• Sonuç bulunamadı

KURTULUŞ SAVAŞINA BAŞLARKEN DİĞER ULUSAL GÜÇ

Belgede İKTİSADİ GÜCÜN OLUŞUMU (sayfa 92-103)

bugünkü durumundan yüksek düzeylere çıkarmakla yükümlü adamlarız. Bu yükseliş yalnız ve yalnız meydan muhaberelerinde kazandığımız onurlarla olmaz. Bu bana yetmez. Asıl yükseliş iktisat alanında olacaktır. ...Türk ulusu bu yöndeki başarısını gördüğünde en büyük zafer belirecektir. Ben o zaferin kesin olduğuna inanan bir adam olarak sevinçliyim.”35 demekle ekonomik alanda sürekli gelişme ve hiç durmadan ilerlemeye işaret etmiştir.

C. KURTULUŞ SAVAŞINA BAŞLARKEN DİĞER ULUSAL GÜÇ UNSURLARI

Eğitim insan gücü için şüphesiz daima çok önemli ve öncelikli bir husustur.

Ancak o tarihlerde kitlesel olarak eğitilip bilgi ile donatılmış insan gücü yoktu. O halde Mustafa Kemal bu eğitim seviyesi az olan insanlara nasıl güvendi? Bu güvenin temelinde, vatanlarını düşmandan temizleme ve bağımsızlıklarını kazanma duygusu insanları bir anda en etkili silah haline getirebilmektedir. Bu insanların yönlendirilmesi ise bizzat Mustafa Kemal Paşa tarafından yapılmıştır.

Mustafa Kemal Samsun’a çıktığında Anadolu’da bulunan 8.5 milyon kadar Türk nüfusu Kurtuluş Savaşının yegane insan gücü unsurunu oluşturmaktaydı. Ancak bu nüfus 4 yıl süren I.Dünya Savaşı sonrasında verdiği kayıplar sonucu, yapısal değişime uğramıştır. Üretici elemanlar ve aydın kitle cephede erimiştir. Silah altındaki 18-35 yaş arasındaki erkek nüfusta önemli kayıplar vermiş, üretenlerle tüketenler arasındaki denge tüketici lehine bozulmuştur. Bunun yanında galip devletlerin işgale başlamaları sonucu işgal altındaki topraklarında kalan Türk nüfustan da faydalanılamamıştır. Böylece, Ulusal Mücadele 8.5 milyondan daha az bir nüfusla başlamıştır.39 Bu nüfusun karşı karşıya bulunduğu sıtma, verem, trahom, tifo vb. bulaşıcı hastalıklar kullanılabilir insan gücünü olumsuz yönde etkilemiştir. Yapılan incelemelere göre 1920 yılında sıtma hastalığına yakalananların oranı yurdun çeşitli bölgelerinde %90 ile %30 arasında değişmekte idi40. Bu durum cephedeki silahlı güç aleyhine hastalıklarla mücadele etmeyi ve bu mücadele için personel ayırmayı gerektirmiştir. Ekonomik kaynak yetersizliği nedeniyle kamu hizmetleri (yol, su, okul vb.) köylere ve şehirlere kadar götürülememiştir. Yetersiz eğitime sahip bir insan gücü dış dünya ile yeterli ilişki içerisine girmekte zorlanmıştır.

2. Coğrafi Güç Unsuru

Bir ülke güç bakımından değerlendirilirken, o ülkenin coğrafi konum ve taşıdığı özellikler ön plânda gelmektedir. Coğrafi güç unsuru, bir ulusun kontrol altında bulundurduğu bölgenin büyüklüğü, topografyası, konumu, iklimi, şekli, diğer güç unsurları ile etkileşimi ve dış politikadaki etkinliği gibi faktörlerin bir belirtisidir.

39 Müderrisoğlu A.g.e.,s.25.

40 Yakut, Irmak, “Atatürk Döneminde Nüfus Politikası”, Atatürk Döneminde Türkiye Ekonomisi Semineri, İstanbul, Yapı Kredi Bankası Yayını, 8-9 Haziran 1981, s.245-246.

Osmanlı Devleti son dönemlerinde sahip olduğu çok geniş toprakların tamamına etkili ve egemen olamayan bir ülke durumunda kalmıştır.

Mondros Ateşkes Anlaşması bahane edilerek, galip devletlerin Türkiye’nin jeostratejik bölgelerini birbiriyle yarış edercesine işgale başlamaları coğrafi güç üstünlüğü sağlama mücadelesinin bir sonucudur. Türkiye coğrafyası elde bulundurana sağladığı avantajlar bakımından tarihi süreç içerisinde çok sayıda devletin istilasına uğramıştır. Bu tarihi gerçeğe rağmen Türkiye, üzerinde yaşadığı coğrafyanın bölgede oynadığı rolü, sağladığı gücü gerçekçi bir şekilde değerlendirememektedir.

Akdeniz’deki yarımadaların tümünün kuzeyden güneye doğru olmasına karşı, üç kıt’anın kesiştiği noktada bulunan Anadolu doğu-batı doğrultusunda yayılan tek yarımadadır. Böyle bir yapıya sahip olmak istila hareketlerine karşı yeterli derinliği sağlayacağından güvenlik bakımından endüstriyel tesislerin dağılımına olanak sağlar.

Bu konumu Anadolu’ya doğu-batı ve kuzey-güney istikametlerindeki ulaşım ve hareket eksenlerini açan ve kapayan bir kilit rol oynama şansı vermiştir. Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcında Mondros Ateşkes Anlaşması hükümlerine ve Sèvres Antlaşması zihniyetine göre Anadolu’nun Türklere ait bölümü daraltılarak bu kilit rol elinden alınmak istenmiştir. Ortadoğu, Kafkaslar ve Balkanlar üzerinde siyasi ve iktisadi çıkarı olan devletler bu üç bölgeyi doğrudan kontrol eden Anadolu coğrafyasının sağladığı gücü ele geçirmek için ellerinden geleni yapmalarına rağmen başarılı olamamışlardır.41 Bu coğrafi konum ve beşeri değerlerle oluşan ülke jeopolitik gücü, dünya ve bölge güçleri ile birlikte değerlendirildiği ve yorumlandığı zaman Türkiye’nin jeopolitik önemi belirlenmiş olur. Bkz. II.Bölüm.

Çevresel değerlendirmeler Anadolu coğrafyasının sağladığı gücü azaltır veya artırır. Örneğin, dünyanın önem verdiği bölge ve kaynaklara yakınlığı, uluslararası kara, hava ve deniz ulaşım yollarının üzerinden geçmesi, komşularının güçlü ve güçsüz olması gibi. Bu sayılanların hepsi Türkiye’nin coğrafi gücünü etkileyen faktörlerdir.

Ayrıca tarihi süreç içerisinde yıllardır aynı yönetimin kontrolünde yaşamış ve şimdi bağımsız olarak varlıklarını sürdüren birinci kuşak devletlerin Türkiye üzerindeki istekleri coğrafi gücü etkileyen bir başka etkendir. Coğrafi güç unsuru günümüzün jeopolitik kavramında diğer ulusal güç unsurlarıyla desteklendiği sürece etkili bir güç

41İlhan, AB’ne Neden Hayır Jeopolitik Yaklaşım, s.34; Cömert, Jeopolitik ve Türkiye’nin Yer Aldığı Yeni Jeopolitik Ortam, s.34, 52-53.

olma özelliğini devam ettirecektir. Bunun tersi olursa ulusal güç içerisindeki ağırlığı büyük ölçüde azalacaktır. Sakarya Savaşı’nda Mustafa Kemal Paşa’nın yeni bir savunma doktrini olarak düşündüğü ve bizzat uyguladığı “Satıh Savunması” her karış toprağa sarılıp onu kaybetmeme ve böylece coğrafi gücü elde tutma anlayışı42 Kurtuluş Savaşı’nın dönüm noktalarından biri olmuştur.

Coğrafi güç unsurunun büyüklüğü (coğrafyanın derinlik ve genişliği) üzerinde barındırdığı insan gücü unsuru ile orantılı olmalıdır. Burada ifade edilen insan gücünün niceliğinden çok, sahip olduğu nitelikleri düşünülmelidir. Ayrıca insan gücü ile coğrafyanın içinde sakladığı doğal kaynakların bütünleşmesi sonucu iktisadi gücün oluşumuna katkı sağlanacaktır.

3. Psiko-Sosyal Güç Unsuru (Sosyo-Kültürel Güç)

Güç unsurları arasında belki de sayısal olarak açıklanamayan tek güç moral gücüdür. Birbiri ardına süregelen ve yıllarca devam eden harpler sonunda 1919 yılına gelindiğinde açlık, bakımsızlık ve ilgisizlik nedeniyle fiziken oldukça zayıflamış, binlerce kilometrekare toprak kaybedilmiş ilaveten, Anadolu’nun işgali karşısında morali kaybolmuş ve bitkin düşmüş bir ulus vardı. Ayrıca yıllardan beri bünyesinde barındırdığı ve kendisinin de sahip olamadığı ayrıcalıkları tanıdığı Rum, Ermeni, Yahudi vb. etnik gruplar birer huzursuzluk kaynağı olmaktaydılar. Bunların ötesinde en önemlisi de bu karamsarlık içerisinde ulusa yol gösterecek ve fikir verecek bir otoritede mevcut değildi. Kısacası psiko-sosyal güç unsurundan söz etmek hemen hemen imkansızdı. Bu gücü oluşturan ulusal moral, ulusal karakter ve ulusal kültür faktörlerini tekrar canlandırarak hayata geçirecek politik ve idari güç de mevcut değildi. Dünya güç merkezleri “Hasta Adam” dedikleri Osmanlı’nın toprakları üzerinde çeşitli emellerini gerçekleştirme gayretini sürdürmekteydiler. Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcındaki bu olumsuz tablonun alınacak önlemler ile yani ulusal moral, ulusal karakter ve ulusal kültürünün ayrı ayrı hayata geçirilmesi ve diğer güç unsurlarıyla pozitif yönde etkileşimi sonucu ulusal strateji etkisini gösterecektir. Mustafa Kemal Paşa Ulusal Mücadeleyi bu temel düşünceden hareket ederek başarıya ulaştırmıştır. 43

42 Nutuk-Söylev, C-II, s.827.

43 Atatürk’ün Jeopolitik ve Stratejik Görüşleri, s.123.

4. Politik ve İdari Güç Unsuru (Siyasi Güç Unsuru)

Mondros Ateşkes Anlaşması’nın uygulamaya konuluş biçimi Anadolu insanını tedirgin etmiş, kurtuluş için çeşitli alternatifler üretilmeye başlanılmıştır. Fakat 19 Mayıs 1919 gününe kadar belirlenen bir fikir ve bu fikri savunarak halkı etrafında toplayacak politik bir güç oluşturulamamıştır. Geçmişte olup bitenler bir yana bırakılarak, halkı etrafında toplayacak ve politik bir dinamizm sağlayacak siyasi bir oluşum ve bunun yurt sathına yayılması mutlak bir ihtiyaç olarak belirmiştir.

Mustafa Kemal Paşa 12 Haziran 1919 günü Amasya’ya geldiğinde ilk halk desteğini kendisini “Paşam Bütün Amasya Emrinizdedir. Gazanız Mübarek Olsun”44 diye karşılayan Amasyalılardan almıştır. Fakat Mustafa Kemal’in Amasya’daki faaliyetleri Amasya Bildirgesi’nin yayımına kadar kişisel olup ulusal irade ve ulusal hakimiyete dayalı politik bir güç oluşturma gayretleridir. 22 Haziran 1919’da yayımlanan “Amasya Tamimi” ile Erzurum Kongresi ve Sivas’ta bir genel kongrenin toplanması kararlaştırılmış böylece bölgesel ve ulusal kongre şeklinde siyasi güç oluşmuştur Bu güç Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 23 Nisan 1920 günü açılışına kadar yasama ve yürütme teşkilatının yokluğunu da bir ölçüde gidermiştir. 45 Sivas Kongresine giden sürecin başlangıcında merkezi İstanbul’da bulunan “Vilayet-i Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti”nin ilk şubesi 10 Mart 1335 (1919) tarihinde Erzurum’da yerel yönetim olarak açılmıştır. Bu şube Erzurum Kongresi’nin hazırlıklarına başlamış, olayların akışı bu cemiyetin etrafında toplanılarak esas siyasi kuruluş olmasına yardım etmiştir.46 Böylece politik ve idari gücün çekirdeği oluşturulurken amaçlarında tespitine başlanılmıştır.

Amaç, Anadolu’nun düşmandan temizlenmesi hedefinin gerçekleştirilmesidir.

Bunun için Mustafa Kemal’in “...ulus egemenliğine dayanan tam bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmak”47 şeklinde ifade ettiği karar uygulamaya konulmuştur.

Mustafa Kemal 21 Haziran 1919 da İstanbul’daki aralarında bakanda bulunan bazı kimselere Amasya’dan yazdığı mektupta 4. madde olarak “Artık İstanbul

44 M.Tayyib, Gökbilgin, Milli Mücadele Başlarken, C.I, Ankara, 1959, s.142;Enver Behnan Şapolyo, Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi, Ankara,1944, s.226;Cemal Kutay, Örtülü Tarihimiz, C.I., s.945 den Hüseyin Menç, Milli Mücadele Yıllarında Amasya Portreler-Belgeler, Ankara, 1992, s.27.

45 Nutuk-Söylev, C-I, s.43.

46 Atatürk’ün Jeopolitik ve Stratejik Görüşleri, s.124.

47 Nutuk-Söylev, C-I, s.19.

Anadolu’ya ve ulusal istek ve duygulara egemen değil, bağlı olmak zorundadır.”48 demekle İstanbul hükümetinin bütün olumsuz çabalarına rağmen Anadolu’da siyasi gücün vücut bulduğunu açıklamıştır. Artık İstanbul hükümeti meşru değildir, çünkü ulusal iradeyi temsil edememekte ve ulusal amaçları benimsememektedir. Çünkü ulusal irade Anadolu’da şekillenmektedir.

Politik ve idari gücün oluşumu için engeller bir bir ortadan kaldırılırken çok önemli bir problemin çözümü gerekmektedir. Amaç (ulusal hedef) belli, bu amacı gerçekleştirecek yöntem yani ulusal strateji de belli, fakat amacı elde edecek araçlar (ulusal güç) yeterli değil. O halde mevcut durumları bilinen ulusal güç unsurlarının geliştirilmesi sürekli bir ihtiyaç olarak Kurtuluş Savaşı’nın devamınca karşılaşılan önemli sorunlardan birisi olmuştur.

5. Askeri Güç Unsuru

Çeşitli cephelerde dört yıl sürdürülen I.Dünya Savaşı sonunda alınan kötü sonuç toplumda olumsuz bir psikolojik durum yaratmış, orduya olan güven azalmıştır.

30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması’na dayanılarak İngiltere, Fransa ve İtalya tarafından başlatılan işgaller karşısında kendi köyünün ve kasabasının işgalini önlemek için yardıma koşan askerlerin oluşturduğu firarlar asayişi bozan önemli bir sorun olmuştur.49 Böyle olunca savunma gücünü Kuvay-i Milliye (Ulusal Kuvvetleri) teşkil etmiştir. Diğer taraftan galip devletler, oluşturdukları heyetleri ordunun silahsızlandırılmasını denetlemek üzere Anadolu’ya göndererek Osmanlı Devleti’ni yok etmek olan amaçlarını gerçekleştirmeye başlamışlardır.

a) Kara Kuvvetleri

Yapılan değişikliklerle mevcudu 7 (Yedi) olan Ordu (2.Ordu Adana’da, 3.Ordu İstanbul’da, 5.Ordu Gelibolu’da, 6.Ordu Musul’da, 7.Ordu İslahiye güneyinde, 8.Ordu İzmir’de ve 9.Ordu Kars’ta) Komutanlıkları kaldırılarak yerine Kurtuluş Savaşı’nın

48 Nutuk-Söylev, C-I, s.49.C-III, s.1235; Belge No 27;

49 Müderrisoğlu, A.g.e., s.39; Atatürk’ün Jeopolitik ve Stratejik Görüşleri, s.122.

başlarında 1., 2. ve 3. Ordu Müfettişlikleri teşkil edilmiştir. 13.Kolordu bağımsız olup, İstanbul’daki Genel Karargaha bağlıydı ve merkezi Diyarbakır’daydı.50

(1) 1.Ordu Müfettişliği İstanbul’da (1., 14., 17., 25., Kolordular) (2) 2.Ordu Müfettişliği Konya’da (12. ve 20. Kolordular)

(3)3.Ordu Müfettişliği (önceden 9.Ordu Müfettişliği) ve Bağlı Birlikleri Müfettişi Tuğgeneral Mustafa Kemal51

- Müfettişlik Karargahı: Erzurum’da;

- 3. Kolordu: Karargahı Sivas’ta;

Birlikleri; 5. Kafkas Tümeni Amasya’da, 15. Tümen Samsun’da - 15. Kolordu: Karargahı Erzurum’da;

Birlikleri; 9. Tümen Erzurum’da, 3. Kafkas Tümeni Tortum’da, 12. Tümen Horasan doğusunda, 11. Tümen Van’da

Bu birliklerin erleri ateşkes hükümleri gereğince terhis edilmiş, silah ve cephaneleri elinden alınmış, hareket yeteneğinden yoksun, savaş gücünü yitirmiş birlikler haline dönüştürülmüştür. Mevcut Kolordu ve Tümenlerin personel ve silah durumları şu şekildedir.52

Cetvel-1

SİLAHLAR

Birlikler Personel

Miktarı P.Tüfeği Makinalı Tüfek Top Kolordu Karargahı ve Bağlı Birlikler 9.Kolordu

(Her Kolordu için) 1.567 562 - 8

Piyade Tümenleri 20 Tümen (Her Tümen için) 2.020 1500 12 8

50 Nutuk-Söylev, C.I., s.11-13, Harita-1; Türk İstiklal Harbi, C.II, Batı Cephesi Ks.1.

Yunanlıların Batı Anadolu’da İstila Hareketine Başlamaları-İzmir’in İşgali- Mustafa Kemal’in Samsun’a Çıkması, Genkur Hrp.Tarihi Dairesi, Ankara, Genkur Basımevi 1963., s.35-37; Türk İstiklal Harbi Özet Tarihi C.IV.Ks.1, 2.B.Genkur As.Tarih ve Stratejik Etüd Başkanlığı Yayınları Ankara, Genkur Basımevi, 2001, s.84-86; Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, C. I.II, Ks-6 (1908-1920) Kit-1, s.231.

51 Mustafa Kemal Paşa 9.Ordu Müfettişi sıfatıyla Samsun’a çıkmıştır. Bu tarihten yaklaşık bir ay kadar sonra ordu sayısı yediden üçe indirilerek Mustafa Kemal Paşa’nın sorumluluk bölgesi Üçüncü Ordu Müfettişliği olarak değiştirilmiştir. Mustafa Kemal Paşa 14 Haziran 1918’den itibaren bu unvanı resmi yazışmalarda kullanmıştır. Bkz. Mustafa Onar, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı Yazışmaları I, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayını, 1995, s.69-70; Mehmet Evsile, Atatürk Milli Mücadele Cumhuriyet Amasya, Cem Ofset, 1999, s.53; Mustafa Kemal Paşa’nın 3. Ordu Müfettişi olarak yetkileri 3. ve 15. Kolordu’yu komutası altında tutmaktan daha genişti, Bkz.Nutuk-Söylev C.I., s.13.

52 Türk Silahlı Kuvvetleri Özet Tarihi, C.IV, 1.Ks.s.88.

Ateşkesin uygulanmaya konulmasıyla ordunun elindeki silah ve cephanenin büyük bir kısmına el konulmuş, Türk ordusuna bırakılan silah ve cephaneden tüfeklerin çoğunluğu işgal altında bulunan İstanbul’daki depolara toplanmıştır. Bunların sayısal dökümü sayı ve yüzdeleriyle birlikte aşağıya çıkarılmıştır.53

Cetvel-2:

Cinsi Mütareke başında Ordunun Elinden Alınan Ordunun Elinde Bırakılan

Top 1936 1704 % 88 233 % 12

Ağır Mak.Tüfek 4490 4159 % 92.7 331 % 7,3

Tüfek 904394 398 394 % 44 515 000 % 56

Top Mermisi 2066300 1 998 556 % 96.8 67 744 % 3.2

Piyade Mermisi 299 milyon 285 milyon %94.4 14 Milyon %4.6

Personel mevcutları ve silah miktarları belirtilen Cetvel-1 ve Cetvel-2’den ateş gücünün %83 zayıflatıldığı sonucu çıkmaktadır. Bu verilerle bir ordunun harbe girmesi ve kazanması normal şartlarda çok zor hale getirilmiştir.

Doğuda Anadolu’yu Ermeni saldırılarına karşı korumakla görevli Erzurum’da bulunan 15. Kolordu Anadolu’daki dağınık birlikler içerisinde en derli toplusu olmasına rağmen kuvveti oldukça yetersizdi; Subay 660, Er 10047, Tüfek 14380, Makinalı Tüfek 120, Top 64 ve Hayvan 3769 kadardı.54

En büyük sorun olan silah ve cephanenin yurt içinden ve dışardan temini için büyük gayretler sarf edilmiştir. Ordunun eğitimi için yeni düzenlemelere gidilmiş, disiplin ve morale önem verilmiştir.55

b) Deniz Kuvvetleri

Deniz Kuvvetlerinin hemen hemen tamamına galip devletler el koymuştur.

Anadolu Kurtuluş Savaşı’na deniz gücünden yoksun olarak başlayacaktır. Mondros Ateşkesi’nin hemen ardından çok kısa bir sürede gemilere el konularak toplarının kamaları ve kazan kapakları sökülmüş, cephane ve torpidoları kıyıya çıkarılmış, kıyıdaki mayınların fünyeleri alınmış, boğaz istihkamları tahrip edilerek seyrüsefer kontrolü İngilizlerin eline geçmiş, üs ve tersaneler galip devletlerin işgali ve kontrolü

53 Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, C. 2, Sayı 7, s.28’den Müderrisoğlu, A.g.e., s.39.

54 A.g.e. s.39.

55 Atatürk’ün Jeopolitik ve Stratejik Görüşleri, s.122.

altına alınmıştır. Erlerin çoğu terhis edilmiş, rütbe sahipleri ise çoğunlukla görevlerinden uzaklaştırılmışlardır. Ayrıca halkın bağışlarla gemi almak için kurduğu Donanma Cemiyeti servetlerine el konularak kapatılmıştır.56

Sonuç olarak; üç tarafı denizlerle çevrili olan ülkemize karşı girişilecek bir harekatta denizden karşı konulamayacak ve deniz üstünlüğü başlangıçta düşmana bırakılmış olacaktır.

c) Hava Kuvvetleri

Birinci Dünya Savaşı sonrası hava gücü erimiş ve tükenmiştir. Düşman kontrolünde kalan topraklardaki hava alanlarında bulunan uçaklar düşmanın eline geçmemesi için kurtarılmaya çalışılmış, kurtarılamayanlar ise yakılmıştır. Ulusal mücadelenin başlangıcında hava gücümüzün durumu ve konuş yerleri özetle şu şekildedir57.

(1) Irak cephesinde geri çekilmeler esnasında uçamayan uçaklar parçalar halinde at sırtında ve at arabaları ile taşınması sonucu hurdaya dönüşmüştür.

(2) Filistin ve Suriye cephelerinden geri çekilen hava birlikleri Konya’da toplanmış, at sırtında ve at arabaları ile taşınarak Konya’ya getirilen 4 keşif ve 13 av uçağının çoğu kullanılmayacak duruma gelmiştir.

(3) Şark Orduları Grubuna bağlı uçak bölüklerindeki uçaklar Erzincan da toplanmıştır. Mevcut 8 uçaktan hiç biri uçacak durumda değildir.

(4) Trakya ve İstanbul’da bulunan bütün uçaklar, Yeşilköy Hava Alanında toplanarak İngiliz ve Fransızların gözetimine girmiştir. Yeşilköy Hava Alanında bulunan uçaklardan 45 tanesi İstanbul’un Anadolu yakasında, Maltepe de deniz kıyısındaki bir düzlüğe taşınarak depolanmıştır. Uçabilecek durumda olan bu uçakların hepsi İngiliz ve Fransızların gözetimine alınmıştır. Yeşilköy’de bulunan deniz uçakları, sökülüp paketlenerek Haliç’teki Bahriye Nezareti depolarına taşınmış ve İngilizlerin gözetimine terk edilmiştir.

(5) Seydiköy (İzmir) Uçak İstasyonunda bulunan 8 uçağın hepsi uçabilecek durumdayken 15 Mayıs 1919 da Yunanlıların İzmir’i işgalini izleyen günlerde bu

56 8 Şubat 1919 tarihli Takvim-i Vekayi’den, Müderrisoğlu A.g.e., s.45.

57 İ.Kayabalı ve C.Arslanoğlu, Türkiye’de Birinci Dünya Savaşı’ndaki Hava Olayları, Türk Kültürü, Hava Kuvvetleri Özel Sayısı, s.500-501.

istasyonunun Yunanlıların eline geçmesi üzerine uçabilen bu 8 uçağımıza Yunanlılar el koymuştur.

Bütün bunlar göstermektedir ki Kurtuluş Savaşı hava desteğinden yoksun olarak icra edilecektir. Hava üstünlüğü de deniz üstünlüğü gibi daha başlangıç ta kaybedilmiştir. Bu acıklı durum karşısında hemen hepsi muvazzaf subay ve astsubay olan uçucularımız antrenman uçuşu yapamadıklarından becerilerini kaybetme noktasına gelmişlerdir.

Özetlemek gerekirse, 19 Mayıs 1919 günü deniz ve hava gücü varlığından söz etmek mümkün değildir. Kurtuluş Savaşı deniz ve hava desteğinden yoksun olarak başlayacaktır. Kara harekatı ise çok önemli bir yakın hava desteğinden yoksun olacaktır.

Bütün amaç Osmanlı Devletini harp edemez hale getirmektir.

Mustafa Kemal Paşa bu mevcut askeri gücü geliştirme yönünde büyük çabalar harcamıştır. Amasya’dan itibaren savunma tedbirleri ile ilgilenmiş ve tamimler yayınlamıştır. Sivas Kongresi’nden sonra ise Heyet-i Temsiliye başkanı olarak bütün cepheleri kapsayacak emirler vermiştir.

6. Teknolojik Güç Unsuru

Osmanlı Devleti Cumhuriyet yönetimine bir çok alanda bilim ve teknolojiden uzak, işleri ilkel metotlarla yürüten bir sistem bırakmıştır. Batı, sanayi alanında teknolojik gelişmelere paralel olarak hızlı üretim yaparken, Anadolu bu sanayi işletmelerine hammadde sağlamakla yetinmiştir. Ayrıca, üretilen mamul maddelerin satıldığı uygun bir pazar oluşturmuştur Ancak Cumhuriyet yönetimi büyük sorunlar taşıyan bu mevcut durumu devraldığı halde yaklaşımı devralmamıştır. Bu anlayışla Anadolu köylüsü ve tarım, aşar yoluyla devlete mali kaynak, asker yoluyla da insan gücü sağlayan, karşılığında bir şey vermeksizin sürekli bir şeyler alınabilecek kaynak olarak görülmekten çıkmıştır. 58

Abdülhamit devrinde önemli ölçüde tarım makinası ithal edilmesine rağmen bu makineler daha çok azınlık olan çiftlik sahiplerine satılmıştır. Büyük toprak sahibi olmasına rağmen Müslüman-Türkler bunlardan faydalanamamıştır. Tarım, ilkel tarım teknolojisi kullanılarak yapılmıştır. Toprağı işleme de modern tarım aletleri yerine

58Tokgöz, A.g.e.,s.5; Haydar, Kazgan, “Atatürk Döneminde Tarım Politikası”, Atatürk Döneminde Türk Ekonomisi Semineri, s.133-135.

hayvanların çektiği kara saban kullanılmıştır. Sulamada hava koşullarına bağlı kalınarak yağmur suyu ile yetinilmiş, kurak geçen yıllarda kıtlık ve açlık tehlikesi baş göstermiştir.59

Az sayıdaki sanayi faaliyetleri yabancıların ve ülkede yaşayan azınlıkların elindeydi. Bunların büyük bir kısmı İstanbul’da toplanmıştı. Anadolu insanı teknolojik yetersizliklerden ötürü bunlarla rekabet edememekte küçük işletmeler halinde el işine dayalı halıcılık, bakırcılık, dokumacılık ve saraçcılık gibi alanlarda faaliyet göstermekteydiler. Osmanlı ekonomisi bir yandan Avrupa ekonomisine pazar oluştururken diğer yandan hammaddeye dayanan üretim yapısıyla Avrupa sanayiinin tamamlayıcı bir parçasına dönüşmüştü. Bu ise, Osmanlı Devletinden Cumhuriyet Türkiye’sine neden bir sanayi mirası kalmadığı sorusunun cevabıdır60. Bir örnek vermek gerekirse, ülkede üretilen pamuk hammadde olarak dışa satılırken, dokuma sanayiinde kullanılan iplik dışardan satın alınmaktadır. Bu, ipekte de böyledir. Halbuki hammaddesi bizde olan bir ürün, teknoloji kullanılarak sanayi ürününe dönüştürülmesi gerekirken bu yapılamamıştır.

Bilim ve teknolojik alandaki gelişmeler yakından izlenemediği için ulaştırma sektörü de yenilenememiştir. Mustafa Kemal’in Samsun’dan itibaren kullandığı tek haberleşme aracı telgraf ve mektuplar olmuştur.

Teknolojik gelişme ve değişmeler çok süratli olduğundan diğer ulusal güç unsurlarının da değişmesini eş zamanlı olarak etkilemektedir. Teknolojik güç bakımından gelişmiş ülke uluslarının refah düzeyi ve yaşam koşulları da o ölçüde ileri seviyededir. Teknolojik kestirme yöntemiyle geleceğin koşullarına uyacak değişiklikleri önceden yapmak mümkündür. Burada plânlama, geleceğin koşullarına uymak içindir”

prensibini dikkate almak gerekir.61 Teknolojik güç ferdi olarak bilgi birikimi ile kazanılan nitelik olmayıp teşkilatlanmayı, iş bölümünü ve uzmanlaşmayı içerir. Nasıl ki insanın değerlendirme ölçüsü eğitim ve kültür ise, kaynakların değerlendirilmesi ölçüsü de teknolojidir. Bütün bunlara baktığımız zaman Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcında teknolojik güç unsurunun varlığından söz etmek pek mümkün olamamaktadır.

59 Tokgöz, A.g.e.,s.5-8.

60 İlkin, “Atatürk Döneminde Sanayi Politikası”, Atatürk Döneminde Türkiye Ekonomisi Semineri, s.132-136.

61 Öztorun,A.g.e.,s.26.

Mustafa Kemal’in “insanların hayatına, faaliyetine egemen olan kuvvet, yaratma ve icat yeteneğidir.”62 açıklaması eksikliği duyulan teknolojik güce ulaşmada hareket noktalarını işaret etmesi açısından üzerinde durulması gereken bir ifadedir.

D-ANADOLU BÜTÜNLEŞME HAREKETİNİN FİNANSMANI

Belgede İKTİSADİ GÜCÜN OLUŞUMU (sayfa 92-103)