• Sonuç bulunamadı

Mübarek Gün ve Gecelerde Yapılan Merasimler

Seyyahların, gezi notlarında bilgi verdikleri bir diğer konu ise Anadolu’da yaşayan Müslüman Türk halkın dini hayatlarıdır. Seyyahlar, Müslüman Türk halkın bayram günlerinde ve mübarek gecelerde halkın yaptığı ibadetlerden kesitler sunarak Anadolu dini hayatı hakkında önemli bilgileri kaleme alarak bir araya getirmişlerdir. Seyahatnamelerde seyyahların üzerinde durdukları konulardan biri oruçtur. Nitekim oruç açılırken Peygamberimizin sünnetine de riayet edildiğini belirten İbn Battuta Anadolu’da ziyaret ettiği Eğridir’de insanların Ramazan aylarında uğurlu olur diyerek sofrada şeker ve yağla ezilmiş, mercimekten yapılma “serid”(tirit) yemeği ile oruçlarını açıyorlardı. Bu iftarlığın tirit ile açılmasının sebebi ise Peygamberimiz tarafından diğer yemeklere tercih edilmiş olması ve Peygamberimizin güzel âdetine uydukları için iftara tirit yemeği ile başlıyor olmalarıdır.263

1396 yılındaki Niğbolu Savaşı’nda Osmanlıya esir olmuş Johannes Schiltberger, Müslümanların senede bir ay oruç tuttuklarından bahsetmektedir. Schiltberger’in verdiği bilgilere göre Müslümanların oruç tuttukları ay her sene değişik zamanlarda gelmektedir ve Müslümanlar oruçlarını gün boyu gece olana kadar tutmaktadırlar. Müslümanlar gökte yıldızları göresiye kadar geçen süre içinde ise hiç bir şey yemez ve içmezler. Gece olduğunda ise müezzinler minareye çıkarak herkesi dua etmeye

262 H. Demircan, Orhan Gazi Ve Gregory Palamas, s. 54.

(camiye) çağırırlar. Bunun üzerine bütün herkes camilere gider ve dualarını bitirdikten sonra evlerine geri dönerler. Evlerine geri döndükten sonra Müslümanlar, evlerinde gün doğasıya kadar et ve evde yiyecek olarak ne varsa yerler, içerler.264 Osmanlı’nın 1438 yılındaki Macaristan Seferinde Osmanlıya esir olan Macaristanlı György, Türklerin Ramazan ayında oruç tuttuklarını ve oruç zamanı ise gün boyunca yemek yemediklerini, sıvı almadıklarını buna karşın geceleri istediklerini istedikleri kadar yiyip içebildiklerinden bahseder.

Macaristanlı György, Oruç sonunda ise Ramazan Bayramını kutladıklarını belirterek bayram sırasında ise akrabalarının kabirlerini ziyaret edip dua ettiklerini, getirdikleri yiyecekleri yediklerini ve birbirlerine sarılarak “Bayram Kutlu olsun” diyerek birbirlerinin bayramını kutladıkları bilgisini vermektedir.265 Ramazan ayından sonra kutlanan Ramazan Bayramından bahseden Schıltberger ise İslam dininde Müslümanların, dört haftalık oruç süresi geçince üç gün bayram yaptıklarını kaydeder. Ayrıca bayramın ilk günü sabah ise Müslümanlar öncelikle camiye giderler, bayram ibadetlerini yaparlar ve her zamanki gibi dua ederler. Duaları bittikten sonra zırhlarını giyen halk, beyler ve uşaklar hep beraber en büyük Hocanın “din adamı” evinin önüne gidip oradan hocanın evinden bir tahtırevan alırlar. Onu kadife ve ipek kumaşlar ile süsledikten sonra şehirde olan şehrin önde gelenleri tahtırevanı oradan alırlar ve sancağın arkasından Hocayı camilerine kadar taşırlar. En önde ise çeşitli çalgıcılar gider. Tahtırevan tapınağın “Tanrının evi” önünde yere bırakılır. Sonrasında ise Hoca “tahtırevana çıkar” ve Müslümanlara vaaz verir. Hoca’nın vaazı bittikten sonra kılıcını çekip halka doğru seslenir: “Allah’tan Muhammed’in dinine karşı olanları kılıçla yenebilmemiz için güç ve kuvvet vermesini dileyin”. Bunun üzerine halk ellerini açar söylediği gibi olması için dua eder. Daha sonra şehrin önde gelenleri camiye girip camide dualarını yaparlar. Onların dualarını yaptıkları esnada toplanan halk tahtırevanı korumak zorundadır. Beylerin duaları bittikten sonra Hoca ile birlikte tahtırevan alınır ve Hoca evine kadar sancak ve çalgıcılar eşliğinde taşınır. Bütün bunlar bittikten sonra herkes evlerine gider ve üç gün bayram yaparlar.266

264 Schiltberger, s. 156; F. Okay, Schiltberger’in Hatıratı, s. 86. 265 Macaristanlı György, s. 82.

İbn Battûta, Denizli’yi ziyaret ettiği sırada Ramazan ayı olduğunu belirterek, Ramazan’ın sonuna kadar Denizli’de kaldığından bahseder. Ramazan ayını ve Ramazan Bayramı’nı da burada geçirdikten sonra yolculuklarına devam ederler. Denizli’de kaldıkları süre içinde iftar ziyafetleri ve bayram adetleri hakkında ilgisini çeken ayrıntıları kaydeden İbn Battûta, Mübarek Ramazan Bayramı’nı bu beldede karşıladıklarını belirterek Camiye gittiklerinde sultanın, askerleriyle arz-ı endam eylediklerini görür. Aynı zamanda Ahı yiğitlerinden oluşan zanaat erbabının davul, zurna ve borularıyla, kendi mesleklerini gösteren bayraklarıyla hazırlanmış olduklarını ve tepeden tırnağa silah kuşanarak ihtişam yarışına girdiklerinden bahseder. İbn Battuta, burada her sanat erbabının yanında getirdiği koyun, öküz ve ekmek yüklerini taşıyarak getirdiğini ve mezarlıkta kestikleri kurbanları ise ekmekle beraber fakir fukaraya dağıtırken görür. Bayram alayının ise burada kabristandan başlayıp namaz kılınan yere kadar gidildiğinden bahseder. İbn Battuta ve arkadaşları burada namazı kıldıktan sonra sultanla beraber sultanın konağına giderler. Yemek hazırlandıktan sonra da fıkıh bilginleri, şeyhler ve ahılar için ayrı bir sofra; yoksullar, düşkünler için başka bir sofra kurulduğundan bahseden İbn Battuta, o gün hükümdarın kapısından zengin, yoksul hiç kimsenin geri çevrilmediğini görür.267

İbn Battuta’nın bahsettiği ahî alayları ordu kuvveti değil mahallî muhafaza kuvvetleridir.268 İbn Battûta’nın aktardığı bu bilgiden bayramlarda hükümdarın, devlet erkânının ve halkın bir arada bulunması toplumsal dayanışmanın olduğunu göstermektedir. Ayrıca sosyal açıdan insanların ihtiyaçlarını giderdiği gibi aynı zamanda da halk arasında dayanışmanın güçlenmesini sağlarken bu durumun sosyal devlet olgusuna da bir örnek teşkil ettiği ifade edilebilir.

Bayramlarda Müslümanlar vefat etmiş yakınlarının kabirlerini ziyaret ederler. Nitekim İbn Battûta Manisa’yı ziyaret ettiklerinde şehrin hükümdarı Sârûhân Bey’i birkaç ay evvel ölmüş oğlunun türbesinde görür ve bayram gecesi ile sabahını anne babanın bu türbede geçirdiklerini öğrenir.269 Macaristanlı György de Müslümanların

267 İbn Battûta Seyahatnamesi I, s. 410.

268 Hilal Ceylan, Ahîlerin Türkiye Selçukluları Ve Beylikler Dönemi Türk Devlet Ve Toplum

Hayatında Oynadıkları Roller, (basılmamış yüksek lisans tezi), Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler

Enstitüsü, Ankara 2008, s. 20.

oruç sonunda Ramazan Bayramını kutladıklarını belirterek bayram sırasında ise akrabalarının kabirlerini ziyaret edip dua ettiklerinden bahseder.270

Osmanlı Sultanı II. Bayezid döneminde Haçlılar ile Osmanlı Devleti arasında yapılan 1396 yılındaki Niğbolu Savaşı’nda Osmanlıya esir düşen Schiltberger, Ramazan Bayramından “bir ay sonra” da Kurban Bayramının271 kutlandığından bahseder. Kurban bayramında ise kuzular ve sığırlar kesilmekte ve kurbanların etleri de Allah rızası için ve İbrahim’in şerefine fakirlere dağıtılmaktadır. Hz. İbrahim’in Allah’a itaat ederek oğlunu Kurban etmek istediğinden bahseden Schıltberger, bu bayramda Müslümanların Hz. Muhammed’in kabrini ziyaret ettiklerini bir diğer ifade ile Hacc’a gittiklerini yazmaktadır.272

Macaristanlı György, Ramazan bayramı sırasında Müslümanların, akrabaların kabirlerini ziyaret edip dua ettiklerini, getirdikleri yiyecekleri yediklerini ve birbirlerine sarılarak “Bayram Kutlu olsun” diyerek birbirlerinin bayramını kutladıklarının aynısını Kurban bayramında da yaptıklarından bahsetmektedir.273 Macaristanlı György her iki bayram arasındaki sürenin iki ay “altmış gün” olduğu274 bilgisini vererek Kurban bayramında sadece İslam dinine bağlı Türkler değil bu dine bağlı birçok insanın ve söz konusu dini seçen Araplar ve Tatarlar gibi tüm milletlerin “Muhammed’in anıtını ve mezarını” ziyaret etmek için Mekke’ye gittiklerini belirtmektedir. Mekke’de ise “Muhammed’in mezarını ziyaret edenlerin büyük saygı gördüklerinden ve ün kazandıklarından bahsetmektedir. Ayrıca haca gitmiş kimselere de “hacı” dendiği bilgisini vermektedir.275

Seyyahların aktardığı bilgilerden anlaşıldığı üzere, her iki bayramda da ortak olan hususların mezarlık ziyaretleri ve ziyafet verme âdeti olduğu söylenebilir.

İbn Battûta, Bursa’ya geldiği günün, Aşûre günü olduğunu ve Bursalıların Aşûre günü misafir oldukları Ahı Şemseddîn'in zaviyesinde, zaviye sahibinin akşam büyük bir

270 Macaristanlı György, s. 82.

271 Schiltberger, Ramazan Bayramından bir ay sonra Kurban Bayramının kutlandığından bahsetmektedir, Fakat Ramazan Bayramı ile Kurban Bayramı arasındaki süre Schiltberger’in bahsettiği gibi bir ay değil doğrusu 2 ay 10 gündür. Bkz. F. Okay, Schiltberger’in Hatıratı, s. 87.

272 Schıltberger, s. 157-159.

273 Macaristanlı György, s. 82.

274 Her iki bayram arasındaki iki ay on günlük süre konusunda Macaristanlı György de Schiltberger gibi yanılmaktadır. Macaristanlı György, s. 82; F. Okay, Schiltberger’in Hatıratı, s. 87.

ziyafet düzenlediğini belirterek ziyafete ordunun kurmaylarını ve halkını şölene davet ettiğini kaydeder. Beraberce iftar edildikten sonra güzel sesli hafızların Kur'an okuduklarını Vâiz Mecdüddîn Kûnevı “Konyalı” halka etkili bir vaaz verdiğini; sonrasında ise sema ve “raksa” kalktıklarını anlatmaktadır.276

İbn Battûta, Cuma namazının kılınışı yapılan merasimler hakkında en ayrıntılı bilgiyi Kastamonu’da kıldığı namazı anlatırken vermektedir. İbn Battuta, “Kastamûnya” dediği Kastamonu hükümdarının âdetlerinden birinin de hükümdarın her zaman Cuma günleri saraya uzakça bir mescitte Cumayı kılması, oraya at üzerinde merasimle gitmesi olduğundan bahseder. İbn Battuta’ya göre “Kastamûnya”nın Cuma namazlarının kılındığı büyük cami ahşaptan yapılmış üç katlı bir binadır. Cuma günleri hükümdar, devletin ileri gelenleri, kadı, fıkıh bilginleri ve kumandanlar alt katta; sultanın "efendi" diye anılan kardeşi, onun hademeleri, yakın adamları ve yöre ahalisinden güvenilir kişiler orta katta; hükümdarın oğlu ve veliahdı olan Şehzade Cevad ise genç köleleri, hizmetçileri ve ahali ile üst katta Cuma namazı kılarlar. Camide hafızlar mihrap önünde halka şeklinde dizilirler ve şehrin kadısı ile Cuma hatibi de onların yanına otururken Sultan ise mihrabın hizasında yerini alır. Öncelikle güzel sesleriyle hafızlar Kehf Sûresi'ni okurlar ve İbn Battuta’ya göre ayetleri enteresan bir tarzda tekrar ederler. Hafızların Kur'an okumaları bitince hatip minbere çıkar, Cuma hutbesini verir. Cuma hutbesi verildikten sonra beraberce namaz kılınır. Namazın farzı bitince nafile277 rekâtların kılınmasına geçilir. En nihayetinde ise hafızlardan biri hükümdarın huzurunda aşır okur.

Böylece Padişah maiyeti ile beraber camiden ayrılmaktadır. Padişah ayrıldıktan sonra bir başka hafız, bu defa padişahın kardeşinin bulunduğu katta aşır okur. Onun aşır okuyuşu bitince oradaki şehzade de beraberindekilerle camiden çıkar. Merasimde son olarak hafızlardan biri şehzâdenin önünde aşır okur. Onun şehzadenin önünde aşır okuyuşu bittiği zaman merasim memuru ayağa kalkarak Türk dilinde yazılmış bir manzume ile sultanı ve veliahdı över; her ikisine hayır dualar eder. Böylece merasim son bulur, şehzâde de camiyi terkeder. Şehzade, dışarda kendisini bekleyen amcasının elini öper ve atına binerek babasının bulunduğu konağa gider.

276 İbn Battûta Seyahatnamesi I, s. 428.

Cuma namazından sonra saraydaki törende padişahın kardeşi ve oğlu huzura amca yeğen beraber girerler. Sonra amca önden ilerleyerek hükümdarın elini öper ve kendisine ayrılan makama geçer. Amcadan sonra oğul babasının elini öptükten sonra kendi dairesine çekilmek üzere huzurdan ayrılır. Orada bulunan yakınları ile bir süre oturur, sohbet eder. İkindi vakti geldiğinde yine hep beraber namaz kılınır. Sonra hükümdarın kardeşi huzura çıkar, hükümdarın elini öper ve veda eder. Hükümdarın kardeşi ertesi Cuma merasimine kadar huzura girmez. İbn Battuta, veliahtın “şehzâde” ise daha önce belirttiğimiz gibi diyerek her gün sabahleyin huzura çıkmak zorunda olduğunu belirtir.278

Seyyahların seyahatnamelerinde aktardıklarından Anadolu’da mübarek gün ve gecelerin Kur’an okunarak ve bir arada bulunularak ve bazen de sabah namazına kadar devam ettirildiği öğrenilebilmektedir. Kur’an okuma ve dinleme âdetine ilişkin İbn Battuta’nın tespitleri seyahatnamesinin birçok yerinde görülebilmektedir. Antalya Cuma Cami’nde her gün ikindi namazından sonra güzel sesli gençlerin her gün ikindiden sonra Fetih, Mülk ve Amme surelerini okumalarının köklü bir adet olduğunu belirterek Kur’an okunma ve buna benzer âdetin Anadolu’nun birçok yerinde uygulandığını aktarmaktadır.279

Macaristanlı György ise seyahatnamesinde Türklerin Cuma namazı ve Cuma günlerinde yapılan faaliyetler hakkında bilgi verirken Türklerin dinlerinde imanlı ve dindar olarak nitelemiştir. György, Türklerin bayram günü olan Cuma günlerinde her zamankinden daha dikkatli ve özenli bir biçimde namaz kılındığını belirtir. Şehirlerde resmî ve merkez bir camiye ana mescit adı verildiğini kaydeder. Herkesin Cuma günleri bu camide toplanıp, hatta o anda orada bulunuyorsa sultan ve tüm yöneticilerin de bu namaza katıldıklarını anlatır. Ayrıca Cuma namazı tamamlandıktan sonra imamın vaaz vermesinden sonra da sultan adına sadaka dağıtıldığını belirtir. Türklerin cami içindeki düzenlerini, tevazularını, sessizliklerini ve kendini vermişliklerinden ise hayranlıkla bahseder.280Anlaşılmaktadır ki Anadolu’da Cuma namazı mümkün olduğunca merkezi ve cemaatin bir araya gelebileceği müsait yerlerde kılınmakta idi.

278 İbn Battûta Seyahatnamesi I, s. 441.

279 İbn Battûta Seyahatnamesi I, s. 403.