• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM

2.5. SOSYAL SORUMLULUK YAKLAŞIMLARI

2.5.1. Klasik Sosyal Sorumluluk Yaklaşımı

Örgütsel sosyal sorumluluğun klasik açıdan önde gelen savunucusu, ünlü ikti- satçı Milton Friedman’dır504. İşletmeler temel ekonomik birimlerdir. Toplumun istedi- ği mal ve hizmetleri üretmek, ortaklarının kârlarını en yüksek düzeyde tutmak sorum- luluğundadırlar. Bu sorumluluk, Milton Friedman’ın en yüksek fayda görüşüne da- yanmaktadır505.

Klasik sosyal sorumluluk yaklaşımı; topluma çıkar sağlayan her türlü örgütsel çalışmayı, sosyal sorumluluk kapsamında değerlendirmektedir. Bu bakış açısına göre, verimli ve etkin olarak mal ve hizmet üreten her örgüt sosyal sorumluluğunu yerine getiriyor demektir506.

Friedman, “işletmenin bir tek sosyal sorumluluğu vardır; o da işletmenin kârını maksimize etmektir” demiştir. Bunun mevcut hukuki ve ahlaki düzen içerisinde top- lum için en iyi hizmet olduğunu savunur. Etkinlik yaklaşımı olarak da ifade edilen bu

502 E. Eren (2001); a.g.e., s. 93.

503 M. Ceylan Aldemir, Alpay Ataol ve Gönül Budak; Personel Yönetimi, 2. Baskı, Barış Yayınları,

İzmir 1996, s. 23’ten aktaran; Ş. Özgener; a.g.t., s. 190.

504 David P. Baron; a.g.e., ss. 518-519. 505 H. R. Yurtseven, a.g.m., s. 249. 506 A. Biber; a.g.m., s. 143.

yaklaşım, işletmelerin topluma karşı temel sorumluluğunun, insan refahı için esas olan kıt kaynakların etkin kullanımını sağlayan ekonomik prensiplere göre faaliyette bu- lunmasıdır507.

Öte taraftan Friedman bütün organizasyonların yasaya uymaları gerektiği ko- nusunda ısrar etmektedir. Ayrıca Friedman’a göre bir kez yasalaştırıldı mı, kanunlar evrensel olarak uyulması gereken oyunun kuralları halini alır. Bununla birlikte yönet- melikler seçenekleri sınırlayıncaya kadar işletmeler en verimli firsatlarını kullanmaya çalışmalıdırlar. Yine de, Friedman bir şirketin, eğer idareciler öyle yapmanın iyi bir taktik olduğunu kavrarlarsa, sosyal açıdan sorumlu bir şekilde meşru hareket edebile- ceği gerçeğini kabul etmektedir508.

Kâr maksimizasyonu kavramı, işletme sahibinin veya hissedarların öncelikleri ile ilişki olmanın dışında, toplusal refah ile de ilişkisi olan bir kavramdır. Kâr maksimizasyonu ile toplumun refahını ve zenginliği arasındaki ilişkiye ilk değinenler- den biri Adam Smith olmuştur. Smith, “Ulusların Zenginliği” adlı eserinde bu ilişkiyi şöyle açıklamaktadır: Bireyin girişimciliği ve yatırımlarında belirleyici faktör, onun kâr beklentisidir509.

Adam Smith; tasarruf sahiplerinin beklenen kâra göre belli işletmeleri diğerle- rine tercih ettiğini ileri sürüyor. Aynı görüşe göre, işletme kâr ettiği sürece bireyde işletmeye bağlılık oluşuyor. Kendi çıkarlarını korumaya çalışan birey işletmenin ge- lişmesine, sonuç da toplumsal refaha katkı sağlıyor510. Genellikle birey (işletme sahi- bi) toplumsal refahı artırma gibi bir kaygı taşımaz ve faaliyetleriyle toplumsal refaha ne kadar katkıda bulunduğunu da bilmez. Ancak, sadece ve sadece kendi çıkarlarını takip ederek birey (işletme sahibi) toplumsal refaha katkıda bulunabilir. Aslına bakar- sanız, birey toplumsal refaha bilinçli bir şekilde katkıda bulunmak istediğinde bile, kendi çıkarını takip ederek bulunabileceği katkıdan daha fazlasını sağlayamaz511.

Klasik sosyal sorumluluk anlayışı, işletmelerin örgütsel amaçların dışında baş- ka herhangi bir yükümlülüklerinin olmadığını ileri sürer512. Bu anlayışa göre verimli

507 David P. Baron; a.g.e., ss. 518-519.

508 İzzet Kılınç; a.g.m., http://www.sbe.deu.edu.tr/Yayinlar/dergi/dergi06/kilinc.html 509 Ü. Ay; a.g.m., s. 242.

510 G. İşseveroğlu; a.g.m., http://www.isguc.org/gissever1.htm. 511 Ü. Ay; a.g.m., s. 242.

çalışarak kâr elde eden işletme, aynı zamanda sosyal sorumluluğunu da yerine getir- miş sayılmaktadır. İşletmeler, mevcut veya beklenen gelirlerini, sosyal sorumluluk amacıyla bazı toplumsal projelere (örneğin; fabrika bacalarına filtre takmak gibi) yatı- rırlarsa, iş yaratan proje yatırımlarında azalmalar, tüketici fiyatlarında ise artmalar olacaktır. Bu tür faaliyetler, işletmelerin gelirlerini önemli ölçüde azaltacak ve onların ekonomiye katkılarını olumsuz yönde etkileyecektir. Sonuçta tüketiciler, dolayısıyla toplumun kendisi zarar görecektir513.

Kar maksimizasyonunu amaçlamayan firmalar, rakiplerine karşı zayıf duruma düşeceklerdir. Çünkü, Friedman’ın (1962) ileri sürdüğü gibi, kâr haricinde bir amaca hizmet eden işletmeler, daha fazla faaliyet maliyetlerine katlanmak zorundadırlar. İşletmenin rakiplerine karşı zayıf durumda olması uzun dönemde varlığını sürdürme- sine tehdit oluşturabilir514.

Klasik düşünürlere göre, aşağıdaki hususlar söz konusu savları desteklemektedir515: -Maksimum kâr, toplumsal kaynakların en iyi şekilde kullanıldığını gösterir. -İşletmeler ekonomik birimlerdir, sosyal amaçları gerçekleştiren birimler ola- rak düşünülemezler.

-İşletmeler, bireysel ve toplumsal yaşam ile değer yargılarına hükmeden kuru- luşlardır. Bu nedenle çok fazla güçlenmeleri sınırlanmalıdır.

Sonuç olarak, klasik görüşte, her şey işletmelerin inisiyatifinde düşünülmekte, insana, dolayısıyla toplum değerlerine hiç önem verilmemektedir. İşletmeyi esas alan bu görüşe göre en iyi sosyal fayda, bir işletmenin kendi ekonomik amaçlarını en etkin bir şekilde gerçekleştirmesiyle sağlanır. Bu nedenle işletme yöneticisi hissedarların menfaatini en ön planda tutmalıdır. Zaten toplumda ortaya çıkan sorunların çoğuna yeterince kâr elde edemeyen işletmeler sebep olur516. Çünkü işletmelerdeki kâr genel ekonomide büyümeyi ve dolayısıyla toplumun sorun çözme kapasitesini arttıracaktır. İşletme ekonomik amaçlarını gerçekleştirirken yasal düzenlemeler çerçevesinde hare- ket eder ve kârını azamileştirir517.

513 M. Ş. Şimşek, T. Akgemci, A. Çelik; a.g.e., s. 391. 514 Ü. Ay; a.g.m., s. 243.

515 M. Ş. Şimşek, T. Akgemci, A. Çelik; a.g.e., s. 392.

516 Ömer Dinçer; Stratejik Yönetim ve İşletme Politikası, İz Yayıncılık, İstanbul 1992, s. 84. 517 Ş. Özgener; a.g.t., s. 154.

Ancak 1930’lu yıllardan itibaren, kaynağını Adam Smith’den alan ve Milton Friedman’la temsil edilen geleneksel yaklaşımın gerilerde kaldığı, modern ya da sosyo- ekonomik görüşün daha fazla benimsendiği görülmektedir. Özellikle, sosyal sorumlulu- ğun işletmede uzun vadede başarı ve toplum desteğine ulaşmasının temel faktörlerden biri olarak görülmesi, klasik görüşteki değişimin işareti olarak değerlendirilebilir518.

Sosyal Sorumlulukların Aleyhinde Olan Görüşler:

Sosyal sorumlulukların aleyhinde olan görüşleri ileri süren düşünürlerin fikir- leri şöyle özetlenebilir519:

- Yönetimin temel ve tek sorumluluğu hissedarların (sahiplerin) kârlarını mak- simize etmektir. Sosyal konular, bu nedenle, derhal ele alınıp üzerinde durulacak hu- suslar değildir. Üstelik, serbest pazar ekonomisinin işleyiş ve baskıları içinde zamanla çözümlenebilecektir. Bu nedenle, her işletmenin ayrı ayrı sosyal amaç ve görevlerle uğraşması doğru olmaz.

- İşletmeler sosyal faaliyetleri gerçekleştirmek için kurulan müesseseler değil- dir. Kurulması, örgütü ve çalışma sistemleri, ekonomik olarak üretim yapma ve önce- likle verimliliği sağlamaktır. Sosyal kararlar vermek için sosyal yeteneklere sahip uzmanları yoktur.

- Eğer yöneticiler sosyal sorumluluğun gerekliliğini düşünüp bunu ger- çekleştirmeye yönelecek olurlarsa, ekonomik nitelikteki birincil amaçlarını ihmal edebilir ve rekabet savaşında mağlup olabilirler.

- Sosyal sorumluluklar sadece işletmeleri değil, tüm toplumu ilgilendirir. O halde, bu sorunları işadamlarının ve yöneticilerin çözmesi zorunlu olamaz. Devletin, kamu kuruluşlarının ve sosyal amaçlarla kurulmuş kurumların asıl görevini ekonomik amaçları için bile yeterli güce sahip olmayan işletmelere yüklemek insafsızlık olacaktır.

- Sosyal görev ve sorumlulukların gereğini yerine getiren işletmeler bu görev- lerin gerektirdiği harcamaları ürünlerin maliyetlerine yansıtacaklar, bunun sonucunda ise ürün fiyatları yükselecek, bu da başta tüketici olmak üzere toplumun aleyhine bir durumun ortaya çıkmasına neden olacaktır.

518 S. Bayrak, a.g.m., s. 119. 519 E. Eren (2001); a.g.e., ss. 88-89.

- Bir ülkenin sosyal görev ve sorumlulukları yerine getirme sonucunda mali- yetlerinin ve ürün fiyatlarının yükselmesi, uluslararası piyasalarda rekabet gücünün azalmasına ve pazar kaybetmesine neden olacaktır.