• Sonuç bulunamadı

Kolonizasyon Hareketleri ve Koloni Sikkeleri

3. ANADOLU„NUN ROMANĠZASYONU IġIĞINDA MĠMARĠ BETĠMLĠ SĠKKELER

3.5. Kolonizasyon Hareketleri ve Koloni Sikkeleri

46 Bithynia‟da başkent Nikomedeia ve Nikaia dışında daha birçok kentte agonlar düzenlenmekteydi. İmparator Hadrianus onuruna düzenlenen “Hadrianeia” agonları Claudiopolis (Bithynion) kentinde gerçekleştirilmiştir214. Bu agonun adı Hadrianus‟un gözdesi Claudiopolisli Antinous‟tan gelmektedir. Kent Hadrianus‟un ziyaretinden sonra

“Hadrianeia” sıfatını yaklaşık bir yüz yıl boyunca kullanmıştır215. Claudiopolis kenti hem İmparator Hadrianus hem de Antinous adına festivaller düzenlemiştir216. Kent sikkelerinde görülen Antinous büstü (Kat. No. 130) ve imparator tapınağı betimleri (Kat. No. 137-138) olasılıkla bu kültün varlığından ileri gelmekteydi. Pontus Euxinus kıyısındaki Herakleia Pontika kentinde ise Roma İmparatorluk Dönemi‟nde “Hadrianeia Herakleia” agonu düzenlenmiştir. Agonun adından da anlaşılacağı üzre İmparator Hadrianus‟un yanı sıra Herakles‟in onuruna da düzenlenmekteydi. İmparatorluk Dönemi‟nde basılan quasi autonomos (yarı otonom) kent sikkeleri üzerinde resmedilen stadion içinde oyunları izleyen Herakles ve önündeki atlet betimi Herakles onuruna düzenlenen oyunlara işaret etmektedir 217 (Kat. No. 128/129). Bithynia-Pontus kentlerindeki tüm bu örneklere 3. Bölüm‟de kapsamlı bir şekilde değinilecektir.

47 açıdan bakıldığında buradaki amacın her ne kadar tarımsal ve ekonomik nedenler olarak bilinse de Roma Dönemi‟nde içerik açıdan farklı olduğu görülmektedir220. Bunlar kendine has bir nüfus yapısı, Roma tarzı yönetim kurumları ve Doğu ile Batı kültürlerinin etkilerinin yanı sıra yalnızca Latince lejantlı bronz sikkelere sahip kentlerdir. Özellikle Anadolu‟da kurulan ilk Roma kolonilerine bakıldığında buradaki amacın daha çok stratejik olduğu anlaşılmaktadır221. Roma kolonileri, ele geçirilmiş önemli topraklar üzerinde, görev süresini tamamlamış askerlerin ya da Latin müttefiklerin yerleştirilmesi ile meydana gelen Roma‟ya bağlı yerleşme alanlarıdır222. Bazı araştırmacılar kolonilerin işlevinin bir çok yerel ulusu barındıran karmaşık Anadolu nüfusuna “Romalı hayat biçimini” öğretmek ve aralarındaki irtibatı sürdürebilecek yetenekli kişileri kullanmak olduğunu ileri sürmüştür223. Bu açıdan düşünüldüğünde bu koloni merkezlerinin kurulma amacı Romalı olmayan tebaa arasında Roma kültür ve uygarlığını yaygınlaştırarak, bölge halkını Romalılaştırmak ve böylece bölge halkı üzerinde Roma egemenliğini sağlamlaştırmak olduğu söylenebilir.

Bu süreçte Roma Devleti, Küçük Asya‟da bulunan kentlerdeki yerel seçkinlerin ithal Roma nüfusuyla sosyal olarak kaynaşmasını teşvik etmiştir224. Kimi araştırmacılar da sıklıkla kolonilerin askeri işlevine dikkat çekerek eski askerlerin bu toprakları koruyarak lejyonların konuşlandığı bölgelerde bir çeşit askeri kamplar oluşturduklarına dikkat çekmişlerdir225. Bu nedenle bu tür kolonilerin askeri amaçlarla kurulmuş olduğu ileri sürülebilmektedir. Örneğin Bithynia kentlerinden Apamea‟nın koloni sikkelerinde savaş gemisi tasvirleri yer almaktadır (Resim 4). Apamea sikkelerinde popüler olan savaş gemilerinin tasviri, sivil ve ticari gemi tasvirlerinde olmayan mahmuz ile temsil edilir226. Salt madeni paralara bakılarak askeri konular hakkında yorum yapılamasa da motifler arasında savaş gemilerinin sıkça görülmesi Kolonizasyon döneminde Apamea‟da bir askeri limanın varlığına işaret edebilir227. Sonuçta koloniler hiçbir zaman tek bir işleve sahip olmamışlardır ve Bithynia-Pontus Eyaleti‟ndeki Apamea kenti de bunlardan biri idi.

220 Salmon 1955: 64.

221 Keleş-Çelikbaş 2014: 3.

222 Özsait 1999: 124.

223 Filges 2019: 401.

224 Yegül 2016: 16.

225 Sartre 2001: 123.

226 Filges 2015: 277.

227 Filges 2015: 317.

48

Resim 4: Apamea – Commodus Sikkesi

Küçük Asya‟daki Roma kolonilerinin yayılımı yaklaşık 300 yıllık bir süreç içerisinde gerçekleşmiş olduğunu gözönüne almamız gerekmektedir. Roma Çağı‟nda Iulius Caesar, Augustus ve Hadrianus dönemlerinde Roma kolonizasyon hareketlerine oldukça önem verildiği bilinmektedir. Anadolu‟daki Roma kolonilerinin tarihi, devlet adamı ve asker Gaius Iulius Caesar ile birlikte başlamaktadır228. Caesar dönemi kolonizasyon hareketlerinin diğer imparatorlar dönemindeki koloni hareketlerinden en büyük farkı, kurulan bu koloni merkezleri vasıtası ile sahip olduğu eyaletleri Romalılaştırmak isteğiydi 229 . Caesar eski askerlerine görevlerinden ayrılırken imparatorluğun farklı bölgelerinden araziler vermiş ve yaklaşık 80.000 yoksul şehirliyi Proletarya (Altsınıf) kolonilerine yerleştirmiştir230. Bununla birlikte zamansal süreç içerisinde yerel halka Latinceyi öğreten yerleşimciler, tersine kendileri de Helenceyi öğrenerek karşılıklı bir etkileşim sürecine girmişlerdir231. Caesar‟ın kolonileri günümüz Türkiyesi‟nin kuzey kıyılarında yer alır. Batı‟dan doğuya bunlar; Lampsakos, Parium, Apamea, Herakleia Pontika ve Sinope‟dir (Harita 16: kırmızı olanlar). Gaius Octavius, Roma iç savaşından zaferle çıktıktan sonra Anadolu‟nun merkezindeki geniş topraklar Roma‟nın eline geçmiştir. Bu yeni bölgelerden dağlık Pisidia bölgesinde Antiochia pros Pisidiam, Cremna, Comama, Olbasa kentleri ve daha doğuda yer alan Iconium ve Lystra kentleri ile daha kuzeyde Germa ve güneyde Ninica kentleri Augustus tarafından kurulmuştur232 (Harita 6: mavi olanlar).

228 Filges 2019: 401.

229 Chilver 1954: 43.

230 Filges 2019: 401.

231 Filges 2019: 404.

232 Filges 2019: 402.

49 Harita 6: Anadolu‟da Roma Kolonileri

Augustus, Actium deniz savaşında Antonius‟u yendikten sonra ordusundaki lejyon sayısı ve buna bağlı olarak piyade ve atlı asker sayıları artmıştı233. Buna göre bu kadar büyük bir ordunun masraflarını ve ihtiyaçlarını karşılayamayacağını anlayan Augustus, yeni koloniler kurarak bu lejyonları buralara yerleştirmiştir234. Yerleşen kişiler artık Roma‟dan gelen sivil kişiler değil, imparatorluğun farklı bölgelerinden hiç tanımadıkları yerlere gelen emekli askerlerdi. Augustus, veteranlar için yer seçimi konusunda kolonizasyon politikasına uygun olarak koloni bölgelerinin güvenliğini sağlamak ve bu bölgelerde Roma dil ve uygarlığının yayılmasını sağlamak amacı güdüyordu 235 . İmparator Marcus Aurelius‟un hükümdarlığında Anadolu‟daki kolonilerin son evresi başlamıştır. Bu dönemde artık eski askerler kolonilere yerleştirilmemiş, kentler imparatorun bahşettiği onursal koloni haline gelmiştir. MS 3.

yüzyıldan itibaren koloni unvanıyla onurlandırılan bu kentler haritada (Harita 6) yeşil renkle gösterilen Tyana Archelais ve Halala idi. MS 230‟lardan itibaren ise turuncu

233 Keleş-Çelikbaş 2014: 4.

234 Filges 2019: 401.

235 Özsait 1999: 124.

50 renkle gösterilen Mallus, Trebbenna ve Bithynia-Pontus Eyaleti‟ndeki Nikomedeia kentleri onursal koloni unvanıyla onurlandırılmıştır236. Roma‟yla olan bu onursal ve demografik bağlar sebebiyle koloni kentleri komşu şehirlerdeki halka göre daha seçkin konuma geldiği düşünülmektedir. Bu uzun zaman dilimi içerisinde gözlemlenen son kolonizasyon evresi, yalnızca imparatorun unvan bahşetmesiyle gerçekleşmiştir. Bu dönemde hiçbir asker veya Romalı yurttaş Anadolu‟ya gönderilmemiş, bunun yerine kentler onurlandırma niteliğinde koloni statüsü almıştır237.

Burada merak edilen esas konu koloni sikkelerinde resmedilen temalar, hangi kentlerde hangi nedenlerde tercih edildiğidir. Hammadesi genellikle bronz olan koloni serilerinde genellikle ön yüzde yönetim süren imparatorun büstü bulunurken, kentlerin koloni kimliğini yansıtan tasvirler arka yüzlerde yer almaktadır238. Sikkelerin arka yüzlerinde, koloni kentinin önemli ve karakteristik özelliklerini tanıma konusunda etkili olan temalar yer almıştır239. Bu konuda 2015 yılında yayınladığı çalışmada Küçük Asya‟da bulunan 14 Roma kolonisinin sikke darplarını karşılaştırmalı olarak inceleyen Axel Filges‟e göre 240 kolonilere has geniş kapsamlı ortak bir motif paleti olmasa da özellikle erken imparatorluk döneminde kentin kuruluşunu sembolize eden tasvirleri içeren Lupa Romana, lejyon sancakları ya da çift süren rahip gibi figürler, Roma halkının demografik konumuna özel bir göndermede bulunuyor olabilir241. Yani Roma dış politikası için fırtınalı sayılabilecek dönemlerde Romalı köklere yeniden vurgu yapıldığı söylenebilmektedir. Söz konusu tasvirler arasında Romanın dişi kurdu ile ikizler Remus ve Romulus ve Roma lejyon sancakları da sayılabilir (Resim 6). Remus ve Romulus, Roma toplumunun soyunu yürüten ve Roma kentini kuran kardeşlerdir.

Koloni sikkelerinde sıkça karşımıza çıkan bu tasvir sahnesi kentin kuruluş mitlerine işaret etmektedir242.Bu tasvirin en erken örnekleri Bithynia-Pontus Eyaleti kentlerinden Apamea şehrinde görülebilir (Resim 5). İkizleri emziren dişi kurt sahneleri benzer şekilde başkent Nikomedeia‟daki birlik sikkelerinde yer alan tapınakların alınlık figürlerinde de sıkça yer edinmiştir (Kat. No. 77; Kat. No. 81).

236 Filges 2019: 403.

237 Filges 2019: 401.

238 Filges 2015: 4.

239 Filges 2019: 405.

240 Filges 2015: 3-4.

241 Filges 2015: 3-4.

242 Filges 2015: 232.

51

Resim 5: Apamea Koloni Sikkesi

Her ne kadar Roma bağlantısı ile veteranların kuruculuğuna atıfta bulunma geleneği yüzyıllarca devam ettiyse de kolonilerin arka yüzlerinde ele aldıkları konular, yavaş yavaş diğer Küçük Asya kentlerininkiyle benzeşmiştir243. Erken imparatorluk dönemi sikkeleri üzerinde önde gelen yerel tanrılar da yer alması buna örnek gösterilebilir. Kullanılan bu sikkelere bakıldığında Sinope‟den Nemesis gibi bir çok tanrının koloniler tarafından sikkeler üzerinde iki sütunlu mimari yapılar içerisinde betimlendiği görülür (Kat. No. 147). Yukarıda belirtilen koloni temaları ele alındığında, koloni kentlerinin Roma temalarını özellikle erken imparatorluk döneminde kullanıdığı ortaya çıkmaktadır244. Koloni sikkeleri üzerinde yer alan lejandların karakteristik bir özellik olarak basım süreleri boyunca Latince olması belirgin bir Roma ögesidir korumuştur245. Zamanla nüfus iç içe geçtiği için sikke üzerindeki temalar yerel imgelere entegre olmuştur ve bu şekilde Helen Anadolu kültürü ile Roma kültürü birbirine kaynaştığı da söylenebilmektedir246. Sonuç olarak kolonizasyon sikkeleri üzerindeki betimler ve lejandlar değerlendirildiğinde bunların ikonografik açıdan oldukça çeşitlilik gösterdiği ve koloni olarak basıldıkları kentlerde Romalı köklere atfılarda bulundukları anlaşılmaktadır.

243 Filges 2015: 343.

244 Filges 2019: 410.

245 Abay 2018: 214; Filges 2019: 407.

246 Filges 2019: 327.

52

(ĠKĠNCĠ BÖLÜM)

BĠLĠMSEL ANLAMDA MĠMARĠ BETĠMLĠ SĠKKELER

Konumuzun coğrafi sınırlarını teşkil eden Bithynia Bölgesi„nin tarihi, coğrafyası ve Romalılaşma süreci hakkında verilen bu genel bilgilerin ardından bu bölümde modern literatürden edinilen bilgilere göre mimari betimli sikkeler bilimsel açıdan ele alınacaktır. Bu kapsamda nümismatik tarihinde sikkelerde görülen mimari betimlerin ilk ortaya çıkışları ve ilk örneklerine değinerek bunların bilimsel araştırmalardaki rolleri ve fonksiyonları tüm yönleri ile açıklanacaktır.

1. MĠMARĠ BETĠMLĠ SĠKKELERĠN ANLAMI VE ĠLK ORTAYA ÇIKIġLARI Nümismatik biliminde sikkeler temel fonksiyonel özelliklerine göre incelendiğinde, MÖ 6. yüzyılda Lidya Uygarlığı‟nın bir keşfi olarak önceleri ödeme aracı olarak maliyetlerin değerini ifade eden para kaynakları, sonrasında ise siyasal propaganda ve haberleşme aracı olarak karşımıza çıkmaktadırlar247. Tarihsel süreç içerisinde mimari betimli sikkeler de ilk olarak askeri tahkimatlar ve yerel tanrıları temsilen ortaya çıkmış ve sonrasında Roma İmparatorluk Çağı‟nda devletin askeri ve ekonomik gelişimine paralel olarak sayıca zirveye çıkmıştır. Ancak sikkelerdeki mimari yapı tasvirleri antik dünyada tamamen Roma‟ya özgü bir konu değildi. Mimari tasvirli sikkeler Roma‟nın İmparatorluk evresinde yoğunluk kazanmasına rağmen tarihi çok daha öncelere gitmektedir. Roma öncesinde Pers satraplarının bastırdığı sikkeler çoğunlukla geleneksel Pers kraliyet simgeleriyle bağlantılı olarak sur tahkimatlarını ve kentteki baş tanrıların kutsal mekânlarını tasvir etmekteydi248. 1950‟lerde Küçük Asya sikkeleri üzerindeki mimari betimler hakkında çalışmalar yapan Mükerrem Anabolu‟ya göre Anadolu‟da mimari betimli ilk sikke darbı MÖ 4. yüzyıla kadar uzanmaktadır249. Bu dönemde bölgede süren siyasal karmaşıklık, şehirlerde askeri tahkimatlara ağırlık verilmesine neden olmuş ve böylece sikkeler üzerinde savunma sistemlerine ait mimari

247 Filges 2015: 5.

248 Elkins 2011: 323.

249 Anabolu 1952: 265.

53 tipler görülmeye başlamıştır250. Bununla birlikte Doğu kentleri aynı şekilde kendi sikkelerinde kendi yapılarını kullanmaya başlamışlardır. Küçük Asya‟da en erken mimari betimli sikke MÖ 4. yüzyılda Pers egemenliğindeki Tarsos kentinde darbedilmiştir. Bunlar Satrap Datamos (MÖ 378-372) adına basılan sikkelerdeki askeri tahkimat içerikli tasvirlerdi251. Bu durumda mimari açıdan askeri tasvirler dini tasvirlerden önce işlenmiş olduğu söylenebilir. Ancak M. Anabolu, çalışmalarında söz konusu sikkelere ait herhangi bir resim göstermese de konuya ışık tutacak görsel kanıtlar 1970‟lerde mimari sikkeler hakkında yayınlar yapan bir diğer araştırmacı Bluma L. Trell‟den gelmektedir. Ona göre ilk mimari tasvir örnekleri Hierapolis-Bambyce ve Tarsos (Tarzu/Tarsus) sikkelerinde resmedilmiştir 252 . Hierapolis-Bambyce‟te Akhaimenid Kralı Abd-Hadad‟a ait olan sikke örneğinde iki sütunlu bir ön cepheye sahip tapınağın önünde ayakta ve sola bakar şekilde askeri giyimli bir figür bulunmaktadır (Resim 6). Burada tapınağın üçgen formundaki eğimli çatısı da belirtilmeye çalışılmıştır. Datamos adına darbedilen Tarsos serisinde ise dörtgen formlu yapının ön kısmında iki figür ayakta karşılıklı olarak tasvir edilmişlerdir (Resim 7).

Ancak bunların kesin olarak askeri veya kutsal bir yapıyı temsil edip etmediği netleşmiş olmamasına rağmen sikke ustalarının burada bir mimari yapıyı göstermek istediğinden şüphe yoktur.

Resim 6: Hierapolis-Bambyce Sikkesi Resim 7: Tarsos Sikkesi

250 Trell 1972: 47.

251 Anabolu 1952: 265.

252 Trell 1972: 47.

54 Sikkelerde mimari tipler Roma Dönemi‟nden daha önce ele alınmış olduğu bir gerçektir. Ancak bu tiplerin henüz Roma etkisinde olmamasına rağmen Roma öncesi örnekler ile ilksel görünüşleri açısından istisnai olarak ortak yönleri vardır253. Bunlar erken dönem sikkelerinde sıklıkla görülen büyük anıtsal sunaklardı. Parium (Resim 8) ve Mantinea (Resim 9) kentlerine ait MÖ erken 1. yüzyıl bronz sikkelerin arka yüzlerinde söz konusu anıtsal altar tasvirlerinin etkileyici görünümleri yer almaktadır.

Bu örnekler yakın doğuya ışık tutan birçok anıtsal altardan birkaçı olması sebebiyle bugün oldukça önem taşımaktadırlar.

Resim 8: Parium Sikkesi Resim 9: Mantinea Sikkesi

Günter Fuchs, o dönemde sikke ustalarının yapı tipleriyle ilgili tasarımlarında deneyimsiz olduğunu ve belirli bir yapının planını çizme tekniğinden yoksun olduğunu ileri sürmektedir254. Ancak erken dönem sikke ustalarının yapıların şeklini tasavvur etme konusundaki başarısızlıkları söz konusu değildir. Aksine yapıların mimari şeklini canlandırma konusundaki başarıları kayda değerdir. Örneğin MÖ 2. yüzyılın 2. yarısına tarihlenen iki farklı sikkede çok katlı yapılar şaşırtıcı bir gerçeklikle tasvir edilmiştir (Resim 10). Dikdörtgen planlı ve olağan üstü galeriyle çevrili bu binalar, kubbesiyle oldukça kendine özgü bir yapıdadır. Tarihleri ve özellikleri ne olursa olsun bu örnekler mimari tiplerin Anadolu dışındaki en erken örnekleridir255.

253 Ronzevalle 1940: 5.

254 Fuchs 1969: 3.

255 Trell 1972: 45-59.

55

Resim 10: Paestum Sikkeleri

Zaman kavramı, kalıntıları kolayca tanınabilen ve teşhis edilebilen binaların göreceli bir cismidir256. Asırlar boyunca Akdeniz coğrafyasındaki antik kentleri ziyaret eden gezginler de Roma Dönemi boyunca birçok antik sikke tasvirine konu olan bu ihtişamlı kalıntıların orijinal görüntülerine şahitlik etmişlerdir. Arkaik Dönem‟den Helenistik Dönem‟e kadar Grek ve Roma şehir sikkelerine ait betimlerin görünümlerinde çeşitlilik artmaya devam etmiş, tasvirler daha da belirginleşmeye başlamıştır. Bu durum Geç Roma Cumhuriyeti‟nin sonuna doğru sikke tasvirlerinde köklü bir değişiklik olarak görülmüş ve MÖ 1. yüzyılın sonundan itibaren ilk kez sikke arka yüzlerinde Roma‟nın geçmiş olayları anlatılmaya başlanmıştır257. MÖ 1. yüzyılın ikinci yarısından sonra Roma egemenliğinin genişlemesiyle birlikte sikkelerde politik, siyasi ve dini içerikli konuların yanı sıra mimari tipler de çoğalmıştır258. Romalıların mimari yapı ikonografisini sikkelerde kullanması Pers sikkelerinden temel olarak çok farklıydı. Çünkü mimari tasvirlerin Roma sikkelerinde kullanılmaya başlanmasından itibaren Geç Roma dönemine kadar, mimari sikke tasvirleri söz konusu yapılara ya politik anlam yüklüyor ya da onları anıtsallaştırıyordu. Tasvirlerin MÖ 1. yüzyıldan itibaren daha geniş bir görsel program çevresinde ele alınması ister devletin desteklediği sanat kapsamında olsun isterse de belirli bir emisyonu oluşturan sikkeler söz konusu olsun Roma sikke repertuarında mimari betimler artık olağanlaşmıştı. Bu nedenle Roma sikke ikonografisine ait çalışmalarda en çok sevilen konuların başında anıtsal tasvirler gelmekteydi. Bu aynı zamanda nümismatikte en çok keşfedilmeye ihtiyacı olan bir konu olma özelliğine sahiptir.

256 Trell 1976: 9.

257 Filges 2015: 6.

258 Trell 1972: 50.

56 Antik zamanlarda anıtların genel görüntülerinin nasıl olduğunu bilmek için devrin en parlak dönemini tasvir eden sikkelere bakmak gerekir. Mimari tasvirler açısından parlak diyebileceğimiz bu dönem hiç şüphesiz Roma Çağı idi. İhtişamlı yapılara sahip olan Romalılar tüm Akdeniz dünyasında hala varlığını sürdüren mimari yapılarının görkemli birçok örneğine sahipti. Bu yapıların birçoğu arka yüz tipi formlarına sahip sikkelerde görülmektedir. Özellikle Augustus ile birlikte sikke tiplerinin kullanımı hem doğuda hem batıda artmış ve mimari tipte birçok sikke tedavüle sokulmuştur. Bunda Roma‟nın o dönemdeki askeri ve politik anlamdaki gelişimi ve yayılımı etkilidir. Buna bağlı olarak Roma sikke sisteminin gelişimi, Roma‟nın askeri ve politik gelişimini yansıtmakta olduğu söylenebilir259. Mimari tiplerin sikkelerde zenginleşmesi Roma‟nın MS 1. ve 2. yüzyıldaki kültürel ikliminin bir sonucu olarak da gerçekleşmiş olduğu söylenebilir. Bu dönemde imparatorun ve imparatorluğun övüldüğü Roma sikkeleri artık kentlerin de övüldüğü bir durum olarak işlevini sürdürmüştür260. Çünkü Roma imparatorları ihtişamlı başkentlerindeki bu devasa yapılarından övünç duymaktaydılar. Ayrıca mimari tipteki sikkeler Roma para sistemi içerisindeki en çok rağbet gören grubu oluşturmaktaydı. Bu dönemde eserlerin ve mimari yapıların muazzam sayıdaki çeşitliliği sikkelere kaydedilmiştir. Bluma L.

Trell‟e göre iki yüzün üzerinde antik yapı Roma sikkeleri üzerine işlenmiş ve Roma dünyası boyunca birçok taşra kenti tarafından yedi yüzün üzerinde farklı tipte mimari sikke basılmıştır261. Bu dönemde tapınaklar, altarlar, anıtsal kuleler, sukemerleri, köprüler, bazilikalar, liman yapıları, deniz fenerleri, çeşmeler, köprüler, zafer anıtları ve kent surları gibi antik çağda kentlerin görünüşleri hakkında fikir veren birçok mimari eser sikkeleri süslemiştir. Daha çok kent sikkeleri ile tasdiklenen bu mimari yapılar imparatorluk imgelerinin yanı sıra daha çok yerel karakterler de taşımaktaydılar. Bunlar o dönemlerdeki şehirlerin zenginliğini ve devasa büyüklükteki yapı aktivitelerini resmetmekteydirler.

Roma Dönemi boyunca birçok kent, aralarındaki karşılıklı politik rekabet ve artan lüksün de teşvikiyle birlikte her zaman yeni binalar yapılmış ve eski yapılar görkemli bir şekilde yeniden inşa edilmiştir. Bu dönemde bir yerleşim birimine Civitas

259 Baydur 1998: 26.

260 Filges 2015: 7

261 Trell 1976: 6.

57 (Polis) denebilmesi için bazı koşulların yerine getirilmiş olması gerekiyordu262. Bu noktada öncelikle bu yerleşim yerlerinde sütunlu caddeler, halk pazarları, su kemerleri, gymnasium, tapınaklar, hamamlar, tiyatro, odeon, stadium ve hipodrom gibi yapıların olması gerekmekteydi. Bunun haricinde kentin savunma zorunluluğu, şehir surlarının da yapımını gerektirmiştir. Bir yerleşimi kent yapan tüm bu mimari ögeler şehirlerin kendi bastıkları sikkelerin arka yüzlerinde kendilerine yer bulmuş ve birer ödeme aracı olmakla birlikte politik ve siyasi propagandaların öncüsü haline gelmiştir. Antik Çağlarda yetenekli zanaatkârlar tarafından Roma yapılarının belirgin tasvirleri sikkelere uygulanmıştır. Roma belki de bununla ilgili en güzel örneklerin verildiği coğrafyadır.

Bir Roma sikkesinde bulunan en eski kutsal yapılardan biri MÖ 63-32 yılında L.

Scribonius Libo tarafından darbettirilen bir denariusta görülmektedir. Bu sikkenin arka yüzünde anıtsal bir altar yapısı resmedilmiştir (Resim 11). Roma forumundaki anıtsal bir altar biçimindeki bu yapı, Scribonus Libo tarafından restore edildiği için onun adını taşımaktaydı263. Ancak bunlar büyük mimari yapılar gibi plan ve lokasyon bilgisi veren yapıtlar değil küçük iddiasız sunaklardı.

Resim 11: Altar Yapısı - L. Scribonius Libo Resim 12: Venüs Tapınağı - C. Nonianus

Araştırmacı Jane D. Evans‟a göre bir Roma sikkesinde tarihlenebilen en erken mimari yapı tasviri MÖ 55‟te M. Considius Nonianus264 tarafından basılan bir denariusta bulunmaktadır265 (Resim 12). Roma Cumhuriyet Dönemi‟ne ait sikkenin arka yüzünde “ERVC” lejandından teşhis edildiği kadarıyla bir dağın tepesindeki tapınak gösterilmektedir ki bu da Sicilya‟nın Eryx kasabasındaki ünlü Venüs tapınağını

262 Doğancı 2007: 107.

263 Baydur 1998: 20; Fuchs 1969: 71.

264 Marcus Considius Nonianus: Roma Cumhuriyeti‟nin son dönemlerinde görev yapan bir preator.

265 Evans 2011: 171.

58 temsil etmektedir 266. Sikke, dağın tabanını kuşatan kemerli bir kapıyla özenle hazırlanmış bir sur duvarını göstermektedir. Tasvirde akropolisin zirvesine ise küçük bir tapınak kayalıkların üzerine oturtulmuş olarak gösterilmiştir. Bu durum dağın eteğindeki tapınağın ön cephesini vurgulamakta ve mimari yapıyı somutlaştırmaktar 267.

Mimari sikke tasvirlerinde teşhisi kolay olabilen dünyaca ünlü yapıtar da temsil edilmiştir. Bunlardan birisi antik Roma dünyasının en etkileyici mimari yapıtları arasında yer alan Flaviuslar Amphitiyatrosu, bir diğer bilinen adıyla Colosseum‟dur (Resim 13). Colosseum‟un inşasına Vespasianus döneminde başlanmış ve yapımı MS 81 yılında İmparator Titus yönetimindeyken sona ermiştir268. Bununla ilgili III.

Gordianus dönemi bir bronz sikkenin arka yüzünde devasa yapıtın betimi yer almaktadır. Sikke dairesinde yapının kuşbakışı görünümü verilmiştir. Burada oyunları ve dövüşleri izleyen imparator, coşkulu seyirciler, anıtsal giriş kapısı ve güneş tanrısı Helios‟un dev bir heykeli resmedilmektedir. Tüm bunlar o dönemlerdeki yapıların görünüşleri hakkında oldukça önemli detaylar sunmaktadır. Esasen mimari betime sahip sikkelerin çok azında bu tip yerler eski görüntülerine veya karakterlerine sahiptir.

Bununla birlikte birçok yapı ya tümüyle gözden kaybolmuş ya da orijinal durumları hakkında fikir verebilecek görüntülerinde değişimler yaşanmıştır269. Fakat daha detaylı işlenen sikke tasvirlerinde Colosseum gibi dünyaca ünlü mimari yapıtlar kolayca teşhir edilebilmektedir.

Resim 13: Colosseum – III. Gordianus Sikkesi

266 Baydur 1998: 20.

267 Evans 2011: 171.

268 Trell 1976: 8.

269 Trell 1976: 7.

59 Tüm bu ilksel örneklerde belirtildiği gibi mimari betimli sikkelerin, imparatorlukların veya devletlerin ticari, ekonomik, politik ve askeri aktiviteleri gibi araştırma konularına kavramsal açıdan katkıda bulunan tarihsel disiplinlerin merkezinde olduğu görülmektedir270. Çünkü mimari betimli sikkeler ekonomik, politik, kişisel ve ritüel pek çok boyuta sahip çok yönlü objelerdir. Bu nedenle nümismatik haricinde diğer tarihsel bilim dalları da konuya farklı bakış açılarıyla yarar sağlayabilir.

Nihayetinde, antik sikkeler dış dünya ile irtibatsız bir ortamda üretilmiş ve kullanılmış değillerdi. Mimari betimli sikkeler de kendilerini bastıran yönetimin ardından uzun bir süre dolaşımda kaldığından, belki de fonksiyonları bakımından Roma‟da yaşayan insanların takdir edeceği kentteki kamusal yapıların birer minyatür anıtları olarak görülmüştür271.

Severus Alexander‟in ölümünden sonra, Roma İmparatorluğu yoğun siyasal ve ekonomik kargaşanın yanı sıra şiddetli bir askeri huzursuzluk yaşamıştır. Bu tarihi koşullar madeni para üretiminin artmasına ve darphanelerin çoğalmasına sebep olmuştur. MS 3. yüzyılın imparatorluk sikkelerinde mimari betimler azalma gösterirken, eyaletlerde bu tipler gelişme göstermekteydi. Mimari tasvirlerin MS 5. yüzyılda Roma sikkelerinden kalkmasına kadar geçen sürede bu betimler sikkelerin arka yüzlerinde sıklıkla temsil edilmiştir. Kullanıcısına kesin ve hassas mesajlar ileten Erken İmparatorluk Dönemi mimari tasvirli sikkelerin aksine Geç Roma Dönemi sikke tipleri daha genel fikirleri ile imparatorluk çapındaki kitlelere hitap etmiştir. Aynı zamanda karargâh kapıları (Kat. No. 120) gibi Geç Roma İmparatorluk Dönemi tipleri de Roma sanatının siyasi ve askeri koşullara göre değişen niteliği açısından değerlendirilmiştir.

Bu nedenle Roma eyalet tipleri ve İmparatorluk tipleri üzerindeki mimari tasvirlerin nitelikleri arasındaki farklılaşmalar da söz konusudur. Eyalet tipleri resimsel içerik bakımından daha çok yerel kullanıcılara yönelikti. Eyalet sikkeleri, bir başka ifade ile basıldığı kentte tedavüle sokulan kent sikkeleri genellikle o kentteki simgesel anıtların tasvirleri ile sivil kimliği vurgulamaktaydı272.

270 Price-Trell 1977: 15.

271 Elkins 2015b: 321-333.

272 Elkins 2015b: 321-333.

60