• Sonuç bulunamadı

3.2. Dış Ticaret Politikasının Araçları

3.2.3. İhracatın Teşviki

Dış ticaret politikası araçları her zaman ithalatın sınırlandırılmasına yönelik olmayabilmektedir. Amaç bazen de ihracatın ya da genel olarak döviz kazandırıcı işlemlerin özendirilmesi olabilmektedir. Bugün dünyada birçok ülke özellikle dış ticarete yeni açılan ekonomiler mallarının dış pazarlarda rekabet gücü kazanabilmesini temin amacıyla üretici ve ihracatçıya mali yardımlarda bulunmaktadır. Mali nitelikli bu yardımlar geniş anlamda vergi muafiyetleri, tercihli döviz kuru uygulamaları, ihracatta vergi iadesi, özel imtiyazlı hükümet anlaşmaları, dolaysız nakit ödemeleri şeklinde olabilmektedir.

İhracatı teşvik politikası, dış ticaret politikası araçları arasında önemli bir yere sahip bulunmaktadır. Ödemeler bilançosunun temel kalemlerinden biri olan ihracat ve onun teşvik edilmesi, özellikle korumacılık eğilimlerinin çoğaldığı günümüz dünyasında giderek önem kazanmaktadır. İhracatın artırılması, gelişme yolundaki ülkeler için döviz elde etmenin en sağlıklı yolu olduğu için, üzerinde önemle durulması gereken bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır.

İhracat teşvikleri, ülkedeki üretimin dış pazarlara satımını gerçekleştirebilmek için firmaları özendirici, dolaysız devlet yardımlarını kapsamaktadır. İhracat teşvikleri, ihracatta devlet yardımları veya ihracatta devlet destekleri olarak da adlandırılmaktadır.

Ödemeler dengesini düzenlemek yani ödemeler bilançosunda meydana gelen dengesizlikleri gidermek için, (gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerde bu dengesizlik çoğunlukla dış ödemeler bilançosu açığı şeklindedir) ithalatı kısmanın yanında ihracatı arttırıcı politikalar uygulanmaktadır. Ülkelerin ihracata dayalı sanayileşme stratejisini benimsemeleri ve serbest ticaret akımlarının etkisi ile ihracat teşviklerinin önemi giderek artmıştır.

Gelişmekte olan ülkelerin çoğu, ithal ikameci sanayileşme stratejisi deneyiminden sonra, 1960-1970’li yıllardan itibaren ihracata dayalı sanayileşme stratejisi uygulamaya başlamıştır. Çünkü ithal ikameci sanayileşme politikası ile oluşan ödemeler bilançosundaki açıklar, dış borçların artması, kaynakların etkinliğinin

78

azalması, enflasyon gibi birçok sorunu ancak ihracata dayalı sanayileşme stratejisi ile çözebileceklerini düşünmüşlerdir.

Bu strateji ile ithalatın serbestleştirilmesi, enflasyonun kontrol altına alınması, döviz kurlarının piyasada oluşmasının sağlanması ve ihracatın özendirilip devletin ekonomik yaşama müdahalesinin azaltılması amaçlanmaktadır. İhracata dayalı sanayileşme stratejisi, dışa dönük sanayileşme, ihracatın özendirilmesi gibi isimlerle de anılmaktadır. Bu strateji aslında mukayeseli üstünlükler teorisine uygundur ve bu teoride anlatılan ekonomik yapının oluşmasını hedefler. Buna göre, dünyadaki ülkeler göreceli olarak daha çok sahip oldukları faktörlere ve kaynaklara odaklanarak uzmanlaşmaları dünya ekonomisinin verimliliğini arttıracaktır. Böylece, ulusal ekonomiler dünya ekonomisinin bir parçası olacaktır. Burada sanayileşmede seçicilik esastır. Dolayısıyla gelişme potansiyeli olan ve uluslararası piyasalarda rekabet edebilecek sektörler özendirilir ve desteklenir. Üretimin temel amacı iç piyasa değil ağırlıklı olarak yurt dışı piyasalardır. Sonuçta firmaların üretim kapasiteleri optimum ölçekte kurulabilir. Ve ölçek ekonomilerinden yararlanma fırsatı da doğmuş olur (Durman, Önder, 2007:12).

Yapılan araştırmalar ve deneyimler göstermiştir ki ihracata dayalı sanayileşme stratejisi benimseyen ülkeler daha hızlı büyümüşlerdir. Kore, Hong Kong, Singapur ve Tayvan gibi ülkeler ihracata dayalı sanayileşme modelini benimserken, Brezilya, Hindistan, Arjantin, Mısır gibi ülkeler zamanında ithal ikamesini benimsemişlerdir. Birçok iktisatçıya göre uluslararası ticareti serbestleştirmeye yönelik olarak uygulanan ihracata dayalı sanayileşme modeli kalkınmanın güçlü bir aracıdır. İhracata dayalı sanayileşme modeli çerçevesinde uygulanacak olan dış ticaret politikaları ile ulusal ekonominin rekabet gücü arttırılmaya çalışılır. Rekabet sonucunda, oluşmuş olan ya da oluşabilecek tekellerin kırılması, girişimcilerin rekabet sonucu kaliteyi arttırabilecekleri, fiyatları düşürebilecekleri, üretimde uygulanan teknik ve yöntemleri geliştirecekleri umulur. Böylece, ekonomi hızlı bir gelişme içine girip dinamizm kazanır.

Ekonomiler yetersiz yatırım, yetersiz üretim, işsizlik, teknolojik yetersizlik, geri kalmışlık, dış ödemeler bilançosu açıkları ve bölgeler arası gelişme farklılıkları gibi

79

sorunlar ile karşı karşıya kalabilir. Bu sorunlar gelişmiş ya da gelişmekte olan ülke ayırımı olmadan bütün ülkeler de ortaya çıkabilir ve bu sorunların çözümünde bütün ülkelerde bazı ekonomik politikalar uygulanmaktadır. Teşvikler de genel iktisat politikasının bir alt aracı olarak ülkelerde uygulanan ekonomi politikasına uyumlu olarak tek başına ya da diğer iktisat politikaları ile birlikte uygulanabilir.

Uygulamada olan teşvikler devletin, belirli bir harcama yapmasını ya da gelecekte olan gelirinden vazgeçmesini gerektirmektedir. Dolayısıyla devlet kaynaklarının bazı sorunlar veya amaçlar doğrultusunda kullanılması anlamına gelmektedir. Devlet, sahip olduğu kaynakların dağıtımına karar verirken, önceliklerin belirlenmesi ve bu doğrultuda kaynakların dağıtılması büyük önem taşımaktadır.

Teşvikler, rekabet ortamını bozabilir veya bazı kayırmalara ve istismarlara neden olabilir. Teşviklerin başarısı ise şu şekilde incelenebilir. Verilen teşvik ile yukarıda sayılan amaçlardan sağlanan faydanın, piyasa mekanizmasında yarattığı tahribattan daha fazla olması halinde verilen teşvik başarılıdır denebilir. Teşviklerin ortaya çıkardığı kötüye kullanımlara örnek olarak ihracat sübvansiyonlarından faydalanmak için yapılan hayali ihracat örnek olarak gösterilebilir.

Uygulamada yer alan teşvik tedbirleri belli amaçlara yönelik uygulanmaktadır. Amaca göre uygulanan teşvik tedbirleri bir nevi hastalığın çeşidine göre verilen ilaca benzemektedir. Ekonomideki hastalıklarında çok çeşitli olduğu düşünüldüğünde uygulanan pek çok çeşit teşvik uygulaması vardır. Uygulanan teşvik tedbirlerinin çeşitliliği teşviklerin tanımlanması ve sınıflanması gerekliliğini de beraberinde getirmektedir. Bu şekilde ihracat teşviklerinin teşvik sisteminin neresinde olduğu daha da rahat anlaşılacaktır.

Bu bağlamda, teşvik, bazı bölgelerin veya belirli ekonomik faaliyetlerin diğerlerine nazaran daha hızlı ve fazla gelişmesini sağlamak amacıyla devlet veya devletin kurumları tarafından verilen her türlü maddi veya maddi olmayan yardım, destek ve özendirme önlemleri olarak tanımlanmaktadır. Diğer bir deyişle; üreticilerin devletin desteği olmadan elde edebilecekleri kardan daha yüksek bir kar elde etmesi veya tüketicilerin mal ve hizmetleri yüksek bir kar elde etmesi veya tüketicilerin mal ve

80

hizmetleri daha düşük fiyata satın almasına yönelik uygulanan devlet müdahaleleri teşvik olarak tanımlanmaktadır (Durman, Önder, 2007:14).

Bu durumda, teşvikler kaynakların ülke ekonomisi açısından daha yararlı olduğuna karar verilen alanlara yöneltilmesinde etkin bir araçtır. Teşvikler veriliş şekillerine göre iki ana gruba ayrılabilir. Bunlar nakit teşvikler ve nakit olmayan teşviklerdir (Durman, Önder, 2007:15).

Nakit teşvikler, devlet bütçesinden veya devletin yönetiminde olan bir fondan belirli sektörlere, teşebbüslere ve bölgelere verilen hibeler, primler ve destekleme alımları olarak karşımıza çıkmaktadır. Nakit olmayan teşvikler ise, firmalara, bölgelere ve sektörlere yönelik muafiyet ve avantaj sağlayan unsurlardır. Devletin işletmelerden hükümdarlık hakkına dayanarak aldığı vergilerin tamamından veya bir kısmında vazgeçmesi, işveren sigorta payından vazgeçmesi, düşük faizli kredi temini, kredilere hazine garantisi vb gibi uygulamalar da nakdi olmayan teşvikleri oluşturmaktadır. İhracat teşvikleri de yapısı ve çeşitliliği ile hem nakit hem de nakit olmayan teşvikler sınıfına girmektedir (Durman, Önder, 2007:15).

Teşvikler, daha birçok farklı şekilde sınıflandırılabilir. Örneğin; veriliş amaçlarına göre teşvikler, bölgesel, sektörel ve spesifik teşvikler olarak sınıflandırılmaktadır. Bölgesel teşvikler, herhangi bir bölgensin gelişmesine ve kalkınmasına yönelik verilen nakit ve nakit olmayan teşviklerin tamamı bölgesel teşvik olarak tanımlanır. Bu teşvik ile ülkede bölgeler arası gelişmişlik farkları azaltılmaya çalışılmaktadır (Durman, Önder, 2007:16).

Buna karşılık, teşvikin verilme amacı herhangi bir sektörün gelişmesi ve ilerlemesine yönelik olması durumunda sektörel teşvik olarak nitelendirilir. Her sektörün gelişmesi aynı önem derecesine sahip değildir. Bazı sektörlerin öncelikleri vardır. Bu öncelikli sektörler devlet tarafından saptanacak teşvikler aracılığıyla desteklenmektedir.

81

Spesifik teşvikler kapsamında ise, spesifik bir alanın veya bir problemin çözümlenmesine yönelik olarak verilen nakit veya nakit olmayan teşviklerin tamamı yer almaktadır. İhracat teşvikleri spesifik teşvik sınıfına girmektedir.

İhracatı teşvik tedbirleri ülkeden ülkeye büyük farklılıklar göstermesine rağmen, genel olarak çeşitli ülkelerde uygulanmakta olan teşvik tedbirlerini esas olarak dört ana başlık altında toplamak mümkündür. Bunlar İhracata ödenen prim sistemi, ihracatta vergi iadesi ile vergi indirim ve muafiyeti, üretim girdi teşvikleri ve devlet pazarlama yardımlarıdır (Karluk, 1996:195).

İhracatı teşvik tedbirlerinin birincisi ihracatta prim sistemidir. Bu sistemin esasını, ihraç malı üreten üreticilere ve dolayısıyla ihracatçılara genel anlamda para olarak devlet tarafından yapılan yardımlar oluşturmaktadır. Sistem bu şekliyle kısmi bir devalüasyon niteliği taşımakta olup, ithalatın miktar kısıtlamaları ve gümrük vergileri ile sınırladığı ekonomilerde uygulanmaktadır (Karluk, 1996:195).

İhracatı teşvik tedbirlerinin ikincisini ihracatta vergi iadesi ile vergi muafiyeti ve indirimleri teşkil etmektedir. İhracat için üretim yapılan bazı malların içinde ithal malı unsurlar da bulunmaktadır. Uygulanan gümrük vergisi nedeniyle ihraç ürünü içindeki ithal malı, o ürünün fiyatını arttırıcı bir etki yapabilecektir. Buna benzer bir durum ithal mallarındaki iç vergi yükünün arttırılması durumunda da ortaya çıkabilmektedir. Bu sebeple ihracatçıların dış pazarlarda fiyat yönünden rekabet edebilmeleri için bu mali yüklerden muaf tutulmaları önem arz etmektedir. Gerçekten de, bir ihraç ürünü içindeki ithal malının gümrük vergisine tabi olması, ihracatçının yurt içinde ürettiği malın değerine oranla daha fazla vergi ödemesini gerektiren bir durum olarak ortaya çıkar. Dolayısıyla, bir malın ihracının desteklenmesi söz konusu olduğunda, bu desteğin o malın üretiminde kullanılan ithal girdi veya malın maliyet etkisi oranında olması gerekmektedir. Bu ise, başlıca vergi iadesi ile vergi muafiyet ve indirimi yoluyla gerçekleştirilmektedir (Karluk, 1996:196).

İhracatı teşvik tedbirlerinin üçüncüsü, girdi teşvikleridir. Girdi teşviklerini başlıca üç ana başlık altında toplamak mümkündür. Birinci grup teşvikler, yatırımlar, işletme sermayesi ve ihracat kredileri üzerine etkili olan tedbirleri kapsamaktadır. Burada

82

amaç, ihracatçıya mali gücünün sınırlı kaldığı alanlarda yardımcı olarak onu ihracata yöneltebilmektir. Ucuz kredi, ihracatçı için önemli bir mali imkân olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu krediler, genel olarak yatırım ve işletme sermayesi ile üretim ve satışın finansmanında kullanılmaktadır. İkinci grup teşvikler ihracat kredi sigortası ile ilgili bulunmaktadır. Burada, ihracatçıya verilen kredinin garantisi veya sigortası önem kazanmakta ve devlet bu konuda ihracatçılara yardımcı olmaktadır. İhracatçıya ucuz fiyatla hammadde sağlanması, ulaşım ücretlerinde indirim ve personel eğitimi gibi diğer üretim faktörlerinin teşviki de sonuncu grup altında belirtilebilmektedir (Karluk, 1996:196).

İhracatı teşvik tedbirlerinin dördüncüsü, devletin yaptığı pazarlama yardımlarıdır. İhracatçı kuruluşlara ürünlerini pazarlamada karşılaşmış oldukları sorunları çözümleyebilmek için özellikle gelişme yolunda olan ülkelerde devlet yardımı bir zorunluluk olmaktadır. Çünkü, bu ülkelerdeki işletmeler gelişmiş ülkelerin işletmeleri ile karşılaştırıldığında küçük ölçekli olmakta ve ürünlerini dış piyasalarda pazarlayacak ve bu konuda araştırma yapacak güçten yoksun bulunmaktadır. Bu sebeple dış piyasalar hakkında bilgi toplama, dış ülkelerde sergi açma, ihracat elemanı yetiştirme, ambalajlama ile ilgili hizmetlerin kamu kuruluşlarınca düşük ücretlerle veya karşılıksız olarak yapılması gerekli olmaktadır (Karluk, 1996:196). Ülkelerin ekonomide ihracatın geliştirilmesi için teşvik tedbirleri uygulaması ihracatın arttırılması, ekonomide uygun kaynak tahsisinin sağlanması ve sosyal karlılığın gereklerinin yerine getirilmesi amaçlarına yönelik olabilmektedir. Sosyal karlılık, ihracatın teşvikine ve ithal ikamesine aynı teşvikleri ve korumayı sağlamayı amaçlamaktadır.

Yabancı pazarlara girmenin getireceği ek giderler (pazarlama için bilgi toplama maliyetleri, ihracatın dahili ekonomide karşılaşabileceğinden daha fazla riskle karşılaşması gibi) uygun teşviklerle karşılanmak durumundadır. İhracatçılara gerekli teşvikler sağlanırken tıpkı genç sanayilerin tarife ile korunmasında olduğu gibi, teşvikler yeni pazarlar kazanılıncaya kadar sürdürülmeli ve zamanı geldiğinde de kaldırılmalıdır. Ekonomide ihracatı teşvik tedbirlerinin amacı, ihracat pazarlarına üretim yapan üreticileri, aynen tarife ve miktar kısıtlaması ile iç üreticileri rakip ülkelerin rekabetinden korumada olduğu gibi, koruma olduğunu belirtmek

83

gerekmektedir. Tarife ve miktar kısıtlamaları bir anlamda ithal ikamesi üreticilerine dolaysız bir şekilde mali yardım sağlarken, ihracatı teşvik tedbirleri de yerli ürünlere dış pazarlarda rekabet gücü kazandırmaktadır.

İhracatı teşvik tedbirlerinin ekonomide etkin bir şekilde uygulanabilmesi için gözden uzak tutulmaması gereken bazı hususlar bulunmaktadır. Bunlardan ilki, teşvik tedbirlerinde mümkün olduğu kadar özel üretim yardımlarından kaçınmaktır. Diğer bir deyişle, uygulamaya konulan teşvik tedbirleri sadece belirli kesimi değil, belirli bir amaç doğrultusunda ilgili bütün kesimleri kapsamak durumundadır.

Üzerinde durulması gereken ikinci husus, teşviklerin mümkün olduğu kadar yeni ihraç ürünleri ile sınırlandırılması veya ihracat potansiyeli olan üretimin teşviki için kullanılmasıyla ile ilgili bulunmaktadır. Buradaki amaç, zaten mevcut olan ihracata daha fazla kar sağlamak değil, bu kesimin başlangıçtaki dezavantajını ortadan kaldırarak ihracatını arttırmasına imkân vermektir. Öte yandan; ihracatı teşvik tedbirleri, mümkün olduğu kadar uluslararası alanda tarife korumalarına ve misillemelere yol açmayacak nitelikte olması gerekmektedir. Uluslararası ticarette geçerli olan kurallara göre, ithalata tarife ve miktar kısıtlamaları uygulamak bir ölçüde mümkün iken, ihracatı geliştirmek için ihracata mali yardımda bulunmak misillemelere yol açabilmektedir. Bundan dolayı, ihracatı teşvik tedbiri uygularken, misilleme gerektirmeyen tedbirler uygulanmalıdır. Örnek vermek gerekirse, ihracatçılara devletçe sağlanan pazar bilgileri, çeşitli ticaret fuarı organizasyonları, tercihli ihracat kredileri ve garantileri bu tür teşvik uygulamalarına örnek olarak verilebilir.

İhracatı teşvik uygulamaları ile ilgili olarak üzerinde durulması gereken üçüncü husus, selektif uygulamalar yapılırken, firmalar arasında yüksek maliyetlerle üretim yapan firmalar yerine, daha düşük maliyetlerle üretim yapan firmaların tercih edilmesidir. Aksi bir uygulama, adaletsiz bir uygulama olacağı gibi, ekonomik etkinlikten uzak ve kaynak israfına neden olan bir uygulama da olacaktır.

İhracatı teşvik uygulamaları ile ilgili olarak üzerinde durulması gereken dördüncü husus, teşvik tedbirlerinin istikrarlı bir biçimde uygulanmasıdır. İhracatı teşvik tedbirlerinin istenen amaca ulaşabilmesi için, bu tedbirlerin mutlaka belli bir

84

dönemde kesin ve kararlı biçimde uygulanması gerekir. Teşvik tedbirlerinde sık ve devamlı değişmeler ve kesinlikten uzaklaşmalar, bunların etkinliklerini büyük ölçüde azaltarak kendilerinden beklenen faydanın doğmasına engel olacaklardır.

İhracatı teşvik uygulamalarının bir diğer yönü, bir ülkenin teşvik uygulamalarından ekonomisi zarar gören ülkelerin uyguladıkları karşı tedbirlere ilişkindir. Diğer bir deyişle, ihracatı teşvik tedbirleri ve ülkelerin ihracatlarını teşvik amacıyla uyguladıkları sübvansiyonlar ile bu uygulamalara karşı alınan karşı önlemler birlikte değerlendirilerek ele alınmaktadır. Belirtilen hususlarla ilgili düzenlemeler, Genel Anlaşmanın VI, XVI ve XXIII uncu Maddelerinin Uygulanması ve Yorumu ile Sübvansiyonlar Kodu olarak Tokyo ve Uruguay Round görüşmelerinde ele alınmış ve alınan kararlar sonucu söz konusu kod Genel Anlaşma’nın (Nihai Senet) içine dahil edilmiştir.

Söz konusu Anlaşmada, sübvansiyonun tanımı yapıldıktan sonra, bu tanıma giren sübvansiyonlar üç ayrı kategoride sınıflandırılmıştır. Böylece, sübvansiyonlar, “yasaklanmış sübvansiyonlar” , “karşı tedbir alınabilir sübvansiyonlar”, “karşı tedbir alınmayan sübvansiyonlar” olmak üzere üçe ayrılmıştır.

GATT Anlaşmasının 94 üncü maddesinde sübvansiyon tanımlanmıştır. Buna göre; sübvansiyon devlet veya bir kamu kuruluşu tarafından hibe, kredi ve hisse katılımı gibi doğrudan fon transferi şeklinde uygulamada bulunulması veya bu uygulamaların doğrudan fon ya da yükümlülük transferini kapsaması (kredi garantisi gibi) , tahakkuk etmiş bulunan bir devlet gelirinin affedilmesi veya tahsil edilmemesi (vergi ertelemeleri), devletin genel altyapı dışında kalan alanlarda mal veya hizmet sağlaması veya mal satın alması, devletin bir fon mekanizmasına ödemeler yapması, garanti sağlaması veya bir özel kuruluşa belirtilen fonksiyonları yürütme görevini vermesi ve GATT’ın ihracat teşviklerinin kaldırılmasını öngören 16 ıncı maddesi anlamında herhangi bir şekilde gelir veya fiyat desteği verilmesi sonucunda bir yarar sağlanması şekillerinde ortaya çıkan mali katkılar olarak tanımlanmıştır (Karluk, 1996:198).

GATT 1994 Anlaşmasında “yasaklanmış sübvansiyonlar”, yasal olarak veya fiilen sadece veya diğer bazı şartlarla birlikte ihracat performansına bağlanmış

85

sübvansiyonlar, yasal olarak veya fiilen sadece veya diğer bazı şartlarla birlikte yerli kullanım ithal edilmiş mal kullanımının üzerinde olmasına bağlanmış sübvansiyonlar, hükümetler tarafından ihracat performansına bağlı olarak doğrudan yapılan sübvansiyonlar, ihracata prim verilmesi anlamına gelen döviz muhafaza imkanına yol açan (ihracatçının kazandığı dövizi yurt dışında tutabilme imkanı) uygulamalar, ihraç malları için iç piyasada avantajlı taşıma ücretleri uygulaması, ihracat amacıyla yapılan üretime, tüketim amacıyla yapılan üretimden daha elverişli şartlarda ithal edilmiş ya da iç piyasadan mal ve hizmet sağlanması, iç piyasada ödenmesi gereken dolaysız vergiler ile sigorta primlerinin ihracata yönelik üretimde muaf tutulması, iadesi ya da ertelenmesi, ihracat amaçlı gerçekleştirilen üretimde dolaysız vergi matrahının hesaplanmasında tüketime dönük üretime göre avantaj sağlanması, ihracat amacıyla yapılan üretimde kullanılan mal ve hizmetlerin daha önceki aşamalarına ait kümülatif dolaylı vergilerin, iç tüketim amacıyla yapılan üretime göre daha yüksek oranlarda muaf tutulması, iadesi veya ertelenmesi (KDV iadeleri hariç), ihraç mallarına giren ithal mallarına tanınan vergi iadesi veya indirimi oranlarının normal ithalata tanınandan daha yüksek oranda tutulması, ihracat kredi garantisi veya sigortası programlarının uzun dönemde doğan giderleri karşılamayacağı açık olan ya da bu konuda risk bulunan prim oranlarıyla yürürlüğe konması, hükümetlerce ihracatçılara serbest piyasa koşullarından daha elverişli ihracat kredisi sağlanması veya kredi temininde ortaya çıkan gider ve kayıpların üstlenilmesi ve GATT’ın 16 ıncı maddesine göre ihracat sübvansiyonu oluşturan ve devlet hazinesine yük oluşturan uygulamalar olarak belirtilmiş ve sayılmış bulunmaktadır (Karluk, 1996:199).

GATT 1994 Anlaşması’nda “karşı tedbir alınabilir sübvansiyonlar”, bir üye ülkenin yerli sanayine zarar veren, GATT 1994 Anlaşmasının özellikle de 2 inci maddesindeki tarife ve eş etkili vergilerde sağlanacak tavizlerin bir sonucu olarak diğer üye ülkeler lehine ortaya çıkacak bir kazancın yok edilmesi veya eksik oluşmasına yol açan ve keza bir üye ülkenin çıkarlarına ciddi zarar getiren sübvansiyonlar olarak belirtilmiştir. Buradaki ciddi zarar deyimi ciddi tehdidi de içermektedir. Bu hükümler Tarım Anlaşmasının 13 üncü maddesinde belirtilen tarımsal ürünlerde sürdürülmekte olan sübvansiyonlara uygulanmaktadır. Bir ürüne değeri üzerinden verilen toplam sübvansiyonların ürünün değerinin % 5’ini aşması, bir sanayi veya bir işletme tarafından sürdürülen işletme zararlarının kapatılmasına

86

yönelik olması ve devlet tarafından borçların affedilmesi veya borç geri ödemelerini karşılaması durumları ciddi zarar olarak değerlendirilmektedir (Karluk, 1996:200).

GATT 1994 Anlaşmasında, karşı tedbir alınmayan sübvansiyonlar aşağıda belirtildiği gibidir. Spesifik olmayan sübvansiyonlar ile spesifik olmakla birlikte, firmalarca veya yüksek eğitim ve araştırma kuruluşlarınca firmalarla yapılan ve sözleşme bazında yürütülen araştırma faaliyetleri için yapılan yardımlara ilişkin şartlara uyan sübvansiyonlardır. Ancak; yardımın, sınai araştırma giderlerinin % 75’ni ya da pazara giriş öncesi geliştirme faaliyeti giderlerinin % 50’sini aşmaması gerekir (Karluk, 1996:201).

Keza; bir üye ülke topraklarında, bölgesel kalkınma programları kapsamında geri kalmış bölgelere verilen ve spesifik olmayan yardımlar da, karşı tedbir alınmayan sübvansiyon niteliğindedir. Ancak; bu yardımların her geri kalmış bölgenin coğrafi, iktisadi ve idari kimliği ile açık ve net olarak belirlenmesi, bölgenin sahip olduğu olanaksızlık ve geri kalmışlık unsurlarının tarafsız ve objektif olarak belirlenmesi,