• Sonuç bulunamadı

Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi

2.2. Dış Ticaret Teorilerine Genel Bir Bakış

2.2.2. Klasik Dış Ticaret Teorileri

2.2.2.1. Arz Yönlü Dış Ticaret Teorileri

2.2.2.1.2. Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi

David Ricardo, Smith’in uluslararası ticaretin nedenlerine ilişkin açıklamalarının yetersizliğinden hareket ederek Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi’ni ortaya

26

koymuştur. Bununla, bir ülkenin her iki malın üretiminde mutlak üstünlüğe sahip olması durumunda bile ikisi için de karlı ticaret yapma olanağı bulunduğunu göstermek istemiştir. Bu açıklamalara göre, uluslararası ticaret akımlarını doğuran ana neden, bir malın üretiminde bir ülkenin diğerine göre sahip olduğu karşılaştırmalı üstünlüktür. Bu konuda belirleyici role sahip olan faktör mutlak üstünlükler değildir (Seyidoğlu, 1994:31).

Ricardo’ya göre, uluslararası ticareti mutlak üstünlüklere dayandırmaya gerek bulunmamaktadır. Böyle bir yaklaşım teorinin kapsamını daraltmaktadır. Çünkü mutlak üstünlükler, karşılaştırmalı üstünlüklerin özel bir durumu gibidir. Karşılaştırmalı üstünlüklerin gerçekleştiği durumlarda mutlak üstünlük de vardır. Ama bunun tersi geçerli değildir, yani karşılaştırmalı üstünlük elde edilen her durumda mutlak üstünlük bulunmayabilir.

Ricardo, bir ülkenin ürettiği iki malda da mutlak bir dezavantaja, diğer ülkenin de ürettiği iki malda da avantaja sahip olabileceğini, ancak bu durumda da ülkeler arasında ticaret yapılabileceğini ve bu ticaretten her iki ülkenin de yarar sağlayabileceğini ortaya koymuştur. Ricardo’ya göre; iki mallı bir ekonomide her iki malın üretiminde de mutlak bir dezavantaja sahip olan ülkenin, daha az dezavantaja sahip olduğu malı üretip ihraç etmesi durumunda, bu ülkenin bu malın üretim ve ihracatında karşılaştırmalı bir üstünlüğe sahip olması mümkün olacaktır. Bu durumda, belirtilen ülke, daha fazla dezavantaja sahip olduğu malın üretiminden vazgeçerek bu malı ithal etme yoluna gidecektir. İki ülke arasında dış ticaretin belirtilen şekilde ortaya çıkıp işlemesi karşılaştırmalı üstünlükler teorisi olarak adlandırılmaktadır.

Ricardo’nun bu şekilde ortaya koyduğu karşılaştırmalı üstünlükler teorisinin dayandığı bazı varsayımlar bulunmaktadır. İki ülke ve iki mal söz konusudur. Emek değer teorisi esastır. Emek ülke içerisinde tam hareketli ülkeler arasında ise hareketsizdir. Bütün mal ve faktör piyasalarında tam rekabet geçerlidir. Ülke içinde gelir dağılımı ticaretten etkilenmemektedir. Teknolojik değişme yoktur. Sabit üretim maliyeti geçerlidir. Taşıma giderleri ihmal edilmektedir. Yalnızca takasa dayalı ticaretin olduğu kabul edilmektedir. Parasal analiz yapılmamaktadır.

27

Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisini iki ülke ve iki malın üretildiği aşağıdaki örnek ile açıklayabiliriz.

Kumaş (metre) Şarap (litre) Sonuç

İngiltere 24 12 Kumaş üretir. Portekiz 3 6 Şarap üretir. Yukarıdaki örneğe göre, İngiltere kumaşı 24/3=8 kat daha ucuza üretirken, şarabı 12/6=2 kat daha ucuza üretmektedir. Yani İngiltere her iki malda da mutlak üstünlüğe sahiptir. İşte bu durumu Adam Smith’in mutlak üstünlükler teorisi ile açıklamak güçtür.

Smith’in mutlak üstünlükler teorisindeki bu eksikliği gidermek için David Ricardo karşılaştırmalı üstünlükler teorisini geliştirmiştir. Karşılaştırmalı üstünlükler teorisine göre yukarıda görülen örnek durumunda dahi ülkeler karlı dış ticaret yapabileceklerdir. Çünkü, İngiltere mallardaki üstünlük derecesi farklıdır. Bu nedenle İngiltere ülkesi göreceli olarak daha üstün yani iç maliyetler açısından daha avantajlı olduğu malda uzmanlaşmalı diğer malın üretimini Portekiz’e bırakmalıdır. Adam Smith’in yaklaşımında tablo dikey olarak okunurken, Ricardo’nun yaklaşımında tablo yatay olarak okunmaktadır.

Bu durumda, İngiltere’de iç fiyatlar 1 kumaş, ½ şaraba, buna karşılık Portekiz’de iç fiyatlar 1 kumaş, 2 şaraba eşit bulunmaktadır. İç fiyatlara bakıldığında İngiltere’de 1 metre kumaş ile ½ litre şarap alınabilmektedir. Portekiz’de ise şarabın ucuz olmasıdır. Yani İngiltere kumaş üretiminde karşılaştırmalı üstünlüğe sahiptir. Böyle bir durumda Portekiz şarap üretiminde uzmanlaşarak kumaşı İngiltere’den almalı, İngiltere ise kumaş üretiminde uzmanlaşarak şarabı Portekiz’den almalıdır.

Dolayısıyla üretim faktörü olarak sadece emek faktörünün ele alındığı David Ricardo’nun karşılaştırmalı üstünlükler modeline göre, bir ülke üretiminde emeğin görece verimli olduğu ürünleri ihraç etmeli, buna karşın üretiminde emeğin görece verimsiz olduğu ürünleri ithal etmelidir.

Tüm bu açıklamalara karşın, Ricardo’nun Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi’nin daha sonra bazı eksiklikler taşıdığı görülmüştür. Bu eksiklikleri şöyle sıralayabiliriz. Model emek değer teorisine dayanmakta, diğer üretim faktörlerinin etkisi ihmal edilmektedir. İşgücü verimliliğinin ülkeler arasındaki farklılığın hangi faktörlerden

28

ileri geldiği açıklanmamıştır. İşgücü ülke içinde tam hareketli, ülkeler arasında ise tam hareketsizdir. Fakat gerçekte işçilerin ülke içindeki hareketliliği tam olmadığı gibi ülkeler arasındaki hareketliliği de sıfır değildir. Karşılaştırmalı teori bir arz teorisidir. Talep üzerinde durulmamıştır. Sadece sabit maliyet koşullarına yer verilmiş olup, artan ya da azalan maliyet koşulları dikkate alınmamıştır. Ricardo modelinde sabit maliyet koşulları altında tam bir uzmanlaşma vardır. Teori, statik bir modele dayanmakta olup, zaman ve değişme faktörleri ele alınmamaktadır (Seyidoğlu, 1994:33).

Yukarıda da belirtildiği gibi, Ricardo’nun karşılaştırmalı üstünlükler teorisi büyük

ölçüde emek değer teorisine dayanmaktadır. Emek değer teorisi, bir malın değerini o malın üretimine giren emek ile ölçmektedir. Bu teori, günümüzde geçerliliğe sahip değildir. Çünkü, emek üretiminde ne tek üretim faktörü ve ne de sabit bir oranda üretime katılan bir faktördür. Üretimi gerçekleştirmek için emek ile birlikte tabiat, sermaye ve girişimcilik gibi diğer üretim faktörlerine de ihtiyaç vard

Klasik iktisat teorisi, dış ticaret emek verimliliğinin ülkeler arasında farklı olmasına bağlamaktadır. Fakat emek verimliliğinin ülkeler arasındaki farklılığın hangi sebeplerden kaynaklandığını açıklamamaktadır. Ricardo, bir ülkenin üretiminde göreli olarak daha fazla emek verimliliğine sahip olduğu malların üretimine diğer bir deyişle ülkelerin emek maliyetlerinin en düşük bulunduğu malların üretimine yönelmelerini önermektedir. Oysa üretimi etkileyen diğer faktörler de vardır.

Nitekim; neo-klasik iktisatçılar Ricardo ve diğer klasik iktisatçıların aksine emek değer teorisinin geçerliliğini savunmanın mümkün olamayacağını, çünkü üretimde sermaye, doğal kaynaklar ve müteşebbis gibi diğer faktörlerin de bulunduğunu, ayrıca emeğin homojen olmayıp çeşitli kalitelerinin bulunabileceğini kabul etmişlerdir. Nitekim; J.Viner emeğin yanında diğer üretim faktörlerinin de modele sokulması durumunda karşılaştırmalı üstünlükler teorisinin geçerliliğini koruyabileceğini belirtmiş, G. Haberler ise fırsat maliyeti teorisi ile konuya açıklık getirmiştir. Haberler, emeğin dışındaki diğer üretim faktörlerinin de dikkate alınması durumunda iki ülkedeki fırsat maliyetlerinin farklı olması durumunda, karşılaştırmalı üstünlükler teorisinin emek değer teorisine dayanmadan dahi aynı sonuçları vereceğini öne sürmüştür (Karluk, 1996:17).

29

Fırsat maliyeti teorisine göre, bir malın fırsat maliyeti, o malın üretimi için vazgeçilen bütün üretim faktörlerinin toplam maliyetine eşit bulunmaktadır. Bu durumda, bir malın üretim maliyeti, emek, sermaye, tabiat (toprak), müteşebbis gibi bütün üretim faktörlerini kapsamakta ve faktörlerin homojen olup olmaması sorunu da böylece ortadan kalkmaktadır. Çünkü, bir malın üretiminden vazgeçmekle, diğer bir mal üretilmekte, üretilmeyen maldan tasarruf edilen faktörler ise üretilen mal için kullanılmaktadır. Örneğin; Türkiye bir birim kumaş üretmek için buğday üretiminden vazgeçiyorsa, kumaşın alternatif maliyeti Türkiye’de yarım birim buğdaydır. Çünkü, Türkiye bir birim kumaş üretmek için buğday üretiminde kullanacağı üretim faktörlerini tasarruf edip, bunu kumaş üretimine aktaracaktır (Karluk, 1996:18).

Dış ticaret teorisinde fırsat maliyetleri, en iyi bir şekilde üretim olanakları veya dönüşüm eğrisi ile gösterilmektedir. Çünkü, bu yolla bir ülkenin iki farklı maldan üretebileceği çeşitli alternatif bileşimleri göstermek mümkündür. Üretim olanakları eğrisi, bir ülkenin veri teknoloji ve üretim faktörleri varsayımı altında üretilebileceği azami mal ve hizmet miktarlarını gösteren bir eğridir. Bu eğri, bir anlamda üretim sınırını da ifade eder. Eğri, faktörlerin tam kullanımı ve bunların en etkin bir şekilde tahsisi varsayımı altında muhtelif üretim çıktılarını gösterir.

2.2.2.1.3.Heckscher-Ohlin Teorisi

Karşılaştırmalı üstünlükler teorisine en önemli katkı Neo-klasik iktisatçı Heckscher Ohlin tarafından sağlanmıştır. Literatüre Heckscher Ohlin teorisi olarak geçen teori, ekonomide emek ve sermaye olarak iki önemli faktörü dikkate almaktadır. Aslında, Heckscher Ohlin teorisi, Faktör Fiyat Eşitliği teorisi, Stolper Samuelson teorisi ve Rybezynski teorilerine dayanmaktadır.

Heckscher Ohlin teorisine göre, ülkeler arasında aynı mallar için üretim fonksiyonlarının aynı olduğu kabul edilerek, dış ticaretin temel nedeninin, ülkelerin sahip oldukları nisbi faktör zenginlikleri olduğu ileri sürülmektedir. Bu durumda, dış ticaretin en önemli yapılma nedeni, ülkelerin farklı faktör donanım ve yoğunluklarına sahip olmaları olarak karşımıza çıkmaktadır. Gerçekten de, dünyadaki bazı ülkeler daha fazla emek faktörüne, bazı ülkeler ise daha fazla sermaye faktörüne sahip bulunmaktadır. Bu durumda ise, her ülke daha yoğun biçimde sahip olduğu üretim

30

faktörüne göre üretimini şekillendirip uzmanlaşma yoluna giderek, ihracatta da o Böylece; her ülke kendisinde bol olan üretim faktörünün daha çok kullanıldığı malın üretiminde uzmanlaşmakta ve bu malı ihraç etmektedir. İhracat, bu malın üretiminde kullanılan faktörlere olan talebi arttırmaktadır. Diğer taraftan; ülkede nispi olarak daha az bulunan faktörleri kullanarak üretilen mallar dışarıdan ithal edilir ve dolayısıyla bu malların üretiminde kullanılan faktörler ülke içinde daha az kıt duruma gelir. İhracat ile ülke içinde çok olan üretim faktörüne talep artacağı için onun fiyatında bir yükselme söz konusu olmaktadır. Öte yandan; ithalat ile ülke içinde kıt ve pahalı olan faktöre talep azalacağı için fiyatında bir düşme olacaktır. Bu durumda; Heckscher Ohlin teorisine göre, dış ticaret ülkelerin bol olarak sahip oldukları faktörün fiyatını yükseltirken kıt olan faktörün fiyatını ise düşürerek ülkeler arasında nispi olarak faktör fiyatlarının eşitlenmesine yol açmaktadır. Belli şartlar altında faktör fiyatları eşitliğine yönelen bu hareket normal olarak faktör fiyatlarında tam bir eşitlik sağlanana kadar devam etmektedir. Buna faktör fiyatları eşitliği teorisi adı verilmektedir. Ancak; belirtmek gerekir ki, ülkeler arasında çeşitli açılardan var olan farklılıklar nedeniyle, gerçek ekonomik hayatta faktör fiyatları eşitliğinin tam olarak sağlandığı söylenemez.

2.2.2.1.4.Heckscher-Ohlin Teorisine Dayalı Teoriler ve Leontief Paradoksu

Heckscher Ohlin Teorisinin gelir dağılımı etkisi ve boyutu ise F.Stolper ve Paul Samuelson tarafından ortaya konulduğu için bu teoriye Stolper Samuelson Gelir Dağılımı teorisi adı verilmiştir. Buna göre; serbest dış ticaret, ülkede bol bulunan üretim faktörlerinin gelirini yükseltirken, kıt faktörün gelirini düşürür. Serbest dış ticaret ülke içindeki gelir dağılımını, ihracatta yoğun olarak kullanılan ve ülkenin zengin olarak sahip bulunduğu faktör lehine, buna karşılık ithalata rakip sanayilerde yoğun kıt faktörün aleyhine olmak üzere değiştirir. Böylece, ülke içinde nisbi olarak daha bol olan üretim faktörünün milli gelir içindeki payı artarken, kıt olan faktörün payında bir azalma olacaktır.

Heckscher Ohlin Modeline dayanan Rybczynski Teorisi de, tam istihdam şartları altında üretim faktörleri miktarında meydana gelecek bir artışın üretim, tüketim ve dış ticaret etkilerini analiz etmektedir. Buna göre; bir üretim faktörü arzında meydana gelen bir artışın bu faktörü yoğun olarak kullanan malın üretiminin

31

artacağı, arzı sabit kalan faktörü yoğun olarak kullanan malın üretiminin azalacağı öne sürülmektedir.

Heckscher Ohlin teorisi iki mal, iki ülke ve iki faktörlü bir modeli içermekte ve üretim faktörlerinin her ülkede aynı olduğunu kabul etmektedir. Oysa, üretim faktörleri ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Leontief isimli iktisatçı tarafından ortaya atılan bu yöndeki görüşler dış ticaret teorileri konusunda yeni modellerin ve düşüncelerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Leontief, ABD’nin 1947 yılına ait input-output tablosunu kullanarak 1951 yılında yapmış olduğu araştırmasında, bu ülkenin diğer ülkeler ile olan dış ticaretini incelemiştir. Leontief ihracat ve ithal ikamesi sektörlerinde bir milyon dolar değerinde olan bileşimi aynı nitelikteki örnek mal balyalarını ele almış, bu balyaların içine giren emek ve sermaye miktarlarını bulmaya çalışmıştır. Bu durumda, bir milyon dolar değerindeki ABD ihracatı içindeki emek, aynı değerdeki ithal ikamesi mallarının içindeki emekten daha fazladır. Bunun anlamı şudur: ABD gibi sermaye yoğun bir ülke, emek yoğun mallar ihraç edip, sermaye yoğun mallar ithal etmektedir. Leontief’in ulaştığı bu sonuç, Heckscher Ohlin modelinin tam tersini gösterdiği için dış ticaret teorisinde bu bulguya Leontief Paradoksu adı verilmektedir. Leontief ise bu durumun bir çelişki olmadığını belirtmektedir. Ona göre, önemli olan işgücünün verimliliğidir. ABD’deki işgücü, üretimine yönelik uygun şartlı çalışma ortamında, diğer ülkelerin işçilerine oranla üç kat daha fazla verimlidir. Diğer bir deyişle, ABD’de bir işçi, üç yabancı işçiye bedeldir. Bu sebeple ABD’nin gerçek emek stoku, mevcudun üç ile çarpılması kadardır.

Leontief paradoksunu açıklayan rakamsal örnek aşağıdaki gibidir.

Kullanılan Faktörler İhraç Malı(milyondolar) İthal İkamesi Malları(milyondolar) Sermaye (dolar, 1947) 2.50.70 3.01.39

Emek (çalışma yılı) 182.33 170.04

2.2.2.1.5.Diğer Klasik İktisat Teorileri

Klasik iktisatçılar bağlamında Jean Baptiste Say ve Thomas Robert Malthus’tan da söz etmek yerinde olacaktır. Say’ın görüşleri Say Kanunu ve Mahreçler Kanunu adıyla da anılmaktadır. Say’a göre, tasarruf tüketimi azaltmaz ve her tasarruf bir gün

32

mutlaka tüketime dönüşür. Bu bağlamda; para da sadece bir mübadele aracıdır. Say, bir malın üretilir üretilmez kendi kıymetine eşit kıymette diğer mallara bir Pazar meydana getirdiğini ileri sürmüştür. Klasik deyimle, her arz kendi talebini kendi yaratmaktadır. Say arızi olarak arz talep arasında bir dengesizlik olabileceğini, bunun sebebinin mallardan birinin aşırı veya eksik üretiminden kaynaklanacağı görüşünü ileri sürmüştür. Ona göre ürünlerin toplam arzı ile toplam talebi zorunlu olarak birbirine eşittir. Çünkü toplam talep, üretilmiş malların toplamından başka bir şey değildir (Ertem, 2013:64).

Thomas Robert Malthus ise görüşlerini nüfus teorisi üzerinden açıklamıştır. Malthus nüfusla ilgili görüşlerini 1798 yılında yayınlanan “Nüfus Prensibi Üzerine Bir Deneme” adlı çalışmasında açıklamıştır. Buna göre; Malthus eşitliğin etken olacağı bir altın çağ kurmanın mümkün olmadığını ileri sürmektedir. Ona göre, toplumun gelişmesini devamlı olarak engelleyecek ve altın çağa ulaşmayı olanaksız kılacak bir engel, nüfus artışı olarak ortaya çıkmaktadır. Malthus yaptığı hesaplamalar sonucu, dünyada nüfus artışı ile gıda maddeleri artışı arasında olumsuz bir oranın olduğunu, nüfusun daha yüksek oranda artmasına karşılık, gıda maddelerinin aynı oranda artmadığını ileri sürmüştür. Dolayısıyla nüfus üzerinde sıkı ve devamlı bir kontrol uygulanması gerektiğini savunmaktadır. Bu nedenle Malthus insanların eğitilmelerini ve bir aileyi geçindirecek hale gelinceye kadar evliliği geciktirmeyi önermiştir (Ertem, 2013:64).