• Sonuç bulunamadı

Modern Ahlak Karşısında Marksizmin ve Hristiyanlığın Birlikteliğinin İmkânı: Marksizm’e Teolojik Referanslar İmkânı: Marksizm’e Teolojik Referanslar

BÖLÜM 1: MACINTYRE’IN MODERN AHLAK ELEŞTİRİSİNİN GELİŞTİĞİ ZEMİNLER GELİŞTİĞİ ZEMİNLER

1.1.2. MacIntyre’ın Marksizm Düşüncesindeki Dönüşümler

1.1.2.1. Modern Ahlak Karşısında Marksizmin ve Hristiyanlığın Birlikteliğinin İmkânı: Marksizm’e Teolojik Referanslar İmkânı: Marksizm’e Teolojik Referanslar

MacIntyre’ın hem genel olarak akademik kariyerinde hem de özel olarak Marksizm kariyerinde103 oldukça önem arz eden 1953 yılında yazdığı Marksizm: An

Interpretation104 isimli kitabına ve aynı kitaba 1968 yılında Marksizm and Christianity

101 MacIntyre, “What is Marxist Theory For?”, s. 101-102.

102 Burada Marx’ın adalet kavramına kasıtlı bir şekilde değinmedim. Buna Aristoteles başlığında, Aristoteles ve Marx’ın ahlak anlayışlarını birlikte ele alırken yer vermek niyetindeyim.

103 MacIntyre’ın Marksizm’le olan resmi bağlantısı 1940’larda başlar. MacIntyre bir röportajında bu tarihlerde Londra’da Komünist Partisi’ne üye olduğunu belirir. Bkz: Blackledge, “Alasdair MacIntyre: Social Practices, Marxism and Ethical Anti- Capitalism”, Political Studies, Vol. 57, 2009, s. 868.

104 MacIntyre’ın bu ilk eseri onun olgunlaşmamış modernite eleştirisinin kapitalizm eleştirisi üzerinden ilk örneğidir. Bu eser, yazıldığı dönemin ruhuna hem de onun kişisel tarihine de uygun bir eserdir. Öyle ki, MacIntyre, söz konusu eserini yazarken Stalin’in hayatta olduğunu ve Soğuk Savaş’ın devam ettiğini ifade eder. MacIntyre, o dönemde, Şubat 1953’te, Nato’nun Sovyet Birliğine karşı oluşturduğu Balkan Paktı, yine aynı yıl haziranda Doğu Berlin’deki işçilere yönelik Sovyet baskısının artması gibi Marksizm’in oldukça negatif bir şekilde konumlandırıldığı olayların içinden yazar. Bunun yanı sıra da teologlar ve dindarlar arasında da Marksizm, ateist bir materyalizm olarak algılanmıştır. Çünkü Sovyet gücü, kiliseye bağlı olanlara soruşturmalar açmaktadır. Dolayısıyla Hristiyanlık bu dönemde kendini Marksizm’e karşıt konumlandırmaktaydı. Marksist teorinin bazı kısımları, Hristiyanlarca açık bir şekilde kötülenmekteydi. Marksizm’e yönelik böyle bir nefret söyleminin içerisinde MacIntyre, o dönemdeki Marksizm ve Hristiyanlık arasındaki düşmanlığın abartılmış olduğunu ve Batılı hâkim ideolojinin çıkarları doğrultusunda ikisi arasındaki ilişkinin imkânının yerinden edildiğini iddia eder. Bkz: MacIntyre, “Epilogue: 1953, 1968, 1995: Three Perspectives”, Alasdair MacIntyre’s Engagements with Marxism, s. 411-412. Ayrıca McMylor, bu eserin, oldukça az hacimli bir eser olmasına rağmen, 1953 yılında, erken Marksizm’in neredeyse bütün konularını ele aldığını, bu konuların birkaç yıl sonra “Yeni Sol” düşüncesi içerisinde ağırlıklı olarak tartışılacağını ve bu hareketin içerisinde MacIntyre’ın önemli bir rol

ismiyle yaptığı ikinci baskıya daha önceden dikkat çekmiştim. Özellikle birinci eser, MacIntytre’ın ilk defa modernite karşıtı tezlerinin ortaya çıktığı eserdir. Bu eseri, onun modern ahlak eleştirisi için önemli kılan özelliği, MacIntyre’ın, Marksizm ve Hıristiyanlığı, modern kapitalist birey karşısına yerleştirmiş olmasıdır. Bu zıtlığın anahtar özelliklerini bu eser üzerinde görmek onun gelecekte daha da netleştireceği modern birey ile olan problemini anlamaya yardımcı olacaktır.

MacIntyre’ın bu eserinin temel tezi, Marksizm’in, “Hristiyanlıkla kıyaslanabilecek bir metafizik ve ahlaki çerçeveye sahip Aydınlanma sonrası tek seküler doktrin” olduğu şeklindedir.105 Marksizm ve Hristiyanlığı bir araya getiren bu çerçeve, Marksizm’in, insanı, onu bu dünyaya yerleşik kılan araçlarla ve onun eyleminde anlık isteklerini aşan, daha yüksek olan amaçlara yönelmiş olarak ele almasıdır. Başka bir ifadeyle, insan, kendisine verili sosyal kimlikle, sosyal ilişkileri içerisinde kendi durumunu belirleyen rol ya da rol dizileri içinde tanımlanır ve bu tanımlamalar, MacIntyre’a göre, insanın geleceğini de tasvir eder.106

Marksizm’in bu insan algısı, MacIntyre’a göre, Marx’ın, Hegel’in felsefesindeki insani yabancılaşma anlayışına daha kesin tarihsel ve maddi bir şekil kazandırmış ve onun Hegel’den miras aldığı Hristiyan düşüncesine daha tam ifadeler katmıştır.107 MacIntyre bunu şöyle ifade eder: “Marx’ın yaptığı… İsa’nın zengin ve fakirin bütün antitezleri

hakkındaki kararını kendi zamanındaki kapitalist toplum hakkındaki şimdiki kararına dönüştürmektir.”108

oynayacağının altını çizer. Dolayısıyla bu eser, kitabın dini içeriğine dair görüş ne olursa olsun, McMylor’a göre gerçekten parlak bir Marx yorumu ve yazıldığı dönemden itibaren gelecek on yıllarda da Marx’ın hümanist yorumunun en iyisidir. Bkz: McMylor, “Marxism and Christianity: Dependencies and Differences in Alasdair MacIntyre’s Critical Social Thought”, s. 55. Aynı yorumu P. Blackledge’de yapar. Bkz: Paul Blackledge, “Alasdair MacIntyre: Social Practices, Marxism and Ethical Anti- Capitalism”, s. 869.

105 MacIntyre, “Epilogue: 1953, 1968, 1995”, s. 411-412.

106 MacIntyre, Marxism and Christianity, s. 2-3. Ayrıca bkz: MacIntyre, Marxism: An Interpreatation, s. 10.

107 McMaylor, “Marxism and Christianity”, s. 55.

Bu yüzden Marksizm, MacIntyre’a göre, Hristiyanlığın dönüşmüş bir halidir ve ancak bu şekilde anlaşıldığında tam olarak kavranacaktır. Hıristiyanlığın dönüşmüş bir şekli olarak Marksizm, diğer Hristiyan grupları gibi, Hristiyanlıktaki unsurları yeniden dile getirmek için yeni temeller yaratır ki bu unsurlar birçok Hristiyan açısından hem geçmişte hem de günümüzde göz ardı edilen unsurlardır. Bu unsurlar ise bir Hristiyan’ın kapitalizm karşısındaki tavrının nasıl olması gerektiğini belirleyen unsurlardır.109

MacIntyre, kapitalizm karşısında hem Marksist hem de Hristiyanca bir duruşun nasıl mümkün olacağını soruşturur.110 MacIntyre’a göre her iki doktrinin birbirlerinden ayrışma noktaları vardır, ancak birbirleriyle tamamlanabilirler. MacIntyre’ın ortaya koyduğu bu ayrışmalar üç şekilde özetlenebilir: Birincisi; MacIntyre, güç ve onun teknolojiyle olan ilişkisi meselesinde Marksizm’in ve Hristiyanlığın farklı duruş noktalarına sahip olduğunun altını çizer. Marksizm’in, Hristiyanlık karşısındaki asıl avantajı, maddi dünyayı değiştirmek için teknolojinin aktif kullanımını fazlasıyla önemsemesidir. Modern bilim, güç sorusunu, özellikle teknoloji meselesi bağlamında, ısrarlı bir şekilde ortaya atar. O, Hristiyanların güç ve teknoloji sorusunu görmezden geldiklerini ifade eder. Ona göre, Hristiyanlar, asli günah anlayışı sebebiyle güç sorusunun dışında kendilerini konumlandırırlar. Onlar, İsa’daki Tanrı’nın gücü ile bu dünyanın gücü arasında bir gerilim yaşarlar. Marksizm ise güç ve onun teknolojiyle olan ilişkisine fazlasıyla müdahildir. Özellikle, gücün dağıtımı meselesine çağrılarda bulunan Marksizm, bu özelliği sebebiyle, MacIntyre’a göre adalet düşüncesine teolojik çağrılar yapan İncil’in seküler bir doktrinidir.111

MacInytre’ın Hristiyanlık ve Marksizm arasında kurduğu ikinci benzerlik ve ayrışma noktası politik ve sosyal prensiplerdir. MacIntyre, insani yabancılaşma düşüncesinin kökeninin İncil’de bulunduğunu ve bu düşüncenin Hegel, Feuerbach ve en son Marx yoluyla rasyonelleştirildiğini düşünür. Bu nedenle, MacIntyre, Yeni Ahit’teki Markos

109 MacIntyre, “Epilogue. 1953, 1968, 1995: Three Perspectives”, s. 412.

110 MacIntyre’ın bu siyasal ve sosyal koşullardan ayrı değerlendirilemeyecek olan kişisel tarihi de o dönemde niçin böyle bir girişim içerisinde olduğunu anlamak için önemlidir. MacIntyre, bu eseri yazmadan önce, kendisinin henüz çocuk olduğu dönemlerde, 1930’lar ve 1940’larda, Britanya Üniversitelerindeki Hıristiyan öğrencilerin Marksizm’le yüzleşmeye dönemin koşulları açısından iteklenmiş olduklarını belirtir. Bkz: MacIntyre, “Marxists and Christians”, Alasdair MacIntyre’s Engagement with Marxism, s. 180.

İncili ile Marx’ın “National Economy and Philosophy” makalesinin bu prensipler ışığında birlikte okunması gerektiğini ve bu iki kitabın modern dünyada birbiriyle en çok ilişkili kitaplar olduğunu söyler.112

MacIntyre’ın ortaya koyduğu üçüncü benzerlik ve ayrışma noktası ise eylem noktasında Hristiyanlar ve Marksistlerin sistematik adaletsizliklere gösterdikleri tepki sebebiyledir. Ona göre, Hristiyanlığın insani ve sosyal ilişkilerde vaz ettiği şey her zaman adalet fikrini içerir. Ancak adalet anlayışı, sadece belirli olaylarda adil olmak ya da bir durum hakkındaki adaletsizliği ortadan kaldırmak değil, aynı zamanda kurumlar vasıtasıyla ortaya çıkan sistematik adaletsizliklere de direnç gösterme ve gerekirse bu kurumları ortadan kaldırma şeklinde olmalıdır. MacIntyre, birçok Hristiyan’ın bu kurumsal adaletsizliklere karşı direnç göstermede Marksistlerden farklı olarak başarısız olduklarını ifade eder. Bu Hristiyanlar, bazı toplumsal adaletsizliklere, örneğin, Kuzey ve Latin Amerika kölelik sistemine çoğu zaman kayıtsız kalmışlardır. Yine bununla ilgili olarak, MacIntyre’a göre, Hristiyanlığın kapitalizm suçlamasındaki vurgu, fakire ve sömürülene yapılan yanlışlar üzerinedir. Zenginlik, İncil’de Tanrı’nın Krallığı’na girmek için bir engel teşkil eder. Bununla birlikte Hristiyanlar, zenginleri destekleyen sosyal ve ekonomik düzeni de aynı şekilde Tanrı’nın Krallığı’na dâhil olmada bir engel olarak görmek durumundadırlar.113

Görüldüğü gibi, MacIntyre’ın Marksizm ve Hristiyanlık arasında kurduğu bu ilişki 1950’lerde hem Marksist hem de Hristiyan olan bir kişinin kapitalizm eleştirisini nasıl başarıyla yapabileceğine yöneliktir. Marksizm, Hristiyanlıktan adalet başta olmak üzere temel doğruları öğrendiği gibi, Hristiyanlık da Marksizm’den eylem temelinde öğrenmeye muhtaçtır.114

112 MacIntyre, Marxism: An Interpretation, s. 108-109.

113 MacIntyre, “Epilogue. 1953, 1968, 1995: Three Perspectives”, s. 412-416.

114 MacIntyre, “Epilogue. 1953, 1968, 1995”, s. 416. İkinci erken eserine geçmeden önce MacIntyre’ın 1959’da yayınladığı ve tamamen din felsefesi üzerine yoğunlaştığı Difficulties in Christian Belief eserini burada zikretmek istiyorum. MacIntyre bu eserinde dindar bir Hristiyan olarak din felsefesinin problemlerine cevaplar üretmektedir. Burada o, on sekizinci yüzyılın teistik Tanrı tezlerinin geçersiz ve hatalı olduğunu söyler. Dinde kanıtın işe yaramayacağını tartışır, ancak bunun için kullandığı tezler modernitenin teizm eleştirilerinden de oldukça farklıdır. Bkz: MacIntyre, Difficulties in Christian Belief, London: SCM Press, 1961.

Ancak MacIntyre, 1960’lara doğru bu görüşünde önemli bir değişikliğe gider. Bu değişikliği göreceğimiz yer başlangıçta da belirttiğim gibi onun Marxism and Christianity kitabıdır.

1.1.2.2. Modern Ahlak Karşısında Hem Marksist Hem de Hıristiyan Kalmanın