• Sonuç bulunamadı

İdarenin Kamu Malları Üzerinde Hiçbir Mülkiyet Hakkının Olmadığı,

2. KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARI ÜZERİNDEKİ MÜLKİYET HAKK

2.2. İdarenin Kamu Malları Üzerindeki Mülkiyet Hakkına İlişkin Görüşler

2.2.1. İdarenin Kamu Malları Üzerinde Hiçbir Mülkiyet Hakkının Olmadığı,

İdarenin kamu malları üzerinde sahip olduğu haklar açısından Türk hukukunda farklı görüşler ileri sürülmüştür (Kırbaş, 1988: s.35; Düren, 1975: s.57). Kimi yazarlara göre idarenin kamu malları üzerinde bir mülkiyet hakkı yoktur43. İdare, malların tahsis amacına ve kamunun yararlanmasına aykırı bir tasarrufta bulunamaz. İdarenin kamu malları üzerinde denetim ve gözetim yetkisini kabul eden klasik görüşe göre, kamu malları nitelikleri gereği özel mülkiyete konu olmayan mallardır. (Giritli vd, 2008: s.803; Yıldırım ve Karan, 2009: s.482; Atay, 2006: s.169; Yıldırım, 2006: s.261). Devletin bunlar üzerinde mülkiyete sahip olduğu düşünülemez. İdare bu gibi mallar üzerinde sadece bir “gözetim ve denetim yetkisine” sahiptir ve dolayısıyla idare tüzel kişiliği sıfatıyla bunları dilediği gibi kullanamaz. Bu görüşe göre, bu mallar sadece kamu hukuku kurallarına sahiptirler (Onar, 1962: s.177; Tan, 2011: s.551).

Fransız hukukunda bazı yazarlar tarafından savunulan bu görüşte, idare kamu mallarını sonraki kuşaklara iyi bir şekilde devredilmek için sadece bir “gözetim ve denetim” yetkisine sahiptir (Gözler, 2009: s.835; Düren; 1975: s.46). Zaten bir kısım mülkiyete elverişsiz olan kamu malları üzerinde ne özel kişilerin ne de kamu tüzel kişilerinin mülkiyet hakkı bulunmamaktadır. Zira, mülkiyet hakkı sahibine; kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkileri verir. Ancak kamu mallarının devredilmezliği ilkesi olduğu için kamu malları devir, ferağ edilemez. Dolayısıyla kamu tüzel kişilerinin kamu malları üzerinde sahip olduğu hakkı bir mülkiyet hakkı

değil “koruma ve gözetim hakkı”dır. Devletin hüküm ve tasarrufu altında olmak, mülkiyet hakkına sahip olduğu anlamına gelmemektedir (Özay ve Gülan, 2004: s.676).

Gözetim ve denetim yetkisi, Türk hukukunda “devletin hüküm ve tasarrufu” kavramı ile ifade edilmektedir44. Anayasa’da tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunması kenar başlıklı 63. maddede “Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirler alır.

Bu varlıklar ve değerlerden özel mülkiyet konusu olanlara getirilecek sınırlamalar ve bu nedenle hak sahiplerine yapılacak yardımlar ve tanınacak muafiyetler kanunla düzenlenir” hükmü yer almaktadır. 2863 sayılı Kanun’un 5. maddesine göre ise, “Devlete, kamu kurum ve kuruluşlarına ait taşınmazlar ile özel hukuk hükümlerine tabi gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetinde bulunan taşınmazlarda varlığı bilinen veya ileride meydana çıkacak olan korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları Devlet malı niteliğindedir”. Kültür ve tabiat varlıkları doğaları gereği devlet malı olarak sayılmıştır. Özel mülkiyet konusu olan varlıklar üzerinde ise devletin denetim ve gözetim yükümlülüğü, maliklerin ise koruma hukukuna aykırı kullanmama yükümlülüğü bulunmaktadır.

Yine Anayasa’nın 168. maddesinde tabiî servet ve kaynakların devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu, aranması ve işletilmesi hakkının da devlete ait olduğu hükme bağlanmıştır. Söz konusu hükmün gerekçesinde şunlar yer almaktadır; “Tabii servetler ve kaynaklar Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır ilkesi ana kuraldır. Araştırma ve işletmecilikte Devlete öncelik tanınmıştır. Fakat devletin arama ve işletmeyi süresinde gerçekleştirememesi sonucu özel teşebbüs devreye girmektedir. Amaç milli servetin işletilmesini ve milli gelirin arttırılmasını bir an önce sağlamaktır” (Şakar, 1989: s.246-247).

“Anayasa Mahkemesi'nin 16.2.1965 günlü, E: 1963/126, K: 1965/7 sayılı kararında, 1961 Anayasası'nın 130. maddesinde yer alan doğal servet ve kaynakların “Devletin hüküm ve tasarrufu altında olması”nın ne anlama geldiği

44 Anayasa Mahkemesi bir kararında bu kavrama ilişkin şu görüşe yer vermiştir; “Devletin hüküm ve

tasarrufunda bulunan yerlerde özel mülkiyet kurulamayacağı, esasen, Medeni Kanun'un 641. maddesinde, ilke olarak, hükme bağlanmıştır. Bu yerler özel mülkiyete konu olamayacağı içindir ki, Medeni Kanun'un 912. maddesine göre tescilleri de gerekmemektedir. Bu fıkra ile, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan, ancak ihya işlemleriyle kültür arazisi durumuna getirilen yerlerin iktisap edilemiyeceği vurgulanmaktadır”, AYM., 7/6/1983, E. 1982/1, K. 1983/10, R.G., 15.04.1984, S. 18373, www.anayasa.gov.tr, (E.T. 17.09.2013).

açıklanmıştır. Bu karara göre “... Anayasa, tabii servetleri ve kaynaklarını Medeni Kanun hükümlerine bağlı özel mülkiyet düzeninin kapsamı dışında bırakmakta, onlara, Devletin devlet olma niteliği ile eli altında tuttuğu nesneler düzeni içinde yer vermektedir. Her iki düzen başka başka koşullara ve kurallara bağlıdır; değişik niteliktedir; aralarından birbirine karıştırılmalarını önleyecek bellilik ve kesinlikte sınırlar vardır. Anayasa'nın 130. maddesi tabii servetlerin ve kaynakların Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunduğunu açıklamakla aynı zamanda bunların özel mülkiyet konusu olamayacağını da hükme bağlamıştır... Aslında mülkiyet düzenine bağlı bulunmayan bir nesnede mülkiyetin devri de söz konusu olamaz.” Doğal niteliği itibariyle herkesin serbestçe yararlanmasına açık ve bu nedenle bir kamu malı olan kıyının, kendisine doğal servet ve kaynak niteliği kazandıran özelliklerini

yitirmemesi için, özel bir korumaya alınması gereklidir.”45.

Konuya ilişkin kanuni düzenleme olarak Türk Medeni Kanunu’ndaki düzenlemeye göre “Sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait mallar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır.

Aksi ispatlanmadıkça, yararı kamuya ait sular ile kayalar, tepeler, dağlar, buzullar gibi tarıma elverişli olmayan yerler ve bunlardan çıkan kaynaklar, kimsenin mülkiyetinde değildir ve hiçbir şekilde özel mülkiyete konu olamaz.

Sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait malların kazanılması, bakımı, korunması, işletilmesi ve kullanılması özel kanun hükümlerine tâbidir” (m. 715).

Devletin hüküm ve tasarrufu altında olma kavramının yasal bir tanımının olmadığı, kullanıldığı kanunlarda oldukça farklı kapsamlarda kullanıldığı, Anayasa, kanunlar, öğretideki çeşitli ve çelişkili açıklamalar getirildiği görülmektedir (Sancakdar, 2012: s.85). Bir görüşe göre, devletin hüküm ve tasarrufu altında olmak, bir mülkiyet hakkını değil, ancak gelecek kuşaklara malların geçişlerini sağlamaya yönelik bir gözetim ve denetim yetkisi olarak anlaşılmalıdır (Giritli vd, 2001: s.873; Kuntalp, 1981: s.93).

Derdiman’a göre de idarenin kamu malları üzerindeki mülkiyeti idare hukukuna özgü bir mülkiyettir. Bu da devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunma ile ifadesini bulmuştur. Bu deyim, bir tür idare hukuku mülkiyeti ile eş anlamlı

olarak bulunmuş olan ve kamuya ilişkin mallar üzerinde idare hukuku ilkeleriyle belirlenen ve sınırlanan tasarrufu anlatmak için kullanılır (Derdiman, 2004: s.22).