• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

1.5. Güvenin Epistemolojisine Dair Kavramlar

1.5.2. Luhmann’ın Anahtar Kavramları: Güven, Emin Olmak, Tanıdıklık

güvenin epistemik inşasında literatürde önemli bir referans kaynağı olarak gösterilen Luhmann’a genellikle değinmektedirler. Çünkü Luhmann, güvenin sosyal sistemlerdeki yeri ve güvenin benzer diğer kavramlarla farkını ortaya koyması açısından üzerinde durulması gereken bir teorisyendir.

Luhmann’ın sosyal sistemler teorisi, sosyal sistemleri sadece bireylerin etkinlikleriyle açıklamaya çalışmanın genel bir toplum teorisi oluşturmaya engel teşkil ettiğini ileri sürmektedir. Çünkü Luhmann’a göre sosyal sistemler, bireylerin etkinliklerinden değil, bireyler arası iletişim süreçlerinden oluşmaktadır. Sosyal anlamda bireylerin iletişim kurarak görünür hale geldiğini öne süren Luhmann, toplumun da ancak bireylerin iletişim ilişkileri sayesinde neşvü nema bulduğunu ve bu iletişim sayesinde bireylerin toplumsal süreçlere dahil olduğunu belirtir (Bkz. Erdem ve Özen, 2003: 53; Jalava, 2003). Kişilerin sosyal çevreleriyle iletişim kurmaları, Luhmann’da güven kavramını öne çıkartmaktadır. Çünkü güven, sosyal ilişkilerin sağlıklı bir biçimde gelişmesinde ve sürdürülebilir olmasında hayati bir öneme sahiptir. Luhmann’a göre bireylerarası güvenin üç önkoşulu bulunmaktadır: İlki, güvenen ve güvenilen arasındaki karşılıklı bağın güçlü olmasıdır. İkincisi, her iki tarafın güven duyacağı konu hakkında farkındalık düzeylerinin yüksek olması ve konunun şartlarına vakıf olmaları; üçüncü olarak ise, güvende bir arz-talep dengesi gibi ekonomik bir beklentiden ziyade, sunulabilen ve kabul edilmesi beklenilen bir ilişki çerçevesinde konumlandırılmasıdır. Buna göre Luhmann’da güven, sosyal dünyanın karmaşıklığını azaltan etkili bir iletişim mesajıdır. Güvensiz bir sosyal

yaşam, tabiatı itibarıyla olanaksızdır. Güvenin tesis edildiği mekanlarda ve ortamlarda, deneyimler ve eylemler için yeni yeni fırsatlar doğmaktadır. Sosyal sistemin karmaşıklığı karşısında güven, karmaşıklığı azaltan etkisiyle, sistemin yapısıyla uyum gösterebilecek imkanları da arttırabilecektir (Luhmann, 1988; Bkz. Erdem ve Özen, 2003).

Luhmann sistem kuramında; güven (trust), tanıdık olma (familiarity) ve emin olma (confidence) kavramlarına ilişkin bir betimleme yapmaktadır. Güveni sosyal dünyanın karmaşıklığını minimize etmenin bir aracı olarak gören Luhmann, “tanıdık olma”yı modern zamanların öncesine has sosyal bir durum olarak tasavvur etmektedir. Çünkü modern dönem öncesinde sosyal gerçekliğin istikrarı, sosyalizasyon süreci ve kontrol mekanizmalarıyla sağlanmaktaydı. Sistemlerin sürekliliğini garanti altına alan o dönemin mevcut normları ve semboller, yaşanılan toplumu ve dünyayı “tanıdık” kılmaktaydı. Dolayısıyla rutinlerle bezenmiş bir hayat ve tanıdık (familiar) bir dünyada yaşamak, güvenin varlığı için bir zorunluluk oluşturmamaktaydı. Oysa Luhmann’a (1988: 95) göre modern dünyada tanıdık olma, hayatın gözden kaçırılamayacak bir gerçeği olurken güven ise, riskin spesifik problemlerinin çözümü için gereklidir.

Luhmann’ın sistem teorisinde bir diğer kavram olan “emin olmak” (confidence), bireylerarası ilişkiyi temele alan güven kavramından oldukça farklıdır. Luhmann’a göre emin olma durumunda hayal kırıklığına uğrama olasılığı çok azdır. Çünkü beklentilerin şekillendirilmediği ve az ya da çok hayal kırıklığının imkanının göz ardı edilmediği bir hayatta yaşamak olanaksızdır (Luhmann, 1988: 97). Luhmann’a göre güven ve emin olmak, modern zamanların bir kavramı olan “risk” ile ilişkili olarak düşünülmelidir (Giddens, 1998: 36; Viklund, 2003: 728). Güvende risk koşullarının farkındalığı oluşmuşken, “emin olmak”ta buna rastlanılmamaktadır. Ancak güven ve emin olmanın her ikisi de hayal kırıklığı veya üzüntüye neden olabilecek olaylara gebedir. Bir durumun seçeneklerini veya ihtimallerini göz önünde bulundurmayan bir kişinin emin olduğu, bu seçenekleri değerlendiren ve ortaya çıkan risklere karşı önlem almaya çalışan kişinin ise güven duyduğu söylenebilir. Emin olan kişi, hayal kırıklığı yaşadığında tepkisini başkalarını suçlayarak ortaya koyarken, güven duyan kimse hayal kırıklığına sebep olan olayların nedeninin bir

kısmını kendinde görür ve güven duymaktan dolayı pişmanlık duyar (Giddens, 1998: 36-37). Literatürde yer alan bazı çalışmalarda “güven” (trust) kavramının yerine Türkçe’de “emin olmak” (confidence) anlamına gelen kavram da kullanılmaktadır (Hart, 1988: 187; Bkz. Zmerli ve Newton, 2008). “Confidence” ve “trust” ayrımının tartışıldığı çalışmalarda, genellikle referanslar Luhmann üzerinden verilmektedir. Luhmann’da “confidence”, “trust”a göre bir şeye, kişiye, kuruma vb. daha çok inanmayı ve bunların yanılmaları konusunda daha az kuşku duydukları veya hiç kuşku duymadıkları bir teslimiyeti yansıtır (Hardin, 2006: 29-31; Bkz. Wierzbicki, 2010: 34; Seligman, 1997: 16-17; Newton, 2008; Jalava, 2003). Luhmann’ın çözümlemelerinde “emin olmak”; ekonomik, siyasal, sosyal vb. sistemlere yönelik güveni ifade etmektedir. Bundan dolayı “emin olmak”; “sistem güveni” veya “kurumsallaşmış güven” gibi kavramlarla da karşılanmaktadır. Luhmann’a göre sisteme yönelik güvenin tesisi, bireylerarası güvene kıyasla oldukça kolay olmasına rağmen kontrolü ise, “güven”e göre kuşkusuz pek zordur (Luhmann, 1988; Jalava, 2003; Erdem ve Özen, 2003: 55-57; Bkz. Patterson, 1999: 153).

Luhmann’ın sistemlere ve kurumlara yönelik kullandığı “emin olmak” (confidence) kavramı, bu çalışmanın temel teziyle bağdaşmamaktadır. Sistemlere ve kurumlara ilişkin bağlılık, emin olmayı değil güvenmeyi gerektirir. Bu minvalde Luhmann’ın emin olmayla ilgili epistemik kavramsallaştırmalarına veya temellendirmelerine bir itiraz söz konusu değildir. Söz konusu olan Luhmann tarafından doğru bir biçimde tanımlanan “confidence” kavramının, sistem ve kurumlar gibi doğasına emin olmanın isnat edilemeyeceği yapılarla anılmasıdır. Çünkü emin olmak, bir inanmışlığı, şüphe duymamayı beraberinde getirir. Oysa sistemleri, kurumları ve süreçleri bünyesinde barındıran siyasetin mekanizmaları, emin olmayı değil güvenmeyi tolere edebilir. Kaldı ki ethosunda idare etmek olan siyaset, durumlara ve konjonktüre göre değişiklik arz etmektedir. Değişen ve dönüşen bir kurum hakkında emin olmak, insanları yanılgıya düşürebilir. Öyle ki insan, herhangi bir zararın ya da kötülüğün gelmeyeceğini düşündüğü varlıklardan emin olur. Özellikle günümüz insanlarının siyasetle ilgili düşünceleri, emin olmayı gerektirmeyecek kadar sorunludur. Ayrıca emin olmak, varlıklar içerisinde sadece insanda aranan bir haslettir. Bu konuda iyi bir örneklik teşkil etmesi açısından İslam

Tarihi’ne ve özellikle Hz. Muhammed’in peygamberlik verilmeden önceki yaşantısına bakmak yeterli olacaktır. Çünkü peygamberlik verilmeden önce dahi Mekke halkı tarafından “Muhammed’ül Emin” olarak isimlendirilen ve tüm hal ve hareketleriyle insanların güvenini kazanan Hz. Muhammed, kendisini seven veya sevmeyenler tarafından bile, kimseye zarar vermeyeceğine yönelik emin olunan insandır.27 Bu dolayımda ele alındığında Luhmann’ın yorumladığı şekliyle emin

olmak (confidence) kavramını siyasal sistemlere, kurumlara, süreçlere ve diğer oluşumlara angaje etmek, bu çalışmanın iddialarının içerisinde yer almamaktadır.