• Sonuç bulunamadı

3. TÜRKİYE'DE KENTSEL DÖNÜŞÜM OLGUSU VE KONUT SORUNUNUN

3.3. Konut Sorununun Boyutları

Türkiye'nin hemen her alanda yaşadığı bir sorun olan veri yetersizliği, konut konusunda da kendisini göstermektedir. Bununla birlikte, ülkemizde konutla ilgili veriler hemen tüm konularda olduğu gibi TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) aracılığıyla hazırlanmaktadır. TÜİK, konutla ilgili doğrudan bir veriye sahip değildir ancak, konut araştırmaları için birkaç farklı veri kaynağından dolaylı bilgi edinmek mümkündür (Sarıoğlu, 2007). TÜİK tarafından hazırlanan kaynaklardan konut araştırmaları için kullanılabilecek ilk veri Genel Nüfus Sayımı'dır. 1927-2000 yılları arasında toplam 14 nüfus sayımı yapılmıştır. Sonuncusu 2000 yılında yapılan sayımda kır-kent nüfusu, konutun mülkiyet durumu, oda sayısı, konut kolaylıkları, hanehalkına ait göç etme

nedeni, hanehalkı büyüklüğü, aile halkına ait yaş, cinsiyet, iş durumu vb. temel bazı göstergelere yer verilmiştir. 2000 yılından sonra ise, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’ne geçilmiştir. Bu sistem nüfus sayımından ziyade sürekli güncellenebilecek bir veri tabanıdır ve konutla ilgili veriler içermemektedir (Sarıoğlu, 2007).

2000 yılı Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre, konutun mülkiyet durumuna göre ülkemizdeki toplam hane halkı sayısı 15.070.093'tür. Grafik 3.1 incelendiğinde, toplam hane halklarının 10.290.843'ünün kendi evinin sahibi, 3.604.367'sinin ise kiracı oldukları görülmektedir. Diğer yandan, hane halklarının 310.347'si lojmanda oturmakta, 730.065'i ise ev sahibi değil ancak kira da ödememektedir. Hane halklarının 125.452'si ise diğer konutlarda otururken, 9019'unun durumu bilinmemektedir (TÜİK, 2010). Bu veriler ülkemizde konut kıtlığından kaynaklanan bir barınma sorunu yaşanmadığına işaret etmektedir. Dolayısıyla, ülkemizde başını sokacak bir yeri olmadığı için sokaklarda yaşamak zorunda kalan ailelere istatistiksel olarak rastlanmamaktadır.

Konut araştırmaları için kullanılabilecek diğer kaynak Yapı Ruhsatı ve Yapı Kullanma İzin Belgesi İstatistikleri ve Bina Sayımı'dır (Sarıoğlu, 2007). Yapı ruhsatı ve yapı inşa izin belgeleri 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 30. maddesi gereğince tamamen veya kısmen biten yapılar için belediye sınırları içinde belediyelerce, belediye sınırları dışında ise valiliklerce (il özel idaresi), organize sanayi bölge sınırları içinde Organize Sanayi Bölge Müdürlükleri, serbest bölge sınırları içinde Serbest Bölge Müdürlükleri tarafından verilmesi zorunlu bir belgedir (TÜİK, 2010).

Grafik 3.1. Konutun mülkiyet durumuna göre hane halkı sayısı (2000)

Çizelge 3.3. Yapı kullanma izin belgelerine göre ikamet amaçlı binaların sayı, ortalama yüz ölçümü ve daire sayıları Yıllar İkamet Amaçlı Bina Sayısı İkamet Amaçlı Daire Sayısı Değişim Oranı (%) Ortalama Daire Alanı (m2) Ortalama Daire Maliyeti (Bin TL) 1000 Kişiye Düşen Daire Birimi 1965 13.301 32.614 127,4 97,7 28,1 1,0 1970 35.299 71. 589 9,8 90,9 33,3 2,0 1980 58.970 139.207 12,0 100,1 838,6 3,1 1990 89.217 232.018 -7,4 110,7 48.125,4 4,1 2000 86.279 245.155 13,7 127,9 14.940.617,2 3,8 2009 67.491 402.591 13,0 149,3 78.257,3 5,6 Kaynak: TÜİK, 2010

TÜİK tarafından yapılan 2000 Yılı Bina Sayımı sonuçlarına göre; toplam bina sayısı 7.838.675 olarak tespit edilmiştir. Bunun %74,9'unu konut amaçlı kullanılan yapılar oluşturmaktadır. Bu binalardaki konut amaçlı toplam daire sayısı ise, 16.235.830'dur. Yine aynı çalışmaya göre, kent ve kır toplamında hane halkının %68'i ev sahibidir. Diğer yandan, Dokuzuncu Plan Döneminde (2007-2013) toplam konut gereksiniminin 3.454.678 olacağı tahmin edilmektedir. 2007 yılında 568.850 olan toplam konut gereksinimine rağmen yapı kullanma izin belgesi alan konut sayısı 325.330 olmuş, 2008 yılında da 562.919 olan konut gereksinimine rağmen yapı kullanma izin belgesi konut sayısının 300.000 civarında olacağı tahmin edilmiştir.

Dolayısıyla, Dokuzuncu Plan döneminde de, ceza yasasına konulan hükümlere rağmen konut ihtiyacı ile konut üretimi arasındaki farkın bir bölümünün ruhsatsız yapılaşmayla karşılanacağı tahmin edilmektedir (KENTGES, 2009).

Konut araştırmalarında kullanılabilecek veriler sunan önemli çalışmalardan bazıları ise, 2001 yılında kurulan ve 2003 tarih ve 4966 sayılı Bazı Kanunlarda ve Bayındırlık ve İskân Bakanlığı'nın Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile kaldırılarak bazı görevleri TOKİ'ye devredilen Konut Müsteşarlığı tarafından yapılmıştır 2003 yılında kaldırılan Başbakanlık Konut Müsteşarlığı'nın 2002 tarihli "2000-2010 Türkiye Konut İhtiyacı Araştırması" ülkemizdeki konut sorunun boyutları hakkında önemli veriler sunmaktadır. Rapora göre, Kırıkkale, Aksaray, Sakarya, Kars, Bitlis, Ardahan ve Hakkâri illerinde konut açığı bulunmasına karşın, diğer kentlerde konut fazlalığı bulunmaktadır. Bu durum ülkemizde konut sorunu yaşanmadığı anlamına gelmemekte, tersine konut ihtiyacının ruhsatsız konut sunumuyla karşılandığını göstermektedir. Ayrıca ruhsatsız

konut stokunun düşük nitelikli konutlardan oluşması, ülkemizdeki konut sorununun nicelik sorunundan nitelik soruna dönüştüğünü göstermektedir (Çizelge 3.4). Raporda, iller öncelik durumlarına göre dört gruba ayrılmış, her ildeki mevcut durum ortaya konulmuş ve alınması gereken önlemler sıralanmıştır (BKM, 2002).

Çizelge 3.4. 2000-2010 Türkiye konut ihtiyacı araştırması’na göre öncelik durumları bakımından iller

1* Adıyaman, Ağrı, Ardahan, Bitlis, Düzce, Erzurum, Gümüşhane, Hakkâri, Kars, Mardin, Muş, Sakarya, Şanlıurfa, Şırnak, Van, Yozgat

2** Antalya, Aydın, Balıkesir, Bolu, Çanakkale, Edirne, Elazığ, Kastamonu, Kırklareli, Muğla, Nevşehir, Sinop, Tekirdağ ve Zonguldak

3***

Adana, Afyon, Aksaray, Artvin, Bartın, Batman, Bayburt, Bingöl, Çankırı, Diyarbakır, Erzincan, Gaziantep, Hatay, Iğdır, Isparta, İstanbul, K,Maraş, Karabük, Karaman, Kırıkkale, Kilis, KONYA, Kütahya, Malatya, Manisa, Ordu, Osmaniye, Siirt, Sivas, Tokat, Trabzon, Tunceli, Uşak

4**** Amasya, Ankara, Bilecik, Burdur, Bursa, Çorum, Denizli, Eskişehir, Giresun, İçel, İzmir, Kayseri, Kırşehir, Kocaeli, Niğde, Rize, Samsun, Yalova

*Ruhsatlı ve Ruhsatsız Konut Sunumunun Yetersiz Olduğu iller;

**Ruhsatlı konut sunumunun yetersiz olduğu ancak önemli miktarda ruhsatsız konut stokuna sahip olan iller;

***Mevcut eğilimler devam ederse ruhsatlı konut sunumunun 2010 yılma kadar iyileşmesi beklenen ancak önemli miktarda ruhsatsız konut stokuna sahip olan iller;

****Ruhsatlı konut sunumunun yeterli olduğu ve ruhsatsız konut probleminin olmadığı iller. Kaynak: T.C. Başbakanlık Konut Müsteşarlığı, 2002

Ruhsatlı ve ruhsatsız konut sunumunun yetersiz olduğu iller: Mevcut durumda bu

illerde konut sunumu yetersiz olup bu durumun 2010 yılında da devam etmesi beklenmektedir. Bu illerde, öncelikli olarak ruhsatlı konut üretimine yönelik politikaların geliştirilmesi hedeflenmiştir.

Ruhsatlı konut sunumunun yetersiz olduğu ancak önemli miktarda ruhsatsız konut stokuna sahip olan iller: Bu illerde hiçbir şekilde konut sıkıntısı olmayacağı

tahmin edilmektedir. Antalya, Kırklareli, Muğla, Çanakkale ve Bolu dışındaki illerde uzun süre hiç konut yapılmasa dahi konut sıkıntısı olması beklenmemektedir. Bu illerde öncelikli olarak dönüşüm-iyileştirme politikalarının geliştirilmesi ve ruhsatlı konut sunumuna destek olunması hedeflenmiştir.

Mevcut eğilimler devam ederse ruhsatlı konut sunumunun 2010 yılına kadar iyileşmesi beklenen ancak önemli miktarda ruhsatsız konut stokuna sahip olan iller: Bu

illerde 2010 yılına kadar ruhsatlı konut sunumunda problem yaşanması beklenmektedir. Ruhsatsız konut stokunun niteliği hakkında ise veriler bulunmamaktadır. Bu iller arasında öncelikli olanlar Konya, İstanbul, K.Maraş, Malatya, Batman, Trabzon, Tokat,

Osmaniye, Bingöl, Siirt, Erzincan, Iğdır, Aksaray, Isparta ve Çankırı'dır. Bu illerde öncelikli olarak iyileştirme politikalarının geliştirilmesi hedeflenmiştir.

Ruhsatlı konut sunumunun yeterli olduğu ve ruhsatsız konut probleminin olmadığı iller: 2000 yılında konut sıkıntısı görülmeyen bu illerde mevcut eğilimler

devam ederse ruhsatlı konut sunumunun 2010 yılına kadar iyileşmesi beklenmektedir. Ancak bu iller önemli miktarda ruhsatsız konut stokuna sahiptirler. Ankara, Bilecik, Bursa, Kocaeli, Niğde bu grupta diğerlerine göre daha öncelikli olup konutların niteliğine yönelik araştırmaların yapılması hedeflenmiştir.

Diğer yandan İMO tarafından 2009 yılında yayınlanan "TOKİ Raporu"na göre, Türkiye’nin 2000 yılı konut ihtiyacı 10.906.368 adet, 2010 yılı konut ihtiyacı 13.766.711 adet, 10 yıllık konut ihtiyacı artışı ise, 2.860.343 adettir. Sadece ruhsatlı konutlar dikkate alındığında il/ilçe merkezlerinde 2,5 milyon konut açığı bulunmaktadır. TÜİK verileri dikkate alındığında, 2010 yılına kadar kentsel nüfus 11 milyon civarında artış gösterecek ve bu artış konut açığını 2,9 milyona yükseltecektir. Toplam konut stokunun %40'ı kaçak ya da ruhsatsızdır; yapı kullanma izin belgesi dikkate alındığında bu oran %67'ye çıkmaktadır. Bina stokunun %10'unun yenilenmesi, %30'unun onarılması gerekmektedir. Her yıl konut stokunun %0,5'i yok olmaktadır. Dolayısıyla, ortaya çıkan bu açığı kapatmak için her yıl 40 bin konut üretilmesi gerekmektedir (İMO, 2009).

N. Peynircioğlu ve E.C. Sarıtaş tarafından 2007 yılında yapılan, Türkiye'de Konut Gereksinimi Tahmini çalışmasına göre de, ülkemizdeki konut gereksiniminin azalmakla birlikte 2013 yılında da devam edeceği belirtilmektedir (KENTGES 2009; Çizelge 3.5).

Çizelge 3.5. Türkiye’de konut gereksinimi tahmini

Yıllar Konut Gereksinimi Yıllar Konut Gereksinimi

2000 576.307 2007 568.850 2001 537.640 2008 562.919 2002 550.023 2009 554.844 2003 552.315 2010 545.401 2004 560.515 2011 407.371 2005 532.703 2012 416.032 2006 550.402 2013 399.261 Kaynak: KENTGES, 2009.

Sürekli olmayan ve birbirleriyle örtüşmeyen ancak, ülkemizdeki konut sorununun boyutlarının ortaya konulması açısından bir takım veriler sunan, yukarıda genel hatlarıyla özetlenen kurumsal ve akademik çalışmalar dikkate alındığında aşağıdaki bulgular dikkat çekmektedir:

Konut fazlalığı söz konusudur: Türkiye'de konut açığı ve konut sorununa ilişkin

veriler yalnızca niceliksel olarak incelendiğinde, konut sıkıntısından çok konut fazlalığının olduğu görülmektedir. Ancak, nitelikli konut sayısındaki yetersizlikler nedeniyle, ailelerin bir bölümü çağdaş yaşam düzeyine uygun olmayan, sağlıksız ve niteliksiz konutlarda yaşamak zorunda kalmaktadır. Nitelikli konutlarda yaşamak isteyenler ise yüksek kiralar ödemektedirler.Bu durum, ülkemizdeki konut sorununun bir üretim sorunu olmaktan çok, bir nitelik sorunu olduğunu orta ya koymaktadır.

Dar gelirli kesimlerin konut ihtiyacı karşılanamamaktadır: Türkiye'de konut

sorununun temelinde; toplumun büyük kesimini oluşturan alt ve orta sınıflara yönelik tutarlı ve uzun süreli bir sosyal konut politikasının geliştirilememiş olması yatmaktadır . Sosyal konut politikası, Avrupa'da iki dünya savaşı arasında geliştirilen, çok sayıda ve ucuz konut yapımını sağlamayı ve özellikle kentlerdeki dar gelirli ailelerin konut gereksinimini karşılamayı hedefleyen bir politikadır. Bu politikanın uygulanmasında temel sorumluluğu devlet ve yerel yönetimler üstlenmiştir. II. Dünya Savaşı'ndan sonra ise, sosyal konut politikasının kapsamı genişletilerek orta ve üst gelir seviyesindeki aileler de sosyal konut politikaları kapsamına alınmıştır (Keleş, 1966)

Türkiye'de ise, 2003 yılından itibaren yapılan düzenlemelerle, devlet eliyle konut üretimi yoluyla konut sektörünün tartışmasız lideri durumuna getirilen TOKİ yıllık konut gereksiniminin ancak %10'u kadar konut üretebilmektedir. Ülkemizde, konut edinmek için desteğe ihtiyaç duyan dar gelirli hane halklarının oranı ise en az %40 düzeyindedir. Aradaki %30'luk fark ise kaçak yapı ve gecekondularla karşılanmaktadır. Bu yapı dar gelirlilerin konut gereksinimi sorununun ilerleyen dönemlerde de devam edeceğini göstermektedir (KENTGES, 2009).

Kaçak yapılaşma ve gecekondulaşma düzeyi yüksektir: Türkiye'de toplumun

büyük kısmını oluşturan alt ve orta sınıflara yönelik tutarlı ve uzun süreli bir sosyal konut politikasının geliştirilememesi nedeniyle kaçak yapı ve gecekondu sayısı ile buralarda yaşayan nüfus artmıştır. 1948 yılında, büyük kentlerde 25-30 bin gecekondu bulunurken, 1953 yılında, gecekonduları ilgilendiren 6188 sayılı yasa çıktığında, gecekondu sayısı 80 bini bulmuştur. Bu sayı, 1960 yılında 240 bine, 1983 yılında 1,5

milyona yükselmiştir. Yasaların yapımını yasaklamış olmasına karşın, gecekondu sayısı hızla artarak 2002 yılında 2 milyon 200 bine ulaşmıştır (Keleş, 2008; Çizelge 3.6). Bununla birlikte, konut sayısına ilişkin verilerde olduğu gibi kaçak yapı ve gecekondu sayılarına ilişkin güncel veriler bulunmamaktadır.

Çizelge 3.6. Türkiye'de gecekondu sayısı ve gecekondulu nüfus

Yıllar Gecekondu Sayısı Gecekondulu Nüfus Kentsel Nüfustaki Payı % 1955 50.000 250.000 4,7 1960 240.000 1.200.000 16,4 1965 430.000 2.150.000 22,9 1970 600.000 3.000.000 23,6 1980 1.150.000 5.750.000 26,1 1990 1.750.000 8.750.000 33,9 1995 2.000.000 10.000.000 35,0 2002 2.200.000 11.000.000 27,0 Kaynak: Keleş, 2008

Türkiye'de özellikle büyük kentlerde nüfusun % 50-60’ının deprem gibi doğal afetler neticesinde yaşanan can ve mal kayıplarıyla dikkat çeken gecekondu ve kaçak yapılarda oturduğunu söylemek mümkündür (TMMOB, 2004). Ülkemizde imar aflarının en yoğun görüldüğü dönem olan 1984-1987 yılları arasında verilen yapı ruhsatlarının oranı 3194 sayılı İmar Kanununa göre verilen yapı ruhsatlarının oranına göre % 80, iskân ruhsatı oranına göre ise % 190 oranında artmıştır. Konut dışında kalan ticaret, sanayi, kamu-sağlık, eğitim, idari vb. yapılardaki kaçak oranı ise 1987’de % 190'a ulaşmıştır. Bu nedenle kentlerimizdeki yapı stokunun şekillenmesinde imar afllarının 3194 sayılı İmar Kanunu’ndan daha etkili olduğu belirtilmiştir (DPT, 2001).

Sonuç olarak, ülkemizdeki kentleşme ve nüfus artışı eğilimlerine bağlı olarak ilerleyen yıllarda da konut ihtiyacının devam edeceği söylenebilir. Aynı zamanda ekonomik, teknolojik ve sosyal alanlardaki gelişmelerle birlikte konut ve yerleşim anlayışı da değişmektedir. Günümüzde insanlar sağlam, kaliteli, pratik, fonksiyonel konutlarda ve sağlıklı çevrelerde yaşamak istemektedirler. Bugün konut ihtiyacını irdelediğimizde; altyapısı ve ulaşımı tamamlanmış; eğitim, sağlık, kültür, ticaret gibi sosyal donatıları yeterli; parkları, bahçeleri, çevre düzeni, spor, dinlenme ve eğlence tesisleriyle insanlara çağdaş yaşam olanakları sunan yerleşim alanlarında ikamet edebilme anlaşılmaktadır. Doğrudan doğruya gayrimenkul tasarımına yansıyan bu anlayış her şeyden önce kent planlamasının ve altyapılı arsa üretiminin önemini ortaya

koymaktadır. Yine bu anlayış; çevre bilincinin geliştirilmesini; tarihi, kültürel ve ekolojik dengenin korunmasını gerektirmektedir.Ortaya çıkan bu tablo, bir yandan yeni yerleşim alanlarının oluşturulmasında geçmişte yapılan hatalardan uzak durulması uyarısını taşırken; diğer yandan da, ülkemizdeki kentleşme, konut ve gecekondu sorunlarının çözümünde, daha nitelikli, sağlıklı ve güvenli konutların inşasında dikkati "kentsel dönüşüm projeleri" nin önemine çekmektedir.

3.4. Konut Politikalarının Geliştirilmesinden ve Uygulanmasından Sorumlu