• Sonuç bulunamadı

VIII. II Dünya Savaşı’nın Sonu ve Mısır’ın Tam Bağımsızlık Girişimi

1.3. İsrail Devletinin Kuruluşu ve 1948 Arap İsrail Savaşı

1.3.1. Yahudilerin Filistin’e Yerleşme Çabaları

1.3.1.6. Mısır’ın Taksim Planına Bakışı

Mısır’da Filistin sorununa ilgi 1920’lerde başlamış, ancak Mısır kamuoyunda ve iç siyasetinde esas olarak 1930 ve 1940’larda bir sorun haline gelmiştir. 1920’lerin başlarında Mısır’ın bağımsızlığına ilişkin kaygılar ve düşünceler yaygındır. Dolayısıyla 1920’ler boyunca Filistin’e olan ilgi ancak bir olay ortaya çıktığında uyanmaktaydı.

103 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap - İsrail Savaşları, (1948–1988),s.92–94. 104 Süleyman Özmen, a.g.e, s.194.

105Joe Stork, “The Soviet Union, The Great Powers and Iraq”, The Iraqi Revolution of 1958, ( Edit:

Robert A. Fernea and Wm. Roger Louis), Newyork, 1991, s. 95–105.

106Rashid Khalidi, Sowing Crisis ( The Cold War and American Dominance in the Middle East), Boston,

Massachussets, 2009, 24–25.

1930’larda Filistin’e Yahudi göçü hızlanarak sürmekte ve bu gelişme Araplar arasında tepkilerin büyümesine neden olmaktadır. Uluslararası toplulukta giderek Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması düşüncesi olgunlaşırken, Mısır’da işgalci İngiliz’ya ve Yahudilere karşı tepki büyümekteydi108. Aslında Mısırlıların Filistin’e Yahudi göçüyle

pek de ilgileri olmamıştır. Nitekim kendi bağımsızlık sorunlarıyla uğraşmışlardır. Ancak İsrail Devleti’nin ilanıyla birlikte sorun tüm Arap Ortadoğu’sunu ilgilendirmiş ve özellikle Arap - İsrail savaşlarında İsrail’e karşı Mısır, Arap öncülüğünü üstlenmeye çalışmıştır.

Mısırlıların tepkilerinin duygusal boyutunun yanında politik, ekonomik ve jeostratejik yönleri de vardı. İşadamları, Yahudilerin üstünlüğünün en sonunda bir Yahudi Devleti’nin kurulmasına yol açacağından kaygılanıyordu. Böyle bir devlet fiziksel bir engel teşkil ederek, Mısır’ın Yakındoğu piyasalarıyla ticari ilişkilerini engelleyen ekonomik bir tehdit olabilirdi. Mısırlı tanınmış bir işadamına göre “ Eğer, Filistin’de Siyonizm kurulursa onun zararı yalnız Filistin ile sınırlı kalmaz. Bu akım, bütün komşu ülkelerin ekonomilerine, endüstrilerine, ticaretlerine ve bağımsızlıklarına sınırlar koyarak, onların kaderini etkileyecek biçimde yayılır”. Ekonomik sorunların ötesinde Mısır’ın jeostratejik anlamda daha büyük kaygısı vardı. Gerilim ve krizlerin kronik bir çalkantıya dönüşmesi ve yabancı müdahalesine davetiye çıkarması durumunda, bir Yahudi Devleti’nin katalizör görevi üstlenebileceği hissedilir. Üstelik sürekli göç baskısı, kaçınılmaz olarak Yahudi Devleti’ni, Arapların topraklarında daha da genişlemeye itecekti ve daha fazla Arap, evinden ve kazancından olacaktı. Bu yüzden Yahudi problemi Filistin ile sınırlandırılamazdı ve sınırlandırılmayacaktı. O, Arap ve İslam dünyası için bir problemdi ve Yahudi Devleti’nin kurulması halinde de problem olmaya devam edecekti. Bu korkular aynı zamanda etkili bir liberal siyasal figür olan Mısır’ın öncü entelektüellerinden olan, Muhammed Hüseyin Haykal tarafından kısaca dile getirilmiştir. Haykal’a göre: Filistin’deki durumun özellikle İngiliz’nın ülkeyi bölme planı uygulamaya koyulursa, Mısır’ın geleceği üzerinde zararlı etkileri olacaktı109

. Arap devletleri bu konuda Yahudi Devleti’ne karşı birlikler oluşturmuşlarsa da artık İsrail devleti, Filistin sorunu değil tüm Arap Ortadoğu’sunun sorunu olmuştur.

108 Zeynep Güler, a.g.e, s.103.

1.3.2. 1948 Arap - İsrail Savaşı

İngiltere’nin 14 Mayıs 1948’de, Filistin üzerindeki manda yönetiminin sona ermesinden birkaç saat önce İsrail Devleti’nin kuruluşu Musevi Ulusal Konseyi tarafından ilan edilmiş ve bağımsız İsrail’in tüm Yahudilerin vatanı olduğu açıklanmıştır. Bu deklarasyon sonrasında İsrail Devleti’nin varlığını kabul etmeyen Mısır, Ürdün, Suriye, Lübnan ve Irak birlikleri üç yönden Filistin topraklarına girerek Birinci Arap - İsrail savaşlarını başlatmışlardır110. Bu savaşta Arap kuvvetleri seksen bin kadardı. İsrail ise bu savaşa ortalama altmış bin kişilik bir kuvvetle katıldı111

.

15 – 22 Mayıs haftası içinde, Mısır kuvvetleri önce Gazze’yi ve sonra da Birüssebi’yi ele geçirdi. Ürdün kuvvetleri ise Şeria nehri üzerindeki Allenby köprüsünü aşıp, Jericho’ya doğru ilerledi. Bir başka Ürdün kuvveti de Galilee gölü istikametinde harekete geçti. Fakat savaşın asıl yoğunluğu Kudüs üzerinde olmuştur. Ürdün kuvvetleri 20 Mayıs’ta Eski Kudüs denen ve nüfusun çoğunluğunu Arapların teşkil ettiği Doğu Kudüs’e hemen hemen hâkim oldu. Doğu Kudüs’teki Yahudi mevzileri çok güç duruma girmiş bulunuyordu112. Bu arada Mısır uçakları da Tel-Aviv üzerine saldırıda bulundu.

22–29 Mayıs arasındaki çarpışmaların yoğunluk noktası yine Kudüs olmuştur. 1–11 Haziran arasındaki üçüncü hafta içinde Filistin’in birçok yerinde Arap ve İsrail kuvvetleri arasında çarpışmalar devam ederken, hava üstünlüğü de İsrail’e geçmiştir113

. Birinci Arap - İsrail Savaşı, Araplar için tam bir hezimet olmuştur. Yahudiler; Mısır, Suriye ve Lübnan’ı yendikleri için çok toprak kazandılar. 10 Haziran 1948’de 30 günlük bir ateşkes sağlandı. Ancak çatışmalar 1948 yılı sonlarına kadar devam etti114

.

Arap - İsrail çatışması nedeniyle, ateşkes kararı alan Birleşmiş Milletler, İsveçli Kont Bernadotte’u taraflar arasında arabuluculuk yapmak üzere görevlendirmiştir. Bu karar sonrasında Filistin’e giden BM aracısı Bernadotte, yaptığı görüşme ve incelemelerden sonra taraflara bir plan sunmuştur. Bu plan ile sınırlarda yeni ayarlamalar yapılarak 1947 tarihli taksim kararını değiştiren bir antlaşma sunuluyordu. Planda öne sürülen tekliflere göre; Kudüs’ün tamamı ile güneydeki Necef, Arap devletine, Batı Galilee’nin tamamı da Yahudi Devleti’ne verilecekti. Hayfa, serbest liman Ludd Havaalanı serbest bölge ilan edilecek, diğer topraklar 29 Kasım 1947 tarihli

110 Melike Bileydi Koç, a.g.e, s. 125. 111

Muzaffer Erendil, Çağdaş Ortadoğu Olayları, Ankara, 1992, s.74.

112 Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap - İsrail Savaşları, (1948–1988), s.95. 113 Süleyman Özmen, a.g.e, s. 196.

karardaki gibi kalacaktı. Plan sınırlarla ilgili sorunlar yanında Yahudi göçünün kısıtlanması ve en önemlisi, topraklarından ayrılmak zorunda bırakılan Filistinli mültecilerin geri dönüşünün sağlanması gibi konuları da içermekteydi. Berenadotte, bu plan dâhilinde taraflara çözümü gerekli olan sorunları şu şekilde sıralamıştır: Arapların İsrail Devleti’ni, tanıma şartlarının ne olduğu, Yahudilerin devlet sınırlarında önemli değişiklik yapmaya razı olup olmayacakları bu iki konu incelendiği sırada Yahudiler ile Arapların ateşkesin uzatılmasını kabul edip etmeyecekleri idi. Ancak taraflar BM aracısının planını kabul etmemişler; Araplar, Filistin sorununu savaş ile çözümlemeye karar vermişler, buna karşın Yahudiler de 40 yaşından aşağı erkek ve 18–25 yaş arasındaki kadınların silah altına alınması kararını uygulamaya koymuşlardı115

.

İsrailliler de, BM arabulucusu, Bernadotte’nın planından pek memnun değildirler. Bernadotte, 17 Eylül’de Kudüs’te arabasıyla dolaşırken “Stern” üyelerinin elindeki bir barikatta durdurularak makineli tüfekle taranmıştır116. Bütün bunlar olurken, Ekim ayı ortalarından itibaren Filistin’de çarpışmalar yeniden başladı. Çarpışmalar, bilhassa Güney Filistin’de Necef bölgesinde İsrail ile Mısır kuvvetleri arasında idi. İki taraf kuvvetleri arasında sokak sokak yapılan muharebelerden sonra İsrail kuvvetleri Kudüs’ün 54 mil güneyindeki Birüssebi’yi, Mısırlılardan almaya muvaffak oldular. Bir kısım İsrail kuvvetleri de Gazze yakınlarına kadar ilerlemeye muvaffak oldu. Bu durum üzerine Güvenlik Konseyi, 19 Ekim’de tarafları ateşkese uymaya çağıran bir karar aldı. İsrail ve Araplar, 22 Ekim’de bu çağrıyı kabul ettiklerini bildirdiler. Fakat bu bildirimlere rağmen İsrail ile Mısır kuvvetleri arasında çarpışmalar kesilmedi. İsrail, Birüssebi’yi aldığı sırada, Al- Falluja’da bir Mısır tugayını da muhasara etmişti. Mısır tugayı uzun süre muhasaraya dayandı. İsrail kuvvetleri ise 23 Aralık’ta Mısır cephesinin sağ kanadını arkadan çevirdi ve 26 Aralık’tan itibaren de Mısır kuvvetlerinin yığınak merkezi olan, Gazze, Han Yunis ve Rafa’yı birbirinden ayırarak derinlemesine bir şekilde Sina Yarımadası’ndan içeri girdi. Mısır için bu hezimetti. Bu hezimet Mısır’da iç karışıklıklara sebep oldu. Cephedeki başarısızlıklar üzerine, 4 Aralık’tan itibaren üniversite öğrencileri gösterilere başlamışlardı. Bu gösterilerin Müslüman Kardeşler Örgütü tarafından kışkırtıldığı kanaati vardı. Bu sebeple Başkan Nukraşi Paşa, 8 Aralık 1948’de yayınladığı bir bildiride, beş yüz bin kadar üyesi olduğu bilinen Şeyh Hasan el- Benna liderliğindeki Müslüman Kardeşler Örgütü’nün bütün teşkilatının kapatıldığını

115 Melike Bileydi Koç, a.g.e, s.126–127.

ve bütün mallarına el konulduğunu açıkladı. Ne varki Nukraşi Paşa, Müslüman Kardeşler üyesi olan, Abdülhamit Ahmet Hasan tarafından 28 Aralık 1948 günü öldürüldü. Müslüman Kardeşlerin lideri, Şeyh Hasan el- Benna da 13 Şubat 1949 günü Kahire’de öldürüldü117

.

Mısır’ın içeride ve dışarıda karşılaştığı bu kötü durum üzerine İngiltere, Mısır ile arasında mevcut 26 Ağustos 1936 ittifakına dayanarak, İsrail’den derhal, Mısır topraklarından çıkmasını istedi. Aksi halde kendisinin de müdahale edeceğini bildirdi. İsrail, İngiltere’nin bu baskı ve tehdidine boyun eğmek zorunda kaldı. Diğer taraftan yeni Mısır Başbakanı İbrahim Abdülhadi, 6 Ocak 1949’da BM arabulucusuna başvurarak, ülkesinin ateşkesi kayıtsız şartsız kabul ettiğini ve BM gözetiminde İsrail ile mütareke için doğrudan doğruya görüşmelere hazır olduğunu bildirdi. Bu arada bütün Güney Filistin, İsrail’in kontrolü altına girmişti118

.

Benzer Belgeler