• Sonuç bulunamadı

1.2. Sorunlu Kred

1.2.4. Sorunlu Kredilerin Ortaya Çıkışı

1.2.4.2. Kredinin Kullandırılması Sürecindeki Sebepler

Burada öncelikle Denetim anlayışının kaydettiği gelişimden ve yapılan düzenlemelerden bahsetmek gerekmektedir. Türkiye’deki yasal ve kurumsal düzenlemeler, uluslararası standartlara yaklaştırılmış ve uyumlu hale getirilmiştir. Bu bağlamda; 4389 sayılı Bankalar Kanunu bir dönüm noktası olarak görülmektedir. İlgili kanun ile uluslararası uygulamalara paralel olarak ülkemiz bankacılık sektörüne dair düzenleme,

66

gözetim ve denetim yapacak, idari ve mali özerkliğe sahip bir kurum olan BDDK’ya devredilmiş ve 4491 sayılı Bankalar Kanunu'nda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun ile de, bankalarla ilgili olarak kuruluştan tasfiyelerine kadar olan süreçte alınması gereken kararların tamamı BDDK yetkisine bırakılmış ve buna ek olarak Kurum’un özerkliği sağlamlaştırılmıştır. (Erkan, 2015:24,25)

Günümüzde yürürlükte olan 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nda belirtildiği üzere ülkemiz bankacılık sektöründe denetim; BDDK, bankaların iç kontrol ve denetim sistemleri ve bağımsız denetim kuruluşları tarafından yapılmaktadır. Bu bağlamda, Bankaların İç Denetim ve Risk Yönetimi Sistemleri Hakkında Yönetmelik ile iç denetim sistemi daha işlevsel ve etkin hale getirilmiş, bankada oluşabilecek risklerin daha erken tespitine ve önlem alınmasına imkân sağlanmıştır. Aynı yönetmelik ile bankaların bünyelerinde etkin bir iç denetim sistemi kurmaları ve karşılaşacakları riskleri en iyi şekilde yönetebilmelerine imkân verecek etkin bir risk yönetimi sistemi kurmalarına ilişkin usûl ve prensipler belirlenmiş ve söz konusu sistemlerin etkin bir şekilde işleyişini takiben ilgili yönetmelik çerçevesinde bankacılık sisteminin banka faaliyetleri bazında risk odaklı olarak gözetimi hedeflenmiştir. (Selimler, 2006:31)

Ayrıca 1 Şubat 2002 tarihinde yayımlanan Bağımsız Denetim Prensiplerine İlişkin Yönetmelik ile bağımsız denetleme yapılırken uyulması gereken prensip ve başlıca uluslararası denetim standartları ile ahenkli ve daha ayrıntılı olarak yeniden revize edilmiş ve Bağımsız Denetimi Gerçekleştirecek Birimlere Yetki Verilmesi Ve Verilen Yetkinin Geçici ve/veya Süreli Olarak Geri Alınmasına İlişkin Yönetmelik ile ilgili birimlere yetki verilmesi ve bu yetkinin kaldırılmasına ait esaslar düzenlenmiştir. Etkin şekilde yapılacak bir denetim, kredilerin sorunlu hale gelmesi riskini takip ve tespit eder. Ancak Denetim aşamasında var olabilecek sorun, yapılan teftişlerin geriye dönük yani gerçekleşmiş riskler üzerine olmasıdır. Bunun yanında, teftişin esas amacı mevcut durumun değerlendirilmesi ve gelecekteki riskin tespit edilmesidir; bu eksiklik BDDK tarafından hazırlanan Bankaların İç Denetim ve Risk Yönetimi Sistemleri Hakkında Yönetmelik ile iç denetim daha etkin ve teftişler ileriye yönelik hale getirilmiştir. (Erkan, 2015:25,26)

Kredilerin kullandırıldıktan sonra sorunlu hale gelmesinin bir diğer sebebi; İzleme Yöntemlerinin Yetersizliği’dir. Kullandırılan krediler arttıkça, kredilerin sorunlu hale

67

gelmesi olasılığı da buna paralel olarak artmaktadır. Sorunlu hale gelerek batan kredilerin, bu aşamadan önce belirli bir yaşam eğrisi izlediği gözlenmiştir. Artan sorunlu kredilerin ekonomide oldukça önemli bir paya ve yere sahip olan bankalara ve ekonomiye olan yükü ve maliyetinin ağırlığı düşünüldüğünde, izleme aşamasında kredinin tahsili ve gidişatı ile ilgili her türlü bilginin doğru değerlendirilmesi, kredinin tahsili açısından ve sorunlu hale gelmeden önce önlem alınabilmesi açısından önemlidir. İyi ve etkin bir erken uyarı sisteminin varlığı bankacılık krizlerini önlemek, en azından krizlerin etkisini ve maliyetini azaltmak açısından oldukça önemlidir. (Selimler, 2006:32,33)

Şeffaflık, mevcut koşulların ve meydana gelen gelişmelerin, somut ve kolay anlaşılabilir olmasıdır ve kredi müşterilerinin birbirlerinden ayrılması ve risklerin kolayca saptanması konularında bankalara kolaylık sağlamaktadır. Bu yüzden mali kuruluşlarca yürütülen bilgi akışının sağlamlığı ve doğruluğu, takip hesaplarındaki krediler ve bunlarla ilgili yapılması gereken karşılık ayırma, sınıflandırma ve raporlama işlemleri açısından oldukça önemlidir. Bu bağlamda, kredi değerlemesi, kredi riski ve kredi risk yönetimi, kredi kalitesi, takipteki krediler için karşılık ayrılması, muhasebe politikaları ve uygulamaları ve gelirler hakkında hem kamuoyu bilgilendirilmesi hem de bankalar arası bilgi paylaşımı yeterli ve doğru ölçüde yapılmalıdır Aksi halde Kredinin Şeffaf Olmaması sorununun varlığından söz edilir. (Erkan, 2015:27)

Riskin dağıtılması, tüm bankaların uyması gerektiği bir ilkedir. Kredi riskinin tek bir kredi müşterisine yüklenmesindense birkaç müşteriye paylaştırılması, riskin gerçekleşme olasılığını azaltır ve riskin büyüklüğü de böylece küçültülerek olası etkisi azaltılmış olur. Riskin büyüklüğü, kredi müşterisinin ödeme gücüne göre değil kullandırılan kredinin büyüklüğüne göre belirlenir, yani vurgulanan asıl konu 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nda da belirtildiği üzere; kredi bankaların tek bir kredi müşterisine yüksek meblağda kredi vermemesi gerektiğidir, çünkü bu durum ihlal edildiği takdirde, Kredinin Yoğunlaşması ve Risk Dağılımı sorunu ortaya çıkmaktadır. (Selimler, 2006:34)

Finansal piyasalarda Belirsizliklerin Artması sorunu, bankaların iyi ve kötü riski birbirlerinden ayırmalarını zorlaştırmaktadır. Bu da onları daha az kredi kullandırmaya iter. Bu durumun da kredinin ekonomideki olumlu yönde hareketlendirici etkisini azalttığı gözlenirken, esas amacı her ticari işletme gibi kâr elde etmek olan bankaların da faiz ve

68

komisyon gelirinden mahrum kalmalarına sebep olabilmektedir. Ekonominin kriz dönemlerinde kredi müşterilerinin fon taleplerinde artış gözlenirken bankaların kredi kullandırmaktan kaçındığı görülmüştür. Bu ortamlarda kullandırılan kredilerin geri dönmeme olasılığının yüksek olması, geleceğe yönelik tahmin ve öngörülerin yetersizliği ve güvenilir olmaması, bankaları; yanlış kredi müşterisi, kredi türü, vadesi ve para cinsi seçimine ve bunlar gibi belirsizliklere itebilmektedir. (Erkan, 2015:30)

Normal ekonomik koşulların varlığında herhangi bir sistematik risk görülmezken, sistematik riskin varlığı durumunda bu riskin ekonominin tümüne yayıldığı görülmektedir. Finansal piyasalarda var olan bir kriz, bankaları daha az kredi kullandırmaya iterken bu durum kredinin ekonomiye olan etkisini ortadan kaldırır ve ekonomide daralma veya gerileme gözlenir. Bu da finansal krizin artmasına neden olacak bir döngüyü meydana getirir. Ekonomik Koşullar - Finansal Krizler, bankaların kullandırdıkları kredilerin sorunlu hale gelmesinde bir diğer etkendir. (Selimler, 2006:37)

Muhasebeleştirme Uygulamaları, kredilerin ve takipteki kredilerin muhasebeleştirilmesi işlemlerinde ve ayrılacak karşılıklar konusunda önem arz eden bir başka sebeptir. Bankalar günlük işlemlerinin muhasebeleştirilmesini, 1986 yılında uygulamaya giren THP kapsamında yapmaktadırlar. Kredinin kullandırıldığı tarihte ilgili kredi hesaplarına kayıt yapılır, kredi sorunlu hale geldiğinde de ilgili kredi hesaplarından çıkarılarak Kredilerin Sınıflandırılması ve Bunlar İçin Ayrılacak Karşılıklara İlişkin Usûl ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’te belirtilen hesap gruplarına aktarılır. 15 Mayıs 2001 tarihinde yayımlanan BSYYP, bankaların problemlerine yönelik kalıcı çözümler getirmeyi hedeflerken, 4743 sayılı Mali Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile getirilen ek önlemler ile de desteklenmiştir. Bu bağlamda; ilgili kanuna dayanılarak yapılan denetimlerde, o dönem program kapsamındaki 25 bankanın kullandırdıkları kredileri ve takipteki kredilerini muhasebeleştirirken yasal düzenlemelere uyum, dürüstlük ve şeffaflık konularında sorunlar yaşandığı görülmüştür. (Erkan, 2015:31,32)

69

1.2.4.3. Kredinin Vadesinde Tahsil Edilmemesinden/Edilememesinden Kaynaklanan