• Sonuç bulunamadı

ULUSAL EKONOMİYE GEÇİŞ

Belgede İKTİSADİ GÜCÜN OLUŞUMU (sayfa 174-189)

göre 79.8 milyon Türk lirası devredilmiştir.39 Borç miktarı hakkında değişik kaynaklarda farklı rakamlara rastlanılmaktadır.40 21 Ekim 1925 yılında borçların (Toplam 129.378.000 lira) halef ülkeler arasındaki taksimine göre Türkiye’ye düşen borç miktarı 84.597.000 lira, yıllık taksiti ise 5.809.000 lira olarak belirlenmiştir.41 Diğer bir kaynağa göre 85 milyon lira ana para 30 milyon lira kadar da faiz olmak üzere toplam 115 milyon liradır. Bu borcun ödemesine 1929’da başlanmış ve son ödemesi 1954 yılında yapılarak Osmanlı borçları tasfiye edilmiştir. Düyûn-u Umumiye de hissesi olan diğer devletlerden İtalya 1926’da, Filistin 1928’de, Suriye ve Lübnan 1933’te, Irak 1934’de, Ürdün ve Maan 1945’te, Bulgaristan 1955’te, Yugoslavya 1958’de hesaplarını kapatmışlardır. Yunanistan, Arnavutluk, Yemen ve Suudi Arabistan ise hiçbir tediyede bulunmamıştır.42

B- ULUSAL EKONOMİYE GEÇİŞ (1923-1930)

ilkelerinin tespit edilmesini, yeni kurumsal ve yasal düzenlemeleri ve daha sonraki gelişmeleri belirleyici niteliktedir. Olağanüstü koşullarda, ekonomik ve toplumsal değişimin hız kazandığı, mülk edinme ve sermaye birikimi süreçlerinin değişik boyutlar aldığı ve bu gelişmelerin yeni kurumsal düzenlemelerle tamamlandığı bu dönem ileri seviyede bir yeniden düzenleme dönemidir43.

Osmanlı Devleti’nin son yüzyıl içinde yarı sömürge ilkelerine, yabancıların ekonomik imtiyazlarına ve bunun etrafında oluşan azınlık tüccarlarının faaliyetlerine yönelik tepkilerle oluşan “milli tüccar” veya “girişimci” yaratma eğilimleri Cumhuriyet Türkiye’sinin yeni yöneticilerinde de hakimdi. Cumhuriyetin ilk dönem iktisat politikasını anlamak için öncelikle Kurtuluş Savaşı’na doğru teşhis koymak gerekmektedir. Bu savaş batı ülkelerine karşı bağımsızlığı sağlamak için verilmiştir.

Fakat bağımsızlık kazanılınca ulaşılacak hedef ise büyük ölçüde batılı devletler gibi olmaktı. Başka bir söylemle batı ile batılı bir devlet olmak için savaşılmıştır.44

Kurtuluş Savaşı’nın ardından 24 Temmuz 1923’de imzalanan Lozan Anlaşması bazı kayıtlarla da olsa Türkiye ekonomisi üstündeki yabancı ülkelerin siyasal yapılı dolaysız kontrollerini kaldırmıştır. Anlaşmanın 28 nci maddesi “Türkiye’deki kapitülasyonların her bakımdan kaldırıldığını” hükme bağlamıştır. Yalnız iki konuda sınırlama getirilmiştir. Barış anlaşmasına bağlı Ticaret Sözleşmesi’nin 5 nci maddesinde 24.08.1928 tarihine kadar Türkiye; Britanya, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan ve Yugoslavya’ya 1 Eylül 1916’daki Osmanlı gümrüklerini uygulamayı kabul etmiştir.

Buna göre beş yıl süresince üretimin korunamaması gibi çok ciddi bir sorun yaşanacaktır. Diğer taraftan Osmanlı borçlarından payına düşen 84.597.495 altın liralık borcu devralmış, yıllık taksitleri olan 5.809.312 liranın ödenmesi ise 1929 yılına kadar dondurulmuştur.45 Cumhuriyetin kuruluşuna kadar olan on yıl savaş yılları dönemidir.

Üstelik bu, sıradan bir savaş süreci değil olağanüstü bir gayretle varolma mücadelesidir.

Savaşın doğasında var olan kural gereği üretimin azalmasına buna karşılık tüketimin artmasına neden olmuştur. Aynı süreçte spekülasyona dayanan kazançlar hızla

43 Kepenek, A.g.e., s.29.

44 İlhan Tekeli ve Selim İlkin, 1929 Dünya Buhranında Türkiye’nin İktisadi Politika Arayışları, 2.B.,1983, ODTÜ, 1983, s.33.

45 Tekeli ve İlkin, A.g.e., s.34; Korkut Boratav, Türkiye’de Devletçilik, 1.B., İstanbul, Gerçek Yayınevi, 1974, s.21; Eldem, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomisi, s.228, Seha L. Meray, A.g.e., Takım II, C.II,s.9, 75.

artmıştır46 Bu durum üretim ve dışalımın azalmasının doğal bir sonucudur. Üretim düşüşlerinin madencilik ve sanayide görüldüğünü söylemek yanlış olmaz. Savaşın yarattığı kaynak sorunu “altın para” yerine “kağıt para”nın kullanılmasına yol açmıştır.

Ancak kağıt paranın karşılığı olan altınların Almanya ve Avusturya-Macaristan’ın elinde bulunması ve bunların anlaşmalarla İngiltere ve Fransa’ya devredilmesi sonucu Cumhuriyet Hükümeti karşılıksız kağıt paranın kullanıldığı bir ortam bulmuştur. Buna rağmen Cumhuriyetin ilk on yılında para miktarı artırılmamıştır. Örneğin para miktarı 1923’te 161 milyon Türk lirası iken 1925’te yine 161 milyon Türk lirası, 1927’de 153 ve 1929’da 159 milyon Türk lirası civarındadır47.

Cumhuriyetin ilk on yılının kamu maliyesi kamu gelir ve giderinin denkleştirilmesi, denetim kurallarının belirlenmesi ilkelerine dayanmıştır48. Milletlerin ve hükümetlerin güçleri bütçelerinin sağlamlığı ile kendini gösterir. Para ve güçlü bir maliye, askeri güç kadar önemlidir. Bunu sağlamak için de çağdaş bir devlet olmanın göstergesi olan bütçenin giderlere izin veren ve gelir toplanmasına yetki veren bir yapıda olması gerekmektedir49. 1919 yılı bütçesi Meclis-i Mebusan ve Ayan Meclisi toplanamadığı için onaylanamamış, bu nedenle ortaya çıkan yasal ve mali boşluk “avans kanunları” yoluyla giderilmeye çalışılmıştır. Meclis onay görevini ancak 28 Şubat 1921’de yapabilmiş, bütçe yapma yetkisine ise 1924 Anayasası ile kavuşmuştur50.

İmparatorluk döneminde Osmanlı ekonomisi iç dinamiğini kuramamış, tarım, hammadde ve sanayi kesimleri ülke içinde birbirini tamamlayarak dengeli bir gelişme olanağı bulamamıştır. Çünkü ülke ekonomisi Avrupa’da gelişen sanayi için hammadde sağlanan bir pazar görünümündeydi. Osmanlı Devleti’nin bu ekonomik yapısı, kuşkusuz bankacılık kesimini de etkilemiş, daha çok dış ticareti finanse eden yabancı bankaların egemenliğine yol açmıştır. Ekonomik kalkınmanın ve ulusal çıkarların korunmasını

46 Savaş sırasında altın ve döviz fayıtları %700, Ege ve Orta Anadolu’da perakende fiyatlar 1915’de ortalama %40, 1916’da %90, 1917’de %200-250, 1918’de %400-500 oranında artmıştır. Şeker 1914’de 3.0 kuruştan 1918’de 46 kuruşa, aynı dönemde çay 60 kuruştan 250 kuruşa, süt 2.0 kuruştan 40 kuruşa, sabun 7.0 kuruştan 70 kuruşa, zeytinyağı 8.0 kuruştan 115 kuruşa çıkmıştır. Geçinme Endeksi ise 1914’de 100 olarak kabul edilirse 1920’de 1406, 1922’de 999 olmuştur. Bkz. Eldem, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomisi , s.47-56.; Kepenek, A.g.e., s.32.

47 Dolaşımdaki toplam paranın 5 milyon dolayındaki bir bölümünü “ufaklık” denilen madeni paralar oluşturmaktaydı. Bkz. Kepenek, A.g.e.,s.49.

48 Kepenek, A.g.e.,s.32.

49 Güneş, A.g.m.,s.765-766.

50 Tokgöz, A.g.e.,s.21; Sevim Görgün Atatürk Dönemi Maliye Politikası, Atatürk Döneminde Türkiye Ekonomisi Semineri, s.66

yabancı değil, ulusal bankalar aracılığı ile gerçekleştirebileceği görüşünden hareketle bu dönemde bankacılık ulusal bankacılığa doğru yönelmiştir. Bunun en başarılı örneği ticaret bankası işlevlerini yerine getirmek üzere 26 Ağustos 1924’te kurulan Türkiye İş Bankası’dır. Bu ulusallaşma süreci; bir yandan dağınık sermaye kaynaklarının bir araya gelmesine diğer yandan da yönetim düzeyinde siyasal kadrolarla tüccar, tarım ve sanayici kesimlerin bir araya gelmesine olanak vermiştir.51

Ankara’da teşekkül eden Büyük Millet Meclisi ilk icra organını (Bakanlar Kurulu) 3-4 Mayıs 1920’de seçimle oluşturmuştur. Hazırlanan ilk hükümet programı meclisin 9 Mayıs 1920 günkü toplantısında okunmuştur. Hükümet Programında mali politikanın amacı “...ülkenin iktisadi durumunu, halkın gönenç (refah) ve mutluluğuna uygun, düşmanlarımızın kötü niyet ve saldırılarına karşın dayanıklı, kılmaktır.

Dostluğunu eylemli olarak kanıtlayacak devletlerin ekonomik çıkarlarını, ülkemizin temel yararı ile bağdaştırarak kabulden yanayız.” şeklinde yer almıştır. Ayrıca 17 Şubat 1923’de İzmir’de yapılan Türkiye İktisat Kongresi’nin açış konuşmasında Gazi Mustafa Kemal Paşa “Efendiler iktisat sahasında düşünürken ve konuşurken zannolunmasın ki biz yabancı sermayeye karşı bulunuyoruz. “...kanunlarımıza riayetkâr olmak şartıyla yabancı sermayeye lazım gelen teminatı vermeye her zaman hazırız...”

demek suretiyle yabancı sermayeye şartlı olarak izin verilebileceğini belirtmiştir52

Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’nin başından beri çekilen mali sıkıntılara rağmen Erzurum ve Sivas Kongresi sonunda yayımlanan bildirilerin 7 nci maddelerinde yer alan fenni, iktisadi ve sanayi alanında yabancı ülke yardımlarının, devlet ve milletimizin harici ve dahili istiklaline ve vatanın bütünlüğüne saygılı kalınmak koşulu ile kabul edilebileceği düşüncesinde ilk hükümet programında da herhangi bir değişiklik olmamıştır. Çünkü Osmanlı Devleti’nin çöküş ve iflasında uluslararası sermayenin ve onların ülkedeki ortaklarının oynadığı rol ulusal mücadeleyi yöneten kadro tarafından çok iyi biliniyordu. Bu düşünce iktisadi bağımsızlığın sağlanmasında, dış ekonomik ilişkilerde ve yabancı sermaye konusunda uygulanacak hareket tarzlarını belirlemede önemli bir etken olmuştur. Bu nedenle ekonomiye verilen önem ve önceliğin bir

51 Kepenek, A.g.e.,s.32-33; Öztin Akgüç, Atatürk Döneminde Bankacılık, Atatürk Döneminde Türkiye Ekonomisi Semineri, s.151-156.

52 Velidedeoğlu, A.g.e., s.33; Güneş, A.g.m., 770; Söylev ve Demeçler, C.II,s.113.

göstergesi olarak ilk hükümetin bakanlarından biri de İktisat Bakanı Yusuf Kemal (Tengirşek)’dir.

Cumhuriyet ilan edildikten sonra 760.000 km2 ve 12 milyon nüfuslu yeni Türk Devleti’nin ekonomik gelişmeye olanakları ölçüsünde hız vermesi iki alanda olmuştur.

Birincisi; yabancı şirketlerin elindeki imtiyazları satın alarak millileştirmek, ikincisi ise;

endüstrileşmeye gidilirken ulaşım için ülkenin yollarını bir plâna göre inşa etmek53. Ancak ekonomi Lozan Anlaşması’nın bağlayıcı hükümlerinin etkisinde bir süre daha kalmaya devam etmiştir. Bu da tam anlamıyla ulusal bir ekonominin oluşturulmasını 1929 yılına kadar geciktirmiştir. Bu defa 1929 yılında başlayan ilk dış borç ödemesi ve tam bu arada başgösteren dünya ekonomik krizinin olumsuz etkileri bütçe kaynaklarının gelişmesini engellemiştir.

2. Türkiye İktisat Kongresi (17 Şubat-4 Mart 1923)

Türkiye İktisat Kongresi, iktisadi bağımsızlığın oluşturulması için yapılan ilk kongre olması bakımından çok önemli bir ekonomik ve toplumsal değişimi oluşturmaktadır. Böyle bir kongrenin toplanması “mesleki temsil” ilkesini hayata geçirmek için de değerli bir fırsat olmuştur. Ekonomik yapının oluşturulmasını içeren bir çok görüşün tartışıldığı kongrenin Lozan görüşmeleri devam ettiği sırada toplanmasının çok yönlü nedenleri vardır. Bunlar;54

a)1923 Türkiye’sindeki siyasi ve iktisadi ortamı ve koşulları dikkate alırsak, bu kapsamda bir kongrenin yapılmasının esas nedeni bugün ve gelecekte iktisada verilen önemi belirtmek ve yeni Türk Devleti’nin iktisat siyasetine hakim olacak fikri ortaya koymak,

b)İnanılmaz güçlüklerle kazanılan Kurtuluş Savaşı ve sonunda elde edilen siyasi bağımsızlığın elde kuvvetli şekilde tutulabilmesi için halkın refah seviyesini geliştirecek olan iktisadi teşkilatı oluşturmak, böylece iktisadi bağımsızlığın siyasi bağımsızlıkla eşdeğer olduğu, hatta siyasi bağımsızlığın korunması ve devam ettirilmesinin ancak iktisadi bağımsızlıkla mümkün olacağını vurgulamak,

53 Afetinan, Devletçilik İlkesi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Birinci Sanayi Plânı 1933, Ankara, TTK, 1972, s.12.

54 Ökçün, A.g.e.,s.5, 25-29, 34, 56, 220; Afetinan, İzmir İktisat Kongresi, s.12-13; Söylev ve Demeçler, C.II, s.112-115; Tokgöz, A.g.e.s.,34; Korkut Boratav, Türkiye’de Devletçilik, 1.B., İstanbul, Gerçek Yayınevi, 1974, s.27., Yüksel Ülken, İzmir İktisat Kongresi’nin Anlamı ve Değerlendirilmesi, Atatürk Döneminde Türkiye Ekonomisi Semineri, s.33, vd.

c)İktisatla ilgilenen geniş bir halk kitlesinin iktisat politikasının belirlenmesindeki eğilimlerini öğrenmek için ülkenin her köşesindeki ziraat, sanat, ticaret, işçi, tüccar gibi çeşitli grupların, oluşacak iktisadi sistem için önerecekleri görüşleri almak, yabancı sermayenin esir ve hizmetkârı olan bu grupların birleşerek ulusal teşkilatlarını oluşturmalarına olanak sağlamak,

d)Türk ulusunu gelecekteki mücadeleye hazırlamak üzere zamanın tamamen bir iktisat devri olduğu, bu bağlamda iktisadımıza birinci derecede önem ve öncelik vermemiz gerektiği düşüncesini hayata geçirmek, ayrıca iktisadın geliştirilmesini eğitim sistemiyle birlikte düşünerek genç nesillere gerekli eğitimi vermek suretiyle ziraat, ticaret ve sanat gibi faaliyetlerde gelişme ve yükselmeyi sağlamak,

e)Harp sahasında zaferler kazanan bu büyük milleti barış dönemine taşırken iktisadi zaferlere yönlendirmek, Türkiye’yi kendi öz sermayesine dayandırmak, böylece yeni kurulacak Türk devletinin geleceğini iktisadi esaslara göre şekillendirip siyasi bağımsızlığı kuvvetlendirmek için verilen uğraşın Atatürk’ün “Milletimiz mazisinden değil, artık istikbalinden mesuldur” özdeyişinde yatmakta olan ifadesiyle izlenecek iktisadi politikalara ve iktisat sistemine ışık tutmak,

f)Ulusal mücadeleyi yöneten askeri ve siyasal kadroların, toplumdaki bütün kesimlerin sadece askeri-siyasi alanda değil, ekonomik alanda da tam desteğine sahip olduklarını, Lozan’daki taraflara göstermek ve kapitülasyonların devamını isteyenlere millet olarak “hayır” diyebilmek,

g)Ulusal mücadele yıllarında Ankara ile sağlıklı ve yararlı ilişkiler kuramayan İstanbul ve İzmir’deki sermaye çevrelerinin Ankara Hükümeti temsilcileriyle yakınlaşmasını sağlamak,

h)Yeni kurulan Türkiye’nin bir iktisat idaresi bulunduğunu ve iktisadımızın buna bağlı olarak yürütüleceğini Türk Ulusuna bir beyanname ile yayımlamak,

i)Batı Avrupa ülkelerine, liberal düzenden komünist düzene geçilmeyeceği konusunda güvence vermek,

j)Yıllar süren savaşlarda yorgun ve bitkin düşen halka ekonomik yön vermek, harap olan yurdu kalkındırmak ve bayındır hale getirmek,

k)Milletimizin insanca yaşamasına olanak sağlayacak iktisat sistemini oluştururken dünyada mevcut olan en ileri iktisat teşkilatlarını dikkate alarak uygun olanları bünyemize uyarlamaktır.

Kongre 17 Şubat 1923 günü saat 10.30’da Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın konuşması ile başlamıştır. Kongreye 1135 delege, 500 bayan olmak üzere mülki ve askeri erkan, İzmir’de bulunan yabancı temsilciler, Azerbaycan ve Rus sefirlerinden oluşan 3000’den fazla kişi katılmıştır. Kongreyi ayrıca 40 milletvekili de izlemiştir.55 Gazi Paşa’dan sonra İktisat Bakanı Mahmut Esat Bozkurt ve Kongre Başkanı Kazım Karabekir Paşa’nın konuşmalarından sonra kongre tertip heyeti kongreye katılan temsilcileri çiftçiler, sanayiciler, tüccar ve amale olarak dört gruba ayırmıştır. Gruplar aşağıdaki konularda uygulanacak iktisat esaslarını görüşüp-tartışıp karara bağlamışlardır. Alınan kararların bazıları şöyledir.56

-Çiftçi grubu için alınan kararlar: Aşar’ın kaldırılması, tütün ekimi ve ticaretin serbest bırakılması, reji’nin kaldırılması ve tarımsal kredinin düzene sokulması,

-Sanayi grubunun iktisat esasları olarak kongrenin aldığı kararlar: Koruyucu gümrük vergileri yoluyla sanayiinin korunması ve bu sanayi için ithal olunacak mallara muafiyet tanınması, sanayiin teşvik edilmesi, ulaştırmada ucuz tarifelerin uygulanması, sanayicilere kredi olanaklarının artırılması ve kolaylıklar tanınması, sanayi için gerekli eleman yetiştirecek teknik okullar açılması.

-Tüccar grubu için alınan başlıca kararlar: Bir ana ticaret bankası kurulması, borsaların millileştirilmesi, tekelciliğe karşı mücadele edilmesi, kömür üretiminin dış rekabetten korunması,

-İşçi grubu için alınan başlıca kararlar ise Amele yerine işçi denilmesi, çalışma süresinin sekiz saate indirilmesi, kaza ve hayat sigortası kurulması, hammaddelerin işlenmeden ihraç edilmemesi, milletvekili ve belediye seçimlerinde mesleki temsil ilkesinin uygulanması,

Bu çalışmalar esnasında Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın ve hükümetin yakın ilgi ve desteğini gören Türkiye İktisat Kongresi’nde ülkenin içinde bulunduğu ekonomik koşullar gözönünde tutularak aşağıda konu başlıkları ile özetlenen kararlar alınmıştır.57

-Çalışma özgürlüğü esas kabul edilecek, -Tekelleşmeye izin verilmeyecek,

-Reji (Tütün Tekeli) kaldırılacak, tütün ekim ve ticareti serbest bırakılacak,

55 Ökçün, A.g.e.,s.46-47, 177, 181-182

56 Afetinan, A.g.e.,s.21-55; Ökçün A.g.e.,s.326-364;Ülken A.g.b. s.32-33; Boratav, A.g.e., s.27.

57 Tokgöz, A.g.e.,s.35-36.

-Aşar vergisi kaldırılacak,

-Ekonomik gelişmeye katkısı olmak ve kanunlarımıza uymak koşuluyla yabancı sermayeye karşı çıkılmayacak,

-İhracat, hayvancılık, ormancılık, madencilik ve genellikle yerli üretim teşvik edilecektir.

Türk Kurtuluş Savaşı’nın ana felsefesi yıkmak için değil yapmak için ulusça verilen bir mücadeleye dayanmaktadır. Bu mücadeleden sonra artık ganimet elde etmek için harp edilmeyecek, ganimet yerine kâr elde etmek için mücadele verilecektir. Artık Türk kılıcı sabanın yerini tutmak için değil, sabanın işlediği yeri korumak için kullanılacaktır. Harp sahnelerinde gösterilen Türk cengaverliği bu yeni doğan milletin, yeni açılan devrin, yeni kurulan alemin iktisadi zaferleri için de gösterilecektir. Bu bakımdan Mustafa Kemal Paşa’nın kongrede açış nutku geçmişi, günü ve geleceği değerlendirmesi ve kongrenin yüksek gayesini ortaya koyması bakımından en önemli bir belge niteliğini taşımaktadır. Bu belgede Mustafa Kemal’in iktisada verdiği önem kendi deyişiyle şöyle özetlenebilir.58

“-Tarihimizi dolduran zaferlerin veya bozgunların tümü o devirdeki durumumuzla bağlantılı ve ilişkilidir. Zamanımız tamamen bir iktisat devrinden başka bir şey değildir. Bağımsızlığın da temelinde iktisat yatar, Tam bağımsızlığı sağlayabilmek için yegane kuvvet, hakiki en kuvvetli temel, iktisadiyattır, ...düşmanlara karşı en kuvvetli silahımız, iktisat hayatındaki genişleme, sağlamlık ve başarı olacaktır, ...dahil olduğumuz halk devrinin, milli devrin, milli tarihini dahi yazabilmek için kalemlerimiz sabanlar olacaktır. Bence halk devri, iktisat devri mevhumu ile ifade olunur, Öyle bir iktisat devri ki onda memleketimiz mamur, milletimiz müreffeh ve zengin olsun.

-Efendiler, görülüyor ki, bu kadar kat’i ve yüksek bir zaferi askeriyeden sonra dahi bizi sulha kavuşmaktan meneden sebep doğrudan doğruya sebebi iktisadiyedir, düşünceyi iktisadiyedir. İktisadiyat diyoruz. Fakat arkadaşlar, iktisadiyat demek her şey demektir. Yaşamak için, mesut olmak için, mevcudiyeti insaniye için ne lazımsa onların bütünü demektir. Ziraat demektir, ticaret demektir, çalışma, çabalama, gayret demektir, her şey demektir. Arkadaşlar, bence yeni devletimizin, yeni hükümetimizin

58 Ökçün, A.g.e., s.240-242, Söylev ve Demeçler, C.II, s.104,112-115.

bütün esasları, bütün programları iktisat programından çıkmalıdır. Evlatlarımızı o suretle talim ve terbiye etmeliyiz, onlara o suretle ilim ve irfan vermeliyiz ki, alemi ticaret, ziraat ve sanatta ve bütün bunların faaliyet sahalarında müessir olsunlar, faal olsunlar.”

Mustafa Kemal Paşa aynı nutkunda amaçladığı nihai hedefi de şu şekilde belirtmektedir.

-“Yeni Türkiye Devleti İktisadi bir devlet olacaktır. Yeni Türkiye Devleti, temellerini süngüyle değil süngünün dahi dayandığı iktisatla kuracaktır. İktisat devam ediyor. Uzun sürecektir. Fakat bunda da mutlaka muzaffer olacağız”.59

İktisadın önemi ve gerekliliği konusunda Mustafa Kemal Paşa’nın açış nutkunda söylediği sözlerin 17 Şubat 1923 tarihinde olması çok anlamlı ve dikkate değerdir.

Çünkü 17 Şubat-4 Mart 1923’de kongre toplandığı zaman savaş meydanlarında kazanılan zaferlerin üzerinden 5 (beş) ay geçmiş ama zafer sonuçlanmamış henüz Cumhuriyet ilan edilmemiş (8 ay sonra ilan edilir) devletin siyasi rejimi belli değil, ayrıca Lozan görüşmeleri sonuçlanmamış, aksine kesintiye uğramış ve İsmet Paşa yurda dönmüştür. Lozan Andlaşması imza edilmemiştir (7 ay sonra imza edilir). Bu ortamda kongrenin her kesimin geniş biçimde temsil edilmesiyle geniş çaplı toplanması Mustafa Kemal’in “Bu millet artık kararını vermiştir. Bu millet için artık tereddüt devirleri çoktan geçmiştir”60 söyleminde özellikle Lozan’da toplananlar olmak üzere bütün milletlere anlamlı bir mesaj vermiştir.

Türkiye İktisat Kongresi, Türkiye için yalnız iktisadi hayatta değil siyasi ve hukuki sahalarda da yeniliğe ve halkçılığa doğru atılmış çok kuvvetli, temelli ve medeni bir hareket olarak ortaya çıkmıştır. Yeni Türkiye’nin gerçekten en önemli belki de en anlamlı davranışlarından biridir. Kongreyi yüzeysel bir bakış açısı ile değerlendirmek işin özünü gözden kaçırabilir. Türk milletinin zannedildiği gibi yalnız harp ve darp milleti olmadığı, yabancıların acımasızca saldırılarından biraz nefes alınca asrın manasına yaraşır biçimde süratle medeni işlere başlayabileceğini göstermiştir.Kongre, yeni Türkiye’nin geleceğe yönelik zihniyet ve davranışında tam anlamıyla kesin bir değişmeyi ve iktisadi sorunların öncelikli ve ağırlıklı olacağını açıklamıştır. Türkiye’de bir iktisat meselesinin var olduğunu ve Türk ulusunu bunun etrafında toplayarak iktisat

59 Söylev ve Demeçler, C.II, s.112; Ülken, A.g.b., s.30.

60 Afetinan, İzmir İktisat Kongresi, s.66; Söylev ve Demeçler, C.II, s.114

konularını düşünmeye başladığını, her yıl toplanmasının düşünülmesi ile de aynı zamanda ulusal iktisat kontrolörü mahiyetini alacağını simgelemiştir. Ancak ikincisi birincisinden tam 58 yıl sonra İzmir’de 2-7 Kasım 1981 tarihleri arasında toplanabilmiştir. Bu durum her yıl yapılması öngörülmesine rağmen, bu güne kadar bu çapta bir kongrenin bir daha yapılamaması Şubat 1923 Türkiye’sinde gerçekleştirilen işin anlamını ve büyüklüğünü bir kat daha artırmaktadır.61

Devlet ve hükümetin uygulayacağı siyasetin medeni alanda gelişmiş ülkeler düzeyine ulaşmada iktisada dayalı esaslı ve anlamlı usül ve yöntemlerin izleneceği belirtilmiş, alınan kararlarla da çıkar grupları arasında yakınlaşma sağlanması ve hükümete tavsiyelerde bulunulması hedef alınmıştır.62

Kongrede ikinci konuşmayı yapan İktisat Bakanı Mahmut Esat Bozkurt “ben ulusal egemenliği, ulusal iktisat egemenliği olarak anlarım Aksi takdirde Hakimiyet-i Milliye bir serap olur” diyerek yeni zihniyet ve düşünceyi tekrarlamıştır. Bakan konuşmasında ayrıca “Görünüşte ülke bizimdir. Fakat aslında Türkiye iktisaden bizden çok yabancıların ülkesi bir sömürgesiydi” demekle acı bir gerçeği de dile getirtmiştir.

Kongre’de her ferdin sadece kendisi için değil, gelecek nesiller içinde çalışması gerektiği, kendisi ve toplumu için faydalı işler yapan fertlerin oluşturduğu cemiyetlerin mesut ve mutlu olabilecekleri düşüncesi benimsetilmeye çalışılmıştır.63

Kongrenin toprak unsurlarının ve özellikle İstanbul tüccarının sürüklediği ticaret burjuvazisinin hâkimiyeti altında geçtiği söylenebilir. Genç Türkiye Devleti’nin izlemesi istenen iktisadi yol konusunda, hâkim ekonomik güçler birbirleriyle ciddi uyuşmazlığa düşmeden, ortak mesajlarını siyasi kadrolara etkili biçimde iletme imkanını bulmuşlardır. Kongrede oluşan genel çizginin, az sayıda istisnalar dışında 1931 yılına kadar cumhuriyetin iktisat politikasına egemen olacağı görülecektir.64

Kongrede oybirliği ile alınan kararlar Misak-ı İktisadi Esaslar (12 maddedir) olarak yayımlanmıştır. Bu kararlarda örneğin 6.maddede “hırsızlık, yalancılık, riya ve tembellik en büyük düşmanımızdır” şeklinde iş ahlak kuralları yer almıştır. Ayrıca

61 Ökçün, A.g.e., s.277.

62 Tokgöz, A.g.e., s.36.

63 Afetinan, İzmir İktisat Kongresi, s.73; Ökçün, A.g.e., s.217.

64 Boratav, A.g.e., s.31.

yabancı sermayeye karşı olunmadığı, ancak lisanımıza ve kanunlarımıza uyması şartlarının arandığı belirtilmiştir.65

3. Geçiş Dönemini Etkileyen İç ve Dış Gelişmeler

Osmanlı Devleti’nin yönetimi kapitülasyonlar nedeniyle serbest dış ticaret rejimini kabul etmek zorunda kalmıştır. Ülke dış ekonomik ilişkilerde olduğu kadar siyasette de güçlü devletlerin denetimine girmiştir.66 İmzalanan ticaret anlaşmalarıyla durum daha da kötüye gitmiş, ülkede yerli sanayii gümrük vergileriyle korumak mümkün olamamıştır. Devlet gümrük vergilerini %3’ün üzerine çıkarma yetkisine sahip olamamıştır.67 Savaş sırasında temel ihtiyaç maddeleri (ekmek, şeker, çay, tuz, un, pirinç vb.) darlığının önlenmesi için “tevzi” metodu uygulamasıyla önlem alınmaya çalışılmıştır. Gıda darlığı ziraatın savaş sırasında geçirdiği yıkımdan kaynaklanmıştır.

Savaş sırasında kaybedilen araziler üretim miktarını düşürmüştür. Bu nedenle vatandaşın durumu pek parlak değildir. Yıllar süren ve birbirini takip eden Balkan ve I.Dünya Savaşları sonunda halk yorgun ve yoksul düşmüş, ekonomik borçlanmadan daha çok psikolojik çöküntü önem taşımaya başlamıştır. Aynı durum “Ulusal Mücadele” yıllarında verimli toprakların düşman işgalinde kalmasıyla kendisini daha da hissettirmiştir. Bu durumu değerlendiren Türkiye Büyük Millet Meclisi sıcak savaşın yanında ekonomik savaşında verilmesi gerektiği düşüncesini ortaya koymuştur. Bu düşünceden hareketle ilk Bakanlar Kurulu’nun 3 Mayıs 1920’de seçilen 11 bakanlıktan bir tanesi de İktisat Vekilliği olmuştur.68

Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın en hareketli döneminde bile savaş sonrası oluşacak yeni Türk Devleti’nin kurumsal yapılanmasında uygulanması gereken iktisat politikasının hazırlanması ve ekonomik modelin belirlenmesi için özel bir heyet kurması son derece ilginç ve anlamlıdır. Kurulan heyet çalışmalarını Ziya Gökalp’in başkanlığında Ankara garında bir vagon içerisinde yürütmüştür. Mustafa Kemal Paşa zaman zaman bu heyetin çalışmalarına bizzat

65 Tokgöz, A.g.e., s.36; Afetinan, İzmir İktisat Kongresi, s.20; Boratav, A.g.e., s.31; Ökçün, A.g.e., s.324.

66 Tokgöz, A.g.e., s.12; Eldem, Harp ve Mütareke Yıllarında Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomisi, s.16

67 Tokgöz, A.g.e., s.13.

68 İlk İktisat Vekili Yusuf Kemal (Tengirşek), ikincisi Mahmut Celal (Bayar) idi. Mahmut Esat (Bozkurt) 12 Temmuz 1922’de göreve geldi. Bkz.:Tokgöz A.g.e., s.33; Velidedeoğlu, İlk Meclis, s.31.

katılmıştır. Savaş devam ederken yaptığı bu davranış iktisada verilen önemin çok ciddi ve kararlı bir kanıtıdır.69

Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye İktisat Kongresi’ni açarken yaptığı konuşma O’nun çağını aşan bir devlet adamı olduğunu ortaya koymaktadır. Gazi bu konuşmasında devralınan yarı sömürge durumunda olan ülkeyi şöyle tanımlamaktadır.

“Bir devlet ki kendi uyruğundaki halka koyduğu vergiyi yabancılara uygulayamaz; bir devlet ki kendi gümrük resimleri ve her türlü vergi işlemlerini düzenleme hakkından alıkonulur; bir devlet ki kendi kanunlarına göre yargı hakkını yabancılara uygulayabilmekten yoksundur; o devlete bağımsız denilemez”.70

Atatürk yerli ve yabancı birçok ekonomi uzmanından yardım görmüş onları uzun uzun dinlemiş ve uygulanacak ekonomik politikaları ilgililerle tartışmıştır.71

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu dünyaya ilan edildiği zaman ülkenin ne derece yoksul olduğunu bütün dünya biliyordu. Birbirini takip eden Balkan Savaşı, I.Dünya Savaşı ve Ulusal Kurtuluş Savaşını yaşayan Anadolu insanı aşını, işini, eşini, evladını kısaca her şeyini kaybetmiş durumdaydı. Bu yoksul Anadolu halkının malını vererek, canını vererek kazandığı siyasal bağımsızlığın kaybedilmemesi için büyük kurtarıcı, ekonomik bağımsızlığın kazanılmasının da mutlaka gerektiğine inanıyordu.

Gazi, bu düşünceyi Türkiye İktisat Kongresi’nde “Devletinizin ulusal egemenliğini sağlamak istiyorsanız, iktisadınızı sağlayacaksınız, uygar mı olmak istiyorsunuz iktisadınızı sağlayacaksınız.”72 biçiminde açıklıyordu. Ayrıca, geçmişte yapılanlarla uğraşmanın bir fayda sağlamayacağı, aşikardı. Bugün ulaşılan netice ise halkın refahını yükseltecek yeni oluşumlara gereksinim gösteriyordu. Çünkü Türkiye için amaç savaşlarda yorgun ve yoksul düşen halka ekonomik yön vermek ve harap olan yurdu kalkındırmak ve mamur etmektir.

Lozan Antlaşması ile bağımsız bir Türk Devleti’nin varlığını dünyaya kabul ettiren Mustafa Kemal ve arkadaşlarını içerde çözümü pahalı ve büyük ekonomik sorunlar beklemekteydi. Cumhuriyetin ilanının ardından 30 Ekim 1923’te kurulan ilk

69 Ülken, A.g.b, s.29, 60.

70 Söyle ve Demeçler, s.108; Afetinan, İzmir İktisat Kongresi, s.61; Okçün, A.g.e., s.207.

71 Aysan, A.g.e., s.36; Aysan’ın Afetinan’dan naklettiğine göre Cumhuriyetin kurulmasından sonra Atatürk’ün ekonomik kalkınma sorunlarıyla çok yakından ilgilendiği ve bu konuya önemli zaman ayırdığı kütüphanesindeki kitaplardan ve o kitapları çalışırken okuduğu sayfalar üzerine yazdığı görüşlerden anlaşılmaktadır.

72 Söylev ve Demeçler, C.II, s.112-114.

Belgede İKTİSADİ GÜCÜN OLUŞUMU (sayfa 174-189)