• Sonuç bulunamadı

1.3. Hegemonya Teorisine Genel BakıĢ

1.3.2. EleĢtirel BakıĢ: Antonio Gramsci ve Gramsci’ci Dünya Ekolleri

1.3.2.2. Dünya Ekollerinin Hegemonyaya BakıĢı

1.3.2.2.1. Immanuel Wallerstein

Hegemonya konusundaki dünya ekollerinden biri olan Immanuel Wallerstein, yazmıĢ olduğu Liberalizmden Sonra (After Liberalism) ve oluĢturduğu Modern Dünya Sistemi analizinde hegemonya kavramını açıklanmıĢtır. ÇalıĢmalarda; hegemonya kavramı çerçevesinde ABD baĢta olmak üzere diğer ülkelerin hegemonik güçleri incelenmektedir. Ġlk olarak aĢağıda Immanuel Wallerstein‘in hayatına dair bilgi verdikten sonra hegemonya konusundaki düĢünceleri incelenmiĢtir.

Immanuel Wallerstein, 1930' da New York'ta doğdu. 1951'de Kolombiya Üniversitesi'nden mezun oldu. Aynı üniversitede 1959'da doktorasını tamamladı ve Sosyoloji Bölümü'nde öğretim üyesi oldu. Akademik kariyerinin ilk yıllarında (1959- 1970), Afrika Kıtası ve Afrika'nın bağımsızlık mücadelesi üzerine çalıĢmalar yapmıĢtı. 1961'de Africa: the Politics of Independence adlı çalıĢması, 1967'de ise Africa: the Politics of Unity adlı çalıĢması yayımlanmıĢtı. 1968'de bir doçent olarak Kolombiya Üniversitesi'ndeki öğrenci hareketine aktif katılım gösterdi. 68 hareketi üzerine tecrübelerini ve düĢüncelerini University in Turmoil: The Politics of Change adlı kitapta kaleme almıĢtır. 1971 yılında Montreal'de McGill Üniversitesi'nde görev almıĢtır. 1974 yılında Dünya kapitalist sistemi ve uluslararası siyaseti incelediği üç ciltlik The Modern World System'in ilk cildini bitirmiĢtir. Temel yapıtı niteliğindeki üç ciltlik The Modern World-System kitabını sırasıyla 1974, 1980 ve 1989 yıllarında yayımlamıĢ ve sosyal bilimlerde verimli bir damarın ortaya çıkmasına yol açmıĢtır. "Dünya sistemleri analizi" olarak bilinen bu anlayıĢ ve çalıĢma tarzı mevcut kapitalizm analizlerine geniĢ bir bakıĢ açısı ve tarihsellik boyutu getirmiĢtir (Kirman, 2006: 1). Böylece genel olarak

24

Immanuel Wallerstein‘in hayatı incelenmiĢ bulunmaktadır. Wallerstein‘in dünya bakıĢı açısından hegemonyaya geçiĢi ise;

Wallerstein ile Balibar‘in birlikte oluĢturdukları yazısında Balibar Ģöyle açıklamıĢtır (Wallerstein ve Balibar, 1995: 14);

―Wallerstein’in ve kendisinin hegemonya konusundaki görüĢünü belirlemektedir. Wallerstein, dünya burjuvazisinin, iç çatıĢmalarının ötesinde (hatta bunlar Ģiddetli askeri çatıĢmalar Ģeklini aldıklarında bile) ve özellikle de ezilen halklar üzerindeki hegemonyasının tamamen farklı biçimlerinin ötesinde, kendisine somut bir varlık kazandırmaya yönelen ortak bir kurumu vardır! Bu kurum, devrim ve karĢı devrimlerin, sömürgeleĢtirme ve sömürgelikten kurtuluĢun ardından, ulusal devlet biçiminin tüm insanlığa yayılmasından bu yana etkililiği belirgin bir Ģekilde ortaya çıkan devletler sistemi'dir. Bizzat ben her burjuvazinin, kapitalizmin planlı bir devlet kapitalizmi gibi örgütlü olmadığı yerlerde bile, bir "devlet burjuvazisi" olduğunu inanarak söyledim ve bu noktada uyuĢacağımızı düĢünüyorum” der.

Wallerstein, hegemonya terimi ile bir devletin diğer devletler üzerindeki ekonomik, politik ve finansal üstünlüğünü birleĢtirdiği, dolayısıyla askeri ve kültürel liderliğe de sahip olduğu durumlara gönderme yapar. Belli bir merkezi gücün üretim, ticaret, finans sektörlerinde diğer merkez devletlere karĢı aynı anda üstünlük göstermesi kısa süreli olabilir. Bu geçici zirveye hegemonya adı verilmektedir. Dünya-sistemleri analizinde her hegemonyanın oluĢum ve gerilemesi, yani hegemonik çevrimleri söz konusudur (Elmas, 2012: 137). Bu hegemonik çevrimler sayesinde dünya sistemi içerisindeki hegemonya açıklanmaktadır.

Balibar‘a göre Wallerstein ile kendisinin hegemonyaya ve hegemonya içerisindeki diğer kelimelere bakıĢ açısını karĢılaĢtırmaktadır (Wallerstein ve Balibar, 1995: 19):

“‟Toplumsal oluşum‟ kavramının anlamı kuşkusuz bu noktada önem kazanıyor. Wallerstein „halk‟ın yapılanmasına dair üç büyük tarihsel yolu belirlemeyi önermektedir: İrk, ulus ve etniklik. Bu üçü dünya ekonomisinin farklı yapılarını yansıtır; Wallerstein „burjuva‟ devletiyle (ulus-devlet) devletin önceki biçimleri arasında (aslında onun için

25

„devlet‟ terimi bile ikircildir) tarihsel bir kopukluk olduğunda ısrar eder. Ben kendi açımdan "ulusal öncesi" devletten "ulusal" devlete geçişi özellikleriyle belirlemeye çalıştığım için onun başka bir düşüncesine —ki burada ele alınmadı— çok daha fazla önem veriyorum: Bu da Wallerstein'ın dünya ekonomisinin oluşumu aşamasında siyasal biçimlerin çoğulluğu düşüncesidir. Ben, halkın oluşumu (buna kurmaca etniklik diyorum) sorununu bir iç hegemonya sorunu olarak ortaya koyuyorum ve bunun üretiminde sırasıyla dilsel cemaate ve ırksal cemaate vücut veren kurumların oynadığı rolü çözümlemeye çalışıyorum. Aramızdaki bu farklılıklar nedeniyle ben çoğunlukların et-nikleşmesine karşı daha duyarlıyken, Wallerstein azınlıkların etnikleşmesini daha iyi değerlendiriyor gibi görünüyor; belki de o çok „Amerikalı‟, ben de çok „Fransız‟ım.”

Kapitalist dünya-ekonomi devletlerarası sistemin düzenli olmasını ister. Bu nedenle, büyük güçlerin dünya imparatorluğuna dönüĢmesine değil, ama hegemon güç; olmasına izin vermektedir. ―Devletlerarası sistemde hegemonya, sözde büyük güçler arasında devam eden çekiĢmenin dengeden uzaklaĢmasıyla, bir gücün ekonomik, askeri, siyasi, diplomatik ve hatta kültürel alanda kendi kurallarını ve arzularını (büyük oranda) empoze etmesidir‖. Hegemonik gücün ciddi meydan okumalarla karĢılaĢmadan iradesini ve ―düzenini‖ diğer büyük güçlere de kabul ettirebildiği bu tür hegemonya dönemlerinin modern dünya sistemi tarihinde üç örneği vardır: Bunlar, 17. yüzyılda BirleĢik Eyaletler, 19. yüzyılda BirleĢik Krallık ve.20. yüzyılda ABD (Aktoprak, 2004: 42).

Wallerstein, ―Liberalizmden Sonra‖ adlı eserinde hegemonya konusunda daha ayrıntıya girerek ABD hegemonyasını incelemektedir. ABD yaklaĢık yirmi beĢ yıl boyunca dünya siyaset ve ekonomi arenalarında tüm önemli kararları fiilen kontrol etmesini ya da yönlendirmesini mümkün kılan bir hegemonya yaratabildi. Hegemonyası ideolojik, hatta aynı zamanda kültüreldi. Bu hegemonyanın üzerine oturulduğu iki ana sütundan biri, dünyanın önemli, halihazırda sanayileĢmiĢ ülkeleriyle kurulan ittifaklar sistemi diğeri ise içte ulusal olarak bütünleĢtirici bir etkiye sahip olan refah devletiydi. Ġki durumda da düzenleme ekonomik, ideolojik ve nominal olarak siyasiydi (Wallerstein, 2003: 20).

26

Hegemonyanın genel itibariyle yükseliĢinden bahsetmiĢ bulunmaktayız. Hegemonyada bu yükseliĢ geçicidir ve hegemon gücün bir de düĢüĢü vardır. Bir hegemon gücün gerilemeye baĢlamasının önemli göstergelerinden ilki, müttefik güçlerin ekonomilerinin güçlenmeye baĢlamasıdır. Paranın istikrarsızlaĢması, yeni karar alma mevkilerinin ortaya çıkmasıyla dünya finans piyasalarında otorite kaybı, hegemon devletin mali krizler yaĢamaya baĢlaması, dünya kutuplaĢmasını ve gerilimini düzenlemede ve dengelemedeki etkisini yitirmesi, halkın hegemon gücün devamlılığını sağlamak için varolan istekliliğinin azalması da hegemonik çöküĢün diğer göstergeleridir (Aktoprak, 2004: 43-44).

Sonuç olarak yukarıda hegemonya konusunda yaĢadığı dönem içerisinde büyük katkıları olan Immanuel Wallerstein incelenmiĢ bulunmaktadır.

1.3.2.2.2. Giovanni Arrighi

EleĢtirel bakıĢın dünya ekollerinin hegemonya konusundaki görüĢlerini belirten ikinci kurucu, Giovanni Arrighi hegemonya konusunda bir çok katkı sağlamaktadır ayrıca diğer iktisatçılara göre daha fazla ABD hegemonyasını incelemektedir ve detaylandırmaktadır.

Giovanni Arrighi, 1937 yılında Ġtalya‘da doğdu. Okul hayatına bakıldığında, 1960 yılında Bocconi Üniversitesi‘nden ekonomi bölümünde Laurea (Ġtalya‘da bir akademik derece) aldı. Arrighi, College of Rhodesia (Ģimdiki Zimbabwe) Üniversitesi‘nde öğretmenlik kariyerine baĢladı ve sonrasında Tanzanya‘daki College of Dar es Salaam Üniversitesi‘nde devam etti. Bu periyod boyunca, Arrighi, emek arzının ve emek direcinin sömürgecilik ve ulusal kurtuluĢ hareketlerinin nasıl olacağı hakkında tartıĢmalar geliĢtirdi. Giovanni Arrighi, Immanuel Wallerstein ile tanıĢtıktan sonra araĢtırma projelerinin bir numaralı iĢbirliği kurduğu arkadaĢı olmuĢtur. 1969‘da Ġtalya‘ya geri döndükten sonra Arrighi ve diğerleri 1971‘de ―Gramsci Grubu‖ adı altında Ģekillendiler. Ġktisada ve hegemonya kavramına da bir çok katkı sağladıktan

sonra ise 2009 yılında Baltimore‘da kendi evinde öldü

(http://en.wikipedia.org/wiki/Giovanni_Arrighi).

Hegemonya krizleri, uzun zaman dilimlerinde bir Ģekilde çözüme kavuĢturulan sinyal krizleri ve hegemonyanın sonunu getiren ölümcül krizler olarak ayrıĢtırılmıĢtır. Kendisini toplumsal niteliği haiz sistemik kurumsal düzenlemelerde gösteren ABD

27

hegemonyası, Sovyet gücünün sınırlandırılması, bu doğrultuda dünya parası ve askeri gücü üzerinde ABD denetiminin sağlanmasına dayanır. Bu açıdan Arrighi‘nin hegemonyanın çözülüĢüne iliĢkin tartıĢmada, örneğin Brenner‘den farklı olarak, bu hususları bir amalgam oluĢturuyorlar gibi ele almasında büyük tutarlılık vardır. Arrighi‘nin ABD devletini bir savaĢ-refah devleti olarak görmesi de bu çerçevede anlam kazanıyor (Arrighi, 2008: 234).

Giovanni Arrighi‘nin hayranlık uyandıran kuramsal serüvenin son eseri olan ASP ile, pekala kuramsal bir eklektizm kabul edilebilecek farklı kuramsal çerçevelerin ustaca bir araya getirilmesine tanıklık edilmiĢ. KuĢkusuz bunda, dâhil olduğu Dünya- Sistemleri Analizi Okulu‘nun kendisine sunduğu kuramsal çerçeve etkilidir. Bir hegemonyanın düĢüĢü, bir diğerinin yükseliĢinin yarattığı türbülansın, incelemenin baĢında önerilen değerler-fiyatlar ayrımının kendini maddi yaĢamın tüm somutluğu ile dayatmadığından insanlık tarafından idrak edildiğini iddia etmek zor. Bu açıdan sakınımlı davranılarak Arrighi‘nin iddiası kuramsal bir coĢkunluk olarak telakki edilebilir (Arrighi, 2008: 236-237). Örnek vermek gerekirse, burada da değinildiği gibi ABD hegemonyası düĢüĢ yaĢarken bazı ülkelerin yükseliĢine değinilmektedir.

Arrighi ve Silver eserlerinde hegemonya konusuna Ģu Ģekilde yaklaĢmaktadır; KüreselleĢme ve hegemonya, sosyal bilim araĢtırmalarında önemi gittikçe artan ve 21. yüzyıl toplumuna yönelik anlayıĢlarımızda kesinlikle merkezi konumda olan kavramlardır. Bununla birlikte bu kavramlar; siyasal iktisatçılar ve sosyologlar, uluslararası iliĢkiler, dünya-sistemleri ile Gramscigil akademisyenler ve daha genel olarak toplum kuramcıları arasında ilerledikçe derinleĢen tartıĢmaların konusudur. Bu tartıĢmaların çoğu, ABD hegemonyasının görünüĢteki gerileyiĢine ve dünya bir dönüm noktasına ya da bir ―sistemik kaos‖a doğru sürüklenirken bunun yerini hangi yeni hegemonyanın alacağına odaklanmıĢtır (Robinson, 2002: 125).

Hegemonya kavramı içerisindeki bir diğer önemli konu ise merkeziyetçiliklerin devlet merkezciliği ve ulus devlet merkezci çözümlemesi sorunu, artık herhangi bir devlet ya da özgül bir coğrafyaya bağlı olmayan ulusötesi sınıf ve gruplar bağlamında belirmekte olan küresel bir hegemonyayı kavramamıza izin vermemesidir. Bizim görmekte olduğumuz, küresel ekonominin, Arrighi ve Silver‘ın ifade ettiği gibi Doğu‘da yeniden merkezileĢmesi yerine, küresel ekonominin merkezsizleĢmesi; onun parçalara ayrılması ve yoğun küresel birikimin birçok bölgesinin yükseliĢidir.

28

Avrupa‘daki bu tür bölgelerden biri kuzeybatıdan güneydoğuya iĢlemekte, sınırları bir uçtan diğerine keserek Doğu Avrupa‘daki alanlara ulaĢmaktadır (Robinson, 2002: 142). Böylece merkeziyetçi düĢünce bağımsız toplumların hegemonya oluĢmasına karĢı durmaktadır. Fakat dünyanın farklı bölgelerine ulaĢmaktadır. AĢağıda ise ġekil 1.2‘de küresel ekonomi politikası için hegemonyası olan devletlerin iliĢkilerinin karĢılaĢtırılması ile bu merkeziyetçiliği daha da ayrıntılı inceleyerek iki ülkede ortaya çıkarılan kurallar sonucu hegemonik iliĢkiler karĢılaĢtırılmaktadır.

ġekil 1.2: Küresel Ekonomi Politikası için Hegemonyası Olan Devletlerin ĠliĢkilerinin KarĢılaĢtırılması

Dünya Sisteminin Kuralları ve Birikimi

United Kingdom Merkezli United States Merkezli

Baskın yapısal iliĢki Tamamlayıcı Kendinden merkezli / rekabetçi

Yeniden yapılanmanın temel aracı

Tek taraflı serbest ticaret / sömürgeci haraç

AnlaĢmalı ticaretin

serbestleĢtirilmesi / doğrudan yabancı yatırım

Yeniden düzenlemek için kapasitede temel kısıtlamalar

Güç dengesi / emperyalistlerarası rekabetler

Alt gruplar / komünist toplumsal güç ve milliyetçi zorluklar Kaynak: (Arrighi, ve Silver, 2003: 338). Arrighi, G. ve Silver, B. J. (2003) ―Polanyi‘s ―Double Movement‖: The Belle Époques of British and U.S. Hegemony Compared‖, Politics & Society, 31 (2), ss. 325-355.

Ġngiltere‘de ve Amerika‘da oluĢturulan kurallar belirtilmektedir. Burada üç baĢlık altında toplanılan genel kurallara bu iki ülkenin verdiği ayrı ayrı tepkiler belirtilmektedir. Ġlk olarak iki ülkenin baskın yapısal iliĢkileri incelenmektedir, sonra ise yeniden yapılanma konusunda kullanılan araçlar ve en son olarak kapasite sınırlaması yöntemiyle yeniden düzenlemeye gidilmektedir.

ABD hegemonyasının özgünlüğü, iki dünya savaĢı arasında burada biriken artı sermaye kullanılarak, dünya çapında bir korumanın tedarik edilmesindedir; koruma komünizme karĢı olacaktır uzun süre. Sonuç olarak, ABD‘nin maliyetli koruma iĢinden

29

sistemik sıkıĢmalar nedeniyle feragat etmesi sermaye birikiminin tarihsel hareketinden ayrı düĢünülemez (Arrighi, 2008: 235).

1.3.2.3. Neo-Gramsci Temsilcileri

Gramsci‘nin her ne kadar analizlerinden yola çıkarak oluĢturulmuĢ olsa da hegemonya kavramını uluslararası boyutta fazla incelemeyen Gramsci‘nin hegemonya kavramıyla çok iliĢkili olmayan neo-Gramsci yaklaĢımı ve eleĢtirel bakıĢın bir önemli ayrım noktası olan neo-Gramsci ve Robert Cox, Stephen Gill‘inde görüĢleri ele alınmaktadır.

Finans endüstrisinin globalleĢmesi olgusu 1980'li yıllardan itibaren uluslararası siyasal ekonomi literatüründe yoğun olarak tartıĢılmaktadır. Finansal globalleĢme olarak adlandıracağımız bu olgu 19. yy. son çeyreğinde Büyük Britanya ekonomisine bağlı olarak ortaya çıkmıĢtır. Londra merkezli ortaya çıkan bu finansal globalleĢmenin neo- Gramsciyan bir perspektifle sunulmasıdır (Özen, 2005-2006: 3). Ve böylece Londra‘da baĢlayan serüven bütün dünyaya yayılmaktadır.

Gramsci'nin tanımları ve analizinden yola çıkan neo-Gramsciyan hegemonya yaklaĢımı, uluslararası iliĢkilerin sistemsel dinamiklerine yönelmiĢ bir teoridir. Bu açıdan neo-Gramsciyan Hegemonya Teorisi, Gramsci'nin hegemonya ile ilgili öne sürdüğü görüĢler anlamına gelmemektedir. Gramsci'nin analizleri ile yakından ilintili olmakla birlikte neo-Gramsciyan Hegemonya Teorisi, bir uluslararası iliĢkiler teorisi olarak baĢka yazarlar tarafından geliĢtirilmiĢ ve ileri sürülmüĢtür. Neo-Gramsciyan uluslararası iliĢkiler teorisinin geliĢmesinde çok önemli bir katkıya sahip olan Robert Cox da, bu bağlamda ünlü makalesi "Gramsci, Hegemony and International Relations"ın hemen baĢında, Gramsci'nin hegemonya konusunda yaptığı çok önemli analizleri uluslararası iliĢkiler alanına uygulamamıĢ olmasını büyük bir hayretle karĢıladığımı belirtmektedir (Özen, 2005-2006: 4).

20. yüzyılın baĢı ve ortalarındaki Frankfurt Okulu metinleri ve belki de daha yakın zamanda Habermas ve Bourdieu‘nun bazı kuramsal çalıĢmaları ile 20. yüzyılın sonundaki iktidar üzerine siyasal sosyoloji araĢtırmaları bu yaklaĢımdan esinlenmiĢ ya da ondan yola çıkmıĢtır. Robert Cox‘un çalıĢmaları, UĠ (Uluslararası ĠliĢkiler) alanındaki Ġtalyan ya da neo-Gramscigil okul ile yakından ilgilidir. Her ne kadar Rosenberg‘in The Empire of Civil Society (Sivil Toplum Ġmparatorluğu) (1994) bu

30

yaklaĢım içinde duruyor olsa da neo- Gramscigil yaklaĢım, belki de en iyi biçimde Mark Rupert‘in Producing Hegemony (Hegemonya Üretmek) (1995) baĢlıklı çalıĢmasında sergilenmektedir (Robinson, 2002: 127).

1.3.2.3.1. Robert W. Cox

Neo-Gramsci‘nin kurucusu olan Robert Cox hala bu konuda çalıĢmalarına devam etmektedir. Gramsci‘nin düĢüncelerini geliĢtirerek yeni bir akım ortaya çıkarmıĢ bulunmaktadır. Burada bu akıma yaptığı katkılar ele alınmıĢtır.

Robert Cox, 1926 doğdu. Eski bir politika bilimi profesörüdür ve BirleĢmiĢ Milletler görevlisidir. O Uluslararası Politik Ekonomi Ġngiliz Okulu‘nun liderlerinden biri olarak gösterildi ve onun resmi emekliliğinden sonra bile bir okulda hala aktiftir, yazıyor ve ara sıra ders veriyor. Cox Ģu anda York Üniversitesi'nde siyaset bilimi ve

toplumsal ve siyasal düĢüncenin emekli profesörüdür

(http://en.wikipedia.org/wiki/Robert_W._Cox). Robert Cox‘un düĢünceleri hala neo-

Gramsci akımına da hala katkı sağlamaktadır.

1980‘lerde Gramsci‘den esinlenen Robert W. Cox, GramĢiyan yaklaĢımı geliĢtirmiĢtir. Cox, gelenekselcilerin devlet merkezli ve ahistorik yaklaĢımlarına karĢı, küresel düzeyde devlet/sivil toplum bağlantısı üzerine ve ―tarihsel bloklara‖ odaklanmıĢtır. En önemli argümanı güç ve otoritenin küresel sivil toplumda uygulanmasıdır; küresel düzeyde otoritenin kurulması için maddi kaynaklar ve güç önemli olsa da, onlar kadar önemli olan bir diğer unsur da fikirsel toplumsal oydaĢmadır. Dolayısıyla Cox, Gramsci‘nin ortaya koyduğu genel kavramsal çerçeveye dayanarak uluslararası alanda hegemonya faaliyetlerini ve dünya düzenindeki değiĢimi açıklamaya çalıĢmıĢtır (Karacasulu, 2009: 61).

Gramsci‘den de yararlanarak hegemonya kavramına uluslararası iliĢkiler bağlamında yeni bir içerik kazandıran Cox‘a göre hegemonya devlet-sivil toplum karĢılıklı iliĢkilerinin bir uzantısı olan kurulmuĢ dünya düzenini, diğer bir deyiĢle kapitalist üretim tarzının uluslararasılaĢtırılması sürecine anlam verir. Böylece hegemonya, dünya düzeni, toplumsal güçler ve devletler arasında "bir eklemlenme noktası" olarak tanımlanır (Çiftçi, 2009: 205). Yani bu üç kavramla birlikte hegemonya bir bütün olarak sunulmaktadır ve tanımlanmaktadır.

31

Cox‘un önermesi hegemonik dünya düzeninin, küresel iliĢkilerin kurucu öğeleri olan toplumsal oluĢumların içsel dinamiklerinden ayrıĢtırılamayacağına iĢaret eder. Cox, hegemonyayı, Uluslararası ĠliĢkilerdeki alıĢılagelen, güçlü bir devletin daha az güçlü olanlarla iliĢkisi anlamında değil, devletlerle birlikte devlet dıĢı kuruluĢların da yer aldığı, uluslararası sistemin tümüne nüfuz eden bir düzene iliĢkin değerler yapısını tanımlayacak biçimde kullanmaktadır. Bu değer ve anlam yapısının altında, bir devletin diğerlerinden daha baskın olduğu bir güç yapısı yatmaktadır. Tek baĢına baskın (dominant) güç, hegemonya için yetersizdir. Hegemonya, baskın devletin veya devletlerin egemen tabakalarının eylem ve düĢünme biçimlerinden beslenir; ancak, bu eylem ve düĢünme biçimlerinin diğer devletlerin egemen tabakalarınca da benimsenmiĢ olması Ģarttır. Hegemonyanın temelini bu açıklama ve meĢrulaĢtırma pratikleri ve ideolojileri oluĢturmaktadır (Çiftçi, 2009: 205-206).

EleĢtirel kuram, devlet ve devlet sisteminin incelenmesinin ötesinde dünyada güç ve hakimiyet çalıĢmaları üzerine vurgu yapar. Hegemonik güçlerin dünya politikasını ve ekonomisini yönettiği ve insanlığın bundan nasıl özgürleĢtirilebileceği konusuna odaklanır. Bu konuda yapılan eleĢtirel çalıĢmalarda, Marksist uluslararası ekonomi politik düĢünürler ön plana çıkmaktadır. EleĢtirel kuramın öncülerinden olan Cox‘dan esinlenen yakın zamandaki neo-GramĢiyan görüĢlere ilgi gittikçe artmaktadır. Fakat bu çalıĢmalara ilgi özellikle Avrupa‘da ve Kanada‘da görülmekle beraber, ABD‘de daha az olmaktadır (Karacasulu, 2009: 56).

1.3.2.3.2. Stephen Gill

EleĢtirel bakıĢın içerisinde bir diğer isim de Stephen Gill, bu temsilcide neo- Gramsci‘yi geliĢtiren ve açıklamaya çalıĢan bir kiĢidir. Gill, hegemonya kavramını Robert Cox gibi kendi açıklamalarıyla yaklaĢarak, neo-Gramsci yaklaĢımını da meydana getirmektedir.

Gill‘e göre Gramsci‘nin tarihsel blok ve geniĢleyen devlete dayandırdığı hegemonya analizinde iki önemli değiĢimin gerçekleĢmesi gerekmiĢtir. Bu değiĢimlerden ilki, analiz düzeyinin ulusal ve uluslararası düzeyde daha açıklayıcı hale getirilmesidir ki bu sorunun çözümü Cox tarafından gerçekleĢtirilmiĢtir. Cox‘un toplumsal güç analizi, yapısal değiĢim sorununa daha kapsamlı ve esnek bir açıklama getirmiĢtir. Biriciye bağlı olarak ortaya çıkan ikinci değiĢim, devlet gücü ve ulusötesi sermaye arasındaki çeliĢkilerin ve tamamlayıcılık iliĢkilerinin birbirine eklenmesidir

32

(Sarıöz Gökten, 2013: 51). Böylece ikisinin birbirini etkileyerek geliĢimi gerçekleĢtirilmiĢtir. Gill, Ġtalyan okulunda da yer almaktadır ve bu okuun geliĢiminde Robert W. Cox‘dan sonra geliĢimini sağlayan önemli kiĢilerden birisidir.

Uluslararası iliĢkilerdeki ―Ġtalyan Okulu‖ –bu Ģekilde adlandırılmalarının nedeni Gramscigil kavramları uluslararası iliĢkiler alanındaki çalıĢmalara uygulamalarıdır- ulus devletin mantığının dıĢında bir küresel toplumsal oluĢumu kuramsallaĢtırmaya giriĢmiĢtir. Bu okulun öncü kiĢilerinden biri olan Robert Cox‘a göre ―belirmekte olan bir küresel sınıf yapısı‖ varolmaktadır. Bu önermeyi izleyerek bir baĢka öncü, Stephen Gill, ―geliĢmekte olan bir ulusötesi kapitalist sınıf fraksiyonunu‖ tanımlamıĢtır (Robinson, 2002: 135).

Gill, Gramsci‘nin hegemonya kavramsallaĢtırmasının XIX. yüzyıl dünyasını tam olarak ortaya koyduğunu ancak 1945 sonrası yaĢanan yaĢanan geliĢmeleri açıklama da yetersiz kaldığını ileri sürer. O‘nun temel argümanı, mevcut dünya düzeninin yapılanmasında devlet-sivil toplumun organik bir kriz durumunda olduğudur. Bu kriz, hakim düĢüncede yapısal değiĢim ve küresel dönüĢüm olarak adlandırılabilen süreçte dünya düzeninde ortaya çıkan kurumların dönüĢümünü kapsar. Örneğin neoliberal bir devlet olan ABD‘nin dünya politikasındaki gücü ve etkisi, IMF‘nin, Dünya Bankası‘nın (WB) ve G7‘nin etkisi altında, XX. Yüzyılın sonlarında egemen hale gelmiĢtir. Bu bağlantı, neoliberal dünya düzeninin; regülasyonlarda, politikalarda ve korumacılıktaki toplumsal ve politik gücünü ifade eder. Bu geliĢme Gramsci‘nin geniĢlemiĢ devlet (exdended state) olarak adlandırıldığı durumdan oldukça farklıdır. Çünkü bu yeni devlet biçimi ulusötesi bir yapılanma arz eder (Sarıöz Gökten, 2013: 51).

Uluslararası iktisatta hegemonya kavramında Stephen Gill burada açıklanmıĢ ve örneklerle desteklenmiĢ bulunmaktadır. Böylece hegemonya kavramı en detaylı bir Ģekilde incelenmiĢ bulunmaktadır. Öncelikle kavramsal açıklaması yapılmıĢtır, sonrasında tarihsel geliĢimi incelendikten sonra hegemonya teorisine genel bakıĢ