• Sonuç bulunamadı

2.1. Ġstihdam Kavramı

2.1.3. Ġstihdam Teorisi

2.1.3.1. Klasik Ġstihdam Teorisi

Ġstihdam teorisi içinde en önemli konulardan birisi olan klasik istihdam teorisi, klasik iktisatın belirlemiĢ olduğu çerçeveler dâhilinde geliĢen ve kendi içerisinde çeĢitlere ayrılan bir teoridir. Modern istihdam teorisinden farklı olarak katkılar sağlamaktadır. Bunların detayları aĢağıda incelenmektedir.

Ġnsanların, kendi bireysel çıkarları doğrultusunda faydalarını maksimize etmeye çalıĢırken, içinde yaĢadıkları toplumun da refahının yükseleceğini belirten Smith baĢta olmak üzere Klasik iktisatçıların temel tezi, tam rekabet koĢullarında, serbest piyasa ekonomisinde kaynakların tam olarak kullanılıp, kendiliğinden dengeye ulaĢılacağıdır. Ücret ve fiyatlar esnek olduğu sürece, her zaman tam istihdam düzeyinde

43

genel dengeye ulaĢılacağı varsayılır (Aydın, 2012: 7). Emek piyasası dâhil, tüm piyasalarda Ģeffaflık hâkimdir. Ekonomideki makro dengelerin analizi için tüm ekonomi reel ve parasal sektör olmak üzere iki sektöre ayrılır. Reel sektörü oluĢturan emek ve mal piyasalarındaki dengelerin analizi "Klasik istihdam ve çıktı belirlenmesi teorisi" ile gerçekleĢtirilir (Tarhan ve Kaya, 2011: 225).

Klasik istihdam teorisi, -sözde basit ve bariz- pratik tartıĢma konusu olmadan yani iki temel önerme üzerinde yoğunlaĢmaya dayanmaktadır. Bunlar (Keynes: 13);

1) Ücret emeğin marjinal ürününe eĢittir.

2) Emeğin verilen bir hacminde istihdam edildiğinde ücretin yararı istihdamın bu miktarın marjinal yararsızlığına eĢittir.

Klasik istihdam teorisinden genel olarak bahsedilmektedir. ġimdi ise Klasiklerin bu teori çerçevesindeki görüĢlerini bildirdiği teorileri açıklanmaktadır. Bunlar ise,

1. Mahreçler (Say) Kanunu 2. Faiz Teorisi

3. Ücret Teorisi

2.1.3.1.1. Mahreçler (Say) Kanunu

Ġlk modern iktisat düĢünce okulu olan klasik iktisatın temelini, Adam Smith'in Ulusların Zenginliği kitabı atmaktadır. Bu değerli eserden sonra klasik iktisat Ģekillenerek büyük bir iktisat modelini ortaya çıkardı. Klasik istihdam teorisi de klasik iktisatın bir alt dalı olarak ortaya çıkmaktadır. Klasik istihdam teorisinin ilki ve neredeyse en önemlisi Mahreçler (Say) Kanunudur.

Piyasaların Say Kanunu olarak bilinen, "klasik iktisatçılar‖ tarafından sağlanan en önemli sonuçlardan biri. Bu nedenle, genel aĢırı ve genel iĢsizlik fikrine somut bir formülasyon adı verdi ve bu sözle 'kanun' oldu (Stonier ve Hague, 1964: 354).

Say‘in geliĢtirdiği teoreme göre, ülkeler mallara karĢı ancak mal öderler ve bir ülkenin refahı da yoksulluğu da diğer ülkeye aynen yansır. Toplumların çıkarı, birbirine zarar veren bir çatıĢma politikası ile değil, birbirine yardım etmekle,

44

dayanıĢma ile gerçekleĢebilir. Klasik iktisatta serbest dıĢ ticaretin faydaları üzerine Smith tarafından geliĢtirilen teori böylece Say‘in yazılarında da desteklenmektedir. Say‘in iktisat bilimine yaptığı en önemli ve en özgün katkının ‗mahreçler teorisi‘ (theorie des debouches) olduğu söylenebilir. Say‘ın kendisi de bu öğretiye gerek bilimsel gerekse yaĢamsal anlamda büyük bir önem atfetmektedir. Say‘a göre, mübadele ve mahreçler teorisi dünya politikasını da değiĢtirecek niteliktedir (Aydın, 2012: 3-4). Buradan da anlaĢılıyor ki mahreçler teorisi, hakların insanların lehine olacak Ģekilde kurulmasıdır, onların aleyhine olmaması gerektiğini belirtmektedir.

Bu kanun toplam talep yetersizliğinin olmayacağını düĢünmektedir. Ancak zaman zaman talepten fazla üretilen mallar olabilecektir. Bu malların fiyatları derhal düĢeceğinden, uzun vadeli talep yetersizliğinden söz edilmeyecektir. Böylece, fiyat mekanizması sayesinde üretilen her mal satılabilecektir. Üretilen her mal satılabileceğine göre bireyler üretimlerini en yüksek düzeye çıkaracaklardır. Böylece ekonomik çalıĢma tam istihdam seviyesine ulaĢacaktır (Önsal, 1993: 50). Aslında Say kanununa genel olarak bakıldığında anlaĢılıyor ki istihdam konusunda tam istihdamı sağlamak amaçlanmaktadır. Böylece ülke refahı sağlanmıĢ olacaktır.

Say Yasası kabul edildiğinde herhangi bir ekonomik kriz analizi gereksiz olduğu için Klasik yaklaĢımda bir kriz teorisi geliĢtirilmemiĢtir. Daha doğru bir ifadeyle iktisadi dalgalanmalar incelenmekle birlikte sistematik bir kriz analizi söz konusu değildir. 1929 yılında ortaya çıkan krizi Klasik iktisatçılar geçici bir durum olarak değerlendirdiler ve dolayısıyla kapitalizmin bu büyük bunalımına herhangi bir çare önermediler. Bu iktisatçılara göre, Say Yasası geçerli ise geçici dengesizlikler ortaya çıkabilirdi; ancak bu durum kesinlikle sürekli olamazdı (Aydın, 2013: 84). Böylece krizin geçiciliğini ileri sürmüĢler ve krizin üzerinde durma gereği bile duymamıĢlar. Bu Ģekilde Mahreçler kanunu incelenmiĢ olmaktadır Ģimdi ise klasik istihdam teorisinin bir diğeri olan faiz teorisi incelenmektedir.

2.1.3.1.2. Faiz Teorisi

Mahreçler kanununa bir çok iktisatçı, ekonomist tarafından eleĢtiri gelmiĢtir. Bu yüzden de Klasikler mahreçler kanununa destek amaçlı faiz teorisini ileri sürmüĢlerdir. Klasik istihdam teorisinin ikincisi olan faiz teorisi aĢağıda açıklanmaktadır.

45

Klasik iktisadın temsilcilerinden T.R. Malthus, J.B. Say, J.M. Lauderdale, J.H. von Thünen ve W.G.F. Roscher faizi sermayenin verimliliği ile açıklamıĢlardır. Bunlara göre sermaye, ödünç alan kimseye kazanç sağlar. Bundan dolayı, sermayenin kaynağı olan tasarruf sahiplerine, tasarruflarının baĢkaları tarafından üretimde kullanılması sonucu elde edilen ek kazançtan ―faiz‖ adı altında bir pay ödenmesi gerekir. Bu düĢünceden hareketle J. M. Lauderdale tarafından geliĢtirilen Sermayenin Verimliliği (Prodüktivitesi) Teorisi‘nde verimlilik, sermayenin doğal bir sonucu olarak görülmüĢ ve faiz, kredi kullanımında elde edilen değer artıĢının karĢılığı olarak tanımlanmıĢtır (Pıçak, 2012: 76).

Ekonomik açıdan faiz teorisine bakacak olursak; ekonominin, klasiklerin düĢündüğü gibi tam istihdam seviyesinde olabilmesi için, Say Kanununun insanların tasarruf yapması nedeniyle aksaya yanının giderilmesi gerekir. Faiz teorisi bu boĢluğu doldurmaktadır. Bütün malların piyasasında olduğu gibi denge, arz ve talebin kesiĢtiği noktada olacaktır. Bu denge noktasında da tasarruflar, yatırımlara eĢit olacaktır. ĠĢte faiz teorisi piyasadan çekilen tasarrufları, yatırım Ģeklinde piyasaya noksansız bir Ģekilde çekmiĢ ve Say Kanununun aksayan yanını düzeltmiĢtir. Klasik teori tasarrufları faizin fonksiyonu olarak görmüĢ aynı zamanda faizi, tasarrufun arz fiyatı ve yatırımın talep fiyatı sayarak dengeyi kurmuĢtur (Önsal, 1993: 50). AnlaĢıldığı üzere faiz teorisi tasarrufun arzıyla yatırımın talebi üzerine kurulmaktadır.

Klâsik faiz teorisi, eğer sermaye talep çizgisi yer değiĢtirir veya belirli gelir üzerinden tasarruf edilen miktarlara bağlı olan faiz haddi çizgisi yer değiĢtirir, yahutta bu çizgilerin her ikisi de yer değiĢtirirse, yeni faiz haddi, her iki çizginin yeni durumlarının kesiĢtiği noktada bulunacağını farz etmektedir. Fakat böyle bir teori manasız olur (Keynes ve Erginay: 178). Böylece klasik istihdam teorisinden faiz teorisi incelenmiĢ olmaktadır. ġimdi ise diğer bir teori olan ücret teorisi incelenmektedir.

2.1.3.1.3. Ücret Teorisi

Klasik istihdam teorisinin üçüncü teoremi ücret teorisidir. Klasiklerde saat baĢına ücret ile çalıĢan süre arasında iliĢki gözlemlenerek yorumlar yapılmaktadır. Elde edilen ücretin marjinal faydası dikkate alınmaktadır ve bunun yanında bu ücret çalıĢma süresiyle de iliĢkilidir.

46

Klasiklere göre ücret, iĢverenler bakımından, iĢin marjinal (sona yakın olan) verimine, iĢçiler bakımından da iĢin marjinal zahmetine eĢittir. ĠĢin marjinal verimi, tam istihdama yaklaĢıldıkça, azalan verimler kanunu nedeniyle, azalır. ĠĢin marjinal zahmeti de tam istihdama yaklaĢıldıkça artar. Denge ücreti, iĢin marjinal verimi ile marjinal zahmetinin eĢit olduğu noktada oluĢur ve bu ücret tam istihdam seviyesindeki ücrettir (Önsal, 1993: 51). ÇalıĢma süresi artarak bu dengeyi aĢarsa ve bunun karĢılığında alınan ücrette azalırsa ters orantılı bir iliĢki sonucu hiçbir fayda sağlanmaz. Bu yüzden Klasikler o denge noktasını vurgulamaktadır.

Bu ücret seviyesinde çalıĢmak istemeyenleri, klasik düĢünce iĢsiz saymaz. Bu ücret düzeyinde çalıĢmayanlar iĢ olmadığı için değil, bu ücreti kabul etmedikleri için iĢsizdirler. ÇalıĢma arzusunda olmasına karĢın, iĢsiz olanlar var ise, bunun nedeni de ekonomi düzeni değil, düzenin serbestçe iĢlemesine engel olan iĢçi örgütleri ve sosyal güvenlik düzenlemeleridir (Önsal, 1993: 51). Eğer sosyal güvenlik kurumları ve iĢçi örgütleri bu iĢsizliğin olmasını istemese her türlü bildiriler düzenler. Ve üst makamlara iĢsizlerin çalıĢma durumlarının olması gerektiği Ģeklini bildirerek düzenleme yapılmasını ister.

Ücret teorisi, uzun dönemli sözleĢmeler ve içerdekiler dıĢarıdakiler modelidir. Az geliĢmiĢ ülkeler için geçerli olduğu ileri sürülen daha yüksek ücretler, çalıĢanların daha iyi beslenmelerine ve eğitim almalarına imkan vereceği için isçilerin verimliliklerini arttırmakta ve isten ayrılmalarını azaltmaktadır. Bundan dolayı firmalar ücretleri belli bir düzeyin altına düĢürmemeye özen göstermektedir. Firmalar ile isçiler arasındaki da ücretlerin ayarlanma sürecini yavaĢlatmaktadır. Ayarlamanın sıkça yapılması maliyetli olduğu için ücretler seyrek ve periyodik olarak gözden geçirilmektedir (Cengiz, 2006: 137).

Ücret teorisi de anlatıldığına göre istihdam teorileri içerindeki Klasik Ġstihdam Teorisi ve bununla birlikte, mahreçler (Say) kanunu, faiz teorisi ve ücret teorisi açıklanmıĢ olmaktadır. ġimdi ise bir sonraki teori olan modern istihdam teorisi açıklanmaktadır.