• Sonuç bulunamadı

VIII. II Dünya Savaşı’nın Sonu ve Mısır’ın Tam Bağımsızlık Girişimi

1.3. İsrail Devletinin Kuruluşu ve 1948 Arap İsrail Savaşı

1.3.1. Yahudilerin Filistin’e Yerleşme Çabaları

1.3.1.1. Birinci Dünya Savaşı Sonrasında Yahudi Meselesi ve Balfour

Birinci Dünya Savaşı, Siyonistler için bir dönüm noktası olmuştur. 1914 yılında Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesi, Siyonist planlarının gerçekleşmesi yolunda politik bir ortam sağlamıştır. Siyonistler, Filistin üzerindeki amaçlarına ulaşmada engel teşkil eden Osmanlı Devleti’ne karşı Almanlarla ve İtilaf devletleriyle ilişkilere girerek, Yahudi göç yollarının açılması ve Yahudi kolonilerinin kurulması uğrunda faaliyetlerini hızlandırmaya çalışmışlardır. Özellikle İngiltere, Araplarla temasa geçerek Osmanlı’ya karşı birlikte hareket etmeyi sağladıktan sonra Yahudiler ile işbirliği yapmaya başlamıştır58. Dünya Siyonist teşkilatının Herzl’in ölümünden sonra başkanlığını

üstlenen Chaim Weizmann’ın İngiltere’de önemli bir karizması vardı. Bir kimyacıydı ve patlayıcı maddelerin üretiminde kullanılan sentetik asetonu bulması kendisini İngiliz hükümet çevrelerinde birinci plana çıkarmıştı. Bu nüfuzundan faydalanarak, Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması fikrini İngiltere’ye kabul ettirmiştir59

.

İngiltere Siyonist Dernekleri Federasyon Başkanı Lord Rothschild’in imzasıyla 18 Temmuz 1917’de İngiliz Dışişleri Bakanı Balfour’a sunulan mektupta, İngiliz Hükümeti’nin, Filistin’de Yahudi milleti için milli yurt prensibini tanımasını, göçün serbest bırakılmasını, Yahudi Milli Kolonizasyon Teşkilatı’nın kurulmasını teklif etmiştir. İngiliz Harp Kabinesi’nin 2 Kasım 1917’deki toplantısında onaylanan ve İngiliz Dışişleri Bakanı Balfour’un imzasını taşıması nedeniyle Balfour Deklerasyonu adını alan mektup, Lord Rothschild’e gönderilmiştir. Deklarasyonda şöyle denilmekteydi: “ Sevgili Lord Rothschild, size Majestelerinin hükümeti adına, Yahudi- Siyonist çabaları için kabineye sunulmuş ve onaylanmış olan aşağıdaki sempati açıklamasını bildirmekten dolayı çok sevinçliyim. Majestelerinin hükümeti, Filistin’de Yahudi halkın ulusal yurdunun kuruluşunu dostane duygularla izlemektedir ve Filistin’de Yahudi olmayan toplulukların vatandaşlık ve dinsel haklarını veya diğer ülkelerdeki Yahudilerin haklarını ve politik durumunu zarara uğratabilecek hiçbir şeyin

57 Selahattin İbas, a.g.m, s.59.

58 Melike Bileydi Koç, a.g.e, s.99–100. 59 Türel Yılmaz, a.g.e, s.38.

meydana gelmemesi şartıyla, bu amaca erişilmesini teşvik etmede hiçbir gayretten kaçınmayacaktır. Siyonist Federasyonu bu açıklamadan haberdar ederseniz size müteşekkir kalırım. Dostunuz A.W. James Balfour, 2 Kasım 1917”60

. Bu deklarasyon ile Siyonist çabaların arkasındaki adli zemin vaat edilmiş topraklara dönmelerini sağlayacaktı61

.

Yahudiler bu deklarasyon sayesinde, İngiliz manda idaresinden faydalanarak Siyonizm’in yıllardan beri amaç edindiği Filistin’de bir devlet kurma fikrini gerçeğe dönüştürecek kapıyı aralamışlardır. Batılı devletler tarafından desteklenen bu karar ile gerçekte Filistin sorununu oluşturacak olan Arap-Yahudi çatışmalarının temeli atılıyordu. Siyonizm’in ulusal amaçlarını gerçekleştirebilmek için İngiltere’nin himayesine ihtiyaç duymasına karşılık, İngiltere de Ortadoğu’daki iktidar taleplerini bir müttefik vasıtasıyla güvenlik altına alarak Arap milliyetçiliğini zararsız hale getirmeyi amaçlamış, bölge üzerindeki hâkimiyetini güçlendirerek aynı zamanda ekonomik gücü ve nüfuzu olan Yahudilerin Almanya’ya kaymasını engellemeye çalışmış, müttefikleri arasındaki birliği sürdürmeye uğraşmıştır. İngiltere’nin Siyonizm’e destek vermekle garanti altına aldığı nokta, Yahudilerin Filistin’de Yahudi devleti kurulmasına olan bağlılıklarının İngiltere için savaştan sonra müttefik olmanın sağlayacağı uzun vadeli çıkarlardır. Birinci Dünya Savaşı, İtilaf devletlerinin galibiyeti ile sonuçlanınca Yahudiler için Filistin’de gerçekleştirmek istedikleri bağımsız bir devlet kurma idealinin önü açılacak, böylelikle gerekli olan çalışmalar hızla sürdürülecektir62

. İngiltere, Balfour Deklerasyonu ile Ortadoğu’da meydana gelecek olayların da fitilini bu şekilde ateşlemiştir. Osmanlı Devleti’ne karşı bir bakıma ihanetin bedelini ödeyen Araplar bağımsızlık vaadiyle kandırıldıklarını ergeç anlamışlardır; ancak iş işten geçmiştir. Şimdi ise topraklarında Müslüman olmayan bir topluluğun varlığıyla mücadele edeceklerdi ve bu da günümüzde dahi devam eden Arap - İsrail savaşlarını başlatacaktı. Bu savaşlar da bazı devletlerin bölgeye girmesini kolaylaştıracak ve bu devletler bölgedeki çatışmaları silah satışlarıyla daha da tırmandırarak petrolün Batıya akışını kolaylaştıracaklardı. Sonuçta İngilizler, Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda Filistin topraklarında İngiliz Manda yönetimi kurmuşlardır.

60

Melike Bileydi Koç, a.g.e, s.101.

61 Harry B. Ellis, “The Arab - Israeli Conflict Today”, ( Edit: Georgiana. Stevens), The United States and

The Middle East, The American Assembly, Columbia University,1964, s.121.

İngiltere “mandater” devlet olarak Filistin politikasını açıklığa kavuşturmak amacıyla 3 Haziran 1922’de Dünya Siyonist Teşkilatı’na bir “açıklama” gönderdi. Bu açıklama ile Balfour Deklarasyonu’nun ne olduğu ve ne olmadığı belirtildikten sonra şunları dile getirdi:

1) Yahudilere bir “Yahudi Filistin” yaratma yetkisi verilmediği, Yahudiler için sadece bir “yurt” oluşturulmasının söz konusu olduğu;

2) Filistin’de Araplarla Yahudilerin birlikte yaşayacağı;

3) İngiltere hükümetine sadece Dünya Siyonist Teşkilatı’nın muhatap olacağı, Filistin’deki diğer Yahudi kuruluşların Filistin yönetimini İngiliz makamları ile paylaşmasının söz konusu olmayacağı;

4) Filistin’de yaşayan herkesin Filistin vatandaşı olduğu; 5) Yahudilerin de Filistin’de sadece bir “toplum” teşkil ettiği;

6) Yahudilerin Filistin’e göçlerinin bu ülkenin ekonomik kapasitesine bağlı olacağı;

İngiltere’nin yaptığı bu açıklamanın ardından Milletler Cemiyeti Konseyi 24 Temmuz 1922’de 28 maddelik bir karar alarak, Filistin’deki İngiliz, manda yönetiminin esaslarını belirledi. Kararda, Balfour Deklerasyonu desteklenerek İngiltere Hükümeti’nin 3 Haziran 1922 tarihli açıklaması hemen hemen aynen benimsendi. İngiltere, Filistin’de manda yönetimini şu esasa dayandırmak istedi: Filistin’de Araplarla Yahudiler arasında bir işbirliği kurarak manda yönetimini geliştirmek ve Filistin’i bağımsız bir devlet olarak hazırlamak63

. Bu karardan sonra Amerika, 3 Aralık 1924’te İngiltere ile imzaladığı bir antlaşma ile İngiltere’nin Filistin üzerindeki mandasını tanımış ve Amerikan vatandaşları için Filistin’de birtakım haklar kabul ettirmiştir. Fakat bu antlaşmanın en mühim tarafı 7. maddesidir. Çünkü bu maddeye göre İngiltere’nin manda yönetiminde yapacağı değişiklik Amerika’nın onayına tabi tutuluyordu. Amerika bundan sonra bu maddeye dayanarak, Filistin’deki bütün gelişmelerle yakından ilgilenecektir. Bu madde, bir bakıma Filistin’in kaderi ile Amerika arasında sıkı bir bağ kurmuş olmaktaydı. Amerika bundan sonra Filistin’deki her gelişmede söz sahibi olacaktır. İngiltere, şimdiye kadar elde ettiği antlaşmalarla Filistin üzerinde hukuki ve meşru bir kontrole sahip olmakla beraber, Ortadoğu’nun iki ülkesi, İngiltere için ciddi problem teşkil edecektir. Bunlardan biri Mısır’daki

bağımsızlık hareketi, diğeri de Filistin’deki Arap-Yahudi çatışmalarıdır. Filistin Araplarının daha ilk günden bu durumu ve tehlikeyi gördükleri söylenebilir. Filistin Arapları, Balfour Deklarasyonu’nun ne demek olduğunu daha İngiliz manda idaresi başlar başlamaz anladıkları için ilk günden itibaren direnmeye geçmişlerdir. Bu ise, günümüze kadar süren bir Arap-Yahudi çatışmasının başlangıcını teşkil etmiştir. Denilebilir ki, iki savaş arası dönemde (1919–1939) Filistin meselesinin esasını, Yahudilerin Balfour Deklarasyonu’nu gerçekte daha sağlam hale getirme ve bir “yurt” kurmanın ötesinde bir “devlet” kurma çabaları, buna karşılık da Arapların da, bu Deklarasyon’u etkisiz kılma, bu belgeyi sıfıra indirme ve Yahudilerin değil devlet kurmalarına bir yurt dahi kurmalarına imkân vermeme çabaları teşkil eder. Bu sebeple Yahudiler bu dönemde Filistin’e mümkün olduğu kadar fazla Yahudi göçü sağlamaya çalışırken Araplar da bir yandan bu göçleri engellemeye, öte yandan da, Filistin nüfusunun çok büyük çoğunluğunun Arap olmasını göz önünde tutarak, Filistin’de “Bağımsız bir Arap Devleti”nin kurulması için çaba harcamışlardır64

.

1.3.1.2. İkinci Dünya Savaşı ve Sonrasında Filistin Meselesi ve Taksim

Benzer Belgeler