• Sonuç bulunamadı

1. MÜLKİYET HAKKINA İLİŞKİN SINIRLAMALAR

1.2. Mülkiyet Hakkının Sınırlanması

1.2.1. Mülkiyet Hakkının Sınırlanması Nedenleri

1.2.1.1. Kamu Yararı

Mülkiyet ve dolayısıyla miras hakkının sınırlandırılmasına ilişkin ilk prensibi Anayasa’nın 35. maddesinin ikinci fıkrası ortaya koymaktadır. Bu ilke, “kamu yararı” ilkesidir (Kaya, 2011: s.159; Şimşek, 2012: s.177-201; Saraç, 2002: s.5). Bu çerçevede mülkiyet hakkı ancak kamu yararının sağlanması sebebiyle ve ancak kanunla sınırlanabilecektir. Bu yönüyle kamu yararı idarenin takdir yetkisine sınır getiren bir kavram olarak kullanılmaktadır (Kaya, 2011: s.160)56. Sınırlandırmanın kanunla yapılabilecek olması mülkiyet hakkı bakımından önemli bir güvence sağlamaktadır. Böylece kanununa dayanmayan bir sınırlandırma Anayasa’ya aykırılık teşkil edecektir. Mülkiyet hakkını sınırlandıran bir kanunun amacı da kamu yararını sağlamak olmalıdır (Etgü, 2009: s.171). Kamu yararı amacını taşımayan bir sınırlandırma Kanun’la yapılmış olsa dahi yine Anayasa’ya aykırı olacaktır.

Sınırlandırmanın temelini teşkil eden “kamu yararı” kavramının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Öğretide bu kavramın çok geniş bir kavram olduğu belirtilmektedir (Akıllıoğlu, 1988: s.15). Ancak bu kadar yaygın ve geniş bir kullanım alanına sahip olan kamu yararı kavramının “içeriği”, “konusu” ya da “maddesi” belli değildir. Anayasa Mahkemesi’ne göre bu kavramın belirsiz olması onun çok işlevli olmasından kaynaklanmaktadır (Akıllıoğlu, 1988: s.3)57.

56“Dosyanın ve mahallinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporun birlikte

incelenmesinden; Karadeniz sahil yolunun yeni bir güzergah yaratmadığı, otoyol olmasa da erişim kontrollü bir ekspres yol için doğal kıyıyı koruyacak ve kıyı üzerindeki baskıları iç kesimlere kaydıracak yeni bir güzergahın belirlenmesinin gerektiği, Karadeniz sahil yolunun kıyıdan geçirilmesi nedeniyle kırsal alan nüfusu düşerken kentsel nüfusun arttığı, bunun sağlıksız bir nüfus dengesi oluşturacağı, bir kıyı yerleşiminin önündeki kıyının yok edilmesi ve kıyı ile yerleşme arasına transit yol yerleştirilmesinin şehircilik ilkelerine aykırı olduğu, doğal kıyı estetiği bulunmadığı, sürekli geçişlerin kaza risklerinin çok yüksek olduğu, Karadeniz sahil yolunun yapılması ve iyileştirilmesinde kamu yararı olduğunun açık olduğu, üçüncü kez yolun inşa edilmesine rağmen güzergahın değiştirilmediği, bu durumda tüm nimeti kıyı boyuna yaydığı, gerideki kırsal alana katkı sağlamadığı, bu davanın konusunu oluşturan sahil yolu projesinin ve uygulamasının güzergah açısından bir yenilik getirmediği, dahası doğal çevre ve kıyı üzerinde olumsuz etkiler ürettiği, bir yandan sosyal eşitsizlik körüklenirken, diğer yandan yolun kıyı tahkimatları ile yapılmasının doğanın tahribine neden olduğu, ayrıca, Fındıklı'da kendi doğasıyla bütünleşebilecek kıyı ve turizmin zarar göreceği, planların şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararı açısından uygun bulunmadığı sonucuna varıldığı anlaşılmaktadır”, D6D., 27.05.2009, E:2005/7650; K:2009/6180.

57 Ayrıca bkz. Yılmaz ALİEFENDİOĞLU,Kamu Hizmeti, Kamu Yararı Açısından Özelleştirme ve

Anayasa Mahkemesi Kararları, Özel Hukuk ve Anayasa Mahkemesi Kararları Sempozyumu II,

Genel yarar, kamu menfaati, kamu iyiliği (commongood, communbien) gibi adlarla da anılan kamu yararı (publicinterest), yönetim biliminde, kamu hukukunda, siyaset biliminde sık sık kullanılan bir kavramdır58. Bununla birlikte, kamu yararından ne anlamak gerektiği konusunda, yargı organları, yönetim ve siyaset dünyasında farklı görüşler yer aldığı bilinmektedir (Küçükyağcı, 2013: s.4)59.

Kamu yararı kavramı, tüm idare hukuku ve idare bakımından olduğu gibi kamu malları bakımından da izlenmesi gereken bir amaç ve her alanda kullanılan genel geçerli soyut bir gerekçe olarak görülmektedir (Gülan, 1999: s.112). Sözlüksel anlamına bakıldığında kamu yararı ya da eski deyimle amme menfaati, topluma, bir bütün olarak devlete ait ve gerçekleştirilmesi toplum yararına olan hizmetlerin sağlandığı menfaattir (Özcan, 1993: s.416). Hukuk sözlüğünde de kamu yararı (amme menfaati) kavramı, kamunun gereksinmeleriyle veya ulusal birliğin, devletin gereksinmeleri ile ilgili olan ve bunları karşılayan, topluma, ulusa, devlete istifadeler sağlayan yarar olarak tanımlanmaktadır (Yılmaz, 2004: s.627). Bu tanıma ek olarak kamu yararı, kamu yönetiminin eylem ve işlemlerinde yöneldiği ve toplumun bir kesiminin ya da tümünün yararını kollamaya dönük, temel ve genel hedef olarak da nitelendirilmektedir (Ergun vd 1998: s.133). Hukuki, teknik ve dar anlamda kamu yararı, mülkiyet hakkının sınırlarının belirtilmesinde ve bu hakkın özüne yapılacak müdahalelerde bir ölçü olarak kullanılmaktadır (Küçükyağcı, 2013: s.6). Geniş anlamda kamu yararı sadece bayındırlık hizmetleri veya kamu malı elde etmek için değil, daha genel menfaatleri de kapsamaktadır. Anayasa m. 46 ve Kamulaştırma Kanunu m. 1 hükümlerinde yer alan kamu yararının daha da genişletildiği hallerde idarenin kamulaştırma yapabilmesi, bunun dışında başka şart da aranmaması dikkate alındığında kamu yararının daha da genişletildiği sonucuna varılabilmektedir (Başpınar, 2009: s.244).

Anayasal düzenlemelere bakıldığında “kamu yararı” kavramı ile “toplum yararı” kavramlarının birlikte düzenlendiğini görmekteyiz. Örneğin mülkiyet hakkını düzenleyen hükme göre “Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz”, denilmektedir. Acaba her iki kavram aynı şeyi mi çağrıştırmaktadır sorusu akla gelebilmektedir. Bu konuda çeşitli görüşler bulunmaktadır.

58 Kavramların tartışılması için bkz.,H.Gemalmaz,2009, s. 476 - 477.

Kamu yararı kavramı ile toplum yararı kavramının farklı olduğunu ileri süren görüşlere göre; kamu yararı dar anlamda kullanılırsa mülkiyet hakkının sınırlanmasında ve özüne yapılacak müdahalelerde bir ölçüdür. Ancak geniş anlamda kullanıldığı zaman bütün toplumsal değerleri kapsayan bir nitelik kazanır (Keneş, 1975: s.14-17; Kurucu, 2008: s.8). Diğer bir görüşe göre kamu yararı kavramı aslında iktidarı elinde bulunduranların çıkarlarını simgelemektedir ve buna karşılık toplum yararı ülkede yaşayanların ortak çıkarlarını temsil etmektedir (Doğanay, 1974: s.5).

Mülkiyet hakkının sınırlanmasında söz konusu olan kamu yararı, toplumda insanların bir arada yaşamalarını mümkün kılmak için, Anayasa’nın dayandığı sosyal ve siyasal prensipler göz önünde bulundurularak mülkiyetin sınırlanmasına yönelik bir ölçüttür. Burada söz konusu olan kamu yararı nicelik bakımından ele alınmakta ve toplumun yararı tercih edilmektedir. Buna göre kamu yararının tespitinde eşitlik, tarafsızlık, değişkenlik, zorunluluk kurallarına uyulmalıdır (Etgü, 2009: s.172; Örücü, 1976: s.68).

Mülkiyet hakkını kişinin huzuru, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan idari, siyasi, ekonomik ve sosyal bütün engellerin kaldırılmasına yönelmiş devlet faaliyetlerinde kamu yararı bulunmaktadır. Bunun yanında insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesine yönelik şartları hazırlamaya çalışmak kamu yararı amacını taşır(AY. m. 5). Genel müsadereye engel olmak (AY. m. 38/10), toprağın verimli işletilmesini gerçekleştirmek ve toprak sağlamak amacıyla önlemler almak (AY. m. 44/1), toprak sağlarken orman alanlarının küçülmemesini sağlamak (AY. m. 44/2) mülkiyet hakkına yönelik kamu yararıdır. Tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemeye yönelik gibi (AY. m. 45) uygulamalarda da kamu yararı bulunmaktadır (Etgü, 2009: s.173).

Özel mülkiyette bulunan taşınmazları Anayasa ve yasaya uygun şekilde kamulaştırmak veya üzerlerinde idari irtifaklar kurmak yoluyla (AY. m. 46/1), ayrıca tarım reformunu uygulamak, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskan projelerini gerçekleştirmek, yeni ormanlar yetiştirmek, kıyıları korumak ve turizm amacıyla kıyıların kamulaştırılması yoluyla (AY. m. 46/2), kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedellerinin peşin ödenmesiyle (AY. Md. 46/3) kamu yararı gerçekleştirilecektir (Etgü, 2009: s.173).

Kamu yararının gerekli ve zorunlu kılması halinde kamu hizmeti niteliği taşıyan özel teşebbüslerin devletleştirilmesi yoluna başvurulabilecektir (AY. m. 47/1). Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek (AY. Md. 56/2) için düzenlemeler yapılması; konut ihtiyacını karşılayacak tedbirlerin alınması ve toplu konut teşebbüslerinin desteklenmesi (AY. m. 57) gibi faaliyetlerde de kamu yararı bulunmaktadır (Etgü, 2009: s.173).

Konuya ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi vermiş olduğu bir kararında şu görüşlere yer vermiştir; “Anayasa'nın 35. maddesinde, Yasakoyucu, ancak kamu yararı amacı ile mülkiyet hakkı üzerinde sınırlama yapmaya yetkili kılınmış ve malikin de bu hakkı, toplum yararına aykırı biçimde kullanması engellenmiştir.

Anayasa'nın bu hükümleri karşısında mülkiyet hakkının, söz konusu iki yöndeki sınırlamalardan başka herhangi bir koşulla sınırlandırılması mümkün değildir. Diğer bir deyimle yasa koyucunun yetkisi de bunlarla sınırlandırılmıştır.

Mülkiyet hakkı, eski anlamında bireyin dilediği biçimde kullanabileceği bir hak ve sınırsız bir özgürlük olma niteliğini çoktan yitirmiş, mülkiyet anlayışı, bu hakkın bir bakıma sosyal yapıda bir hak olduğu yolunda gelişmiş, birçok hak gibi bu hakkın da kamu yararı amacıyla sınırlanabileceği ilkesi benimsenmiştir.

Başlangıçta kişinin eşya üzerinde mutlak bir egemenliği demek olan ve kutsal olarak kabul edilen mülkiyet hakkı, çağımızda bu niteliğini yitirmiş, mutlak ve sübjektif olarak düşünülen bu hak, mutlak olmayan bir duruma dönüşmüş ve sosyal işlevleriyle sınırlanmıştır. Taşınmazlar bakımından mülkiyet hakkı, belirli bir zamanda, devletin izin verdiği ölçüde, taşınmazdan olabildiğince yararlanma hakkıdır”60.

Şunları da belirtelim ki, genel olarak mülkiyet hakkının sınırlandırılmasında özelde ise taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarına ilişkin mülkiyet hakkının sınırlandırılmasında kamu yararı gerekçesi dar yorumlamaya tabi tutulmalıdır. Ancak sadece kamu yararı gerekçesi ile sınırlandırma olmamalı bunun yanında gereklilik ve ölçülülük gibi ilklere de uyulmalıdır (Başpınar, 2009: s.262).

AİHS’ne göre mülkiyet hakkına devlet tarafından yapılacak herhangi bir müdahalenin kamu yararına olması gereklidir. Çünkü Ek 1 No’lu Protokolün 1’inci maddesinin birinci fıkrası herhangi bir kimsenin ancak kamu yararı sebebiyle mal ve

mülkünden yoksun bırakılabileceğini; ikinci fıkrası ise devletlerin, mülkiyetin genel yarara uygun olarak kullanılmasını düzenlemek için gerekli gördükleri kanunları çıkarabileceklerini öngörmektedir. Bundan dolayı Sözleşme ile kurulan sistemde kamu yararı, mülkiyet hakkının sınırlandırılması açısından önemli bir gerekçe oluşturmaktadır (Şimşek, 2012: s.178; Sarı, ty: s.55).

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi sınırlandırma kararı açık bir şekilde makul bir temelden mahrum olmadıkça yerel makamların neyin “kamu yararına” olduğu konusundaki kararına saygı göstermektedir (Grgic vd., ty: s.15). Ayrıca mülkiyet hakkına müdahale eden kanunların çıkartılması kararı genellikle siyasi, ekonomik ve sosyal konuların dikkate alınmasını gerektirir. Bu konulardaki fikirler de demokratik bir toplum içinde epeyce farklılık gösterir. AİHM sosyal ve ekonomik politikaları uygulayan yasama meclisine sunulan takdir hakkının geniş olmasının, bu farklılığın doğal bir sonucu olduğunu vurgulamıştır (Dağlı, ty: s.86).