• Sonuç bulunamadı

Cenaze Törenleri ve Matem

Eski Türkler Tanrı’ya dua ve ibadet ederken, büyüklerin huzuruna çıkarken dini, milli bayram ve şenliklerinde ayrıca matem merasimlerinde başlarını açıyor ve külahlarını ellerine veya koltuklarına alıyorlardı. Bu Şamani usul Büyük Selçuklularda, Anadolu’da ise hükümdarlar ve halk arasında yaşamıştır. Selçuklu Sultanları, Türkmen

251 Macaristanlı György, s. 123.

Beyleri eski yuğ yani “matem” merasimleri gibi cenaze alaylarında başlarını açıyorlardı. Bununla beraber elbiselerini tersine giyiyor, saçlarını kesiyorlar ve atlarının eyerlerini de tersine koyuyorlardı. Bu şamanî bir usuldü ve Mevlana ve Ak-Şemseddin tarafından da takip edildiği malûmdur. Türkiye Selçuklu Sultanı Alâaddin Keykubâd abisi Sultan Keykavus’un cenazesini, bütün devlet erkânı ile beraber külahlarını çıkararak takip etmekteydiler.253 İbn Battûta, Sinop seyahati sırasında Sinop Beyi İbrahim Bey’in annesinin vefatı dolayısıyla yapılan cenaze törenine katıldığını belirterek İbrahim Bey’in annesinin cenazesini başı açık takip ettiğini öteki kumandanlar ve memlûk erlerin ise hem başlarını açtıklarını hem de kaftanlarını ters giydiklerini bildirmektedir. Ayrıca kafalarına sarık yerine siyah yünden yapılmış bir bez dolamış olduklarını belirten İbn Battuta, bu yörede yasın ise kırk gün sürdüğünü ve bu süre zarfında her gün sofraların kurulup ziyafetler verildiğinden bahsetmektedir.254Allah’ın huzurunda olduğu gibi büyüklerin huzurunda da bir hâcet talebinde yahut bayram ve eğlence merasimlerinde de baş açılıyordu.255 XIV. yüzyılda esir olarak Anadolu’da yaşayan Schıltberger, “Muhammed Müslümanlarından” hiçbirinin, diğerleri yanında başını açmamasını, ne kral veya imparator, ne de soylu olmayanın önünde başındakini çıkarmamasını belirterek Müslümanların da bu emre uyduklarından bahsetmektedir. Fakat kudretli bir kimsenin önlerinden geçerken eğildiklerini ve diz çöktüklerini belirtir. İnsan başındakini ancak ölen baba, anne veya bir arkadaş ise cenaze önünde başlarındakini çıkarmalıdır dediklerini ve böyle de davranırlar bilgisini vermektedir.256

İbn Battûta Eğridir hükümdarı “Dündar Bek” oğlu “Ebû İshak Bek”in çocuklarından birinin cenaze merasiminin ikinci gününde cenaze merasimine katıldığını belirterek buralıların Mısır ve Suriye ahalisinin yaptığı gibi ölüye feryadu figan etmediklerinden bahsetmiştir. Ayrıca cenaze gömüldükten sonra sultan ve medresedeki öğrenciler ile beraber üç gün arka arkaya sabah namazını müteakiben mezarı ziyaret ettiklerini kaydeder.257

İbn Battuta’nın cenaze törenleri hakkında bahsettiği bir diğer adet ise eskiden Türklerin özellikle Altay ve Sibirya Türklerinde yaygın olan ölüyü ağaca bırakma

253 Osman Turan, Türk Cihân Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2010, s. 395, 396.

254 İbn Battûta Seyahatnamesi I, s. 444.

255 O. Turan, Türk Cihân Hâkimiyeti Mefkûresi, s. 396, 397.

256 Schıltberger, s. 160, 161.

ritüeline benzemektedir. Nitekim İbn Battûta Manisa’yı ziyaret ettiklerinde şehrin hükümdarı Sârûhân Bey’i birkaç ay evvel ölmüş oğlunun türbesinde görür ve bayram gecesiile sabahını anne babanın bu türbede geçirdiklerini öğrenir. İbn Battûta çocuğun cesedinin yıkanıp hazırlanmış, kalaylı, demir kaplı tahta bir tabut içine konmuş ve cesetten çıkan kokunun kaybolması için de çatısı açık bir kubbeye asıldığından bahsetmektedir. Bir süre geçtikten sonra ise çatı örülüyor, tabut yere indirilip üstüne de ölünün elbiseleri örtülüyordu bilgisini veren İbn Battuta, birçok hükümdar için böyle yapıldığından bahsetmektedir.258

Schiltberger; bir kişi öldüğünde onu yıkadıklarını ve imamın çeşitli duaları eşliğinde ölüyü mezara taşıyıp gömdüklerinden bahseder. Ancak ölülerinin üzerine toprak dökmediklerini belirtir. Schiltberger’e göre eğer ölen kişi zengin ise, onu bir sandık içinde gömüp ve mezarını da taşlarla ördüklerini anlatır. Eğer ölen kişi fakir birisi ise ölünün üzerine tahta serip üstüne toprak atarlar. Böylece ölülerin üzerine kesinlikle toprak değmez.259 Bunu şahıs gömüldükten sonra “Schoruntzi”260 isimli bir kişinin mezara gelip orada yatan kişinin kefeninin kafa kısmından tutup ona kime ait olduğunu sorması ve ölen kişinin sana aidim demesi ile ruhunun kaybolduğuna, eğer ölen kişi üç kere ben yüce Allah’a aidim derse ruhunun kendinde kaldığına inandıkları için ölüleri mezarın boşluğunda yatırdıklarından bahseder.261

Gregory Palamas ise İznik’te doğu kapısını geçtiklerinde Müslüman birinin vefat ettiğini ve vefat etmiş kişinin cenaze töreni ve namazından bahseder. Kendi ifadesiyle kentin dört bir yanında görülen ve bugün pek bir hayatta olmayan, yüksek ve güzel yapılardan, surlardan söz edip etmemesini belirttikten sonra biraz ilerleyince çevresi açık bir alanda, her halde kullanıma hazır, mermerden kesme bir “küp” gördüğünden bahseder. Kentin dışında, ama kente çok yakın bir yerde, kullanıma hazır bu “kübün” neye yaradığını önüne gelen ilk kişilere sorduğunda ise onlar da Palamas’a bunun neye yaradığını anlatıyorlarken konuşma daha bitmeden kentin kapı tarafından çığlıklar işitirler. Palamas bu gürültünün geldiği yöne döndüklerinde ise dosdoğru “küb”e doğru yürüyen, defnetmek için bir ölüyü taşıyan bir “barbar” dediği Türk gördüklerini ve

258 İbn Battûta Seyahatnamesi I, s. 427.

259 F. Okay, Schiltberger’in Hatıratı, s. 86.

260Schiltberger, burada muhtemelen sorgu meleklerini kastediyor olmalıdır. F. Okay, Schiltberger’in

Hatıratı, s. 86.

hareketlerini görecek, sözlerini duyacak kadar bir uzaklığa yavaş adımlarla geri çekildiklerini belirtir.

“Küb”ün yanına vardıklarında ise derin bir sessizliğe büründüklerinden ve aralarından bazılarının ölünün içinde bulunduğu beyaz çarşafla kaplı tabutu kaldırdıktan sonra saygıyla kübün üzerine koyduklarını anlatır. Daha sonra çevresinde toplandıklarından bahseden Palamas, (tassiman) dediği danışmanlarından biri onların ortasında olduğundan ve dini görevlerle ilgili insanlara “danışman” dendiğini belirterek kolları havaya kalktıktan sonra, bu adamın “bir çığlık attı”ğını; oradakilerin de “çığlıkla” cevap verdiklerini yazmaktadır. Bunu üç kez yaptıktan sonra, tabutu defnetmekle görevli olanlar tabutu alıp daha uzağa götürdülerini belirterek geri kalanların, danışmanlarla birlikte, evlerine döndüklerinden bahseder.262