• Sonuç bulunamadı

II. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ GENEL DURUM

1.4. II Dünya Savaşı Öncesinde Türkiye–Sovyetler Birliği İlişkileri

1.4.1. Nyon Konferansı (14 Eylül 1937)

Türkiye ile Rusya’yı 1937 yılında Milletlerarası bir formda bir araya getiren olay ise, Moskova Ziyaretinden kısa süre sonra toplanan Nyon Konferansıydı.

İngiltere ve Fransa, Akdeniz güvenliğinin korunması için Türkiye’yi aktif işbirliğine davet etmişlerdi. Bu sebeple de Türk dış politikası açısından da yeni bir dönüm noktası oluştu. Atatürk ile İsmet İnönü’nün işbirliğini sona erdiren ve onun Başbakanlıktan ayrılmasına yol açan bu konferans olmuştu.

İspanya’da 1936 yılında yapılan seçimleri kazanan, sol eğilimli Halk Cephesi Hükümeti kurulmuştu. İspanya Ordusu Generallerinden olan Francisco Franco liderliğinde bir isyan çıkmıştı. İsyancıları kilise ve sağcılar destekliyordu. İspanya 1939 yılına kadar sürecek bir iç savaşa sürüklenmişti. İç savaşın başlaması ile birlikte; Almanya, İtalya ve Portekiz isyancı General Franko’ya gizlice yardım etmeye başlamışlardı. Sovyetler Birliği de seçimle işbaşına gelen Halk Cephesine destek olmaya başlamıştı. Fransa’da da 1936 yılı seçimlerinde Sosyalist Leon Blum liderliğinde Halk Cephesi iktidara gelmişti. Fransa, İspanya iç savaşında yasal İspanya Hükümeti’ne yardım etmek istemiş ise de ülkesi içindeki sağ-sol çatışmasına neden olmamak ve Almanya ve İtalya’nın tepkisini çekmek istemiyordu. İspanya iç savaşına karışmaktan kaçınma politikasını benimsemişti. İngiltere de bir Avrupa savaşı çıkma ihtimalini azaltmak için bu politikayı benimsemişti. İngiltere ve Fransa 15 Ağustos

1936’da “Karışmaktan Kaçınma Demeci” yayınlamışlardı. Türkiye de bu demeci benimsemiş ve katılmıştı.57

1937 yılı yaz aylarına girildiğinde Akdeniz güvenliği ciddi bir tehlike altına girmişti. Milliyeti bilinmeyen korsan denizaltılar, Akdeniz’de, herhangi bir ihtarda bulunmadan İspanya limanlarına giden ticaret gemilerini batırmaya başlamıştı. Ancak o tarihlerde denizaltıların İtalyan oldukları tahmin edilmekle birlikte bunun ispatı mümkün bulunmuyordu. İtalyanlar ise suçu Cumhuriyetçi İspanya hükümete yüklüyordu. Gemileri batırılan Rusya ile İtalya arasında çok sert notalar verilmişti.

Saldırılar İngiliz ve Fransız gemilerine de yönelmeye başlamıştı. Bu iki devlet Akdeniz güvenliğinin sağlanması maksadıyla, 10 Eylül günü Nyon’da bir Konferans toplanması üzerinde mutabık kalmışlardı. Konferansa Rusya, Romanya, Bulgaristan, Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya, İtalya, Mısır ve Almanya’yı davet etmişlerdi. İtalya ve Almanya gelmeyince toplantı dokuz ülke arasında yapılmıştı.58

17 ve 19 Ağustos günleri Çanakkale açıklarında iki İspanyol Cumhuriyetçi gemisi torpillenerek batırılmıştı. Marmara Denizi’nde bir yabancı denizaltı görüldüğü rivayetleri ortaya çıkmıştı. Türk dışişleri Bakanlığı bu olaylar üzerine, Ankara’da ki yabancı temsilciliklere birer nota verilmişti. Batırılan İspanyol gemileri hakkında kovuşturma açıldığını bildirilmişti. Marmara Denizi’nde bulunduğundan şüphe edilen denizaltı için de ikinci bir nota ile “gerçi gerçekleşmemiş bir gözlem söz konusu ise de, hükümetin şüpheli mıntıkalarda uçaklarla başlattığı araştırmalar bir yabancı denizaltının mevcudiyetini ortaya koyarsa, bunun derhal teslim olması istenecek,

talebe uymazsa zorla tutuklanacak veya imha edilecektir,”59 deniyordu. Bu bilgilerin

hükümetlerine ulaştırılması yabancı elçiliklerden istenmişti.

Bu olayları Türk gazeteleri; İspanya iç savaşını milletlerarası bir hale sokmak için bu gemileri Rusların batırdığı yolunda, Almanya ve İtalyan basınında yer alan haberleri naklederek yazmışlardı. Bu olaylar Türkiye ile Rusya arsında suçlamalara varan polemiğe yol açmıştı. Rusya’da Pravda ve İzvestiya gazeteleri, Türk basınına Rusya’yı işin içine karıştıran faraziyelere yer vermenin, dost Rusya’yı incittiğini, bunların İtalyan ve Alman faşistlerini koruduğunu yazmışlardı.

57 İsmail SOYSAL, Türkiye’nin Siyasal Antlaşmaları, I. Cilt (1920-1945), TTK Basımevi, Ankara-2000, s.527 58 Utkan KOCATÜRK, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Kronolojisi, TTK Basımevi, Ankara-2018, s.606 59 Hasan Rıza SOYAK, Atatürk’ten Hatıralar, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul-2004, s. 659

Nyon’daki ilk toplantıda İngiliz ve Fransızlar kendi projelerini ortaya koymuşlardı. Buna göre, Akdeniz bölgelere ayrılacak ve karakol görevi devletler arasında taksim edilecekti. Bir bölge de İtalya’ya ayrılacak ve kendisine teklif olunacaktı. Batı Akdeniz, yani Malta’nın batısı İngiltere ve Fransa; Ege bölgesi Kuzeyde Türkiye ve Rusya, Güneyde Yunanistan ve Yugoslavya tarafından kontrol edilecekti.

Konferansta bulunan Tevfik Rüştü Aras o gün toplantı dağılır dağılmaz bu bilgileri Türkiye’ye ulaştırmıştı. Atatürk’ün, 11 Eylül günü Aras’ın Telgrafı hakkındaki reaksiyonu olumsuzdu. Aras, Rus donanması ile Akdeniz’de işbirliği yapmanın, İtalya ile bir çatışma çıkarsa Türkiye’nin de Rusya’nın yanında savaşa sürüklenmesine yol açacağını düşünmekteydi. İnönü de aynı görüşteydi. Sovyetler İtalyanları saldırgan ilan etmişken Sovyet ve İtalya donanmalarını temasa getirmek ve ikisi arasında bulunmak bizi bir çatışmaya karışmaktan kurtaramazdı.

İngiliz-Fransız projesinin açıklanmasından ve Tevfik Rüştü Aras’ın bu açıklamaları Ankara’ya bildirmesinden sonraki gelişmeleri İngiliz Dışişleri Bakanı, Eden’in hatırasında; “Doğu Akdeniz ülkelerinin Ruslarla bir işbirliği hiçbir şekilde istemedikleri çok çabuk belli oldu. Hepsinin paylaştığı bu hissin ne derece kuvvetli olduğunu görmek beni hayrete düşürdü. Sovyetlerle dostane ilişkileri olan Türkiye de aynı durumdaydı. O akşam özel bir toplantıda bu hisler Ruslarla bir münakaşaya yol açtı ve bir saat süresince hiçbir şey yapılamadı. Birinci günün sonunda bu güçlüğün bir anlaşma ümidini ortadan kaldırdığını düşünüyordum. Bununla beraber ertesi sabah kendi planımızdan daha tatminkâr bir formül bulduk. Bu, Rusya’dan çekinen devletleri rahatlatacak şekilde, Ege’de karakol görevini birlikte yapabilmemiz için, Fransa’nın daha fazla muhrip telif etmesi ile mümkün oldu. Ak Deniz’i bölmek yerine, Ege de dahi her bölgede görevi biz üzerimize alacaktık. 11 Eylül sabahı küçük devletlere, görevlerinde yardım etmek yerine biz talep edersek onların bize yardım etmesi esası kabul edildi. Onlar da lüzum duyarlarsa Rusya’dan yardım isteyeceklerdi. Litvinov’un bu formülü kabul edişine hayret ettim. Muhtemelen küçük devletler nezdindeki sempati yoksunluğunu görmek onu hem şaşırtmış, hem de bu durumun

dışarda duyulmaması bakımından sesini çıkarmasına mani olmuştu…”60

Nyon’da bu esas dairesinde 14 Eylül günü anlaşma imzalanmıştı, bir süre sonra İtalya’da kendine ayrılan bölgenin savunulmasını üstlendi ve saldırılar ortadan kalkmıştı.

Atatürk ve İnönü’yü anlaşmazlığa düşüren husus, Türkiye’nin gerektiğinde İngiltere ve Fransa’ya yardım edecek olmasıydı. İnönü buyardım vaadini tehlikeli görüyor. Atatürk, Türkiye’den böyle bir yardım istenmesini şeref sayıyordu. Sonunda Atatürk’ün görüşü ağır basmıştır.

Nyon Konferansı, görünüşte katılan ülkelerin anlaşması ile sonuçlanmış olmakla beraber, Bulgaristan’ın da katılması ile bütün Balkan Paktı devletlerinin Rusya’nın karşısında yer alışları doğal olarak Türk-Rus ilişkileri üzerinde belli bir etki yapmıştı. Türkiye artık Rusya’nın yanında değil, onun karşısında yer almaya başlamıştı.

1939, hem Türk-Rus dostluğu, hem de Almanya ve İtalya için, sonun başlangıcını mühürleyen bir yıl olmuştu.

Türkiye ile Rusya arasında karşılıklı bir yardımlaşma anlaşması yapılması yönünde son temas ve müzakereler 1939 yılının 15 Nisanında başlar ve 15 Ekim günü hiçbir olumlu sonuca varmadan kesilmişti.