• Sonuç bulunamadı

II. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ GENEL DURUM

2.1. Almanya’nın Sovyetler Birliği’ne Saldırısına Kadar Türk-Sovyet İlişkiler

2.1.2. İkinci Dünya Savaşı Başlangıcında Türk-Sovyet İlişkileri

2.1.2.2. İngiltere’nin Türk-Rus İlişkilerini Yakınlaştırma Çabalar

Daha sonraki tarihlerde Churchill Hükümetinde bakan olarak görev alacak olan, görüşleri itibarıyla İşçi Partisinin aşırı sol kanadına mensup İngiliz Büyükelçisi Sir Stafford Crips, henüz Moskova’ya tayin edilmeden önce;1940 Şubatında Uzak- Doğuda bazı temaslar yapmakta iken, Çunking’de, Rus Sefiri ile görüşmüş ve Rusların İngiltere ile yakınlaşma arzusunda olduğu izlenimi edinmişti. Dönüş yolunda Moskova’ya da uğrayarak Molotov ile de bir görüşme yapış ve Molotov kendisine, Rusya ile İngiltere arasında bir ticaret anlaşması, hatta siyasi bir anlaşma yapılabileceğini söylemiştir.

Sir Stafford’un Londra’ya dönüşünden sonra, Batıda Alman saldırısının başlamasına kadar, İngiltere ile Rusya arasında bir ticaret anlaşması yapılması için işbirliği önerileri görüşülmüş, ancak bir ilerleme olmamıştı.

Sir Stafford, bu temasların iyi yürütülmediği, Ruslarla anlaşma yapmanın mümkün olduğu görüşünü ileri sürmekteydi. Bu sebeple kendisi Moskova’ya Büyükelçi olarak tayin edilmiş ve 12 Haziran günü görevine başlamıştır. Churchill bu tayin münasebetiyle Stalin’e özel bir mektup yazarak Cripps’e vermişti. Bu mektubu takdim etmek üzere, 1 Temmuz günü Stalin tarından kabul edilen Cripps, konuşma sırasında, hiç talimatı olmamasına rağmen, tamamen kendi inisiyatifi ile Türkiye ile

ilişkilerin yakınlaştırılması yönünde İngiltere’nin yardımcı olmasını Sovyet Hükümetinin nasıl karşılayacağını sormuştu.

Ankara’daki İngiliz Büyükelçisi Hugessen’in yazılı olarak 13 ve 16 Temmuz günleri, Türk Dışişlerine verdiği bilgilere göre, bu soruya Stalin’in cevabı şöyle olmuştu;

“Türkiye ile ilişkiler düzeltilebilir. Sovyetler Birliği, İngiltere Hükümetinin bu amaçla yapacağı yardımı hazla karşılayacaktır. Sovyetlerin, ne Karadeniz’e, ne de Karadeniz Boğazında, Türkiye aleyhine düşmanca herhangi bir harekette bulunmak konusunda hiçbir düşünceleri yoktur, ancak Boğazların kontrolü sorununa bir düzen verilmeli ve bütün Karadeniz devletleri buna katılmalıdır. Bu sorun çözümlenmedikçe

Türkiye ile ilişkiler tam manasıyla memnuniyet verici olamaz.”89

Cripps’in, meselenin Türkiye ile yeniden tartışılmasının hayırlı olacağını telkin etmesi üzerine Stalin, İngiliz Hükümetinin bu amaçla harekete geçerse memnun olacağını bildirmişti.

Stalin, Almanya ve İtalya’nın bir saldırısı karşısında Balkan devletlerinin direnmekte ortak çıkarları olduğunu kabul ile bu takdirde her şeyin Türkiye’ye bağlı olduğunu ve aynı şekilde Balkan işlerinde istikrarın Türkiye’ye düşeceği fikrindeydi. Almanya’nın Türkiye’ye saldıracağını sanmadığını söyleyen Stalin, Türkiye ile ilişkilerini “fena değil” diye ifade ederek, Türkiye’nin hangi istikamette fırlayacağını tahmin etmenin güç olduğunu eklemişti.

1941 yılının Şubat ayında, İngiliz Dışişleri Bakanı Eden’in Türkiye ziyareti münasebetiyle Ankara’ya gelen Cripps, Saraçoğlu ile özel bir görüşme yapmıştı. Cripps’in “Sovyetler hakkında ne düşünüyorsunuz, Sovyetlerin Türkler hakkında ne düşündüklerini tahmin ediyorsunuz” diye sorması üzerine, Saraçoğlu’nun verdiği cevap şöyledir.

“…Sovyet Hükümeti’nin uzun sürecek bir muharebenin devamı esnasında, ele geçireceği fırsatları bir taraftan istismar etmekle beraber, diğer taraftan da uzun harbin tevlit edeceği ıstıraplardan ve yorgunluklardan da azami derecede istifade etmek için hazırlanmak politikasını takip ettiğini ve zaman zaman kah sağa kah sola temayül göstermek suretiyle politikasını tatbike çalıştığını zannettiğini, ve nihayet

89 Türkiye Dış Politikasında 50 Yıl, İkinci Dünya Savaşı Yılları (1939-1946), Dışişleri Bakanlığı Yayınları,

Finlandiya harbinin sertliği ve bilhassa Fransız ordusunun yıkılmasından sonra, Avrupa’da yalnızlığını ve zaafını hissetmiş olan Sovyetlerin, Almanya’ya karşı seslerini yükseltmek imkanını kaybetmiş olduğundan ve Almanya yorgun bir hale düşünceye kadar uysal bir politika takip edeceğine kani bulunduğumu, Almanların Karadeniz’e inmelerine ses çıkarmamış olan Sovyetlerin bundan sonra da Almanların herhangi bir hareketlerine ses çıkarmayacaklarına emin olduğumu söyledikten sonra, sorunun asıl bize taalluk eden kısmına geçerek, Türkiye harbe girmedikçe Sovyetlerin Türkiye’ye karşı bir harekete geçmeye cesaret edemeyeceklerini, şayet Türkiye harbe gire ve harp talihi Türkiye için mesut bir inkişaf gösterirse, Sovyet Hükümeti bu mesut inkişafla muvazi olarak Türkiye’ye karşı dost, bitaraf ve adeta müttefik muamelesi yapacaklarını zannettiğimi, fakat harp talihi Türkiye için fena neticeler verecek olursa, Sovyetlerin Polonya’ya karşı tutmuş oldukları yolu, Türkiye’ye karşı da tutmaları

ihtimalinin çok olduğunu söyledim.”90

Cripps, Türkiye dönüşü Sovyet Dışişleri Bakan Yardımcısı Vişinski ile görüşmüş ve Saraçoğlu’ndan dinlediklerini ona nakletmişti. Vişinski 9 Mart akşamı Haydar Aktay’ı davet ederek, Rusça metnini de vermek suretiyle, aşağıdaki tebligatı yapmıştı.

“Bu kere Türkiye’den avdet eden İngiltere Sefiri Cripps’in Hariciye Komiser Muavini Vişinski aracılığıyla Sovyet Hükümetine vaki beyanatından, Türkiye’nin, herhangi bir yabancı devlet tarafından tecavüze maruz ve topraklarını silahla müdafaaya mecbur kaldığı takdirde Sovyetler Birliğinin de Türkiye’nin işbu müşkül vaziyetinden istifade ile kendisine tecavüz edeceğinden korktuğu anlaşılmaktadır. İş bu rivayetin Sovyetler Hükümetinin vaziyetine uymadığını ve bilakis şayet Türkiye herhangi bir yabancı devlet tarafından tecavüze uğrar ve mülki tamamlığını silahla müdafaaya mecbur olursa, Sovyetlerle arada mevcut saldırmazlık paktına istinaden Türkiye’nin Sovyetler Birliği’nin tam bir anlayış ve bitaraflığına güvenebileceğini

Başvekil ve Hariciye Komiseri namına beyana memurum,” 91 demişti.

Aktay, “Türkiye’nin bir Sovyet tecavüzünü zaten beklemediğini, ancak yaşanan tarihi anlarda böyle bir beyanatın son derece memnunluk yaratacağını ve esasen

90 Türkiye Dış Politikasında 50 Yıl, İkinci Dünya Savaşı Yılları (1939-1946), Dışişleri Bakanlığı Yayınları,

Ankara-1973, s. 71

91Türkiye Dış Politikasında 50 Yıl, İkinci Dünya Savaşı Yılları (1939-1946), Dışişleri Bakanlığı Yayınları,

Ankara-1973, s. 72

dostane olan münasebatımızda yeni bir devrenin ilk kademesini teşkil edeceğini”92 söylemiştir.

Yapılan diplomatik görüşmeler sonunda Türkiye’nin talebi ile 25 Mart 1941 tarihinde, Ankara ve Moskova’da bir bildirge yayınlanmıştı.

“Türkiye harbe girmeğe mecbur olduğu takdirde Sovyetlerin Türkiye’nin müşkülatından istifade ederek kendisine hücum edeceklerine dair ecnebi matbuatta çıkan haberler üzerine ve bunlarla alakadar bir istifsar dolayısıyla Sovyet Hükümeti aşağıdaki hususları Türkiye Hükümetine bildirmiştir.

1.Bu gibi haberler Sovyet Hükümeti vaziyetine kat ’iyen tevafuk etmemektedir. 2.Şayet Türkiye hakikaten tecavüze uğrar ve topraklarını müdafaa için harbe girmeğe mecbur kalırsa o zaman Türkiye, Sovyetler ile arasında mevcut saldırmazlık paktına istinaden Sovyetler Birliğinin tam anlayışına ve tarafsızlığına güvenebilir.

Bu beyanat dolayısı ile Türkiye Hükümeti Sovyet Hükümetine samimi teşekkürlerini beyan etmiş ve Sovyet Rusya’nın da böyle bir vaziyete uğraması halinde

Türkiye’nin tam anlayış ve tarafsızlığına güvenebileceğini bildirmiştir,”93 deniyordu.

İngiltere’nin Moskova Büyükelçisi Cripps’in kendi inisiyatifi ile başlatıp, gene kendi inisiyatifi ile yürüttüğü bu temaslar, Türk-Sovyet deklarasyonu gibi, hiçbir yararı olmayan bir deklarasyonun yayınlanması ile son bulmuştu.