• Sonuç bulunamadı

2. TAŞINMAZ KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARI ÜZERİNDEKİ

2.3. Koruma Amaçlı İmar Planı

2.3.3. Koruma Amaçlı İmar Planlarında Mülkiyet Hakkı

Koruma amaçlı imar planı kapsamında kalan taşınmazlarda olağan usulde yapılan imar planlarına oranla mülkiyet hakkının kullanılmasında inşaat ve onarım süreçleri açısından koruma bölge kurullarından gerekli izin, onay ve olumlu görüşlerin alınmasının gerekmesi nedeniyle daha yoğun bir takım sınırlamalarla karşılaşılmaktadır (Topçu, 2011: s.28).

Plan kararları ile gerek bireylerin gerekse kamu tüzel kişilerinin mülkiyetlerinde bulunan taşınmazlar, bireysel kullanımlarından çıkarak kamu amacına tahsis edilebilmekte ve bu suretle mülkiyet hakkı ya sınırlanmakta ya da tamamen ortadan kalkmaktadır (Artuk, 2010: s.5). Bu yönüyle kültür ve tabiat varlıklarının korunmasına ilişkin faaliyetler, mülkiyet hakkı üzerinde doğrudan kısıtlama etkisi doğuran faaliyetlerdir. Taşınmaz kültür ve tabiat varlığı olarak tescil edilme, karara konu taşınmazların mülkiyeti üzerinde kısıtlama etkisi doğurur. Sit alanı ilan kararı söz konusu olduğunda ise kısıtlama alan ölçeğinde, daha yoğun ve genel bir kısıtlamaya dönüşür.

Koruma amaçlı imar planları yapılırken koruma tedbirlerinin belirlenmesinde, öncelik kültür ve tabiat varlıklarının korunmasıdır. Ancak, koruma tedbirlerinde mülkiyet hakkının korunmasının da dikkate alınması gerekmektedir. Koruma tedbirleri her türlü tedbiri gündeme getiremeyecek; koruma gereklerinin sınırları, mülkiyet hakkına getirilecek kısıtlamalarında sınırlarını oluşturacaktır. Bu sebeple koruma amaçlı imar planlarında yer alan koruma gerekleri doğrultusunda, mülkiyet

hakkına kısıtlamalar getirilmesinde keyfi davranılması mümkün değildir. Her şeyden önce mülkiyet hakkı anayasal güvenceye alınmış bir haktır ve anayasal güvenceyi yok sayan bir koruma amaçlı imar planı hukuka aykırı olacaktır97.

Anayasal haklardan olan mülkiyet hakkına getirilecek kısıtlamaların mutlak olarak kanuni dayanağının bulunması gereklidir. Açık bir kanun hükmü bulunmayan durumlarda mülkiyet hakkı üzerinde, koruma amaçlı imar planı hükmüyle kısıtlama getirilmesi Anayasa’ya aykırı olacaktır. Koruma amaçlı imar planlarında mülkiyet hakkı üzerinde getirilecek kısıtlamaların koruma gereklerinden doğması ve kanuni dayanağının bulunması gerekir. Anayasa’da yer alan düzenlemede, mülkiyet hakkının kanunla sınırlanması ve toplum yararına kullanılmasına özellikle vurgu yapılmıştır. Mülkiyet hakkına Anayasa hükmü doğrultusunda yapılacak müdahalelerin, Anayasa hükmü doğrultusunda ancak kanunla yapılabilecek olması, hakkın kötüye kullanılmasına yol açmayacak şekilde, toplum yararına uygun olarak kullanılmalıdır (Örücü, 1976: s.38-40).

Mülkiyet hakkının toplum yararına kullanılmasının sağlanmasına yönelik olarak ortaya konulacak düzenlemeler arasında en önemlisi, imar planları ve imar uygulaması (parselasyon) yapılması yoluyla mülkiyet hakkının düzenlenmesidir. Mülkiyet hakkının düzenlenmesi, başlı başına mülkiyet hakkı üzerinde kısıtlama etkisi doğuran idari işlemlerdendir. Mülkiyet hakkı üzerinde kısıtlama etkisi doğuran idari düzenlemelerin de Kanunda yer alan ilkeler doğrultusunda şekillendirilmesi, mülkiyet hakkının korunması bakımından zorunludur (Çolak, 2015: s.550).

Koruma amaçlı imar planlarının yapılmasında, mülkiyet hakkı etkilenecek kişilerin, sürece katılmaları hükme bağlanmıştır. Zira 2863 sayılı Kanun’un 17. maddesinde “Koruma amaçlı imar plânları; müellifi şehir plâncısı olmak üzere; alanın konumu, sit statüsü ve özellikleri göz önünde bulundurularak mimar, restoratör mimar, sanat tarihçisi, arkeolog, sosyolog, mühendis, peyzaj mimarı gibi meslek gruplarından Bakanlıkça belirlenecek uzmanlar tarafından hazırlanır” hükmüne yer verilmiştir. Koruma amaçlı imar planlama faaliyetlerinden dolayı mülkiyet hakkı etkilenecek kişilerin planlama sürecine katılmaları, yönetişimin ve yönetimde demokrasinin gereği olarak yerinde bir düzenlemedir. Ancak, koruma amaçlı imar planlama sürecine katılacak kişilerin, plan kararları üzerinde etkinliği

noktasında tam olarak etkindir demek doğru olmayacaktır. Koruma amaçlı imar planlarının hazırlanmasına yönelik olarak yapılan toplantıların, yapılması zorunlu olarak kabul edilmiş, buna karşılık bu toplantılarda alınan kararlara uyma zorunluluğu ya da kararların dikkate alınmasına ilişkin açık bir hüküm getirilmemiştir (Çolak, 2015: s.554).

Koruma amaçlı imar planlarının yapılması ve değiştirilmesi sürecinde mülkiyet hakkının korunmasına özen gösterilmesi ve hukuka aykırı şekilde kısıtlanmasına yol açacak plan kararlarından kaçınılması gerekir. Koruma amaçlı imar planlamasında mülkiyet hakkı üzerinde getirilecek kısıtlamalar sadece plan hükümleriyle sınırlı kalmaz. Koruma amaçlı imar planı yapılmaması nedeniyle, sit alanında bulunan parseller ya da tescilsiz yapılar üzerinde tasarruf kısıtlaması sonucunun doğmasıda mülkiyet hakkına ilişkin hukuka aykırı sınırlama meydana getirmiş olur. Sit alanıilan edilmesiyle birlikte, koruma esaslarının belirlenmesi ve en geç üç yıl içerisinde koruma amaçlı imar planlarının yapılması gerekir. Bu üç yıl içerisinde koruma amaçlı imar planlarının yapılamaması halinde ise mülkiyet hakkının kullanımına yönelik uygulamalar duracaktır. Koruma faaliyetlerinin genel esaslara göre sürdürülmesi mümkün iken, koruma dışında kalan faaliyetler, koruma amaçlı imar planı yapılmadığından, geçiş dönemi kullanma koşullarının da süresi sona erdiğinden dolayı, yapılamayacaktır. Bu durum, mülkiyet hakkı üzerinde ağır baskılar oluşturacaktır (Çolak, 2015: s.55).

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Ek 1 Nolu Protokolünde yer alan mülkiyet hakkına ilişkin düzenlemelere yukarıda yer vermiştik. Buna göre bu düzenleme çerçevesinde kültür ve tabiat varlıklarına ilişkin kısıtlamaların da Ek Protokol’de belirtilen ilkelere uygun olması gerekmektedir. Mülkiyet hakkına yapılacak müdahalenin haklı olabilmesi için, süreklilik arz eden bir kısıtlamaların; Kanuni düzenlemeye dayanması gerekmektedir. Bunun yanında mülkiyet hakkına yapılacak müdahalenin kamu yararı bulunması gerekir. Kamu yararı gerekçesiyle mülkiyet hakkına yapılacak müdahalelerin adil bir dengenin kurulması gerekir. Kültür ve tabiat varlıkları için ise hiçbir şekilde mutlak bir eşitlik sağlanmasının mümkün olmadığını belirtelim. Mülkiyet hakkına yapılan müdahalede adil bir dengenin de bulunması gerekmektedir. Kültür ve tabiat varlıklarının korunmasına yönelik olarak alınan kararlar sonucunda mülkiyet hakkına müdahale

edilen kişilerin, uğradıkları mağduriyetin makul bir dengeye kavuşturulması, aşırı bir yük altına girmemesi gerekir (Çolak, 2015: s.556).

2.4. Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıklarının Tespit ve Tescili