• Sonuç bulunamadı

Korumacı ve Serbest Dış Ticaret Politikalarının Uzlaşması

1980’lerdeki dünya ticaretinin şablonu genel kabul gören uluslararası ticaretin doğal kaynaklar, tam rekabet ve sabit üretim faktörlerine bağlı olduğu teorisinden önemli ölçüde uzaklaşmıştır. Richard Cooper’in belirttiği gibi, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana uluslararası ekonomik ilişkilerde teori ile uygulama arasındaki uçurum iyiden iyiye genişlemiştir. İktisatçılar, serbest ticarete dayalı (liberal) dış ticaret teorisi ile uluslararası ticaret gerçekleri arasındaki bu genişleyen farkı, ortadan kaldırmak mümkün değilse bile, azaltmaya çalışmaktadırlar. Fakat, bu çabalar aynı zamanda serbest ticarete dayalı (liberal) ve korumacı (milliyetçi) dış ticaret teorileri arasındaki farkları da azaltmıştır (Gilpin, 2013:270).

Eksik rekabet piyasaları, karşılaştırmalı üstünlüğün doğası ve ticaret ilişkilerinde devletin rolündeki değişmeler geleneksel ticaret teorisi hakkında bir dizi sorunu ortaya çıkarmıştır. Verimlilik, fiyatlar ve talep, sonuçları belirlemede yeterli

126

olmamaya başladıkça nispi pazar payları, dış ticaret hadleri ve ulusal düzeyde ithalat ve ihracat kompozisyonları ilgili oyuncuların pazarlık ve müzakerelerinden fazlasıyla etkilenmeye başlamıştır. Bu belirsizlik, çok uluslu şirketlerle ulusal yönetimlerin müzakere becerileri ve güçleri geliştikçe artacaktır. Daha sonra da ticaret teorisi, pazarlık teorisine ve devletlerin sanayi stratejileri ve pazarlık taktikleri geliştirilmesi neticesinde ortaya çıkan ticaret politikalarına bağlı hale gelecektir.

En önemli teorik gelişmenin ise karşılaştırmalı üstünlük kavramındaki değişimde olduğu görülmektedir. Gerek liberal dış ticaret teorisi ve gerekse de GATT kuralları karşılaştırmalı üstünlüğün temel olarak doğal kaynaklardan beslendiği tam rekabetçi piyasaları (ölçek ekonomisi veya diğer dinamik faktörlerin olmadığı piyasaları) varsaymıştır. Fakat belirtmek gerekir ki, faktör birikimi dinamikleri, teknolojik değişim ve –doğrudan yabancı yatırım ve teknoloji transferi gibi mekanizmalar yoluyla- faktör hareketlerinin uluslararası rekabet üzerindeki etkisi karşılaştırmalı üstünlüğün bu geleneksel ve genellikle durağan algısını büyük oranda sarsmıştır. Şu an ise başlıca gıda, hammadde ve diğer malların ticaretinde uygulanmaktadır. Karşılaştırmalı üstünlüğün gelişebileceği kesin fiziksel limitleri tanımlaması açısından da yararlı olmuştur.

Uzun dönem gerçekleri ne olursa olsun, şu an için liberal ticaret teorisi William Cine’nin tanımladığı “keyfi karşılaştırmalı üstünlük” kavramının artan önemi dikkate alınmalıdır. Bazı mamul ürünlerin ticaretinde uzmanlaşmada –devletlerin emek, sermaye, yetenekli işgücü ve teknolojik gelişimi elde edebilmelerindeki farklılıklar gibi –geleneksel etkenler ( sanayileşen ve gelişen ülkeler bu konularda giderek eşitlendiğinden) belirleyicilik vasıflarını büyük ölçüde yitirmişken, (doğal kaynaklar gibi) diğer bazı geleneksel etkenlerde durum böyle değildir. Bu tip ürünlerde uzmanlaşma kalıpları keyfi olabileceği gibi, rekabetçi olmayan firmaların davranışları ile hükümet müdahaleleri gibi faktörler de hangi ülkenin etkin olacağını belirleyebilir.

Ticaret davranışlarında ve teorilerindeki bu değişim, liberal ve korumacı ticaret politikalarının, en azından mamul mallar gibi geniş bir alanda, dikkate değer şekilde yakınlaştıklarını göstermektedir. Geçen yüzyıl boyunca liberal ticaret teorisi korumacı dış ticaret teorisinin savlarına doğru kaymıştır. Klasik Ricardo formülünde

127

ticaret, iklim, doğal kaynaklar ve emek gücü zenginliği gibi sabit ve değişmez bazı faktörler üzerine kurulmuş, üretim faktörlerinin uluslararası transferi dikkate alınmamıştır. Daha sonra ise, Neo-klasik Heckscher-Ohlin-Samuelson modeli ticaret şablonlarını daha esnek ve toplam faktör bolluğu oranı temelinde, karşılaştırmalı üstünlüğü daha dinamik ve üretim faktörlerini yabancı yatırım ve diğer yollarla yayılan faktörler olarak ele almıştır. Böylece, karşılaştırmalı üstünlüğün hızla gelişmiş ülkelerden azgelişmiş ülkelere doğru yayıldığı ve sanayi içi ticaretin değişik diğer faktörler temeline oturduğu bir dünya ticareti gündeme gelmiştir. Daha sonraki teoriler bu gelişmelerin ve keyfi karşılaştırmalı üstünlüğün, Krugman’ın ifadeleriyle “esasen ülkeler arasında rastgele işbölümüne yol açtığı” bir dünyayı açıklamaya çalışmaktadır.

Liberal dış ticaret teorisinin evrimi liberal ekonomistlerin karşılaştırmalı üstünlüğün keyfi doğasını göz önünde bulundurarak temel korumacı savlara daha fazla kredi vereceklerini göstermektedir. Liberal ekonomistler, karşılaştırmalı üstünlüğün, uluslararası rekabetin ve uluslararası işbölümünün büyük oranda ortak stratejiler ve ulusal politikalarla belirlendiği bir dünyaya uygun kavramlarla düşünmek ve kendilerini yenilemek durumundadır. Liberal ekonomistlerin karşılaştırmalı üstünlüğün var olduğu sürece, kaynağının önemsiz olduğu iddiası tatmin edici olmaktan uzaktır. Bu bağlamda, kimin ne ürettiğinin devletler ve güçlü grupları için temel bir mesele olduğu bir dünyada kimse ticaret şablonlarının belirlenmesini sadece piyasaya bırakmak istemez.

1980’lerin ortalarında ticaret uygulamaları ve liberal dış ticaret teorisi, karşılaştırmalı üstünlüğün keyfi ve dinamik doğası konusunda dikkate değer oranda korumacı dış ticaret görüşüne doğru kaymıştır. Fakat liberaller ve korumacılar bu kaymanın önemi ve sınırları konusunda farklı düşmeye ve düşünmeye devam etmişlerdir. Korumacı dış ticaret tezini savunanlar, karşılaştırmalı üstünlüğün belirli sektörlere sanayi politikaları uygulanmasıyla elde edilebileceğini iddia etmektedirler. Buna karşılık, liberal dış ticaret tezini savunanlar, temel üretim faktörlerinin birikimini besleyecek ve ticari gelişmeleri piyasaya ve özel sektöre bırakacak genel makro politikalara vurgu yapmaktadırlar. Liberaller karşılaştırmalı üstünlüğün oluşturulmasında devletin rolünü takdir etme konusunda geçmişe göre daha başarılı olmakla beraber,

128

bunun tehlikelerine de vurgu yapıp ekonomik çatışmanın ortaya çıkaracağı genel verimlilik kaybı konusunda uyarı yapmaktan geri kalmamaktadırlar.