• Sonuç bulunamadı

2. TEMEL KAVRAM VE TARTIŞMALAR

2.6. Dünyada Kentsel Dönüşüm

2.6.6. Kentsel dönüşümün başlıca uygulama alanları

2.6.6.5. Kentsel dönüşüm projelerinin konut sorununun çözümündeki rolü

II. Dünya Savaşı’ndan sonra Batı'da yaygın bir uygulama alanı bulan sosyal devlet anlayışı, kapsamında devletlerin çeşitli alanlarda vatandaşlarına sunduğu kamu hizmetleri, sanayileşmeyle birlikte sayıları artan ekonomik açıdan zayıf kesimlerin insan onuruna yaraşır bir şekilde yaşamalarına katkıda bulunmuştur (Bulut ve Ceylan, 2013). Ancak, 1980'li yıllardan itibaren serbest piyasa ve küçük ama güçlü devlet anlayışı üzerine kurulan yeni liberalizm dünyada hâkim ideoloji haline gelmiştir (İnaç ve Bu kapsamda, devletin eğitim, sağlık, altyapı, ulaşım ve konut gibi alanları piyasaya terk etmesi genel olarak kabul görmeye başlamıştır.

Yeni liberal politikalar konutun devlet ve toplum tarafından algılanış biçimini de etkilemiştir. 1970'lerin sosyal devlet anlayışı içinde sosyal bir güvence ve toplumsal bir hak olarak ele alınan konut 1980 sonrası dönemde bir yatırım ve rant aracı olarak algılanmaya başlamıştır. Devletin küçültülmesi söyleminin bir parçası olarak sosyal konut projeleri yerini kentsel dönüşüm projelerine bırakmıştır (Karasu, 2009).

Bu süreçte yerel yönetimlere düşen görev ise, uluslararası sermayeyi çekebilecek yatırımları gerçekleştirmek olarak belirlenmiştir. Yerel yönetimler sermayeyi çekebilmek için, sahip oldukları doğal, tarihi ve kültürel değerleri ön plana çıkararak kendilerine rakip olarak gördükleri kentlerle bir yarışa girişmişlerdir. Bu yarışma sürecinde, gelir dağılımındaki eşitsizlikler kent mekanına yansımış, kent mekanı hızla metalaştırılmış ve kentsel mekandaki homojenlik yerini heterojenliğe bırakmıştır (Kurtuluş, 2006).

Yeni liberal küreselleşme sürecinin kentler üzerindeki olumsuz etkilerine karşın, küresel sermayeyi çekme yarışında başarılı olan New York, Los Angeles, Londra, Tokyo, Hong Kong, Singapur gibi kentler; uluslararası fınansın ve ticaretin merkezi olan küresel kentler, sürdürebilir kentler veya marka kentler olarak dünyadaki yerlerini almışlardır (Yazar, 2006).

Küresel kent olma yarışında başarılı olan kentler, kentsel dönüşüm projeleri vasıtasıyla küresel fınansın ve ticaretin taleplerini karşılamaya yönelik altyapılarını oluşturmuşlardır. Aynı zamanda, kentlerdeki yapı yoğunluğunun önemli bir bölümünü oluşturan konut alanlarının yenilenmesine veya iyileştirilmesine yönelik çalışmalar yürütmektedirler. Bu kapsamda, özellikle Avrupa’da kentsel konut stokunun yenilenmesi veya iyileştirilmesi faaliyetleri belli başlı stratejiler çerçevesinde yürütülmektedir. Bu stratejiler; genel konut alanları yenileme stratejisi, güçlü merkezi öncelikler stratejisi ve sınırlı kamu katılımı stratejileridir.

 Genel konut alanları yenileme stratejileri: Bu stratejiyi izleyen ülkelerde konut alanlarına yönelik sağlıklaştırma programları çok geneldir. Konut alanlarının yenilenmesi ve bunun nasıl gerçekleştirileceğiyle ilgili olarak merkezi yönetim tarafından konulmuş fazla bir kural bulunmamaktadır. Konut alanlarının yenilenmesi işi yerel yönetimlere ve mülk sahiplerine bırakılmıştır. Avusturya, Danimarka ve İsveç gibi ülkeler bu stratejiyi izlemektedir. Her üç ülkede de

kiracıların haklarına ve güvenliklerine saygı gösterilmektedir. Bu nedenle dönüşüm sonrasında konutlarında oturmaları garanti altına alınmıştır.

 Güçlü merkezi öncelikler stratejisi: Bu stratejiyi benimseyen ülkelerde yerel yönetimler konut alanlarının yenilenmesi programlarına katılmakla birlikte etkileri sınırlıdır. Konut alanlarının yenilenmesine yönelik kurallar ve stratejiler merkezi yönetim tarafından belirlenmektedir. İngiltere ve Fransa'nın yanı sıra kısmen Norveç ve Hollanda bu stratejiyi benimsemiştir. Bu ülkelerin belirgin özelliği zayıf yerel yönetim ve güçlü merkezi denetim geleneğine sahip olmalarıdır. Devlet konut alanlarının yenilenmesi ve sağlıklaştırılmasıyla ilgili desteğini acil sorunların giderilmesi için kullanmaktadır. Kiracıların haklarının korunması konusuna ilk gruptaki ülkelere göre daha az önem verilmektedir  Sınırlı kamu katılımı stratejisi: Bu stratejiyi benimseyen ülkelerde konut

alanlarının yenilenmesi konusunda doğrudan devlet müdahalesine rastlanmamaktadır. Kiracıların hiçbir özel hakkı bulunmamaktadır. Almanya ve İsviçre bu stratejiyi benimseyen ülkelerdir. Devletin konut politikası konusundaki rolü diğer gruptaki ülkelere göre daha fazla sınırlandırılmış olup, birçok ülkeye göre daha liberal bir konut politikası izlemektedirler. Her iki ülkede de konut yatırımlarına ilişkin kar oranlarının oldukça düşük tutulması, piyasa koşullarının işleyişini kolaylaştırmış ve kamu konut desteğini azaltmıştır (Andersen, 2004).

Özetle, konut sorununun ülkeler açısından biri nicel/sayı, diğeri de nitel/kalite olmak üzere iki yönü bulunmaktadır. Gelişmiş ülkeler eskiyen konut stokunun, terk edilmiş sanayi ve liman kentlerinin ve canlılıklarını kaybetmiş kent merkezlerinin yenilenmesi gibi konut sorunun nitel boyutuyla ilgili sorunlarla uğraşmaktadırlar.

Gelişmekte olan ülkeler ise, bir yandan slum ve gecekondu bölgelerinin dönüştürülmesi ya da en azından koşullarının iyileştirilmesiyle uğraşırlarken, diğer yandan da piyasa koşullarında konut sahibi olması mümkün olmayan büyük kitlelerin konut sahibi yapılması gibi konut sorununun nitel ve nicel yönleriyle ilgili sorunlarla mücadele etmektedirler. Bu noktada, kentsel dönüşüm projeleri, konut sorununun çözümü ve çevresel kalitenin artırılması konularında gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin sıklıkla başvurdukları uygulamalar haline gelmiştir

Sonuç olarak, kentsel dönüşüm projeleri konut sorununun çözümü ve çevre kalitesinin artırılmasında önemli bir unsurlardan biridir. İyi tasarlanmış bir konut alanı, kentsel yaşam kalitesini artırmakta, suç oranının azalmasına ve sağlıklı bir sosyal ortam yaratılmasına katkıda bulunmaktadır. Diğer yandan doğal afetler Türkiye örneğinde olduğu gibi, ülkeleri afet zararlarının önlenmesine yönelik kentsel dönüşüm projeleri yapmaları konusunda zorlamaktadır. Aynı zamanda, konut üretimi ve kentsel dönüşüm projelerinin başarısı merkezi yönetim ve yerel yönetimlerin işbirliğine, özel sektörün, yerel halkın ve STK'ların dönüşüm sürecine katılımlarının sağlanmasına bağlıdır. Kentsel dönüşüm için kurulan ortaklıklarda merkezi yönetim düzenleyici ve denetleyici olarak rol alırken; yerel yönetimler ve özel sektör uygulayıcı rolünü üstlenmektedirler. Yerel halkın istek ve beklentilerinin dikkate alınarak sürece katılımının sağlanması dönüşüm projelerine meşruiyet kazandırmakta ve halk tarafından benimsenmesini sağlamaktadır. Fiziksel dönüşümün yanı sıra, sosyal ve kültürel dönüşümün sağlanması noktasında ise STK'ların bilgi ve tecrübelerinden yararlanılmalıdır.

3. TÜRKİYE'DE KENTSEL DÖNÜŞÜM OLGUSU VE KONUT SORUNUNUN