• Sonuç bulunamadı

VIII. II Dünya Savaşı’nın Sonu ve Mısır’ın Tam Bağımsızlık Girişimi

2.4. Ortadoğu Komutanlığı’ndan Bağdat Paktı’na Giden Süreç

2.4.3. Kuzey Kuşağı Projesi’nden Bağdat Paktı’na

2.4.3.5. Bağdat Paktı’nın ABD ve İngiltere Açısından Önemi ve Sonuçları

ABD’nin öncülüğünde, İngiltere’nin de yardımıyla, bölgede Sovyetler Birliği’ni çevreleyen müttefik bölgeler ile bir ağ kurmak için bir savunma örgütüne ihtiyaç vardı. Ortadoğu‘da bunların ilki Bağdat Paktı idi. Bu bölgesel pakt, büyük ölçüde Irak’a bağlıydı ve Sovyetler genişlemesini engelleyecek şekilde düzenlenmişti107

.

ABD ve İngiltere için Pakt’ın oluşumunda şüphesizdir ki Mısır çok önemliydi, ancak İngilizlerle Mısır arasındaki Süveyş sorunu buna engeldi. 1954’te imzalanan antlaşma ile İngilizler Süveyş’i boşaltma kararı almış ve bu sonuç ABD’yi oldukça umutlandırmıştı ABD bu konuda Mısır’a gerekli yardım sözünü de vermişti. Kısacası başlangıçta, İngiltere ve ABD hükümetleri oldukça ümitliydi ki bir kere Sudan ve Süveyş ilişkileri Mısır ile yoluna girdiğinde, Abdülnasır’ın savunma işbirliği konusunda mantıklı bir yol uygulayacaktı. Özellikle Mısır’ın müttefiklik içine katılacağını ve ondan sonra Kuzey kuşağı boyunca şekilleneceğini umut etmişlerdi108

. Nitekim, ABD düşüncesi için temel neden, Kuzey Kuşağı’nın Nasır’ı uzlaştırma korkusu idi. Bu yüzden ABD’nin Pakt’ın öncüsü olmasına rağmen katılmamasının en büyük sebeplerinden biri de buydu. Diğeri ise ABD, Nasır’ı gelecek Arap - İsrail yerleşimi için temel partner olarak görüyordu. ABD yönetimi aynı zamanda Bağdat Paktı’na direkt girmemişti, çünkü İsrail’in de benzer güvenlik garantisi isteyebileceğinden kaygılıydı. Nitekim ABD bir Arap - İsrail antlaşmasına garanti vermeye istekli değildi. Direkt bir ABD yaptırımının yoksunluğu Kuzey Kuşağı’nın kurulmasında, İngiltere’nin yol göstermesini ve onu kendi ihtiyaçlarına göre düzenlemesine yol açtı. İngilizler, Kuzey Kuşağı konusunda başta istekli değillerdi. Ama bir süre sonra potansiyel avantajlarını göremeye başladılar. Hem ABD ve hem İngiliz’nın Kuzey Kuşağı’nı desteklemelerine rağmen pakta farklı nedenlerle yaklaşmışlardır. ABD’liler, Paktı, bölgedeki Sovyet genişlemesine karşı bir savunma olarak görürken oysa İngilizler, onun doğu antlaşmaları yaptırımları için bir şemsiye gibi gördüler. İngiltere’ye göre Kuzey Kuşağı Konsepti, bölgedeki varlığını yeniden tanımlayabileceği bir çerçeveyi sağlayan avantajlara sahiptir. 1954 sırasında bu gerekliydi sebebi de gelecek olan Süveyş Kanalı Antlaşması ve Irak ile 1930 Savunma Antlaşması’nın yeniden görüşülmeye ihtiyaç olmasından dolayıydı. Eylül 1954’te Mısır ile başarısız bir görüşmeden sonra Irak Başbakanı Nuri Said, 1957’de sona ermesi nedeniyle İngiliz - Irak antlaşmasını önerdi.

107 Galia Golan, a.g.e, s.45. 108 John C. Campbell, a.g.e, s. 67.

Nuri’nin politikası Sovyetler Birliği’nden Irak’a gelen tehdidi güçlü bir görüşle karekterize ediyordu. Aynı zamanda İngiltere ile birliktelik taraftarıydı. Çünkü O, İngiltere’nin Irak’a destek sağlamaya hazır tek büyük güç olduğunu fark etti. İngilizler, Nuri Said’in şartlarına mutabık kaldılar. Özellikle de böyle bir diplomasi için Kuzey Kuşağı’nın faydalı bir şemsiye sağlayacağına inandılar. Bu İngilizlere, bölgesel kolektif güvenlik organizasyonu için Irak ile yeni bir savunma düzenlemesi bağlantısına yol açtı109

.

Bağdat Paktı’nın imzalanmasından kısa bir süre sonra İngiltere’de bu oluşum içerisinde yer aldı. İngiltere’yi bu Pakt’a iten temel neden, 1936’da Irak’la imzalanan antlaşmanın 1957 yılında süresinin dolacak olmasıydı. Bundan dolayı, bölgede etkinliğini kaybetmek istemeyen İngiltere, 4 Nisan 1955’te Bağdat Paktı’nın resmi üyesi oldu. İngiltere’nin Bağdat Paktı’na üye olması Sovyetler Birliği’nin büyük tepkisine neden olmuştur. Sovyet Dışişleri Bakanlığı, Paktı; ABD ve İngiltere’nin bölgeyi kendi egemenlikleri altına alma amacına dönük bir oluşum olarak görmüş ve “Türk - Irak ittifakının kurulması ile kurucular, Irak’ın diğer Arap ülkelerinden ayrılmasını başararak bu ülkeler arasındaki gerginliği arttırmışlardır. Bu durum bölgedeki ülkeler arasında anlaşmazlık çıkarmayı amaçlayan ve kendi stratejik menfaatlerine uygun fırsatlar bekleyen ülkelerin çıkarlarına hizmet edecektir” şeklinde değerlendirilmiştir110

.

İngiltere’nin pakta katılması, paktın niteliğine önemli bir değişiklik getirmiştir. Başlangıçta bu paktın hazırlanması ve imzalanması geniş ölçüde Amerika teşebbüsü ve liderliğiyle mümkün olduğu halde bundan sonra pakta fiilen katılması sebebiyle İngiltere tabii olarak liderliği ele geçirmiştir. Süveyş’teki üslerin terk edilmesinden sonra İngiltere Ortadoğu’daki özellikle de Basra Körfezi’ndeki çıkarlarını, bu arada ekonomisi için hayati önemde olan akaryakıtını ancak Bağdat Paktı ve Irak’la yaptığı ikili antlaşma sayesinde sağlamak ve korumak imkânına sahip olabilecekti111.

İngiltere’nin Bağdat Paktı’na dâhil etmek istediği başka bir devlet İran’dı çünkü onun üyeliği Ortadoğu Savunma sistemlerinin avantajı için çalışacaktı. Sovyet bölgesine yakın olan İran, eğer Sovyetlerin eline düşerse, o zaman Afganistan ve Pakistan üzerine daha büyük komünist baskı yüklenirdi. İlaveten bu Sovyetler

109 Orna Almog, a.g.e, s.10–12.

110Fahri Yetim, “Soğuk Savaş Dönemi Türkiye’nin Güvenlik Stratejileri Bağlamında Bağdat Paktı ve

Türk Dış Politikasına Etkileri”, Onbirinci Askeri Tarih Sempozyumu Bildirileri II, Genel Kurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2008, s.248.

Birliği’nin, Kuzey Irak, Kuveyt, Umman ve Bahreyn petrolünü tehdit etmesini mümkün kılacaktı. İran’dan, Ortadoğu’nun Arap ülkeleri ile Sovyet iletişimleri direkt olacaktı ve boğazlar aracılığıyla iletişimi ikmal veya yerleştirmiş olacaktı sonuçta, 1955 Ekim’in de bir Türk delegesinin Tahran’ı ziyaretinin ardından Şah, pakta katılmaya karar vermişti112.

İngiltere’nin Pakt’a resmen katılması, Mısır’ın haklılığını ortaya çıkarıyordu. Çünkü Nasır’a göre, bu pakt, Batı emperyalizminin, Sovyet tehdidine karşı bölgedeki çıkarlarını korumaya yönelik bir kalkandan başka bir şey değildi. Öyle ki, Ortadoğu İngilizler çıkarları için oldukça önemliydi. Yoksa Mısır, Suriye, Irak ve diğer Ortadoğu devletleri çok da önemli değildi İngilizler için. 1955 ortalarına gelindiğinde ABD politikası hala tereddütteydi. Bu durum, bölgede ABD’den daha güçlü yatırımlar arzu eden İngilizleri hayal kırıklığına uğrattı. Dulles, Paktı’nın temelde önemli olmadığına inanıyordu. Çünkü Sovyetler Birliği’ne karşı kolektif bir savunma için bir aracı olmadığını biliyordu. Dulles’in isteksizliği, sadece İngilizlerle olan taktik antlaşmazlığı değil, bölgedeki İngiliz stratejisiyle olan antlaşmazlık temelde görülen sebepti. ABD Pakt’ın içinde Nasır’ın güçlü çıkışının tamamiyle farkında idi. Eisenhower’ın Ortadoğu özel elçisi, Robert Anderson ile yapılan görüşmede, Nasır, Bağdat Paktı’nı izlediğini ve hükümetinin Mısır’ı tecrit etmek için Pakt’ın bir komplo olduğunu söyledi. Nasır’ın görüşüne göre Pakt, bölgesel bir savunma antlaşması değildi ama Pakt’ın politik bir felsefesi vardı O, Arap dünyası ve dış güçler arasındaki bir Pakt’ın arzu edilir olmadığını düşünüyordu dahası ideolojik faktörlerin yanısıra Nasır, Pakt’ın bölgede temel güç olarak Irak’ın güçlendirildiğini söylüyordu. Bağdat Paktı’nın oluşumu hakkında Nasır’ın görüşü ihmal edilemezdi, çünkü Arap dünyasındaki bölünmelerin olasılığı, bölgenin güvenliğini güçlendirmekten ziyade zayıflatacaktı ve belki de Sovyetlerin genişlemesi için bir yol açacaktı. Bundan dolayı, Batı ve Nasır arasındaki herhangi bir anlaşmazlığı en aza indirmek ve onu ikna edecek başlangıç politikalarını düzenlemek gerekiyordu. Buna ulaşabilmek için de yardım teklifleri yapmak veya onun Arap dünyasındaki etkisini tanımlamanın ötesine gitmek gerekliydi. Aynı zamanda, Ortadoğu’daki politikalarda temel problemlerin birini çözme çabası olmak zorundaydı ve devam eden Arap - İsrail çatışmasını çözmek gerekiyordu. Bu çatışmanın

durdurulması olmaksızın Batı ile tam bir bölgesel birleşmeye ulaşmak mümkün olmayacaktı ve Sovyetler, halen kendi avantajlarını genişleteceklerdi113

.

Sonuçta ABD, Mısır’ın gücünün farkındaydı. Aslında Irak’ın pakta katılması İngilizlerin işine geliyordu, ancak İngilizler bunun sonradan kendi aleyhinde oluşacağının farkına varamıyorlardı. Nitekim ABD’nin tereddütü de buydu yani kesin ayrılıklar yaratmamaktadır. Öyle anlaşılıyor ki, Dulles: Mısır, Suudi Arabistan, Suriye, Lübnan ve Ürdün gibi Arap devletlerinin pakta karşı olumsuz veya çekingen tutumlarını görmüş ABD pakta katılırsa onların Sovyetler Birliği’nin yaklaşmasından ya da Sovyetlerin kışkırtmasıyla Arap petrolü üzerinde ABD’ye zorluklar çıkarmasından çekinmişti. Şimdilik paktın dışında kalırsa ileride Arap - İsrail sorununu çözüme bağlandığında belki bu Arap ülkeleri de pakta çekilebilirdi. Bundan başka, İsrail Hükümeti’nin ve ABD’deki Siyonist çevrelerin İsrail’in yalnızlığa itildiğini ileri sürerek giriştikleri baskılar söz konusu olabilirdi114

.

Sonuçta, ABD’nin Pakt’a direkt katılmaması, Bağdat Paktı taraftarları olan Türkiye - Irak – İran ve Pakistan’ın Sovyetlerden endişe duymalarına sebep olmuş ve bu ülkeler Washington’dan daha ciddi adımlar atması talebinde bulunmuşlardır115

.

Benzer Belgeler