• Sonuç bulunamadı

Anadolu’da Müslim ve Gayri Müslimler Arasındaki Münasebetler

Selçuklular, Anadolu’yu ele geçirdikleri dönemde, Bizans İmparatorluğu, Anadolu’da özellikle Ermenilere baskı uygulayarak, onları Ortodoks Hristiyanlığa geçmeye zorluyordu.344 Ermeniler üzerindeki bu baskıya daha sonra Rumlar da katıldı

342 Macaristanlı György, s. 77.

343 Macaristanlı György, s. 77.

344 Claude Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, (çev. Yıldız Moran), E Yayınları, İstanbul 1994, s. 81; O. Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2011, s. 49; Muhammet Kemaloğlu, “Türkiye Selçuklularında Gayr-ı Müslim Tebaa ile Kurulan Sosyal İlişkiler”,

ve Rumlar ile Ermeniler arasında etnik çatışmalar başladı. Bundan dolayı farklı kökenlere dayanan Ermeni ve Rumlar Anadolu şehirlerinde ayrı cemiyetler halinde yaşamaya başladılar. Bütün bu oluşum sebeplerin yanı sıra Bizans devrinde zorla din değiştirme, haraç, savaş, asker, gelir ve tarım ürünlerinden alınan yüksek vergiler nedeniyle Bizans’ın Ermeni, Süryani, Pavlaki gibi unsurları, Selçuklular, Anadolu’ya geldikten sonra hoşgörülü Türk hâkimiyetini kolaylıkla kabul etmelerinde etkili oldu.

Anadolu’da Türk devletlerinin hâkimiyeti döneminde halkın çoğunluğunu Türkler oluşturmakla birlikte,345 bir kısmının Türk idaresinde yaşadıkları346 Rum, Ermeni, Süryânî ve Yahudiler de yaşamaktaydı.347 Nitekim Marco Polo, Türkiye bölgesinde Muhammed’e tapan ve dilleri diğerlerinden farklı olan Türkmenler, Ermeniler ve Yunanlılar olmak üzere üç tür insan olduğundan bahsederken bölgenin adını Türkmenlerden aldığını ve buraya Türkiye348 dendiği bilgisini de vermektedir. Dominikan tarikatının keşişi Ricoldus de Monte Crucıs ise Türkiye’ye girdiklerinde kendilerini “Muhammed’in yasasına tabi olan Müslüman Türkmenler arasında bulduklarından”349 bahsetmektedir. Korykoslu Hayton ise Türkiye’de; Grekler, Ermeniler ve Hristiyan olup ticaret ve ziraat ile meşgul olan “Jakobinler” dediği “Yakubîler” ve Müslüman Türk halkının yaşadığı bilgisini vermektedir.350 Gregory Palamas, tutsak olarak gittiği dönemde Osmanlıların hâkimiyetinde olan Bursa’da Hristiyanların varlığından bahsetmektedir.351 İbn Battuta, ziyaret ettiği Erzincan’ın Irak hükümdarına bağlı olduğunu belirterek Erzincan’da Ermenilerin halkın çoğunluğunu oluşturmasının yanında Müslümanların ise Türkçe konuştuğu bilgisini vermektedir.352

Anadolu’da Türkiye Selçukluları da kendilerinden önceki Türk devletlerinde olduğu gibi, gayri Müslimlere oldukça hoşgörülü davranmıştır. Ayrıca bu durum Beylikler ve Osmanlı döneminde de devam etmiştir. Söz konusu Türk devletleri döneminde gayrimüslimlerin meslek yapma ve davranış serbestisi bakımından geniş bir Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, (Yıl: 4/ S. 7), (2012-Güz), s.

168-185.

345 M. Kemaloğlu, s. 168-185; O. Turan, Selçuklular ve İslamiyet, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2010, s. 50- 53.

346 İbn Battûta Seyahatnamesi I, s. 400.

347 M. Kemaloğlu, s. 168-185.

348 Marco Polo, s. 75.

349 Rıcoldus De Monte Crucıs, s. 42.

350 Korykoslu Hayton, s. 52.

351 H. Demircan, Orhan Gazi Ve Gregory Palamas, s. 49.

özgürlük içinde bulundukları genellikle kaynaklarda belirtilmektedir.353 Genel olarak Müslüman yöneticiler tarafından gayrimüslimlere uygulanan kanunlar, zımmilerin canlarını, mallarını, kiliselerini, haçlarını ve diğer dini uygulamalarını garanti altına almışlardır. Nitekim Osmanlıya 1355 yılında esir olmuş Gregory Palamas, kendisine vurmaya çalışan bir Müslümanın cezalandırılmak üzere sultanın huzuruna götürüldüğünü bizzat kendisi belirtiyordu.

Osmanlı hâkimiyetinin altındaki yerlerde herhangi bir ırk veya dini bir ayrılık görülmüyordu. Toplumun her kesimi kendi örf ve adetlerine göre yaşamaktaydı. Devlet, gerek Müslüman olsun gerekse de gayri müslim olsun bütün teb’asına kendi katında eşit olarak muamele etmekteydi. Nitekim Orhan Gazi’nin (Taronites adında) Ermeni bir doktorunun olduğu ve Yahudi dönmesi olan “Chinoise”ların devletin ilmiye sınıfa mensup oldukları da Palamas’ın bize verdiği bilgilerden biridir.354

1394 ve1427 tarihleri arasındaki bilgileri içeren Schiltberger’in seyahatnamesinde vermiş olduğu bilgiler ise Türklerin yüksek hayır ve insanlık hizmetleri anlayışındaki örneklerinden birini teşkil etmekteyken aynı zamanda Hristiyan nüfusun varlığına dair de bilgi vermektedir. Schiltberger eserinde Bursa’daki hastane hakkında Bursa’da Hristiyan, Müslüman veya Yahudi olduğuna bakılmaksızın fakirlerin kaldığı sekiz hastanesi olduğu355 bilgisini vermektedir. Ayrıca Palamas, esir olarak Bursa’ya götürülürken yolculuklarının ikinci gününde Orhan Gazi’nin oğlu İsmail’e rastladığını ve İsmail’in onu yemeğe davet ettiğini, yemek esnasında da dini münazarada bulunduklarını belirtir.356 Sultanların huzurunda türlü dinlere mensup âlimler tarafından sohbet ve tartışmaların dini hürriyet ve müsamahanın ne derece geniş olduğunu belirten örneklerden sadece birini teşkil etmektedir.

1432’de Bursa’yı ziyaret eden Fransız Bertrandon de la Broquière’in Bursa ziyaretinde Bursa’da üç ya da dört darüşşifalar ve imarethanelerin mevcudiyetinden

353 M. Kemaloğlu, s. 168 - 185; M. Feridun Emecen, Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluş ve Yükseliş

Tarihi(1300-1600), İstanbul 2015, s. 61, 62.

354 H. Demircan, Orhan Gazi Ve Gregory Palamas, s. 80, 81.

355 Schıltberger, s. 102.

bahsederken buralarda muhtaçlara ekmek, et gibi yiyecekler verildiğinden ve Tanrı aşkına isteyenler olursa onlara şarap da verildiğinden bahsetmektedir.357

Heath Lowry’e göre Broquière’in gördüğü imarethanelerin hizmet ettiği yoksullar arasında hem Müslümanların hem de gayrimüslimlerin olduğunu özel olarak belirtmemiş olmasına rağmen “ekmek, et ve şarap bunları Tanrı adına almak isteyenlere dağıtılırdı.” şeklindeki yorumu bilgilerin Bursa’da gayrimüslimlerin de olduğuna dair yorumlanmasına imkân tanımaktadır. Nitekim et ve ekmekle birlikte şarabın da verildiği doğruysa eğer bu ifade bir yeniliği tasvir niteliğindedir. Çünkü Broquière aynı zamanda gördükleri ve ona söylenenler arasında bilinçli bir şekilde ayrım yapmaya çalışan seyyahlardan biridir.358

1200 ve 1450 tarihleri arasındaki seyahatnamelerin aktardığı bilgilerden anlaşılmaktadır ki XIII. ve XV. yüzyıllarda Anadolu’da yaşayan Müslüman-Türkler ile gayr-i Müslimler arasında karşılıklı anlayış ve hoşgörü ortamı mevcuttur.