu Avrupa Yenilikçileri’nin mayası olduğunu ifade eder. Marksizm’i düzeltme amacındaki bu yenilikler ahlak ve tarih arasındaki, değer ile olgu arasındaki boşluğu olduğundan daha da genişletmişlerdir. Örneğin, MacIntyre’a göre Leszek Kolakowski (ö. 2009) ve diğerleri bir taraftan tarihle ahlak arasındaki ilişkisizliğe liberalist vurgu yaparken diğer taraftan da tarihte bireyin ahlaki sorumluluğu olduğunu savundular.147 Bu şekildeki bir bakış açısı, bireyi bir ahlak eleştirmeni olarak gözlemci statüsüne indirgemiş ve ahlakın kategorik buyrukları tarihle hiçbir ilişkiye sahip olamamıştır. MacIntyre, burada Marksizm içerisindeki ahlaki içeriğin eleştirisinin basitçe ondan Stalinci tarihsel gelişim görüşünü kaldırıp liberal ahlakı ekleyerek yapılamayacağının altını çizer.148 MacIntyre’a göre Marksizm’in, dolayısıyla Stalinizm’in, bu şekilde bir eleştirisinde eski Komünistler hem kendi kendilerini kandırmanın hem de “ahlaki şövalye” (“moral knight”) olmalarının toplumda ahlaki olarak etkili olacağına dair hayalperestliklerinin bedelini öderler.149

MacIntyre, Stalinci ile liberal arasındaki ilişkinin farklı anahtar özelliklerine de yer verir. Stalinciler, zamanımızın tarihsel gelişimine, güçlü bir şekilde organize edilmiş genel bir teoriyle yaklaşırken, liberal böyle bir teoriyi reddeder. Ancak burada, MacIntyre’a göre, liberalin, teori kavramını kullanma şekli ve Stalin karşıtı olarak ortaya koyduğu teori

146 MacIntyre, “Notes from the Moral Wilderness- I”, s. 93.

147 Bu mesele tezin ikinci bölümünde Kant örneğinde yeniden ele alınmaktadır.

148 MacIntyre, “Notes from the Moral Wilderness- I”, s. 93. Ayrıca bkz: MacIntyre, EP, s. 10.

anlayışı da Stalin’den devşirdiği bir anlam ve kavrayıştır. Liberalin genel teorileri bu şekilde reddetmesi, onun teori kavramını Stalinci manada ele alması dolayısıyladır.150

Stalinci teoride sosyal gelişmeyi yöneten kanunlar mekanik bir sistemin davranışını yöneten kanunlarla oldukça benzerdir.151 Böyle bir toplumun mekanik teorisinin karşıtı ise liberalizmdeki araç-amaç ahlakıdır. Ancak bu karşıt liberal ahlak bile, MacIntyre’a göre, Stalinci bu ahlakın çok benzeri olabilir. MacIntyre bunu çağdaş liberal toplumun sloganlarıyla açıklığa kavuşturur. Bu sloganlar şöyledir: “Hiçbir genel teoriye sahip

değiliz; her meseleye kendi değeriyle yaklaşırız. Sosyal düzenin şu ya da bu detayına çözüm getirebiliriz, ancak daha fazlasını ummak hayal mahsülü olur. Tarih, teoriden bağımsızdır, o sadece meydana gelir. Ve teorisyenler ve hatta kanun yapıcılar tarihin dalgalarına kendilerini bırakır, olanı kaleme alır ve kanunlaştırırlar.”152 Stalin karşıtı liberal eleştirinin ahlak alanındaki çaresizliği bu şekilde genel bir teoriden yoksun olmasıyla ilgilidir ve onun herhangi bir teoriye sahip olmayışı teoriyi sadece Stalinci anlamda, objektif, genel geçer manada tanımlamış olmasıdır.153 Peki, buraya kadar Stalinci ahlakın, MacIntyre açısından, liberal ahlak şeklinde bir alternatifinin olmayacağını gösterdim. MacIntyre’a göre Stalin ahlakını eleştirmenin liberal olmayan bir yolu var mıdır?

MacIntyre bunun mümkün olduğunu ifade ederek yeni bir alternatif geliştirilebileceğini söylüyor. Böyle bir alternatif liberal bireyciliğin hatalarından kurtulmak istiyorsa öncelikle genel bir teoriye sahip olmak zorundadır. Ancak bu teoriyle de Stalinciliğin katı teori anlayışına düşmemelidir. MacIntyre, burada bir toplumun genel teorisinin imkânını haklı çıkarmaya girişir. O, bu görevin Marksizm’de yanlış anlaşılmış bir meseleyi de açıklayacağını ifade eder. Marksizm’de yanlış anlaşılmış düşünce; mevcut çağın sosyalizme doğru dönüşmesi meselesidir. MacIntyre, Marx’ın bu dönüşümün ayrıntılarıyla ilgili çok az şey söylediğini ifade eder. Bu dönüşümün Stalinci yorumu ise Marx’ın aksine tamamen açıktır. Çünkü Stalinci Marksizm, özünde, sosyal yaşamın ve

150 MacIntyre, “Notes from the Moral Wilderness- I”, s. 94.

151 MacIntyre, “Notes from the Moral Wilderness- I”, s. 95.

152 MacIntyre, “Notes from the Moral Wilderness- I”, s. 95.

153 MacIntyre, “Notes from the Moral Wilderness- I”, s. 96. MacIntyre’ın teori hakkındaki görüşlerine tezin üçüncü bölümümünde yeniden başvuruyorum.

sosyal bilincin bir formunu üreten bir üretim türü tezidir. Bu yüzden kapitalizmden sosyalizme geçiş, toplumların ekonomik ve endüstriyel düzenlerinin manipüle edilmesiyle olur ve bu durum toplumsal yığınlar arasında sosyalist bilincin ortaya çıkmasını tetikler. Bu geçiş, sosyal gelişimi yöneten genel kuralların örneğidir ve bu yüzden onun şekli ve doğası öngörülebilir ve engellenemez. Dolayısıyla kapitalizmin çöküşü öngörülebilir ve bu çöküş kaçınılmazdır. MacIntyre’a göre, eğer Marksist isek yapacağımız şey, buradan çıkacak en kestirme yolu bulmaktır. O, Stalin’in bu görüşleri sebebiyle Marksizm’in gelecekçi (fütürist) olarak yanlış anlaşıldığının altını çizer.154

MacIntyre burada Marksizm’in tarihte sıradakinin ne olduğu meselesini tahmin etmek olmadığına inanır.155

MacIntyre, söz konusu makalesinde tartıştığı noktaları Marksizm içerisinden yeniden düşünmeye çağırır. O, Marx’ın, insan doğası ve ahlakı hakkındaki geleneksel soruların gözden geçirilmesi gerektiğinin altını çizer. Bu sorular; “ben neyim”, “ne olabilirim”, “ne olmak istiyorum” ve “ne olmalıyım” soruları arasındaki ilişkinin açığa kavuşturulmasıyla elde edilir.156 Bunu açıklama görevini ikinci makalesine bırakır.

İkinci makalede MacIntyre, Marx’ın Louis Bonaparte’in 18 Brumaire’i kitabındaki meşhur sözünü alıntılar: “İnsanlar kendi tarihlerini yaparlar, ama…”157 MacIntyre’a göre Marx, söz konusu eserinde, insan hayatını dramatik bir öykü olarak yeterince olmasa da klasik bir biçimde açıklar. Bu anlatıştaki eksiklik MacIntyre’a göre Marx’ın insan hayatına dair bu öngörülemezliği bir şekilde öngörülebilir ve yasaya bağlı bir hayat görüşüyle bağdaşır bir halde ortaya koymaya çalışmasıdır. Hâlbuki MacIntyre’a göre, öngörülemezlik insan hayatından çıkarılamaz, çünkü insanın öyküsel yaşamı bunu gerektirir.158 Marksistlerin politik amacı yukarıdaki “ama” ifadesini tasfiye etmektir. Teorik amaçları ise bu “ama”yı anlamaktır. Bunu anlamak için önce insanların kendi

154 MacIntyre, “Notes from the Moral Wilderness- I”, s. 97. Marxismin “gelecekçi” olmadığına dair diğer tartışmalar için bkz: MacIntyre, Marxism and Christianity, s. 129 ve 142.

155 MacIntyre, “Notes from the Moral Wilderness- I”, s. 98-99.

156 MacIntyre, “Notes from the Moral Wilderness- I”, s. 100.

157 “Ama”dan sonraki kısım şöyledir: “…ama kendi keyiflerine göre değil; kendi seçtikleri koşullar içinde değil, doğrudan karşı karşıya kaldıkları, belirlenmiş olan ve geçmişten gelen koşullar içinde yaparlar.” Bkz: http://www.solyayinlari.com/solkit/m/lb18b.html (03.08.2017).

tarihlerini yapmasının ne anlama geldiğini anlamak gerekir. MacIntyre, bu açıdan Marksizm’de insan eylemi kavramının bu soruşturmada merkez kavram olduğunu ifade eder.159

Bir parça insan davranışını insani eylem kılan şey nedir? Daha önceden insani eylemin fiziksel bir eylem gibi anlaşılamayacağını MacIntyre üzerinden ifade etmiştim. MacIntyre’a göre, başımı salladığımda bunu nörolojik bir olaydan ayıran ve onu, insani eylem bağlamında anlamama vesile olan şey, bu eylemin hangi amaca yönelik olduğunu açıklamamla ilgilidir. Eğer “evet” demek için başımı salladığımı söylüyorsam, başımı sallama eyleminin istek ve ihtiyaçla olan ilişkisine değinmiş oluyorum. Bu referansın öneminin altını çizen MacIntyre’a göre hem bireysel hem de sosyal pratikler, yalnızca insani istekler, ihtiyaçlar ve bunun gibi şeylerle ilişkide olduklarında anlamlıdırlar ve insani eylem olurlar. Ona göre bu ilişkinin kurulmadığı bir davranışa bir hastalık sebebi ya da hurafe artığı olarak bakarız.160 MacIntyre, tam da bu durumun liberalizmin ahlaki bağımsızlığının ortaya çıkardığı bir durum olduğunu ifade eder. Yukarıda ifade ettiğim gibi liberal ahlakta kişinin ahlaki prensipleri, kendisi onları seçtiği için ahlaki prensiplerdir. Bunun ötesinde onların toplumsal istek ve ihtiyaçlarla bir ilişkisi yoktur.161

MacIntyre burada Marx’ın yabancılaşma kavramının da tarihteki istek ve ahlak arasındaki boşlukla ilgili olduğunu ifade eder. Marksizm’de istek ve ahlaklılık arasındaki ilişki toplumdaki ben ve biz öznelerinin arasındaki ilişkiyle anlaşılabilir.162 Marx’ın kapitalizm eleştirisinde de kapitalist toplumda ben ve biz özneleri birbirlerini karşılıklı olarak içermez ve böyle toplumdaki bireyler birbirlerinden izole bir hayat yaşar. Onlar, ancak sistemin istekleriyle ortaya çıkan kendilerine dair tanımlamalara sahiptirler. MacIntyre,

159 MacIntyre, “Notes from the Moral Wilderness – II”, s. 93. MacIntyre ahlak ve isteği ya da eylem ve isteği bir araya getirmenin ahlaki alandaki problemleri yine de çözmeyeceğini gelecekte fark edecektir. Bu kısma ilerde değineceğim.

160 MacIntyre, “Notes from the Moral Wilderness – II”, s. 89.

161 Liberal ahlakta isteğe ve ihtiyaçlara yapılan özellikle faydacı başvurular, MacIntyre’ın burada kastettiği ahlakın istek ve ihtiyaçlar bağlamında açıklanmasına yönelik başvurular değildir. MacIntyre’ın burada kastettiği ilişki, sosyal pratiklerle ilişki içerisinde olan ve ortak iyiler anlayışına dayalı istekler ve ihiyaçlar arasındaki ilişki türüdür. MacIntyre bu şekilde, isteğin ve ihtiyaçların liberal ahlaktan bağımsızlaşmasının en fazla Kant’ta açık bir şekilde görüldüğünün altını çizer. Bkz: MacIntyre, “Notes from the Moral Wilderness – II”, s. 89-90. Kant başlığında buna döneceğim.

162 MacIntyre Hume’u, yalnızca bu ilişkiyi kurmayı başardığı için kısmen Aristotelesçi olarak değerlendirecektir. Bunun için tezin ikinci bölümünün Hume başlığına bakın.

burada, Marksizm’e göre insanın “ben ve biz arasındaki ilişkiyi” nasıl tesis edebileceğini sorar. O, Marksist teorinin sınıf çatışmasının tamamının bu soruyla meşgul olduğunu ifade eder. Bu problemi doğru bir şekilde ortaya koymak için MacIntyre, ahlaki bilinçteki değişimlerin gerçek ve materyal bağlamda nasıl değişmelere sahip olduğunun ve sınıf toplumu içerisinde insan doğasına ne olduğunun açıklanması gerektiğini düşünür. Bu noktada Marksistler için anahtar kavram insan doğası fikridir ki, bu fikir herhangi bir