• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

2.8. Siyasal Güvensizliğin Nedenleri

2.8.3. Ekonomik Eşitsizlikler

Siyasal güvensizliğe neden olan önemli faktörlerden bir diğeri de ekonomik eşitsizliklerdir. Literatürde çoğunlukla Eric Uslaner tarafından dikkat çekilen ekonomik eşitsizlik, aslında Aristoteles’ten bu yana sosyal felsefecilerin üzerinde kafa yorduğu önemli bir konu olmuştur (Bkz. Muller, 1985). Ayrıca Muller’e (1985: 47) göre Aristoteles’ten beri bu felsefecilerin büyük çoğunluğu ekonomik eşitsizliği, siyasal şiddetin ve devrimin esas nedeni olarak görmektedirler. Hatta sosyolojide önemli bir yeri olan Marksist kuramın temelini, toplumda ekonomik kaynakların ve üretim araçlarının eşit dağıtılmaması oluşturmaktadır (Bkz. Swingewood, 1998: 208- 219). Ancak bu bağlamda bir ayrışmaya dikkat çekmek elzemdir. Bu tez çalışmasında ve siyasal güven literatüründe ekonomik eşitsizlikler kavramı, Marksist kuramın ele aldığı bir altyapı faktörü olarak temellendirilmemektedir. Literatürde kullanılan ekonomik eşitsizlik kavramıyla, bir toplumda zenginlerle yoksulların ekonomik gelirleri arasındaki makasın oldukça fazla olmasının, siyasal güvensizliğe neden olduğu anlatılmaya çalışılmaktadır. Oysa Marksist teori açısından ele alınmış olsaydı, sosyalizm veya komünizmi siyasal rejim olarak kabul eden tüm ülkeler, dünya çapında siyasal güven düzeyi en yüksek olanlar listesinde ilk sıralarda yer alacaklardı. Kısaca ekonomik eşitsizlikten anlaşılması gereken, vatandaşlar arasında ekonomik kaynakların adaletsizce dağıtılması ve bu dağılımda uçurumların bulunmasının siyasal güvensizliğe neden olduğudur.

Ekonomik eşitsizlik, siyasal güvenin güçlü bir belirleyicisidir. Bu konuda yapılan ampirik çalışmalar göstermektedir ki, eşitsizliğin olduğu toplumlarda insanların hem sosyal hem de siyasal güven düzeyi, eşit dağılımların olduğu toplumlara oranla çok daha düşüktür (Uslaner, 2003: 172; Jordahl, 2009: 323; Bkz. Lawrence, 1997). Ekonomik eşitsizlik iki yönden sosyal güvenin azalmasına neden olur. İlki, yüksek ekonomik eşitsizlik seviyesi, gelecek için daha az iyimser olmayı beraberinde getirmektedir. Çünkü kötümserliğin yüksek olması, güvenin az olmasını sağlar. İkincisi eşitsizliğin çok olması, insanların toplumun diğer kısmıyla birlikte ortak gelecek kurma inancını da azaltmaktadır (Uslaner ve Brown, 2005: 870). O halde ekonomik kaynakların adil dağıtımı, hem iyimser olmayı hem de sosyal sermayeyi tedarik eden bir donanıma sahiptir. Öyle ki ekonomik eşitsizliğin

azalması, toplumun iyimserliğini (optimistic) daha da arttırmaktadır. Çünkü iyimser olmak ve geleceğe umutla bakmak, güvenin temellerinden biridir. Eşitsizliğin azalmasının sosyal sermayeye katkısı ise, gelir seviyesinin adil dağıtılmasının toplumda yer alan farklı gruplar arasındaki bağları oluşturması ve daha güçlü olması şeklinde gerçekleşir. Dolayısıyla güven ve ekonomik gelir arasındaki ilişki, toplumdaki karışık sorunların çözümünde de önemli yardımcılardan biridir (Uslaner, 2008a: 113; Bkz. McAllister, 1999). Böylelikle Lenard’ın da (2010: 73) işaret ettiği gibi; güven ve eşitsizlik birbiriyle tamamen ilişkili olup aralarında önemli bir etkileşim bulunmaktadır. Güvenin toplumdaki sosyal adalet politikalarının desteklenmesinde, göz ardı edilemeyecek derecede katkısı olduğu görülür. Bundan dolayı toplumda eşitsiz bir şekilde dağıtılan ekonomik zenginliğin, güvene yönelik ciddi bir tehdit oluşturması da kaçınılmazdır.

Demokrasi teorilerinin birçoğunda eşitlik, demokratik yönetimlerde olması elzem olan ve vatandaşların sosyal ve siyasal güvenlerini şekillendiren bir değer olarak görülür (Bkz. Lenard, 2010; Uslaner, 2002: 4). Çünkü kaynakların eşit dağıtımını destekleyen hükümet politikaları, siyasal güven üzerinde ağırlıklı olarak etkilidir. (Uslaner, 2003: 171-172). Bu bağlamda güven teorilerine tekrardan kısa bir dönüş yapmakta fayda bulunmaktadır. Öyle ki ekonomik eşitsizliğin siyasal güvensizliğe neden olduğu iddiası, bu retrospektif bakışı gerekli kılmaktadır. Siyasal güven ve ekonomi ilişkisini konu alan ve siyasal güven teorileri içerisinde yer alan kurumsal teorilerin savları, özellikle ekonomik durumun siyasal güven üzerinde ciddi bir etkisinin olduğu üzerinedir. Hatta bazı çalışmalarda siyasal güven, hükümetin ekonomik performansının fonksiyonu olarak değerlendirilmektedir (Weatherford, 1984: 190; Arancibia, 2008: 32-33; Norris, 1999b; Bkz. McAllister, 1999; Letki, 2006). Örneğin Citrin’e (1974) göre siyasal güven, halkın siyasal kurumlar içerisinde özellikle hükümetin ekonomik performansının değerlendirilmesi bağlamında ele alınmalıdır. Kaldı ki hükümetin ekonomik performansının düşük olması, halkın beklentilerini karşılayamaması ve ekonomik eşitsizliklerin bariz bir şekilde topluma hakim olması, hükümete yönelik siyasal güvende ciddi erozyonlar oluşturmaktadır (Lawrence, 1997: 111). Bu durum daha sonra, vatandaşların başka siyasi partileri veya liderleri yönetime taşıması şeklinde kendini gerçekleştirir.

Ekonomik eşitsizlik, siyasal katılım seviyesinin düşmesine neden olmaktadır. Eşitsizliğin yüksek olması halinde insanlar, kendilerini daha zayıf ve güçsüz hissetmekte, ayrıca kendilerinin siyasal sistemde yeterince temsil edilmediklerini düşünmektedirler (Uslaner ve Brown, 2005: 869). Çünkü vatandaş olmak, toplumun geri kalanının sahip olduğu siyasi, sosyal ve ekonomik haklardan faydalanmayı gerektirir. Ancak toplumda ekonomik eşitsizlik ve fırsat eşitsizliği bulunuyorsa, bu eşitsizliklere maruz kalan vatandaş, kendini siyasal sistem karşısında değersiz görmeye başlar (Rothstein ve Uslaner, 2005: 47-49). Değer görmeyen bir kişinin siyasal otoritelere değer vermesi de, olağan koşullarda pek mümkün görünmemektedir.

Ekonomik eşitsizlik, siyasal yozlaşmayla da yakından ilgilidir. Çünkü yozlaşmanın kökleri, bir toplumda kaynakların adaletsiz dağıtılmasına dayanmaktadır. Aslında yozlaşma ve eşitsizlik, iki yönlü birbirini besleyen bir etkileşime sahiptir. Ekonomik eşitsizlik, yozlaşmanın hayatta kalmasına ve daha büyük yozlaşmanın oluşmasına neden olurken (Uslaner, 2009: 127), yozlaşmanın yaygın olması da eşitsizliği beslemektedir. Ekonomik kaynaklardan daha çok pay alınmak istenmesi, bunun gayri resmi usullerle yapılmasına zemin hazırlayabilir. Rüşvet, nepotizm, yolsuzluk gibi yozlaşmış davranışlar, ekonomik eşitsizliğin neden olduğu adaletsizliğe, çözüm bulmak için yapılmış olabilir. Ancak bu durum, bu tür davranışlara kesinlikle meşruiyet kazandırmamaktadır. Bunun yanı sıra yozlaşmış davranışlarda bulunulduğu için ekonomik eşitsizlik ortaya çıkmış da olabilir. Çünkü kaynakların büyük bölümünü kendi lehlerine kullanan seçilmişler veya atanmışlardan oluşan bir azınlık, geriye kalan sınırlı kaynağı çoğunluğa pay etmeye kalkıştığında eşitsizlikler baş göstermeye başlamaktadır. Esasen ekonomik eşitsizliğin siyasal güvensizliği üretmesindeki temel faktör de, bu ilişkidir.