• Sonuç bulunamadı

3. KEMALİZM ve TÜRKİYE’NİN MODERNLEŞMESİ

3.7. Kemalizmin Eleştiris

Kurtuluş savaşɪndan sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk ve silah arkadaşları tarafɪndan kurulmuş ve bu anlamda tepeden tavana bir devrim hareketi olmuştur. Dolayɪsɪyla devrimin hareketinin başlangıç noktası halk değil başta Atatürk olmak üzere onun karizmasını izleyen küçük bir elit grup olmuştur. Bu nedenle Kemalizmi eleştirenler, bu yaklaşımɪ jakoben bir yaklaşɪm olarak değerlendirmişlerdir.173 Yürütülen bu siyaset, Atatürk dönemi sonrasında Kemalistler

tarafından da sürdürülmüştür. TSK ve CHP, kendilerini Kemalist Cumhuriyet'in bekçileri olarak görmüşler ve Atatürk'ten sonra da yaklaşımlarıyla Kemalizmi

171 CHP’de ağlatan soruşturma, Yurt Gazetesi, 09.02.2016, kaynak:

http://www.yurtgazetesi.com.tr/politika/chpde-aglatan-sorusturma-h104542.html (11.02.2016).

172 Nazlɪaka’ya ihraç yolu, Milliyet Gazetesi, 08.02.2016, kaynak:

http://www.milliyet.com.tr/nazliaka-ya-ihrac-yolu/siyaset/detay/2190921/default.htm (11.02.2016).

173 Mete Tunçay, “İnandɪrma yerine zorlama”, kaynak: Modern Türkiye’de siyâsi düşünce: Kemalizm.

dokunulmaz ve eleştirilmez bir devlet ideolojisine dönüştürmüşlerdir. TBMM’de Antikemalist muhalefete tahammül edilememiş aksini düşünenler vatan hainliği veya ayrımcılɪkla suçlanmɪştɪr.174

Bu durum, Türk toplumunun siyasi taleplerinin ancak Kemalizmin izin verdiği sınırlar içerisinde kabul göreceği anlamına gelmiş ve bu sınırlar aynı zamanda var olan demokrasinin veya devletin de sınırları olmuştur.175 Levent Köker,

Cumhuriyet’in siyasi-ideolojik temelinin paradoksal bir anlayɪş içerdiği görüşünde olmuṣtur. Çünkü Kemalizmin amacı bir yandan modern bir devlet inşa ederek vatandaşların fikirlerini serbestçe yayabilmesine, özgürce bilgi ve eğitim edinmesine imkân vermek ve Türkiye'nin bu çerçevede bilimsel, endüstriyel, siyasi ve kültürel olarak ilerlemesini sağlamak iken öte yandan fikir özgürlüğünü kɪsɪtlamɪştɪr.176 Böylece Köker, demokratikleşmeyi amaçlayan Kemalizmin tam inandırıcı olmadığını belirtmiş ve otoriter bir karaktere sahip olduğunu ileri sürmüştür.177

Türkiye'de önemli bir kurum olan TSK, Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren kurucu ideoloji ile dolayɪsɪyla Kemalizm ile sıkı ilişkisinden dolayı günümüze kadar önemini koruyabilmiştir. TSK, Türkiye'nin ve Cumhuriyet’in devlet sisteminde kurucu bir faktör ve siyasi olaylara dair görüşleriyle siyasette de önemli bir etken olmuştur.178 TSK, ülkenin modernleşmesi ile ilgili temel görevi etrafɪnda tüm sosyal

gruplara etki edebilmiş ve resmi ideoloji adına ülkenin kimin tarafından nasıl yönetileceği konusunda belirleyici olmuştur. Bu sebeple TSK, ülkenin siyasi gelişimine müdahale edebilmiş ve dört kez 1960, 1971, 1980 ve 1997'de (postmodern müdahale) darbe yapabilmiştir.179

Bu darbeler sayesinde sivil hükümet yerine MGK, milli güvenlik alanındaki sorunları tespit etmiş ve hem iç siyasetteki gelişmelere hem de dış politika ile ilgili karar süreçlerine etki edebilmiştir. MGK, Soğuk Savaş’ɪn bitimine kadar doğuda

174 Levent Köker, „Kemalizm/Atatürkçülük: Modernleşme, Devlet ve Demokrasi”, kaynak: Modern Türkiye’de siyasi düsünce: Kemalizm, 3. Basɪm, İletişim Yayɪnlarɪ, İstanbul 2002, s. 97-98.

175 Levent Köker, a.g.e., 2002, s. 98. 176 Levent Köker, a.g.e., 2002, s. 99. 177 Levent Köker, a.g.e., 2002, s. 110-111.

178 Ümit Cizre, „Egemen İdeoloji ve Türk Silahli Kuvvetleri”, kaynak: Ahmet İnsel-Ali Bayramoğlu

(edit.), Bir zümre, bir parti, Türkiye’de Ordu, 2. Basɪm, Birikim Yayɪnlarɪ, İstanbul 2004, s. 135.

Sovyetler Birliği’ni ve batıda da Yunanistan’ı, Türkiye için ana tehdit olarak tanımlamıştır. 1992 yılının sonunda "Milli Güvenlik ve Politika Belgesi" ile MGK’nɪn tehdit algıları değişmiş ve PKK terörü ile “Siyasal İslam”, en önemli güvenlik tehditleri olarak kabul edilmiştir.180 TSK, politikadaki etkisini MGK

bağlamɪnda gerçekleştirmiş ve özellikle de 12 Eylül 1980 darbesinden sonra daha güçlü bir konum elde etmiştir. Ali Bayramoglu bunun nedenlerini üç maddede toplamıştır:181 Birincisi: 1961 Anayasası ile gelen MGK’nın sivil üyelerinin

çoğunluğu değiştirilmiş ve silahlı kuvvetlere mensup üyelerin sayısı sivil üyelerin sayısını geçmiştir. Anayasaya yeni tanımlar girmiş ve MGK kararlarının Bakanlar Kurulu tarafından "öncelik" ile ele alınacağı belirtilerek MGK’nɪn “tavsiyesi” kavramɪ yerine MGK’nɪn “bildirisi” kavramɪ benimsenerek MGK’nɪn kararı adeta kanun gücüne yakɪn bir hüküm ifade eder hâle gelmiştir. İkincisi: 1982 Anayasası ile "Milli Güvenlik" kavramı daha kapsamlı hale getirilmiştir. MGK "toplumun güvenliğinden ve huzurundan" sorumlu olmuştur. Milli Güvenlik Kurulu hoşuna gitmediği her şeyi bu tanım altında yorumlayabilir ve istediği gibi hareket edebilir noktaya gelmiştir. Üçüncüsü: Olağanüstü hal ile ilgili sorumluluk ve karar artık Başbakan’a değil, Genelkurmay Başkanı’na ait olmuş ve bu kararɪn adli kontrole tabi olmamasɪ benimsenmiştir. Ali Bayramoglu'na göre bu, TSK’nɪn bir diğer güç kazanımı olmuştur.

Asker ve sivil üyeler arasındaki güç orantısı, AB ve Türkiye arasındaki tam üyelik müzakereleri sürecinde 03 Ekim 2001 tarihinde sivil üyeler lehine yeniden değiştirilebilmiştir. Bu süreçte Adalet Bakanı’nın ve Başbakan yardımcısının MGK’ya dahil olmasɪndan sonra sivil üyeler yeniden çoğunluğu oluşturabilmiş ve MGK’nɪn kararları, bakanlar kurulundaki "öncelikli" olma özelliğini yitirerek MGK’nɪn sivil karakteri tekrar ağɪrlɪk kazanmɪştɪr.182 Ayrɪca günümüz T.C.

Anayasasɪ’nda “olağanüstü hâl” ilan etme yetkisi (T.C. Anayasasɪ madde 119 ve 120), tabii afet ve ekonomik bunalɪmlarda Cumhurbaşkanlɪğɪ başkanlığɪnda toplanan Bakanlar Kurulu’na aitken, şiddet olaylarɪnɪn yaygɪnlaşmasɪ ve kamu düzeninin ciddi

180 Ümit Cizre, a.g.e., 2004, s. 157-161.

181 Ali Bayramoğlu, „Asker ve Siyaset“, kaynak: Ahmet İnsel-Ali Bayramoğlu, (edit.): Bir zümre, bir parti, Türkiye’de Ordu. 2. Basɪm, Birikim Yayɪnlarɪ, İstanbul 2004, s. 84-85.

şekilde bozulmasɪ durumunda, Cumhurbaşkanlɪğɪ başkanlığɪnda toplanan Bakanlar Kurulu, MGK’nɪn da görüşünü aldɪktan sonra olağanüstü hâl ilan etme yetkisine sahip konumdadɪr.183 Böylece 1982 Anayasasɪ’na göre Genelkurmay Başkanı’na ait

olan olağanüstü hâl ilan etme yetkisi günümüz Anayasasɪ’nda tekrar sivillere geçmiştir.

MGK’nɪn rolü, Türkiye'nin AB'ye katılım süreci çerçevesinde tekrar ele alɪnarak 30 Temmuz 2003 tarihli yasa ile kɪsɪtlanmɪş ve MGK Genel Sekreteri’nin sivil olması kabul edilmiş ve MGK Genel Sekreteri’ni Genelkurmay’ın değil Başbakan’ɪn seçmesi kararlaştɪrɪlmɪştɪr. Bir diğer önemli değişiklik ise MGK’nɪn ayda bir defa değil iki ayda bir defa toplanmasɪnɪn karara bağlanmasɪ olmuştur. Ali Bayramoglu'na göre bu değişikliklerle Kemalist Türkiye'nin sivilleşmesi için önemli adımlar atılmıştır.184

İlhan Uzgel'e göre, TSK’nɪn dɪş politikaya olan etkisi iç politikadaki etkisinden az olmamɪştɪr. Türkiye Cumhuriyeti’nin dɪş politikada yaşadɪğɪ önemli güvenlik sorunlarɪ, TSK’nɪn konumunu güçlendirmiştir. Mustafa Kemal, Anadolu'yu kendi aralarında paylaşmak isteyen güçlere karşı bir savaş gerçekleştirmiş ve İstiklal Savaşı'ndan sonra toplumda büyük bir direnç görmeden projesini hayata geçirme fırsatı elde etmiştir. Soğuk Savaş döneminde TSK, komünizme karşı ülkeyi savunan en önemli unsur olarak öne çɪkmɪş, Soğuk Savaş sonrasında ise TSK, Kürt bölücülüğü ve siyasal islam tehdidi ile mücadele etmek durumunda kalmɪştɪr. Bu durum TSK’nɪn siyasi süreçlere daha fazla etki etmesine ve siyasal sistemde etkisini genişletmesine yol açmıştır. 2003 sonrası süreçte MGK’nɪn bünyesi, AB ve Türkiye arasındaki tam üyelik müzakereleri sürecinde yasa değişiklikleri yapɪlarak değiştirilmiş ve TSK’nɪn, Cumhuriyet’in kuruluşundan beri var olan belirleyici ve güçlü konumu gerilemiş ve hükümetler üzerindeki etkisi azalmɪştɪr. İlhan Uzgel'e göre bu defa bir dış politika faktörü olarak AB, TSK’nɪn etkisini daraltmıştır.185

183 Bkz. bu çalɪşma Ek-3.

184 Ali Bayramoğlu, a.g.m., s. 110.

185 İlhan Uzgel, „Ordu Dɪş Politikanɪn neresinde?“, kaynak: Ahmet İnsel-Ali Bayramoğlu (edit.), Bir zümre, bir parti, Türkiye’de Ordu. 2. Basɪm, Birikim Yayɪnlarɪ, İstanbul 2004, s. 311-312.

Uzgel’e göre TSK, kurumsal olarak dış politikada iç politikaya göre daha etkili olmuş ve yurtdışından kaynaklanan tehditleri iç politikayı etkilemek için kullanmıştır. Cumhuriyet’e karşı iç ve dış tehditlerin belirleyici özelliğine göre TSK, iç politikada da dış politikada da kendi etkisini hissettirmek istemiş ve bunda da başarɪlɪ olmuştur. Dış politika sorunlarında, örn: İsrail ile ilişkiler, Kuzey Irak bağlamɪnda Kürt sorunu, Kıbrıs, Ege ve Yunanistan ile sorunlarda, TSK kendisini sorumlu kurum olarak görmüştür. Dışişleri Bakanlığı’nın bürokratları veya hükümet yetkilileri, TSK ile fikir ayrılıkları olmasɪ durumunda kendilerinin askerȋ yetkililerle çatışmayı göze almak durumunda kalabileceklerini düşünmüşlerdir.186

Kemalizm’i eleştiren Atilla Yayla, kendisinin bir Kemalist veya Atatürkçü olmadɪğɪnɪ ifade ederek Türkiye’nin Kemalistler tarafɪndan “Tek Adam Cumhuriyeti” hâline getirildiğini ve Atatürk’ün adeta tartɪşɪlmaz ve en üstün kişilik gibi sunulduğunu belirterek Kemalist kesimleri eleştirmiştir. Atatürk’ün icraatlarɪnda benimsedikleri ve benimsemedikleri unsurlarɪn olduğunu belirten Yayla: “Ben ülkemin bağɪmsɪzlɪğɪnɪ savunuyorum” demekte ancak bu bağɪmsɪzlɪk idealinin de insan haklarɪnɪ kɪsɪtlayacak bir noktaya gelmemesi gerektiğini dile getirmiṣtir.187

Kendisinin Liberal Demokrasi’yi savunduğunu ifade eden Yayla, Kemalizm’in Liberal Demokrasi’ye uymasɪ gerektiğini ifade ederek Kemalizm’in “tek adam” söyleminden uzaklaşmasɪnɪn doğru olacağɪnɪ ve Türkiye’nin bu şekilde normalleşebileceğini dile getirmiştir. Yayla, bu bağlamda Türkiye’nin yeni bir Anayasa’ya ihtiyacɪ olduğunu belirterek bu Anayasa’nɪn, faşist, sosyalist, Kemalist, otoriteryen bir Anayasa değil özgürlükçü ve çoğulcu yani liberal bir Anayasa olmasɪ gerektiğini ifade etmiştir.188

Atatürk’ün ve Kemalizm’in eleştirilmesi hususunda günümüz Türkiye’sinde belki de en önemli nokta, Kasɪm 2002’den beri hükümette bulunan AKP’nin bakɪş açɪsɪdɪr. Bu noktada AKP Genel Başkanɪ ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanɪ Ahmet Davutoğlu’nun düşüncelerine kɪsaca değinmek önem arz etmektedir. 2001 yɪlɪnda ilk defa yayɪnlanan “Stratejik Derinlik” başlɪklɪ kitabɪnda Türkiye’nin

186 İlhan Uzgel, „Ordu Dɪş Politikanɪn neresinde?“…, 2004, s. 312-313.

187 Atilla Yayla, Kemalizm: Liberal Bir Bakɪş, Liberte Yayɪnlarɪ, Ankara 2008, s. 64-66. 188 Atilla Yayla, a.g.e., s. 66-67 ve s. 82.

yaşadɪğɪ çok yönlü toplumsal bunalɪmlara dikkat çeken Ahmet Davutoğlu, bu bunalɪmlarɪn kaynağɪnɪn toplumun kendi tarih ve kimliğine yabancɪlaşmasɪ olduğunu belirterek Türkiye’nin Cumhuriyet sonrasɪ süreçte geçmişinden yani Osmanlɪ döneminin tarihsel ve kültürel değerlerinden uzaklaştığını ifade etmiştir. Davutoğlu, ilkokuldan itibaren verilen yoğun tarih ve coğrafya bilgisine rağmen Türk toplumunun bir tür tarihsizleşme süreci yaşayageldiğini dile getirerek kutlanan yɪldönümleri ve bayramlarɪn toplumdaki tarih bilincini güçlendirmek yerine tarih- ötesi alanlara yönelmesine yol açtɪğɪnɪ bunun da toplumun kendi değerlerinden uzaklaşmasɪna ve kendi değerlerine yabancɪlaşmasɪna neden olduğunu ifade etmiştir.189 Davutoğlu, günümüz dünyasɪnda Türkiye’nin artɪk içine kapalɪ bir sistem

oluşturarak dünya siyasi coğrafyasɪnɪn sɪradan bir üyesi konumunda yoluna devam etme şansɪnɪn olmadɪğɪnɪ dile getirmiş ve içinde bulunduğu kɪsɪr döngünün etkisinden kurtulmasɪ için tarihȋ mirasɪna sahip çɪkmasɪ gerektiğini ifade etmiştir.190

Cumhuriyet’in redd-i mirasta bulunduğunu belirten Davutoğlu, Cumhuriyet’i kuran iradenin, Atatürk’ün “yurtta sulh, cihanda sulh!” ilkesini benimseyerek uluslararasɪ alanda iddialɪ bir konum yerine Mȋsak-ɪ Millȋ sɪnɪrlarɪnɪ ve ulus-devleti müdafaa etme stratejisini benimsemiş olduğunu ve Batɪ’ya karşɪ bir alternatif değil, Batɪ ekseninin bir parçasɪ olmayɪ tercih ettiğini belirtmiştir.191 Nitekim, Başbakan Ahmet

Davutoğlu, 19. yüzyɪl ideolojisi olan Ulusçuluğun, Avrupadaki feodal yapɪlarɪ birleştirirken Osmanlɪ’ya dağɪtɪcɪ bir etkisi olduğunu ifade ederek günümüzde artɪk ulus devletin ayrɪştɪrɪcɪ yapɪsɪndan kurtulmamɪz gerektiğini ve bu çerçevede ulus devletle hesaplaşma zamanɪnɪn geldiğini ifade etmiştir.192

3. bölümde ortaya konduğu gibi Kemalizm veya daha sonradan kullanɪlan Atatürkçülük kavramɪ, Atatürk’ün mücadelesi, idealleri ve inşa ettiği Türkiye Cumhuriyeti devletinin temellerini ifade etmektedir. Bu kavram aynɪ zamanda toplumsal bir kimlik ve idealleri ortaya koymaktadɪr. Bu çalɪşmanɪn tasarɪmɪ

189 Ahmet Davutoğlu, Startejik Derinlik: Türkiye’nin Uluslararasɪ Konumu, 93. baskɪ, Küre Yayɪnlarɪ,

İstanbul 2014, s. 59-60.

190 Ahmet Davutoğlu, a.g.e., s. 92-93. 191 Ahmet Davutoğlu, a.g.e., s. 69-70.

192 Cansu Çamlɪbel’in Ahmet Davutoğlu ile yaptɪğɪ söyleşi, Hürriyet Gazetesi, 17.09.2012,

kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/ulusculukla-hesaplasma-zamani-geldi-21483551 (11.12.2015)

çerçevesinde bu kimlik ve idealler inşacɪ kuram’ɪn ortaya koyduğu yaklaşɪm çerçevesinde söylem analizi gerçekleştirilerek incelenecek ve çalɪşmanɪn sorusu cevaplandɪrɪlmaya çalɪşɪlacaktɪr. Fakat bu kimlik ve idealler, aynɪ zamanda belirli ulusal çɪkarlarɪn korunmasɪnı ve savunulmasɪnɪ benimsemektedir. Bu çerçevede yeni gerçekçi kuram’ɪn ortaya koyduğu yaklaşɪm bağlamɪnda Kemalist çɪkar algɪlamalarɪ etrafɪnda Kemalist elitlerin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin ulusal bağɪmsɪzlɪğɪnɪn ve ulusal bütünlüğünün korunmasɪ ve güvenliğinin sağlanmasɪ konusundaki hassasiyetleri bağlamɪnda çalɪşmanɪn konusu, süreç analizi bölümünde incelenerek çalɪşmanɪn sorusu cevaplandɪrɪlmaya çalɪşɪlacak ve aynɪ zamanda çalɪşmanɪn hipotezleri bu bölümde doğrulanacak veya yanlɪşlanacaktɪr.