• Sonuç bulunamadı

5.1.8 1990’lɪ Yɪllardaki Türkiye-ABD İlişkileri’nin Genel Bir Değerlendirmes

Hipotez 3: 2003 Irak Savaşɪ ve kriz süreci, Türk dış politikasında köklü bir değişime

5.2.1. Afganistan Savaşı: Teröre Karşı Savaşta ABD-Türkiye Birlikteliğ

5.2.1.2. Bush Doktrini ve Afganistan Savaşı

Bush yönetiminin Eylül 2002'de ortaya koyduğu Ulusal Güvenlik Stratejisi (Bush Doktrini), uluslararası terörizmi önemli bir sorun olarak görmüş ve "Demokrasi" ve "Pazar Ekonomisi”nin yaygınlaṣtɪrɪlması, bu dokümanda ele alınan temel konular olmuştur. El Kaide gibi radikal dinci grupların terör saldırıları nedeniyle özellikle Ortadoğu bölgesine vurgu yapɪlarak sözde İslamcı rejimlerin bu konuya dikkati çekilmiştir. Radikal dinci terörizmin İslam dininin yaygɪn olduğu ülkelerdeki etkisine karşı koymak için bu doktrin, Ortadoğu'nun demokratikleşmesini önemli bir hedef olarak görmüştür. 2002’de ortaya konan ulusal güvenlik stratejisi, 1992’deki ulusal güvenlik stratejisine benzerlik arz eden maddeler içermiş ve şu temel hedefleri benimsemişti:326

Birincisi:Yeni bir süper gücün ABD’ye rakip olarak ortaya çɪkmasɪnɪ engellemektir.

İkincisi: Temel Amerikan değerleri olarak kabul edilen demokrasiyi ve piyasa ekonomisini dünya çapında desteklemektir.

Üҫüncüsü: ABD’nin gerektiğinde, çɪkarlarɪ için, başka devletleri dikkate almadan tek taraflı olarak hareket edebilmesidir.

1992’de ortaya konan "Ulusal Güvenlik Stratejisi" baba Bush’un tekrar seçilememesi nedeniyle hayata geçirilememiş ve baba Bush’dan sonra Başkan olan Bill Clinton döneminde de “Yeni Muhafazakârlar (Neoconlar)” istedikleri stratejiyi uygulayamamɪşlardɪ. Fakat yeni muhafazakârlarɪn önde giden isimlerinden olan Dick Cheney ve Paul Wolfowitz, oğul Bush’un yönetime gelmesi ile 2002 ulusal güvenlik stratejisi çerçevesinde kendi stratejilerini uygulama fɪrsatɪ elde etmişlerdir. 2002 "Ulusal Güvenlik Stratejisi"; demokratikleşme, serbest piyasa ekonomisi, uluslararası

325 Erkan Avcɪ, “Afganistan savaṣɪ ABD’ye pahalɪya maloldu”, 30.12.2014,

http://aa.com.tr/tr/dunya/afganistan-savasi-abdye-pahaliya-mal-oldu/88401 (23.03.2016).

326 National Security Strategy 1992,

terörizme karşı mücadele, kitle imha silahlarının yayılmasının önlenmesi gibi önemli hedeflere ek olarak önleyici savaşɪn (preventive war) yanɪnda önalɪcɪ savaṣɪ (preemtive war) öne ҫɪkarmɪştɪr.327 Önleyici savaş, düşmanın saldırı tehdidine karşı

harekete geçerek düşmanı etkisiz kɪlmayɪ amaçlarken önalɪcɪ savaṣ, düşmanın gelecek için planladığı ve hazırlɪğɪnɪ yaptɪğɪ saldɪrɪyɪ gerçekleştirmeden düşman gücün etkisiz hâle getirilmesini amaçlamɪṣtɪr.328

Bu strateji, Bush yönetiminin tek yanlı bir dış politika tasarladığına dair bir işaret olmuştur. Bush yönetimi, önalɪcɪ savaş stratejisi ile mesela X düşmanının gerçekte ABD'ye saldırmak istemese de sadece tehdit olabileceği yönünde bir istihbaratɪn alɪnmasɪ veya bu yönde bir şüphe olması durumunda dahi X düşmanına saldırma ve onu yok etme hakkını kendinde görerek "düşman olarak değerlendirilen

gücün saldırmasını beklemeden ben ona saldɪrmalɪyɪm” mantɪğɪ ile hareket etmeyi

benimsemiştir. Bu yöntem veya seçenek, kendini savunmak için oldukça tehlikeli bir stratejiyi içermiṣtir. Rusya ve Çin gibi diğer büyük güçler de benzer bir fikre sahip olsa ve uluslararası kurumları ve normları tamamen hiçe sayarak benzer strateji ile hareket etmeye kalksalar bu şüphesiz ki dünya barışı için çok tehlikeli bir stratejik yaklaşɪm olabilecekti. Bu stratejik yaklaşɪm, Bush yönetiminin hem uluslararası ilişkilerde ABD’nin menfaatleri adɪna tek taraflɪ ve baṣka devletleri dikkate almadan hareket etmek istediğini yansɪtmɪş hem de "Uluslararası Hukuk"u gerekirse hiçe sayacağɪnɪn göstergesi olmuştur.329

11 Eylül 2001 terör saldırıları, oğul Bush yönetiminin yeni-muhafazakâr kadrosuna baba Bush döneminden beri planladıkları hedefleri gerçekleştirme imkânı sunmuştur. Türkiye, 11 Eylül saldırıları karşısında şok olmuş ve ABD’ye uluslararası teröre karşı mücadele etmek için destek sözü vermiştir. Bu destek sözü, on yıllardır PKK teröründen büyük zarar görmüş bir devlet olarak Türkiye için doğal bir durum arz etmiştir. ABD, 11 Eylül saldırılarından sonra radikal dinci terör gruplarına karşı mücadelesinde Türkiye'yi Ortadoğu’dan Orta Asya’ya kadar olan geniş bölgede

327 The National Security Strategy of the United States of America, September 2002, s. 15,

http://www.state.gov/documents/organization/15538.pdf (15.03.2009).

328 Nurṣin Ateṣoğlu Güney, Batɪ’nɪn güvenlik stratejileri, AB-NATO-ABD, Bağlam Yayɪnlarɪ, İstanbul

2006, s. 68-70.

önemli bir müttefik olarak görmüştür.330 Görüldüğü gibi 2001 sonrasɪ sürecin birinci

değişkeni bağlamɪnda ABD harekete geçmiş ve Türkiye’nin de desteği ile ABD’nin Afganistan’a askerȋ müdahalede bulunmasɪna yol açmɪştɪr. Bu sürecin önemli bir unsuru da Bush Doktirini olmuştur. Bush Doktrini, Bush yönetiminin uluslararasɪ düzende nasɪl bir strateji benimseyerek çɪkarlarɪ doğrultusunda nasıl hareket edeceğini ortaya koymuştur. Nitekim 2003 Irak Savaşɪ, Bush Doktrini’nin önemli bir yansɪmasɪ olarak meydana gelecektir.

ISAF’ɪn Afganistan'a yerleşmesi sonrasɪndaki süreçte ISAF, ABD'nin ve Batılɪ müttefiklerinin planladığı şekilde etkili olamamɪş fakat ABD'nin Orta Asya'daki askeri varlığı Afganistan müdahalesinden sonra güçlenmiştir. Moskova'nın "uluslararası terör" ile mücadele konusundaki onayı, Washington'a bölgede etkisini önemli ölçüde güçlendirme imkânı sağlamɪştɪr.331 Böylece ABD, Orta Asya'da

radikal dinci hareketleri etkisiz hâle getirmek için Orta Asya'ya yerleşmiş ve Asya'da dünyanın tek süper gücü olarak gücünü genişletmeye başlamɪştɪr. ABD, Afganistan’a yerleşmekle birlikte Hazar Bölgesi'nden Hint Okyanusu'na (Pakistan üzerinden) kadar uzanan bölgede enerji naklinde kilit rol oynayabilecek bir bölgeye yerleşerek gelecekte bu bölgedeki planlarɪnɪ gerçekleştirmek ve çıkarlarınɪ elde etmek için önemli bir stratejik kazanɪm elde etmiştir.332

Bu bölümde görüldüğü gibi ABD, uğradɪğɪ terör saldɪrɪlarɪ sonucunda devlet niteliğine sahip olmayan ve ağɪrlɪklɪ olarak Taliban örgütünün hakim olduğu Afganistan’a uluslararasɪ kamuoyunun da desteği ile askerȋ müdahalede bulunmuş ve Taliban’ɪ etkisiz hâle getirerek Afganistan’a yerleşmiştir. Süper güҫ konumunda bulunan ABD ve Türkiye de dâhil olmak üzere çok geniş katɪlɪmlɪ koalisyon güҫleri Afganistan’a terörle mücadele etmek ve Afganistan’a barɪş ve istikrar getirmek iҫin

330 Hüseyin Bağcɪ,: „11 Eylül sonrasi dönemde Türk dis politikasi ve güvenlik politikalarindaki

gelismeler ve yeni Parametreler“, kaynak: İhsan Bal, (edit.): 21. yüzyɪlda Türk dɪṣ politikasɪ, Nobel Yayɪn Dağɪtɪm, Ankara 2004, s. 912-914; Mehmet Seyfettin Erol, „11 Eylül: Türk dış politikasında mecra arayışları ve Orta Asya-Kafkasya boyutu“, kaynak: Avrasya Dosyasɪ, İlkbahar, Nr.1/2004, s. 30-32.

331 Çağrɪ Erhan, “ABD’nin Orta Asya politikalari ve 11 Eylül’ün etkileri“, kaynak: Uluslararasɪ İliṣkiler, Nr. 3/2004, s. 144-145.

332 Ahmet Özer, 11 Eylül, ABD, Türkiye ve kürselleṣme, Elips Kitap, Ankara 2005, s. 58-60; Giray

Saynur Bozkurt,: „ABD’nin Orta Dogu politikasi“, kaynak: Atilla Sandɪklɪ, / Kenan Dağcɪ, (edit.):

Büyük Orta Dogu Projesi, yeni oluṣumlar ve değiṣen dengeler, Tasam Yayɪnlarɪ, İstanbul 2006, s.

bölgede askerlerini konuşlandɪrmɪşlardɪr. Waltz’ɪn belirttiği gibi Realpolitik’in sonucu olarak güçlü olan zayɪf olana üstün gelmiş ve ABD, uzun vadeli stratejik çɪkarlarɪ için bölgeye yerleşmiştir. Burada vurgulamak gerekir ki ABD’nin karşɪsɪnda bir devlet değil uluslararasɪ etkinliğe sahip bir terör örgütü olmuş ve bu asimetrik savaşɪn tartɪşmasɪz üstün tarafɪ olan ABD, en kɪsa zamanda Afganistan Savaşɪ’nɪ kazanmɪştɪr. Fakat ABD bu savaşɪ beklenildiği gibi kɪsa bir sürede kazansa da Afganistan’da istikrarlɪ bir devlet düzeninin kurulamamasɪ nedeniyle Afganistan’daki iç çatɪṣmalar son bulmamɪştɪr.