• Sonuç bulunamadı

5.1.7 1990'lı yıllarda Güvenlik ve Savunma Alanɪndaki İlişkiler

Mart 1980'de Türkiye ve Amerika arasında imzalanan Savunma ve Ekonomik İşbirliği Antlaşması (SEİA), 1980'li ve 1990'lı yıllarda güvenlik ve savunma politikaları açısından ilişkilerin temelini oluşturmuştur. Bu antlaşma, her iki NATO ülkesinin savunma ve ekonomik işbirliğini desteklemiş ve Türkiye'nin ekonomik ve teknik alandaki kapasitesinin geliştirilmesini hedeflemiştir. Bunun yanɪnda savunma malzemelerinin üretiminin, bakımınɪn ve modernleştirilmesinin Türkiye’de yapɪlmasɪ ve Amerikan ordusunun belirli gruplarınɪn savunma amacıyla Türkiye'deki belirli askeri üsleri kullanabilmesi üzerinde anlaşma sağlanmɪştɪr. Bu anlaşmanın süresi 1990'a kadar iki kez uzatılmış ve 1990'dan itibaren 1993’e kadar birer yıl uzatılmıştɪr. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra Türkiye, ABD’den askerȋ yardım almaya devam etmek istemiş ancak Ankara'nın istekleri ABD tarafɪndan yerine getirilmemiştir.294 Türkiye’nin 1990 sonrasɪ ABD’den talep ettiği savunma

malzemelerini alamamasɪ, ABD’nin Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra Ortadoğu ve genel olarak da Avrasya'da Türkiye olmadan da çɪkarlarɪnɪ koruyabileceği düşüncesine dayanmɪştɪr. Rusya, Varşova Paktı ülkeleri üzerindeki etkisini kaybetmiş ve bu durum ABD'ye tek süper güç olarak hareket etme imkânı vermişti. Bu da ABD’ye bölgedeki gücünü daha rahat yayma fɪrsatɪ vermiş dolayɪsɪyla ABD’de Türkiye’ye artɪk Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi askeri alanda ihtiyaç duymayacağɪ algɪsɪnɪ güçlendirmişti.295

293 Erol Mütercimler, 21. Yüzyɪ ve Türkiye „Yüksek Strateji“…, 1997, s. 473-478. 294 İlhan Uzgel, ABD ve NATO’yla İliṣkiler…, 2003, s. 283.

Türkiye ve ABD arasındaki ilişkiler, Soğuk Savaş döneminde genel olarak askerȋ poltika ve savunma politikası ile ilgili işbirliğine dayanmıştɪr. SSCB’nin çevrelenmesi stratejisi artɪk önemini yitirmiş ve Türkiye'nin NATO'nun güney kanadındaki rolü de önemini kaybetmişti. Türkiye'nin NATO ortaklığı, Batɪlɪ güҫler tarafɪndan artɪk farklɪ değerlendirilir olmuştu. 1990'lı yılların başındaki bu gelişme, Şükrü Elekdağ tarafından tehlikeli bir gelişme olarak değerlendirilmiş, Türkiye’nin yeniden II. Dünya Savaşı'ndan sonra olduğu gibi bir yol ayrımında bulunduğu ifade edilmiş ve Türkiye’nin tekrar kendine bir yön belirlemesi gerektiği vurgulanmɪştɪr. Elekdağ’a göre Türkiye, artık Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi sadece NATO'ya güvenecek bir konumda değildi. Bu durum, Türkiye’nin bu yeni dönemde dış tehditlere karşı kendi ulusal imkânları ile savunma gücünü geliştirmesi gerektiği kanɪsɪnɪ güçlendirmişti.296 Fakat bu konuda Türkiye’de farklɪ görüşler de vardɪ ve

NATO’nun Türkiye için ve Türkiye’nin de NATO için önemine vurgu yapɪlɪyordu. NATO Genel Sekreteri Javier Solana da Türkiye’nin NATO için önemli olduğu görüşünü paylaşmɪş ve 1996’da bu konu ile ilgili şunu ifade etmişti: “Hɪzla değişen

dünyada, Türkiye’nin ittifak ortaklɪğɪ her zamankinden daha hayati öneme sahiptir”.297

ABD'nin Türkiye'ye askeri ve ekonomik desteği, II. Dünya Savaşı'ndan sonra "Truman Doktrini" ile başlamɪştɪ (12 Mart 1947). Bu doktrine göre ilk etapta Türkiye’nin ve Yunanistan’ın, Sovyetler Birliği’nden kaynaklanabilecek komünizm tehlikesine karşı korunmasɪ hedeflenmişti. 1961 yılından itibaren Türkiye askerȋ yardɪm programɪ (Military Assistance Programɪ) sayesinde askeri destek almış, bu program 1989 yılından itibaren “Foreign Military Financing” ile ikame edilinceye kadar devam etmişti. Bunun yanɪnda Türkiye'ye silah alımları için, “Economic Support Fund” aracɪlığıyla malȋ destek sağlanmɪştɪ.298

296 Şükrü Elekdağ, Türkiye’nin Güvenligi…, 1994, s. 30-31 ve s. 47. 297 William Hale, Türk Dɪṣ Politikasɪ 1774-2000…, 2000, s. 243. 298 İlhan Uzgel, ABD ve NATO’yla İliṣkiler…, 2003, s. 284-285.

Tablo 1: 1991-1997 yɪllarɪ arasında ABD'nin Türkiye'ye askeri ve ekonomik

yardımları (Milyon Dolar bazɪnda).

Askeri yardım 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997

Bağış 500 475 - - - - -

Kredi 50 25 450 405 364 320 175

Ekonomik yardım 250 75 125 120 50 33 22

Kaynak: İlhan Uzgel, „ABD ve Nato ile İliṣkiler“, kaynak: Baskɪn Oran, (edit.): Türk dɪṣ

politikasɪ, Kurtulus savasindan bugüne olgular, belgeler, yorumlar 1980-2001, Cilt 2, 5.

Basɪm, İletiṣim Yayɪnlarɪ, İstanbul 2003, s. 285.

Türkiye'ye destek amacıyla bağɪş olarak akan askeri ve malȋ yardımlar, Washington’un Türkiye'yi güvenlik politikası açısından artɪk tehdit altɪnda görmemesinden dolayɪ 1993 yılında durdurulmuştu. Bunun yanɪnda Washington'daki Rum ve Ermeni Lobisi devamlı olarak Türkiye’ye yapɪlan desteğe karşı çɪkmakta ve verilecek ekonomik yardɪmlarɪn Kıbrıs ve Ermeni sorunları hususundaki ve insan hakları konusundaki şartlara bağlɪ olarak yapɪlmasɪnɪ istemişlerdi. Nitekim 1997 yılında Türkiye'ye verilmiş krediler, başlangıçta Türkiye'nin Ermenilere yönelik iddia edilen sözde soykırımɪ tanıması gerektiği koşuluna bağlanmış ancak bu durum Ankara'nın ekonomik desteği tümüyle reddetmesine yol açmıştɪ. Bu gelişmenin ardından Washington bu politikasɪnɪ gündemden düşürmüş ve kredilerin Türkiye'ye verilmesine tekrar devam edilmişti. Bu süreçte askerȋ yardım olarak verilen krediler, 1998 yılında 150 milyon dolara düşmüş ve 1999 yılında bu krediler, ABD tarafından tamamen durdurulmuştu. Washington'a göre Türkiye, kendi savunmasını finanse edecek konumdaydı ve yapılacak finansman yardımlarınɪn Türkiye yerine yeni NATO üyelerine verilmesi uygun görülmüştü. ABD’nin bu politikasɪ, 1990’lɪ yɪllarda Türkiye’nin artɪk askeri alanda desteklenmesini kendi ҫɪkarlarɪna uygun görmediğini ortaya koymuştur.299

Türkiye'nin ABD'den silah alımlarında ise daha ziyade süreklilik söz konusu idi.

Tablo 2: 1990-1999 aralığında Türkiye'nin ABD'den silah alımları (Milyon Dolar

cinsinden):

1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999

943 697 741 878 951 536 547 1.270 642 803

Kaynak: İlhan Uzgel, „ABD ve Nato ile İliṣkiler“, kaynak: Baskɪn Oran, (edit.): Türk dɪṣ

politikasɪ, Kurtulus savasindan bugüne olgular, belgeler, yorumlar 1980-2001, Cilt 2, 5.

Basɪm, İletiṣim Yayɪnlarɪ, İstanbul 2003, s. 287.

Soğuk Savaş döneminde Türkiye-ABD ilişkilerinde belirleyici rol oynayan NATO’nun rolü, Varşova Paktı'nın çöküşüyle birlikte yeni uluslararası düzende üye devletlerce tartışılmıştɪ. SSCB’nin çökmesinin ardından NATO'nun varlɪk gerekçesi ortadan kalkmış ve bu durum bir taraftan NATO’nun dünya düzenindeki değişim karşısında önemini kaybedeceği iddiasɪna yol aҫarken diğer taraftan NATO'nun yeni uluslararası düzende yeni güvenlik sorunlarınɪn ortaya ҫɪktɪğɪ gerekçesi ile varlɪğɪnɪn korunması gerektiği savunulmuṣtu. İkinci görüşü destekleyen ҫevreler, NATO'nun uluslararası düzenin yeni aşamasında yeniden yapılandırılması gerektiğine inanıyordu. Avrasya bölgesinde, Sovyetler Birliği’nin çökmesi ile ortaya ҫɪkan çatışmalar ve savaşlar, yeni dünya düzeninin daha huzurlu ve daha güvenli olacağɪ öngörüsünü geçersiz kɪlɪyordu. ABD Başkanı Georges Bush'un yeni bir dünya düzeni kurma beklentisi gerçekçi gözükmüyordu. Çünkü 1991 Körfez Savaşı ve dünyanın değişik bölgelerindeki meydana gelen savaşlar/çatışmalar, yeni bir dünya düzeninden ziyade yeni bir düzensizliğe işaret ediyordu. Dolayɪsɪyla SSCB’nin çöküşünden sonra adeta "dünya düzensizliği" dönemi başlamɪş ve yeni savaşlar ve çatışmalar NATO'nun devam etmesini adeta zorunlu kɪlmɪştɪ.300 Nitekim Başbakan

Demirel, NATO'yu insanlığın görebileceği en başarılı birlik olarak gördüğünü ve Türkiye’nin, NATO'nun güvenilir ortağı olmaya devam ederek Atlantik bölgesindeki

300 Johannes Varwick,: Die NATO, vom Verteidigungsbündnis zur Weltpolizei?, Verlag C. H. Beck,

München 2008, s. 40; Sami Kohen, „Yeni Dünya düzeninde NATO’nun değiṣen stratejisi ve Türkiye”, kaynak: Sabahattin Şen,: Yeni Dünya düzeni ve Türkiye, 3. Basɪm, Bağlam Yayɪncɪlɪk, İstanbul 1994, s. 121.

refah ve güvenliğin sağlanmasɪ konusunda NATO’daki müttefikleri ile birlikte hareket edeceğini belirtmişti.301

1990'lı yılların başında iki önemli NATO zirvesi gerçekleşmiş ve bu zirvelerde NATO'nun yeni düzendeki konumu tartɪşma konusu olmuştu. Temmuz 1990'daki Londra Zirvesi'nde eski Varşova Paktı ülkeleri artık düşman olarak görülmediği ve her iki tarafɪn da karşılıklı şiddetten vazgeçtiği ifadesi ortaya konmuştu. Fakat NATO’nun varlɪğɪ korunmalı ve birliğin siyasi karakteri güçlendirilmeliydi. Kasım 1991'de Roma'da yapılan NATO zirvesinde yeni sistem içerisinde birliğin görevinin ne olacağɪ sorusu tartɪşɪlmaya devam edildi ve yeni bir stratejik tasarɪmɪn oluşturulmasɪ kararlaştırıldɪ. Buna göre NATO, artık büyük bir tehdit ile karşı karşıya bulunmuyordu ama buna karşılık çok boyutlu ve farklı yönlerden gelen risklerle karşɪ karşɪya idi. Yeni riskler: Nükleer silahlarɪn yaygɪnlaşmasɪ, Batı’ya olan enerji akışının güvenliği ve uluslararası terörizmdi. Yeni düzende artɪk karşɪt bir düşman olmasa da yeni güvenlik sorunlarɪ belirmekte idi. Bu bağlamda "tehdit" tanımı yerini "risk" tanımına bɪrakmɪştɪ.302

NATO'nun yeni uluslararasɪ düzende de temel görevinin üye devletlerin toprak bütünlüğünün ve bağımsızlığının korunması, huzur ve istikrarın sağlanması olduğu stratejik hedefler olarak açıklandı. Bu çerçevede NATO’nun, NATO’ya üye devletlerin topraklarɪ dɪşɪnda da askeri harekatlarda bulunabilmesi onaylanarak (out of area) NATO’ya adeta daha fazla sorumluluk yüklendi. Bunun yanɪnda yeni düzende barɪşɪn korunmasɪ için NATO gerekirse BM ve AGİT’in daveti üzerine bu örgütlere katkɪ yapabilecekti.303

Türkiye, bu süreçte NATO'nun geleceği konusunda endişeli bir durumda bulunuyordu. Türkiye kendi silah sistemlerinin %80'ini en önemli NATO ortağı olan ABD'den temin etmekte ve NATO’nun gelecekte nasɪl bir rol oynayacağɪ ve Türkiye’nin NATO içerisinde yerinin ne olacağɪ konusu bu süreçte Ankara’nɪn

301 Süleyman Demirel, „Turkey and NATO at the threshhold of a new century“, kaynak: Perceptions,

March-May 1999, s. 12.

302 Özlem Eraydɪn, „Avrupa‘nɪn Yeni Güvenlik Düzeni ve Türkiye“, kaynak: Faruk Sönmezoğlu

(edit.): Değiṣen Dünya ve Türkiye, Bağlam Yayɪncɪlɪk, İstanbul 1996, s. 23-24 ve s. 29-30.

üzerinde durduğu önemli konular olmuştu. Yeni uluslararası ortamda NATO'nun varlığı konusundaki tartışma, Türkiye için endişe veren bir konu haline gelmişti çünkü Ankara'nın güvenlik stratejisi NATO üyeliğine dayanıyordu. ABD gibi Ankara da NATO'nun savunma birliği olarak yeni dönemde işlevini sürdürmesinden yanaydı. Ayrɪca Türkiye'nin AB’ye üye olmamasɪ, Batɪ Avrupa Birliği’ne (BAB) üye olmasɪna engel teşkil ediyor ve bu da Ankara’nɪn NATO'nun önemini zayıflatacak biçimde bir Avrupa savunma ittifakının oluşmasına karşɪ bir duruş benimsemesine yol açɪyordu. Bu nedenle Türkiye, NATO’nun geleceği konusunda ABD’nin pozisyonunu desteklemiş ve Atlantik savunma birliğinin devamɪnɪ benimsemişti.304

Londra ve Roma'daki zirveler, Türkiye'nin ve ABD'nin pozisyonunu destekleyici şekilde gelişmiş bu da Ankara'nın endişelerini azaltmɪştı. 1990'lı yıllarda NATO'nun Doğu ve Orta Avrupa yönüne doğru genişlemesi NATO içerisindeki en önemli konulardan biri haline gelmişti. Türkiye, NATO'ya yeni alınan üyelerden memnun olmamɪştɪ çünkü Ankara, NATO kaynaklarɪnɪn daha çok yeni üyelere akacağɪnɪ dolayɪsɪyla Türkiye'ye olan desteğin azalacağɪnɪ düşünmüştü. Bu süreçte NATO'nun, Doğu ve Orta Avrupa yönündeki genişlemesi arzulanɪrken NATO’nun, Rusya'nın Kafkasya'daki etkisine sessiz kalmasɪ Türkiye’nin endişelenmesine yol aҫmɪştɪ.305 Ankara'daki karar vericiler, NATO'nun varlığını sürdürmesine rağmen

Türkiye'nin BAB'a dahil edilmesi ile ilgili AB'nin isteksizliği karşısında endişeliydi. Türkiye, Soğuk Savaş döneminde NATO'nun güney cephesinde Avrupa'nın savunması ve güvenliği için önemli katkılar sağlamış fakat Doğu Bloku’nun ortadan kalkması sonrasɪ AB nezdinde adeta istenmeyen aday muamelesi görmüştü. 1990’lɪ yɪllarda Türkiye, demokratik olmayan, totaliter rejimle yönetilen, terörizmi destekleyen ve kökten dinci olarak değerlendirilen devletlere sınırı olan tek NATO devleti olarak zor bir jeopolitik konumda bulunmakta idi.306

1990’lɪ yɪllarda Avrupalıların Türkiye'yi AB'ye dahil etme konusundaki isteksizliğine rağmen Türkiye'nin Batı yönelimi devam etmiştir. Şadi Ergüvenҫ’e

304 İlhan Uzgel, ABD ve NATO’yla İliṣkiler, 2003, s. 308-310 ve 318.

305 Ali L. Karaosmanoglu, „NATO’nun geniṣleme sorunu ve Türkiye“, kaynak: İhsan D. Dağɪ (edit.): Türk Dɪṣ Politikasɪ, gelenek ve değiṣim, Siyasal Kitabevi, Ankara 1998, s. 62.

306 Şadi Ergüvenҫ, „In the European Security context, Turkey’s role and expectations in the

göre küresel bağlamda bakıldığında Türkiye'nin güvenlik çɪkarlarɪ, Avrupa ve NATO'nun çɪkarlarɪ ile ayrılmayacak şekilde birbirine bağlı olmuştur. Türkiye, AB ve BAB’a üye olmasa da bu örgütlerle ortaklɪk bağı kurmuş, NATO, Avrupa Konseyi ve AGİT üyesi ve Avrupa Atlantik Birliği ile aynı değerleri paylaşan bir ülke konumunda olmuştur. Türkiye aynı zamanda Avrupa'nın ekonomik bir parçası olmuş (Gümrük Birliği 01.01.1996'dan itibaren) ve ihracatının yaklaşık % 50'sini Avrupa'ya gerçekleştirmişti. Toplumsal ilişkilerde Avrupa'da yaşayan milyonlarca Türk ve her yıl Türkiye'yi ziyaret eden milyonlarca Avrupalɪ turist önemli bir faktör olarak ilişkileri etkilemiştir. Şadi Ergüvenҫ'e göre bu faktörler, Batı ile Türkiye arasında ayrılmaz bir ilişki oluşturmakta ve yeni dönemin güvenlik politikası risklerinin de birlikte göğüslenmesi gerektiğini ortaya koymakta idi. Bu çerçevede Türkiye için jeopolitik konumu nedeniyle yeni dünya düzeninde kendi savunma sanayisini geliştirmesi ve Batı tarzı silahlanma teknolojisinin dışında başka kaynaklara da yönelerek askeri kapasitesini genişletmesi önemli bir stratejik hedefti.307

5.1.8. 1990’lɪ Yɪllardaki Türkiye-ABD İlişkileri’nin Genel Bir