• Sonuç bulunamadı

ABD hegemonyasının Avrupa Birliği ve Türkiye ile olan istihdam ve sosyal ilişkilerine etkisi: 2008-2014

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "ABD hegemonyasının Avrupa Birliği ve Türkiye ile olan istihdam ve sosyal ilişkilerine etkisi: 2008-2014"

Copied!
138
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1

T.C.

NĠĞDE ÜNĠVERSĠTESĠ

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

ĠKTĠSAT ANA BĠLĠM DALI

ĠKTĠSAT BĠLĠM DALI

ABD HEGEMONYASININ AVRUPA BĠRLĠĞĠ - TÜRKĠYE ĠLE

OLAN ĠSTĠHDAM VE SOSYAL ĠLĠġKĠLERĠNE ETKĠSĠ: 2008-2014

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

Hazırlayan Nurbanu ÇETĠNKAYA

DanıĢman

Doç. Dr. Zübeyir TURAN

Niğde Haziran, 2015

(2)

I

YEMĠN METNĠ

Yüksek Lisans Tezi olarak sunduğum ‗ABD Hegemonyasının Avrupa Birliği - Türkiye ile Olan Ġstihdam Ve Sosyal ĠliĢkilerine Etkisi: 2008-2014‘ BaĢlıklı bu çalıĢmanın, bilimsel ve akademik kurallar çerçevesinde tez yazım kılavuzuna uygun olarak tarafımdan yazıldığını, yararlandığım eserlerin tamamının kaynaklarda gösterildiği ve çalıĢmanın içinde kullandıkları her yerde bunlara atıf yapıldığını belirtir ve bunu onurumla doğrularım (08/06/2015).

(3)

II ÖNSÖZ

―ABD Hegemonyasının Avrupa Birliği - Türkiye Ġle Olan Ġstihdam Ve Sosyal ĠliĢkilerine Etkisi: 2008-2014‖ isimli yüksek lisans çalıĢmasında, hegemonya kavramının ülkelerin istihdamına, iĢsizliğine ve sosyal sermayesine etkisinin olup olmadığı araĢtırılmıĢtır. Yıllardan beri bilinen ABD hegemonyasının Avrupa Birliği ve Türkiye üzerindeki etkisi incelenmiĢtir. Hegemonya kavramı genel olarak güçlü ülkenin bir çok ülkeyi egemenliği veya baskısı altında tutması olarak tanımlanmaktadır ve ABD hegemonyasının da Avrupa Birliği- Türkiye üzerinde kimi zaman olumlu kimi zaman da olumsuz etkilerinin olduğu görülmüĢtür. KarĢılaĢtırmada kullanılan istihdam, iĢsizlik ve sosyal sermaye kavramları ve bu kavramlardan istihdam ve sosyal sermayeyi artırma; iĢsizliği ise azaltma yönünde uygulanan politikalar Avrupa Birliği ve Türkiye açısından incelenmiĢtir.

Yüksek lisans tez çalıĢmamın yürütülmesi esnasında, çalıĢmalarıma yön veren, bilgi ve yardımlarını esirgemeyen ve bana her türlü desteği sağlayan danıĢman hocam, Sayın Doç. Dr. Zübeyir TURAN‘a en içten teĢekkürlerimi ve saygılarımı sunarım. Yüksek lisans tez çalıĢmam esnasında tecrübelerine baĢvurduğum Prof. Dr. Hayriye ATĠK, Doç. Dr. Fatih YÜCEL, Yrd. Doç. Dr. Aslıhan NAKĠBOĞLU, Yrd. Doç. Dr. Ayberk Nuri BERKMAN, Niğde Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Fakülte Sekreteri Mesure ACER‘e, Erciyes Üniversitesi Ġktisat Bölümü Öğretim Üyelerine ve Erciyes Üniversitesi Ġktisat Bölüm Sekreteri Kevser ALSOY‘a müteĢekkir olduğumu ifade etmek isterim. Bu tezin hazırlanması esnasında sık sık yardımlarına baĢvurduğum kıymetli arkadaĢım Elif KARAKAġ‘a minnet ve Ģükran duygularımı belirtmek isterim.

Bu tezi, sadece bu çalıĢmam boyunca değil, tüm öğrenim hayatım boyunca maddi ve manevi koruyuculuğumu üstlenen babam Halit ÇETĠNKAYA‘ya, annem Fatma ÇETĠNKAYA‘ya, abim Ekrem ÇETĠNKAYA‘ya, kız kardeĢim Meliha ÇETĠNKAYA‘ya ve yeğenim Fatma ÇETĠNKAYA‘ya ithaf ediyorum.

(4)

III

ÖZET

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

ABD HEGEMONYASININ AVRUPA BĠRLĠĞĠ - TÜRKĠYE ĠLE OLAN ĠSTĠHDAM VE SOSYAL ĠLĠġKĠLERĠNE ETKĠSĠ: 2008-2014

ÇETĠNKAYA, Nurbanu Ġktisat Ana Bilim Dalı

Tez DanıĢmanı: Doç. Dr. Zübeyir TURAN Haziran 2015, 128 sayfa.

1817 yılından günümüze kadar gelen hegemonya kavramı, siyasi konuda da ekonomik konuda da uzmanlaĢmalar kurarak egemenliğin ülke toplumuna kabul ettirmesi olarak tanımlanmaktadır. ABD, hegemonya konusunda bir çok ülkeyi hem ekonomik hem sosyal anlamda etkilemektedir. Tüm bu etkilere bağlı olarak Avrupa Birliği ve Türkiye‘de istihdam, iĢsizlik ve sosyal sermaye konusunda etkilenmektedir. Ġkinci Dünya SavaĢı sonrasında ortaya çıkan çöküĢlerle birlikte arz-talep dengesi de bozularak iĢsizlik sorununu ortaya çıkarmıĢtır. BaĢta ABD olmak üzere AB ve Türkiye iĢsizlikle mücadele için farklı politikalar uygulamaktadır. Genel olarak AB istihdam politikası, iĢgücünün serbest dolaĢımı ve iĢ güvenliğinin sağlanması üzerindeyken; Türkiye‘de istihdam politikası, ihracatı artıracak yönde sanayileĢmenin sağlanması gibi daha detaylı önlemler alınmaya çalıĢılmaktadır. ABD hegemonyasının AB ve Türkiye‘ye olan bir diğer etkisi ise sosyal sermayedir. Sosyal sermaye, ekonomik ve sosyal iliĢkileri bir bütün halinde ele alarak, sosyal etkilerin ekonomik sonuçlara neden olmasıyla ortaya çıkmaktadır. Ülkeler sosyal sermayelerini artırmak için sosyal politikalardan yararlanarak daha geliĢmiĢ ve modern bir devlet haline gelmeye çalıĢmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Hegemonya, Ġstihdam, ĠĢsizlik, Sosyal Sermaye, Avrupa Birliği Ġstihdam Politikası, Türkiye Ġstihdam Politikası.

(5)

IV

ABSTRACT

MASTER THESIS

HEGEMONY OF US THE EFFECT OF THE EMPLOYMENT AND SOCIAL RELATIONS WITH EUROPEAN UNION – TURKEY: 2008-2014

ÇETĠNKAYA, Nurbanu Department of Economics

Supervisor: Associate Professor Zübeyir TURAN June 2015, 128 pages.

The concept of hegemony from 1817 until today, is defined as affordable housing to impose a political issue in the country's sovereignty by establishing community specialization. US hegemony affects many countries in both economic and social sense. All employment in the European Union and Turkey, depending on the effect on unemployment and social capital is affected. After the Second World War with the collapse of the supply-demand balance has also revealed a deterioration in unemployment appeared. Mainly apply different policies to combat unemployment, including the US the EU and Turkey. Overall EU employment policy, which is on ensuring the free movement of labor and occupational safety; Employment policy in Turkey, in the direction of industrialization such as the provision is to increase exports to obtain more detailed measures. Another effect of the EU and Turkey is the social capital of US hegemony. Social capital, economic and social relations by addressing a whole, is emerging as causing the social impact of the economic consequences. Countries are trying to become more advanced and modern state benefiting from social policy to increase social capital.

Keywords: Hegemony, Employment, Unemployment, Social Capital, Employment Policy of the European Union, Turkey Employment Policy.

(6)

V

ĠÇĠNDEKĠLER

TABLOLAR VE ġEKĠLLER DĠZĠNĠ ... VIII KISALTMALAR LĠSTESĠ ... IX

GĠRĠġ ... 1

BĠRĠNCĠ BÖLÜM ... 3

ULUSLARARASI ĠKTĠSATTA HEGEMONYA ... 3

1.1.Hegemonya Kavramının Tanımı ... 3

1.2.Hegemonyanın Tarihsel GeliĢimi ... 7

1.3. Hegemonya Teorisine Genel BakıĢ ... 11

1.3.1. Realist BakıĢ ... 12

1.3.1.1. Hegemonik Ġstikrar Teorisi ... 14

1.3.1.2. Neorealizm Teorisi ... 16

1.3.2. EleĢtirel BakıĢ: Antonio Gramsci ve Gramsci’ci Dünya Ekolleri ... 18

1.3.2.1. Hegemonyanın Kurucusu: Antonio Gramsci ... 19

1.3.2.2. Dünya Ekollerinin Hegemonyaya BakıĢı ... 22

1.3.2.2.1. Immanuel Wallerstein ... 23 1.3.2.2.2. Giovanni Arrighi ... 26 1.3.2.3. Neo-Gramsci Temsilcileri ... 29 1.3.2.3.1. Robert W. Cox ... 30 1.3.2.3.2. Stephen Gill... 31 ĠKĠNCĠ BÖLÜM ... 33

ĠSTĠHDAM, ĠġSĠZLĠK VE SOSYAL SERMAYE ... 33

KAVRAMLARI ... 33

2.1.Ġstihdam Kavramı ... 33

2.1.1.Ġstihdam Kavramının Tanımı ... 34

2.1.2.Ġstihdam Seviyeleri ... 35

2.1.2.1. Tam Ġstihdam ... 37

2.1.2.2. Eksik Ġstihdam (ĠĢsizlik) ... 39

2.1.2.3. AĢırı Ġstihdam ... 41

2.1.3. Ġstihdam Teorisi ... 42

2.1.3.1. Klasik Ġstihdam Teorisi ... 42

2.1.3.1.1. Mahreçler (Say) Kanunu ... 43

(7)

VI

2.1.3.1.3. Ücret Teorisi ... 45

2.1.3.2. Modern Ġstihdam Teorisi ... 46

2.2. ĠĢsizlik Kavramı ... 47

2.2.1. ĠĢsizlik Kavramının Tanımı ... 48

2.2.2. ĠĢsizliğin Ekonomik Nedenleri ... 50

2.2.2.1. Gizli ĠĢsizlik... 51

2.2.2.2. Açık ĠĢsizlik ... 52

2.2.2.2.1. Arızi (Friksiyonel) ĠĢsizlik ... 52

2.2.2.2.2. Yapısal (Bünyevi) ĠĢsizlik ... 53

2.2.2.2.3. Teknolojik ĠĢsizlik ... 54

2.2.2.2.4. Mevsimlik ĠĢsizlik ... 55

2.2.2.2.5. Konjonktürel (Devri) ĠĢsizlik ... 56

2.2.2.3. Sürekli Durgunluk ... 57

2.2.3. ĠĢsizliğin Maliyeti ... 57

2.2.3.1. ĠĢsizliğin Ekonomik Maliyeti ... 58

2.2.3.2. ĠĢsizliğin Sosyal Maliyeti ... 58

2.3.Sosyal Sermaye Kavramı ... 59

2.3.1.Sosyal Sermayenin Tanımı ve Önemi ... 60

2.3.2. Sosyal Sermaye ÇeĢitleri ... 63

2.3.2.1. Bağlayıcı Sosyal Sermaye ... 64

2.3.2.2. Köprü Kurucu Sosyal Sermaye ... 64

2.3.2.3. BirleĢtirici Sosyal Sermaye ... 65

2.3.3. Sosyal Sermayenin Ġçeriğindeki Kavramlar ... 65

2.3.3.1. Ağa Katılanlar (Grup Ve Sosyal Ağlar) ... 66

2.3.3.2. KarĢılıklılık ... 67

2.3.3.3. Güven ... 67

2.3.3.4. Toplumsal Normlar (Sosyal Normlar) ... 68

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ... 70

AVRUPA BĠRLĠĞĠ ĠLE TÜRKĠYE’NĠN ĠSTĠHDAM VE SOSYAL SERMAYESĠ ĠLĠġKĠSĠNE ABD HEGEMONYASININ ETKĠSĠ ... 70

3.1. Avrupa Birliği-Türkiye iliĢkisi ... 70

3.1.1. Avrupa Birliği-Türkiye ĠliĢkisinin Tarihçesi ... 71

3.1.2. Temel Belgeler ... 75

(8)

VII

3.1.2.2. Ġlerleme Raporları ... 78

3.1.2.3. Müzakere Çerçevesi Belgesi (2005) ... 81

3.1.2.4. Etki Raporu (2004) ... 83

3.1.2.5. Avrupa Komisyonu Tavsiye Kararı (2004) ... 84

3.1.2.6. Katılım Ortaklığı Belgeleri ... 85

3.1.3. Gümrük Birliği ... 87

3.2. Avrupa Birliği- Türkiye Ġstihdam Politikası ... 90

3.2.1. Avrupa Birliği’nin Ġstihdam Stratejisi ... 91

3.2.2. Türkiye’nin Ġstihdam Politikası ... 95

3.2.2.1. 1980-2000 Yılları Arasında Türkiye’de Uygulanan Ġstihdam Politikası ... 97

3.2.2.2. Türkiye’de 2000 Yılı ve Sonrasında Uygulanan Ġstihdam Politikası ... 98

3.2.3. ABD-Avrupa Birliği ve Türkiye Ġstihdam Yapılarının KarĢılaĢtırılması ... 100

3.3. Avrupa Birliği-Türkiye Sosyal Sermaye Politikası ... 108

3.3.1. Avrupa Birliği’nin Sosyal Sermaye Stratejisi ... 109

3.3.2. Türkiye’nin Sosyal Sermaye Stratejisi ... 110

3.3.3.ABD, Avrupa Birliği ve Türkiye’nin Sosyal Sermaye Yapılarının KarĢılaĢtırılması ... 111

SONUÇ ... 114

(9)

VIII

TABLOLAR VE ġEKĠLLER DĠZĠNĠ

TABLO DĠZĠNĠ

Tablo 1.1: Hegemonya, Hegemonyanın GeçiĢleri ve Toplumsal ÇatıĢma…..………..10 Tablo 2.1: ĠĢsizlik Türlerinin Sınıflandırılması………..……….51

Tablo 2.2: Sosyal Sermayenin Tanımları………..………..62

Tablo 3.1: ABD, AB ve Türkiye‘nin Ġstihdam Sayısı, ĠĢsizlik Sayısı ve

ĠĢsizlik Oranı………..………..………..102

Tablo 3.2: ABD, AB-28 ve Türkiye‘nin Tarım, Sanayi ve Hizmetteki

Ġstihdamın Payı (%)………..………..………...107

Tablo 3.3: ABD, AB-28 Ülkeleri ve Türkiye‘nin Öğrenci Sayısı (Bin KiĢi)…………112

ġEKĠLLER DĠZĠNĠ

ġekil 1.1: Uluslararası Siyasi DeğiĢim Diyagramı…………..………17

ġekil 1.2: Küresel Ekonomi Politikası için Hegemonik Devletlerin

ĠliĢkilerinin KarĢılaĢtırılması………..………..………….………..28

ġekil 3.1: 2008 ve 2014 Yılı ABD, AB-28 ve Türkiye Kadın Ġstihdamının

ArtıĢ Oranı………..………..……….104 ġekil 3.2: 2008 ve 2014 Yılı ABD, AB-28 ve Türkiye Erkek Ġstihdamının

(10)

IX

KISALTMALAR LĠSTESĠ

AB: Avrupa Birliği

ABD: Amerika BirleĢik Devletleri

IMF: Uluslararası Para Fonu

SSCB: Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği

WB: Dünya Bankası

UĠ: Uluslararası ĠliĢkiler

DĠE: Devlet Ġstatistik Enstitüsü

KOSGEB: Küçük ve Orta Ölçekli ĠĢletmeleri GeliĢtirme Ġdaresi BaĢkanlığı

AET: Avrupa Ekonomi Topluluğu

TBMM: Türkiye Büyük Millet Meclisi

AHM: Avrupa Ġnsan Hakları Mahkemesi

EURATOM: Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu

AKÇT: Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu

KĠT: Kamu Ġktisadi TeĢebbüsü

GB: Gümrük Birliği

GATT: Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel AnlaĢması

OECD: Ekonomik Kalkınma ve ĠĢbirliği Örgütü

KOBĠ: Küçük ve Orta Ölçekli ĠĢletmeler

(11)

1 GĠRĠġ

Uluslararası iktisatta hegemonya kavramının tarihsel sürecine bakıldığında, tarih olarak hegemonya kavramının 1817 yılında Gramsci tarafından ortaya çıkmasına rağmen bu kavram tam anlamıyla adlandırılmasa da varlığını sürdürmüĢtür. Çünkü büyük devlet küçük devleri, büyük kavimler küçük kavimleri baskısı altında tutarak kendi geliĢimini ve büyümesini artırarak küçük devlet ve kavimlerin geliĢimini durdurmuĢtur. Bu durum tarih boyunca devam ederek 1817 yılında kavramsal çerçevede ele alınmaya baĢlanmıĢtır. Hegemonya konusunda her zaman en yüksekte olan ülke ABD‘dir. Japonya ve Çin‘de hegemonya oluĢturmalarına rağman ABD hegemonyası kadar etkili olamamıĢtır.

ABD hegemonyası, öncelikle ekonomik anlamda kendini göstermektedir. Ülke içerisinde alınan kararlar diğer bir çok ülkeyi de etkilemektedir. ABD‘nin diğer ülkelerden en büyük farkı ve üstünlüğünün sebebi; para birimi olan ―dolar‖dır. Doları piyasaya sürmek ve çekmek kendi elinde olduğu için dolar kullanan diğer ülkeler ABD‘nin para birimi üzerindeki hareketi diğer ülke ekonomilerini de etkilemektedir. Özellikle Avrupa Birliği ve Türkiye‘de iĢsizliğin ABD hegemonyasından etkilenmesi de hegemonyanın varlığını göstermektedir.

Emeğin üretim esnasında kullanılmasıyla oluĢan istihdam, ekonomik geliĢmenin sağlanıp artırılmasında oldukça önemlidir. SavaĢ ve kriz sonraları iĢgücü göçünün, sermaye hareketliliğinin yaĢanması ile birlikte istihdam oldukça düĢük seviyelerde yer almaktadır. Ġstihdamın sağlanamaması sonucu oluĢsan iĢsizlik günümüzde bütün ülkelerin en büyük sorunu halindedir. ĠĢyerlerinin kapanması, yatırımcının yaptığı yatırımdan zararlı çıkması, emeğin ve sermayenin sürekli yer değiĢtirmesiyle iĢsizlik de sürekli artmıĢtır. Fakat ABD, Avrupa Birliği ve Türkiye gibi ülkeler iĢsizlikle mücadele konusunda politikalar oluĢturarak, ülke ekonomisine faydalı olmayan politikaların yerlerini yenileriyle değiĢtirerek sürekli mücadele etmektedir. Çünkü iĢsizliğin yüksek olması; üretim düzeyinin düĢük olması, teknolojik geliĢimin yavaĢ olması, artan rekabete karĢı konulamaması gibi bir çok etkeni etkilemektedir. ABD, Avrupa Birliği ve Türkiye uygulamıĢ oldukları politikalarla istihdam seviyesini hızlı olmasa düzenli bir Ģekilde artırmaktadır. ABD uyguladığı istihdam politikasıyla diğer ülkeler iĢgücünü çekerek istihdam konusunda da hegemonyasını oluĢturmaktadır.

(12)

2

ABD‘nin Avrupa Birliği ve Türkiye‘yi etkilediği bir diğer kavram ise sosyal sermayedir. Sosyal sermaye, kiĢiler arasındaki etkileĢimin ve iliĢkinin fazla olması, iliĢkinin sürekli olması olarak genel tanım yapılmaktadır. Ülkelerin de kendi sosyal sermayeleri yani sosyal çevreleri bulunmaktadır. Diğer ülkelerle olan iliĢkilerin kuvvetli ve iyi olması ülkenin sosyal bir ülke olmasını sağlamaktadır. Sosyal sermayenin tarihsel geliĢimi ise ilk defa 1916 yılında Lydnia Hanifan tarafından Batı Virginia‘da okulda kullanılsa da geliĢimini ve kavramın bütün ülke çapında duyulması 1990 yıllarına denk gelmektedir. Sosyal sermaye genel olarak olumlu etkiler ortaya çıkarmaktadır fakat olumsuz etkileri de mevcuttur. Çıkar gruplarının ortaya çıkması, gruplar Ģeklinde oluĢan devletlerin sosyal çevrelerinin dıĢında kalan ülkelere ekonomik, sosyal ve siyasi olarak karĢı çıkmaları sosyal sermayenin olumsuz etkileri içerinde bulunmaktadır. ABD sosyal sermaye konusunda oldukça iyi bir seviyededir. ABD‘nin hegemonyasını oluĢturarak diğer ülkelerle olan yakın iliĢkisi bunun göstergesidir.

―ABD Hegemonyasının Avrupa Birliği - Türkiye Ġle Olan Ġstihdam Ve Sosyal ĠliĢkilerine Etkisi: 2008-2014‖ isimli çalıĢmada amaç, hegemonya kavramını detaylandırarak ABD hegemonyasını Avrupa Birliği ve Türkiye‘ye istihdam, iĢsizlik ve sosyal anlamda etkisinin olup olmadığını gözler önüne sermektir. Böyle bir çalıĢma seçmemizin amacı, ABD‘ni hegemonyasını oluĢturarak baĢta Avrupa Birliği olmak üzere Türkiye ve diğer ülkeler üzerindeki hegemonyasının verilerle göstererek açıklamaktır. Hipotezimiz, ABD‘nin özellikle istihdam ve iĢsizlik konusunda Avrupa Birliği ve Türkiye‘yi son dönemler de dahil olarak etkilediğini baĢarıyla gerçekleĢtirmiĢ olmaktır.

Bu çerçeveden hareketle çalıĢmanın birinci bölümünde, hegemonya kavramının tanımı, hegemonyanın tarihsel geliĢimi, hegemonya teorisine genel bakıĢ içerinde öncelikle realist bakıĢ, sonrasında eleĢtirel bakıĢta önemli olan Antonio Gramsci, ve en son dünya ekollerinin hegemonyaya bakıĢı açıklanmıĢtır. Ġkinci bölümde istidam kavramının tanımı, istihdam seviyeleri, istihdam teorisi, iĢsizlik kavramının tanımı, iĢsizliğin ekonomik nedenleri, iĢsizliğin maliyeti, sosyal sermayenin tanımı ve çeĢitleri hakkında bilgi verilmiĢtir. Üçüncü bölümde ise AB ile Türkiye‘nin istihdam ve sosyal sermaye politikaları hakkında bilgi verildikten sonra ABD, AB ve Türkiye‘ye dair istihdam ile sosyal sermaye verileri karĢılaĢtırma yapılarak bölüm bitirilmiĢtir.

(13)

3

BĠRĠNCĠ BÖLÜM

ULUSLARARASI ĠKTĠSATTA HEGEMONYA

1.1.Hegemonya Kavramının Tanımı

Uluslararası iktisatta hegemonya kavramı geniĢ çerçevede ele alınmaktadır. Ülkelerin hakimiyeti üzerine kurulmuĢ olan hegemonya kavramı bu bölümümüzde detaylı bir Ģekilde açıklanmaktadır. Hegemonya kelimesini en geniĢ Ģekilde inceleyen Gramsci bir çok katkı sağlamaktadır ve burada da tanımlarından bahsedilecek olup daha detaylı Ģekilde hegemonya teorisine genel bakıĢta incelenmektedir.

Hegemonya kavramının ortaya çıktığı kaynağı belirtmek gerekirse; Avrupa dillerindeki pek çok kelime gibi hegemonya kavramının kökleri de Antik Yunan‘a ve Roma‘ya dayanır. Kavram, Antik Yunan‘da bir devletin tahakkümünü veya liderliğini ifade eder. Kavram coğrafi olarak merkezileĢmek veya yayılmak anlamına gelecek Ģekilde kullanılmıĢtır (Sarıöz Gökten, 2013: 19). MerkezileĢerek yayılan hegemonya kavramı Antik Yunan‘dan gelerek bir çok ülkeyi içerisine almaktadır.

Hegemonyayı daha detaylandırmak gerekirse; Lenin gibi Marksistlerce kullanılan demokratik bir devrimde iĢçi sınıfının önderliğini belirten bir kavramdı, fakat Gramsci tarafından Ortodoks Marksizm'in öngördüğü 'kaçınılmaz' sosyalist devrimin 20. yüzyıl baĢlarında niçin olmadığını açıklayan keskin bir analiz ile geliĢtirildi. Gramsci'ye göre hegemonya; eğitim, kilise, politik partiler, sendikalar, vb. gibi rızanın kaynağını oluĢturan "özel kurumlar"a özerklik alanı tanıyan, dayanıklı ve bağımsız sivil topluma dayanmaktadır (http://tr.wikipedia.org/wiki/Antonio_Gramsci). Gramsci böylece Ortodoks Marksizm‘in de hegemonya kavramının çerçevesini çizerek detaylandırmaktadır.

Robinson‘a göre hegemonya kavramı, ―Hegemon‖ terimi belirli bir biçimde yanlıĢ yönlendirici bir yolu çağrıĢtırır; çünkü bir ülke bir ―hegemon‖ olamaz. Bir devlet aracılığıyla hegemonyayı uygulayan bir toplumsal grup hegemonik olabilir ve bu nedenle bu devleti betimlemek için ―hegemon‖ terimi ĢeyleĢtirmeye oldukça açık olan bir kısaltmadır (Robinson, 2002: 132).

(14)

4

Weber açısından hegemonya ise, ―doğal üstünlük miti‖ ya da ―bir statü düzeninin meĢrulaĢtırılması‖ olarak görülür. Hegemonya, gerçekte, ―rıza‖nın imal edilmesi demektir. Özellikle, kültürel hegemonya, düĢünme ve bakma biçimlerinin üretimi ile alternatif bak ıĢlar ve söylemlerin dıĢlanmasını kapsar. Gitlin de, hegemonyayı, ―kurulu düzene gösterilen kitle rızasının sistemli biçimde yönlendirilmesi‖ olarak görür (Aytaç, 2004: 119).

Gramsci kendi döneminde ―hegemonya‖nın iki farklı yüzü olduğunu kaydedilmeye değer bulur. Bir taraftan "egemenlik" ile tezat (ve muhalefet Devlet ile Sivil Toplum ile bağlıdır) ve diğer taraftan ise "hegemonik" bazen bir karĢıtı olarak belirli bir grup ekonomik konumunun kurumsal varlığı ve savunma pozisyonu ötesinde hareket ve liderlik pozisyonunda hedefleyen tarihsel bir faz belirlemek için "kurumsal" ya da "ekonomik-kurumsal" siyasi ve sosyal arenada kullanılmıĢtır (Gramsci, 1999: 20).

Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda; her ne kadar hegemonya kavramını Gramsci detaylı bir Ģekilde incelemiĢ olsa da bir çok akademisyende bu konuda inceleme yapmıĢ ve yorumlamıĢtır. Robinson ise hegemonya konusunda iç içe geçmiĢ en azından dört kavramsallaĢtırma yapmıĢ bulunmaktadır (Robinson, 2002: 126-127):

1. Uluslararası tahakküm olarak hegemonya: Uluslararası ĠliĢkiler (UĠ), dünya siyaseti ve Uluslararası Siyasal Ġktisat‘ın (USĠ) gerçekçi geleneğinde hegemonya, etkin tahakküm ya da ―hegemonizm‖ tarafından desteklenen egemenlik olarak anlaĢılır. Bu nedenle soğuk savaĢ boyunca eski Sovyetler Birliği Doğu Avrupa üzerinde, ABD ise kapitalist dünya üzerinde hegemonya uyguluyordu.

2. Devlet hegemonyası olarak hegemonya: Dünya sistemleri ve UĠ (Uluslararası ĠliĢkiler) yazınının geniĢ kısmında ortaya çıkan gevĢek anlamda hegemonya, çekirdeğin içindeki bir hakim ulus devletin dünya kapitalist sisteminin güvenlik ve istikrarını sağlaması ya da devletler arası sistemin iĢlemesine izin veren kural ve uygulamaları dayatmasına gönderme yapar. Bu nedenle dünya kapitalizminin tarihinde bir hegemonik güçler sırası, örneğin Hollanda‘nınkinden Britanya‘nınkine ve ardından ABD hegemonyasına ve özel bir güç, bir ―hegemon‖ var olagelmiĢtir.

(15)

5

3. Rızaya dayalı tahakküm ya da ideolojik hegemonya: Antonio Gramsci‘nin daha üretken ve daha özgül anlamda hegemonyadan kastı, yönetici bir grubun kendi yönetimini kurması ve sürdürmesinin yoludur. Hegemonya rıza ile yönetimdir ya da sınıf yönetiminin veya tahakkümünün daha geniĢ bir projesinin bir parçası olarak belirli bir sınıfın, sınıf fraksiyonunun, tabaka ya da toplumsal grubun kültürel ve entelektüel liderliğidir. Bu Ģekilde modern kapitalist toplumlarda burjuvazi, her ne kadar 20. yüzyıldaki dünya savaĢları ve bir dizi ülkedeki otoriter yönetim dönemleri gibi kriz dönemleri sırasında bu hegemonya çökse de, istikrarlı yönetim dönemleri boyunca hegemonyasını elde etmeyi baĢarmıĢtır.

4. Bir toplumsal formasyonun tarihsel bloklarının içindeki liderlik uygulaması olarak hegemonya: GevĢek anlamda dünya sistemi

içindeki üstün devlet erkini, daha özgül anlamda belirli bir tarihsel proje çevresinde rızanın inĢası ya da ideolojik liderliği birleĢtiren bir hegemonya görüĢüdür. Böylece ABD, küresel siyasal iktisat içinde ekonomik tahakkümünün ve askeri gücünün desteklemesinden çok ABD kapitalist sınıfının liderliği altında uluslararasılaĢan Fordist- Keynesyen birikimin toplumsal yapısının bir sonucu olarak II. Dünya SavaĢı sonrasında hegemonya elde edebilmiĢtir.

Dünya ekonomisi, toplumsal oluĢumların yerel sonuçlar olmanın ötesine gidemediği, bütünsel olarak değiĢmez, kendi kendini düzenleyen bir sistem değildir; iç çeliĢkilerinin öngörülemez diyalektiğine tabi olan bir baskılar sistemidir. Yerel olarak heterojen sınıf mücadelelerine hâkim olunmasına ve bunlardan yalnızca bir "kapitalist sınıfın değil, burjuvazilerin, ya da daha doğrusu aynı zamanda hem siyasal, hem iktisadi, hem de kültürel hegemonya kurabilen ve bu hegemonyanın sonucu olan devlet burjuvazilerinin ortaya çıkmasına izin vermiĢ olmasındandır (Balibar ve Wallerstein, 1995: 61).

Hegemonyaya dayalı teoriler bakımından inceleyecek olursak; hegemonik düzeni tanımı, bunun rızai ama hiyerarĢik bir uluslararası düzen olduğu konusunda birleĢmiĢlerdir. Bu hiyerarĢinin en tepesinde ―hegemon‖ yer alır. Hegemon, hiyerarĢinin alt sıralarında yer alan diğer devletlere karĢı ―kaba güç‖ ve ―ikna‖ olmak üzere iki

(16)

6

önemli araçla yaklaĢır. Hegemonyanın rızai olma niteliğinden ötürü hegemonun daha çok ikna yöntemine dayanması beklenir. Literatürde hegemonya açıklanırken, ―imparatorluk‖ (empire) olgusu ile de karıĢtırılmaktadır (Özen, 2005-2006: 5). Ve hegemonya ile imparatorluk eĢ değerde tutulmaktadır bu açıdan bakıldığında imparatorluğun açıklamıĢtır. Böylece imparatorluk ve hegemonya arasındaki fark daha ayrıntılı bir Ģekilde açıklanmıĢ olacaktır.

Hegemonya ile karıĢtırılan imparatorluk kavramına bakılacak olursa: Ġmparatorluk süreci esas olarak, tek bir ülkenin gerçek ya da potansiyel bir Ģiddetle bastırma gücü sayesinde diğer ülkelerin hükümranlık haklarını hiçe sayabilmesi, iç ve dıĢ politika reflekslerini belirleyebilmesi anlamına geliyor. Ġmparatorluk için esas ve belirleyici olanı ise askeri güç oluĢturuyor. Bu bağlamda imparatorluğun devamı açısından, alanda rakipsiz bir askeri güce sahip olmak, karĢıt ittifakların Ģekillenmesini engelleyecek müdahalelerin yapılabilmesine olanak sağlayan denetimli bir istikrarsızlık ortamı yaratmak özellikle önemlidir (Çiftçi, 2009: 214).

Hegemonya, modern dünyayı tanımlayan büyük siyasal mücadeleler ve kapitalist ulusal ve uluslararası pazarları Ģekillendiren felaket getirici süreçler ile Ģekillenen egemen devletler Ģimdi çözücü/parçalayıcı baskılar ile karĢı karĢıyadır. Aynı zamanda, dıĢarıdan gelen güçlü baskılar belirli bir bölgedeki tek siyasal ve hukuksal söz sahibi egemen devletin üstünlüğünü tehdit ediyor (Moggach, 2002: 9). DıĢarıdan gelen baskılar aslında diğer güçlü hegemon devlet diye de nitelendirmek mümkün olmaktadır. Bu durumda daha güçlü olan hegemon devlet diğer devleti baskısı altında tutmuĢ olmaktadır.

DıĢardan gelen güçlü baskılara biraz daha ayrıntılı bakacak olursak, Dünya çapında değiĢen iĢ bölümü, iç pazarın göreceli gerilemesi, uluslararası kapital akıĢının artıĢı, Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi ulus üstü kurumların önemi. Ayrıca yerel iktidarı güçlendirecek etnik tekelciler ve dıĢardan dizginlenmemiĢ kapital hareketinden, uluslararası kapital hareketlerinin sosyal kontrolüne kadar çeĢitli siyasal tonlarda yeni konfigürasyon olasılıkları öneriyorlar (Moggach, 2002: 9-10).

Siyaset Bilimi‘nde hegemonya kavramı, kapitalist bir toplumda belirli bir egemen sınıfın baĢka sınıflarla ittifaklar kurarak ve siyasal uzlaĢmalar gerçekleĢtirerek egemenliğini topluma kabul ettirebilmesi ve yönetici konumunu sürdürebilmesi

(17)

7

anlamına gelmektedir. Bir sınıfın, bir kapitalist toplumda hegemonik konuma gelebilmesi için kendi sınıf kültürünü, kendi fikirlerini ve dünya görüĢünü toplumun diğer sınıflarına ve katmanlarına kabul ettirmeyi baĢarması gerekmektedir (ġener, 2014: 406).

Buraya kadar yürütülmekte olan hegemonya, ülkelerin kendi sistemini kurarak ve güçlenerek birçok güçsüz ülkeye karĢı baskı kurarak kendi isteklerini gerçekleĢtirmesidir. Hegemonya baĢlığı altında hegemonya kavramının nereden geldiği, geliĢiminde kimlerin katkı sağladığı açıklanmaktadır. Hegemonyanın tarihsel olarak geliĢimine giriĢ yapılacaktır.

1.2.Hegemonyanın Tarihsel GeliĢimi

Hegemonyanın geçmiĢi oldukça uzundur. GruplaĢmanın ilk oluĢtuğu dönemlerden bu yana görülmektedir. Her ne kadar ismi hegemonya olarak belirlenmese de, gruplar içerisinde de öncü bir gücü olan bir kiĢi bulunmaktadır ve hegemonyanın farklı Ģeklini oluĢturmaktadır.

Sıradan bir araĢtırma bile yetecekken Gramsci‘nin mirası bu yaygın hayalden çok çekmiĢtir. Aslında Gramsci benimsediğinde hegemonya kavramının çok uzun bir geçmiĢi vardı. Tarihini bilmek kavramın Gramsci'nin eserindeki iĢlevini anlamada büyük önem taĢır. Gegemonia (hegemonyanın rusçası) terimi 1890'lardan 1817'ye kadar Rus Sosyal-Demokrat hareketinin en temel siyasi sloganlarındandı. KodlaĢtırdığı fikir ilk defa Plehanov'un 1883-4 yazılarında belirmiĢti. Plehanov Rus iĢçi sınıfının iĢverenlere karĢı ekonomik mücadeleyle yetinmeyip Çarlığa karĢı siyasi mücadele de vermesi gerektiğini vurgulamıĢtı. 1884'te hazırladığı Emeğin KurtuluĢu grubunun kuruluĢ programında Plehanov Rus burjuvazisinin mutlakiyete karĢı mücadelede öncü olamayacak kadar zayıf olduğunu belirtmiĢtir: örgütlü iĢçi sınıfı burjuva demokrasisi devriminin taleplerine sahip çıkmak durumundadır (Anderson, 1988: 29-30).

Hegemonya Gramscigil sistemde böylesine önemli bir kavram durumuna gelir. Ancak, önemi aynı zamanda Ġtalya‘nın 1920‘lerdeki tarihsel durumundan da kaynaklanır. Torino da (Gramsci‘nin öğrenim görüp yazı yazdığı bir kentti) anlamlı derece bir sınıf bilinci ve devrimci etkinlik olmasına karĢın, 1919-1920 Torino hareketi Ġtalya‘nın geri kalanından göreli olarak az destek almıĢtı. Buna karĢılık, Mussolini‘nin faĢist hareketi biçimindeki burjuva reaksiyonu köylülük ve iĢçi sınıfından oldukça

(18)

8

destek görmüĢtü. Birinci Dünya SavaĢı sonrasının göreli siyasal özgürlük koĢulları altında, emekçi sınıfların partileri, kendilerini belirgin bir biçimde bağımlı sınıfların savunulması ve kurtuluĢuna vermiĢler, kapitalizmin ilerleyiĢini koruyup geliĢtirmeyi amaçlayan muhafazakar rakiplerine kıyasla genelde daha az baĢarılı olmuĢlardı. Gramsci, bunun neden böyle olduğunu hegemonya kavramı aracılığla açıklamaya giriĢmiĢtir: hegemonya egemen sınıfların sivil toplumda bağımlı sınıflar üzerindeki ideolojik üstünlüğü anlamına gelmektedir (Carnoy, 2001: 255-256).

Hegemonya kavramına en fazla katkıyı sağlayan Gramsci, hegemonya kavramına, Ġngiltere'de ve belki de Ġtalya dıĢında her yerde, kendi toplumunu tahlil ve değiĢtirme gayesiyle Gramsci'nin teorik ürününü bilinçli ve sistemli kullanan ilk sosyalist dergi New Left Revietv olmuĢtur. Bu projeyi gerçekleĢtirme yolunda ilk yazılar 1964-65'de yayınlandı. Sık geçen merkezî 'hegemonya' kavramı o zamandan beri olağanüstü talihli olmuĢ, çok rağbet görmüĢtür. (Anderson, 1988: 17-18). Bu Ģekilde tanımlayarak, bu kavramın geniĢ kitlelere ulaĢmasına katkıda bulunmuĢtur.

Hegemonyanın diğer ülkelerdeki etkisi de büyük olmuĢtur. II. Dünya SavaĢı‘nın sona ermesinin ve güç ekseninin çökmesinin hemen ardından ABD‘nin, küresel bir hegemon haline geldiği tarihçiler ve uluslararası iliĢkiler okullarınca kabul görmektedir. Ġngiltere‘nin hegemonik anlamdaki gerileyiĢi XIX. yüzyılın sonlarında baĢlamıĢ, yirminci yüzyılın baĢlarından itibaren Almanya, Japonya ve ABD tarafından Ġngiltere‘nin üstünlüğüne meydan okunmuĢ ve ülkenin deniz gücü büyük ölçüde aĢındırılmıĢtır (Sarıöz Gökten, 2013: 139). Bunun neticesinde ABD‘nin gücü giderek artmaktadır.

90‘lı yılların hegemonyası daha detaylı ele aldığımızda; 1945-1990 döneminin temel özelliklerini, dört ana noktada toplanmaktadır (Wallerstein, 2003: 19);

1. ABD, tek kutuplu bir dünya sistemindeki hegemonik güçtü. 1945‘ten itibaren ekonomik verimlilikte sağladığı ezici üstünlüğe ve Batı Avrupa ve Japonya ile kurduğu ittifak sistemine dayanan gücü, 1967-73 civarlarında doruğuna ulaĢtı.

2. ABD ile SSCB, SSCB‘nin ABD‘nin bir alt-emperyalist ajanı olarak hareket ettiği, üst düzeyde yapılaĢmıĢ, özenle dizginlenen, biçimsel (ancak hakiki olmayan) bir çatıĢmaya girmiĢlerdi.

(19)

9

3. Üçüncü Dünya, Kuzey ülkelerinin öngördüğünden ve dilediğinden daha erken bir dönemde, daha eksiksiz haklar talep ederek, kendisini ABD, SSCB ve Batı Avrupa‘nın zoraki dikkatine mazhar kıldı. Hem siyasi gücü, hem de son kertedeki zayıflığı, kendi kaderini tayin ve ulusal kalkınma amaçlarına olan inancı ve bunlara iliĢkin iyimserliğinden geliyordu.

4. 1970‘ler ve 1980‘ler küresel bir ekonomik durgunluk. ABD‘nin yaklaĢan düĢüĢe direniĢi ve Üçüncü Dünya‘nın kendi stratejisinden ötürü hayal kırıklığına uğrama dönemiydi.

ABD‘nin 1945‘te –üretim ve verimlilik açısından- sahip olduğu ezici ekonomik avantaj, birleĢik üç etkenin sonucuydu: Birincisi, ABD‘nin ulusal enerjisinin 1865‘ten beri kesintisiz biçimde hem üretim hem de teknolojik ilerleme konusundaki kapasitesini arttırma doğrultusunda yoğunlaĢması: Ġkincisi, ABD‘nin, en azından 1941‘e kadar ağır askeri harcamalarının bulunmaması,1941‘den 1945‘e kadar etkili bir savaĢ seferberliği gerçekleĢtirmesi ve altyapısının savaĢın yıkımına maruz kalmaması: Üçüncüsü ise, Bütün Avrasya‘da 1939‘dan 1945‘e kadar muazzam bir altyapı tahribi ve insan kaybı (Wallerstein, 2003: 20). Bu geliĢmeler, ABD‘nin giderek güçlenmesine ve hegemonyasının artmasına sebep olmuĢtur.

Hegemonya kavramının en fazla görüldüğü ABD ülkesi daha detaylı bir Ģekilde incelendiğinde; ABD 1990'lı yıllarda ekonomik açıdan istisnai denecek ölçüde baĢarılı olmuĢ -yüksek üretkenlik, patlama yapan bir borsa, düĢük iĢsizlik, düĢük enflasyon ve ABD hükümetinin borçlarının çok büyük bir kısmının tasfiye edilmesiyle birlikte dikkate değer bir fazla yaratılmıĢ- gibi görünüyordu (Wallerstein, 2004: 11). Fakat bu durum uzun sürmemiĢtir ve sonrasında ABD büyük bir buhran dönemine girerek hegemonyasını azalması yönünde bir eğilim göstermektedir.

Tablo 1.1‘de hegemonyanın çerçevesi daha detaylı ele alınmıĢtır; hegemonyanın sistemik geniĢlemesi üzerine hegemonyanın geçiĢleri ve bu geçiĢlerin oluĢturduğu yeni hegemonya ele alınmaktadır.

(20)

10

Tablo 1.1: Hegemonya, Hegemonyanın GeçiĢleri ve Toplumsal ÇatıĢma

HEGEMONYA HEGEMONİK GEÇİŞLER YENİ HEGEMONYA

HEGEMONİK KRİZ HEGEMONİK ÇÖKÜŞ

Geniş mali genişleme sistemi için önde gelen rekabet yoğunlaşması Eski hegemonik sosyal bloğun dağılması Sistemik genişleme Toplumsal çatışmaların yoğunlaşması Devletlerarasının tırmanması ve devletlerarası güç mücadeleleri Yeni hegemonik toplumsal bloğun oluşumu

Yeni sosyal tabakaların / sınıfların / grupların ortaya çıkması Toplumsal çatışmaların tırmanması

Kaynak: Beverly, J. Silver ve Eric Slater, 1999: 180 (Giovanni Arrighi ve Beverly Silver (1999), Chaos and Governence in the Modern World System, Regents of the University of Minnesota Press).

Hegemonya, hegemon geçiĢleri ve toplumsal çatıĢmalara göre, hegemonya kavramında oluĢan sistemik geniĢleme mali geniĢlemenin artmasıyla rekabet yoğunlaĢmasına ve sosyal sınıfların ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Bunların birleĢiminden de toplumsal çatıĢmaların yoğunlaĢması ortaya çıkmaktadır. Toplumsal çatıĢmaların sonucunda devletlerarası güç birliği de artmaktadır. Devletlerin güç mücadelesinin artması sonucu hegemonyanın önceden oluĢmuĢ sosyal bloğu dağılarak toplumsal ve sınıfsal çatıĢmada artmıĢtır. Ve en son olarak da yeni hegemonik toplumsal birlik oluĢmaktadır.

XX. yüzyılı incelediğimizde ilk yarısından itibaren, dünya çapında oldukça önemli değiĢiklikler meydana gelmiĢtir. Bu dönemde iki dünya savaĢı yaĢanmıĢtır, 1929 Bunalım‘ı tüm dünyayı etkisi altına almıĢ, altın standardı ise sona ermiĢ ve bir dünya hegemonyası yıkılmıĢtır. Yine bu dönemde ABD gücünü pekiĢtirmek için Bretton Woods sistemini devreye sokmuĢ, Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası‘nın (WB) kurulmasına karar vermiĢtir (Sarıöz Gökten, 2013: 140). Görüldüğü gibi ABD bütün güçleri elinde toplayarak diğer ülkelere para fonu sağlayarak diğer ülkelerin kendisine olan bağımlılığını artırmıĢtır.

XX. yüzyılın devamında, özellikle ikinci yarısından itibaren devletlerarası iliĢkilerin kontrol altına alınması ve dünya piyasasının ABD hegemonyasının

(21)

11

tahakkümüne girmesi değiĢimin en önemli göstergesidir. 1968‘e kadar dünya piyasasının yeniden inĢası büyük ölçüde ABD‘nin askeri ve finansal kapasitesine bağlı olmuĢtur. 1968-73 arasında, Bretton Woods sistemi çökmüĢ ve ABD Vietnam‘dan elleri boĢ dönmüĢtür. 1973‘ten sonra ise ABD‘nin hegemonyasının aĢındığı ve iniĢe geçtiği, ABD de dahil hiçbir devletin tam olarak sistemi tahakküm altına alamadığı, neoliberal dünya düzeni ortaya çıkmıĢtır (Sarıöz Gökten, 2013: 140).

Hegemonyanın tarihi sürecine bakıldığında, 1950‘ler ve 1960‘lar boyunca ABD‘nin öncülüğünde uygulanan Keynesyen politikalar, 1980‘lerde çözülünce, diğer ülkelerdeki kalkınma süreçleri de sekteye uğramıĢtır. Fordizm (Fordizm, Henry Ford'un öncülüğünü yaptığı, üretim bandının uygulamaya konmasını içeren üretim sistemi)‘in ve buna bağlı olarak ABD ekonomisinin krizi, Keynesyen dönemde ABD hegemonyasına kaynaklık eden temel unsurların çökmesi anlamına gelmiĢtir. Bu nedenle ABD‘nin elinde kalan kaynaklara daha uygun yeni bir rekabet ortamına; neo-liberal politikalara geçilmiĢtir. Fordist sistemin çöküĢü ile bağlantılı olarak verimliliklerdeki düĢüĢler ve doların altın karĢısındaki konumlanıĢı ABD‘nin ekonomik güçsüzlüğü sonucunu doğurmuĢtur (Daldal, 2006; 170). Bu güçsüzlükle birlikte diğer ülkelerin yükseliĢi ve hegemon gücünü paylaĢmaları ortaya çıkmıĢ bulunmaktadır.

ÇalıĢmanın bu baĢlığında daha çok ABD hegemonyası üzerinde durulmuĢ fakat az da olsa diğer ülkelerin etkileĢimleri konusuna da değinilmiĢtir. ABD hegemonyası isimli tez çalıĢmamıza göre, ABD hegemonyasını konu aldığımız için diğer ülkelerin ayrıntısına girilmekten kaçınılmaktadır. Böylece bu bölümümüzde hegemonyanın tarihine göz atmıĢ bulunmaktayız ve Ģimdi ise daha ayrıntılı konu olan hegemonya teorisine genel bakıĢ konusuyla devam edilmektedir.

1.3. Hegemonya Teorisine Genel BakıĢ

Hegemonya kavramı bir devletin, büyük bir grubun üstünlüğü anlamına gelmektedir ve bu kavram olumlu etkilerden çok olumsuz etkiler ortaya çıkarmaktadır. Aynı Ģekilde hegemonyanın tarihsel geliĢimi de açıklanmıĢtır ve ABD hegemonyasının tarihsel geliĢimi de incelenmektedir.

Hegemonya teorisine genel bakıĢta ise öncelikle realist bakıĢ ve bunun içerisinde de hegemonik istikrar teorisi baĢta olmak üzere neorealizm yaklaĢımı incelenmektedir. Realist bakıĢın ardından bir diğer bakıĢ açısı ise eleĢtirel bakıĢtır. EleĢtirel bakıĢta ise

(22)

12

öncelikle Antonia Gramsci olmak üzere, Immanuel Wallestein, Giovanni Arrighi ve devamında ise neo-gramsci temsilcilerinden olan Robert Cox ve Stephen Gill‘in hegemonya ile ilgili teorik yapıları ele alınmaktadır.

1.3.1. Realist BakıĢ

Hegemonya teorisinde realist bakıĢ incelendiğinde; Realist bakıĢ kavramına en çok katkıyı Thucydides ve Machiavelli sağlamaktadır ve burada da bu katkıları sağlayan kiĢilerin realist bakıĢ yönünden katkıları açıklanmaktadır. Özellikle Machiavelli, kendi döneminde kendini gösteren hükümdarlığı açıklamaktadır.

Genel olarak realist bakıĢ: Uluslararası ekonomi politiğin en eski okulu olan realist geleneğin teorik kökenleri, düĢünce tarihinin modern dönem öncesi iki ismine Thucydides ve Machiavelli‘ye dayanmaktadır. Bu düĢünürlerden Thucydides, ekonomi politik bakıĢ açısını genel çerçeveye uyarlama amacıyla analiz yaparken, Machiavelli analizinde iktisadi iliĢkilere çok fazla önem vermez (Sarıöz Gökten, 2013: 22).

Realist bakıĢta ilk olarak Thucydides‘i incelersek, M.Ö. 471-400 yılları arasında yaĢayan Thucydides‘in Yunan Ģehir devletleri arasındaki anlattığı ―Peloponezya SavaĢları‘nın Tarihi‖ (The History of the Peloponnesian War) adlı eseri, uluslararası iliĢkiler üzerine yazılmıĢ ilk önemli eser olarak kabul edilir. O‘na göre realist akımın güvenlik ve savunma yaklaĢımları ile iktisadi iliĢkiler arasında bağlantı bulunmaktadır. Thucydides‘e göre zenginlik askeri güç için vazgeçilmezdir. Zenginlik daha iyi bir ordu anlamına geldiği için, savaĢlar orduyla ilgili olduğu kadar zenginlikle de ilgilidir (Sarıöz Gökten, 2013: 22). Zenginliği önemli bir yere koymaktadır Thucydides.

Realist yaklaĢımda ikinci önemli düĢünür olan Machiavelli‘ye göre hegemonya kavramını kendi zamanında ağırlıkla hükümdarlık olarak incelemektedir. Onu da ―Hükümdar‖(Prens) adlı eserinde dile getirmektedir. Ġnsanlar üzerinde hüküm sürmüĢ olan ve süren bütün devletler, bütün egemenlikler ya cumhuriyet ya hükümdarlık olagelmiĢtir (Machiavelli, 1955: 2);

“…Babadan kalan ve hükümdarların soyuna alışmış olan devletlerin elde tutulmasında yenilerinde olduğundan daha az güçlük vardır; çünkü atalarının düzenini yalnız bozmamak, sonra da, çıkıveren aksaklıklar karşısında, havaya göre dümen kullanmak yeter; o suretle ki, eğer bu

(23)

13

hükümdar şöyle böyle bir beceriklikte ise, olağanüstü ve aşkın bir kuvvet onu elinden almadıkça, devletinde tutunabilir; mahrum edilse bile, istilacı herhangi bir felaket uğrayınca, onu tekrar elde eder.”

ġehir veya eyaletler bir hükümdarın hakimiyeti altında yaĢamaya alıĢık iken sülale sönünce, bir yandan itaat etmeye yatkın oldukları için, diğer yandan kendi aralarında yeni bir hükümdar çıkartmakta uyuĢamazlar, hür yaĢamayı bilmezler ve bir hükümdar bunları daha kolaylıkla kazanabilir ve emniyet altında tutabilir. Fakat cumhuriyetlerde daha çok dirilik, daha çok kin, daha fazla intikam arzusu vardır; geçmiĢ hürriyetlerinin hatırası ne onları bırakır, ne onlara dirlik verir: o suretle ki en iyi yol cumhuriyetleri söndürmek veya gidip oralarda yerleĢmektir (Machiavelli, 1955: 18).

Diğer bir çok realist düĢünürün yazgısında olduğu gibi Nazi Almanyasın‘dan kaçarak Amerika‘ya sığınan bir mülteci olan Morgenthau, 1950-1960‘lı yılların en önde gelen realist düĢünürdür. Morgenthau‘nun çalıĢmaları realizm paradigmasının uluslararası iliĢkiler biliminde bu doktrinin ortaya çıkmasının temelini oluĢturmuĢtur ve onun ortaya koyduğu ilkeler bu paradigmaya uzun zaman ıĢık tutmuĢtur. Morgenthau‘nun siyasal realizmin ilkeleri ise (Ġbrahimov: 6-7):

i. Siyasi realizm, genel olarak toplum gibi, siyasetin de, kökleri insan tabiatında bulunan objektifliğine yöneltildiğine inanır.

ii. Uluslararası politika denen geniĢ alanda siyasal realizme yolunu bulmakta yardım eden en önemli ―odak noktası‖ ise güç terimi ile ifade edilen çıkar kavramıdır. Uluslararası politikayı kavrayıp anlamaya çalıĢan akıl ile, anlaĢılması gereken gerçekler arasındaki bağlantıyı bu kavram sağlamaktadır. iii. Realizmin en temel kavramı olan güç Ģeklinde tanımlanan çıkar kavramı hiç

değiĢmeyen ve sabit bir anlam içinde ortaya konulamaz. Çıkar fikri gerçekten de politikanın özüdür ve zaman ve yere bağlı değildir, onlardan etkilenmez.

iv. Siyasal realizm siyasal eylemin moral öneminin farkındadır. Fakat çoğu zaman baĢarılı bir politikanın gerekleriyle ahlakın emirleri arasında giderilmesi güç bir gerilim olduğu görülmektedir. Realizm, evrensel moral ilkelerinin, evrensel soyut formüller biçimi içinde, devletlerin eylemlerine uygulanamayacağı görüĢündedir ve bu ilkelerin zaman ve yer konusundaki somut Ģartlara göre ayıklanması gerektiğine inanır.

(24)

14

v. Siyasal realizm, belli bir ulusun ahlaki hareket edip etmediğini belirleyip anlamakta dünya çapındaki moral yasaların ölçüt olarak alınması görüĢünü kabul etmez. Gerçek ile kanaat arasında bir ayırım ve benzemezlik olduğuna inandığı gibi, gerçek ile gerçek yerine konan Ģeylere tapınma arasında da ayrım olduğuna inanır.

vi. Siyasal Realizm ile diğer düĢünce ekolleri arasında gerçek ve önemli bir fark vardır. Bununla beraber siyasal gerçekçilik kuramının büyük kısmı, siyasal meselelere karĢı, entelektüel ve moral tutumu inkar edilmese de, yanlıĢ anlaĢılmıĢ ve yanlıĢ yorumlanmıĢ olabilir. Yine de, siyasal gerçekçilik, siyasal alanın kendi baĢına ve bağımsız bir alan olduğuna inanılır.

Realist bakıĢ açısından Thucydides, zenginliğin öneminden bahsederken; Machiavelli, hükümdarlığın hakimiyeti, etkileri üzerinde durmaktadır. Ġki düĢünür de realist bakıĢa farklı yönlerden bakmalarına rağmen aynı sonuca ulaĢmaktadır. Ġki durumda da yani zenginlikte de hükümdarlığın bir elde toplanmasında da hegemonya kavramını ortaya çıkarmaktadır. Böylece realist bakıĢ iki önemli düĢünür açısından ayrı görüĢler sonrasında aynı sonuca giden bir teorik çerçeve kazanmıĢtır.

1.3.1.1. Hegemonik Ġstikrar Teorisi

Realist bakıĢın ilk teorisi hegemonik istikrar teorisidir. Hegemonik istikrar teorisine genel olarak bakıldığında ülkeler arasında, firmalar arasında yapılan iĢbirlikleridir ve bu iĢbirliği içerisinde bir tarafın hegemon olarak üstünlüğü geçerli olmasıdır.

Hegemonik istikrar teorisi (HĠT) uluslararası rejim açısından en önemli realist alt teoridir. HĠT varsayımına göre, uluslararası sistemde iĢbirliğinin derecesi bir aktörünün sisteme hakim ve baskın olmasına bağlıdır. Hegemon devlet materyal kaynaklar (askeri güç, doğal kaynaklar, finans ya da teknoloji) alanında baskın konuma sahiptir. Keohane‘nin varsayımına göre, uluslararası ticaret ve ekonomi rejimi sadece ekonomik değil askeri hegemonyaya da ihtiyaç gösterir. ―Spesifik konulu hegemonya‖da güç kavramı rejimin Ģekillenmesinin açıklanmasında bazı örnek olaylarda önemli bir faktör olabilir. Bazı durumlarda hegemon devletin müzakere konusunda baskın rolü olmasına rağmen, ―materyal kaynaklar üzerinde kontrolü‖ olmamasına rağmen ―kurumsal pazarlık‖ üzerinde etkisi olabilir (Özçelik, 2012: 238).

(25)

15

Hegemonik istikrar teorisinin tarihsel geliĢimine bakıldığında: 1960ların sonları ve 1970lerin baĢlarında ABD‘nin uluslararası sistemdeki konumu ―hegemonik güç‖ hakkında akademik tartıĢmaları baĢlatmıĢtır. ABD‘nin Vietnam SavaĢı‘nı kaybetmesi, Avrupalı devletlerin uluslararası finansal rejimlere meydan okuması ve petrol krizi gibi problemler; uluslararası iliĢkiler uzmanlarının hem Ġkinci Dünya SavaĢı sonrasında sistemin nispeten istikrarlı olmasının asıl nedenlerini, hem de ABD‘nin bu istikrara gerçek katkısının ne olduğunu irdelemesine yol açmıĢtır. Hegemonik Ġstikrar Teorisi (HĠT), bu sorulara yanıt arayan en önemli akımdır. ―Kamu malları‖ düĢüncesini esas alan HĠT, sistemde ancak güçlü bir devlet varsa uluslararası sistemin açıklığından, diğer bir deyiĢle liberal politik ekonominin geçerli olmasından söz edilebileceğini savunmuĢtur (Doğan: 1). Böylece HĠT, devletlerin kendi kamu mallarıyla ilgilenir.

HĠT konusunda bir baĢka çalıĢma da, Efinger rejim kurulması ile ilgili deneysel gözlemler yolu ile geliĢtirdikleri ―güç-yapısal hipotezleri‖ test etmiĢlerdir. Hipotezleri iki adet güce dayalı teoriye dayanmaktadır: Hegemonik istikrar ve güç dengesi teorileri. Birinci teoriden hareketle Efinger‘in ekibi güç dağılımında hegemon bir devletin bulunmasının halinde uluslararası rejimin büyük ihtimalle kurulacağını öngörmüĢtür. Güç dengesi teorisine göre uluslararası rejimin kurulması simetrik güç dağılımında daha fazla mümkündür. ―Güç-yapısal hipotezle-re‖ göre uluslararası rejimler ya hegemonik ya da simetrik güç dağılımı sonucu ortaya çıkarlar. Birçok görüĢme ―dengeli simetri‖ diyebileceğimiz tek bir devletin baskın ve tek-merkezli gücü olmayan fakat asimetrik güç dağılımının bulunduğu görüĢme yapısında yapılmaktadır (Özçelik, 2012: 239-240).

Hegemonik istikrar teorisinde üç problem bulunmaktadır. Bu üç problem, uluslararası iliĢkilerde hegemonik istikrar teorisini uygulamak için teĢebbüste zora sokmaktadır. Ġlk problem daha doğrusu ilk teorisi olan hegemonya, teorinin merkezi üç kavram ile çevreleyen belirsizliklerdir; hegemon güç varsayımına ve istikrarlı görünüĢte, hegemonik gücün egzersizi tarafından geliĢtirilmiĢ rejime sahiptir (Eichengreen, 1987: 3).

Bu üç problemin ikincisi, uluslararası parasal iĢlerine hegemonik istikrar teorisi uygulamak için hegemon etkisini hissedilir yapan araçlarla ilgili belirsizliktir. Bu hegemonik istikrar teorisinin havuç ve sopa türevleri gibi karakterize olan Ģeyler arasındaki ayrımdır. Üçüncü sorun uluslararası para sisteminin hegemonik istikrar teorilerini uygulamak için çalıĢmalar kendi kapsamı hakkında belirsizliktir

(26)

16

(Eichengreen, 1987: 3-4). Bu üç problemde incelenmiĢ bulunmaktadır. Böylece ilk olarak HĠT‘in genel olarak açıklaması yapılmakta ve devamında tarihi olarak HĠT‘in geliĢimi gösterilmektedir ve en son olarak da probleminden bahsedip bitirmiĢ bulunmaktayız. AĢağıda ise realist bakıĢın bir baĢka konusu olan neorealizm yaklaĢımı incelenmektedir.

1.3.1.2. Neorealizm Teorisi

Hegemonya kavramı içerisinde önemli yeri olan realist bakıĢın içerdiği bir diğer alt baĢlık ise neorealizmdir. Neorealizm, hegemonik istikrar teorisinden farklılık göstermektedir. Hegemonik istikrar teorisi egemen devletin iĢbirliğini savunuyorken, neorealizm yaklaĢımı ise güvenliklerini sağlamayı amaçlamaktadır.

Neorealizm, realizmin temel ilkelerini kabul etmekle birlikte gerek kullandığı araçlar ve amaçlar, gerekse neden ve sonuç iliĢkileri açısından ondan ayrılır. Realizme göre, rasyonel davranan bir devlet adamı ancak savaĢarak gücünü arttırabilir. Neorealizme göre ise, egemen devletin aĢırı güce sahip olması diğer devletleri askeri güçlerini arttırmaya ve savunmaya geçmeye itebilir. Bu kritik durumda devletlerin temel ilgi alanı, güç elde etmek değil güvenliğini sağlamaktır. Bir diğer önemli revizyon, neden-sonuç iliĢkisindeki kaymadır. Realizme göre neden-sonuç iliĢkisi, bireyler ile devletler arasındaki etkileĢime dayanır. Neorealizme göre ise uluslararası sistem, realizmin birim temelli açıklamalarına yapının etkisi eklenerek açıklanabilir. Neorealizm, savaĢların insan doğasının bir sonucu olarak ortaya çıktığını reddeder (Sarıöz Gökten, 2013: 28).

1970‘li yıllarında ortaya çıkan yapısal realizm veya neorealizmin ortaya koyduğu esas yaklaĢımları aĢağıdaki gibi sıralamak mümkündür (Ġbrahimov: 6-7):

1. Sistem ve karar verme süreci (lider). 2. Çıkar ve güç

3. Algılama ve gerçek

4. ĠĢbirliği ve çatıĢma (DavranıĢsal Stratejiler)

5. Norm ve kazanç Ģeklinde sıralamak mümkün olmaktadır.

1977 yılında Neorealist akımına mensup olan iki düĢünür, Robert O. Keohane ve Joseph Nye‘s ―Power and Independence: World Politics in Transition‖ adlı yapıtlarında

(27)

17

―yapıcı bir karĢılıklı etkileĢim‖ modelini ortaya koymuĢlar. Bu yazarlara göre, uluslararası ortamda bir çok değiĢik aktörün var olduğunu ifade etmektedirler, fakat bu ortamda yine de herhangi bir hiyerarĢik düzene göre oluĢturulmuĢ veya merkezi güce sahip olan bir otorite yoktur. Uluslararası ortamda gücün transformasyonu görülmektedir. Bu bir tür güç kapasitesinden (mesela askeri güç), bir diğerine (ekonomik geliĢmiĢlik) dönüĢmektedir (Ġbrahimov: 6-7).

Realist ve neo-realist kuramcılara göre, uluslararası rejim kurallarının bir parçası olan çok-taraflı ve uluslararası anlaĢmalar, anarĢik karakterde olan uluslararası sistemde güç dağılımının bir yansımasıdır. En temel realist varsayıma göre dünya politikasında devletler rasyoneldir ve devletler anarĢik yapısı olan uluslararası sistemde güç ile tanımlanan ulusal çıkarlarını izlerler (Özçelik, 2012: 239). AĢağıdaki ġekil 1.1‘de uluslararası siyasi değiĢim diyagramı, ulusal çıkarların haricinde uluslararası sistemdeki değiĢmeler incelenmektedir.

ġekil 1.1: Uluslararası Siyasi DeğiĢim Diyagramı

Kaynak: Gilpin, (1981), War and Change in World Politics, Cambridge University Press, s: 12.

Uluslararası Siyasi DeğiĢim Diyagramı‘nda gösterildiği gibi siyasi değiĢim yukarıdaki analiz denge durumundaki bir uluslararası sistem ile baĢlar. Uluslararası bir sistem, daha güçlü devletlerin sisteminde mevcut bölgesel, siyasal ve ekonomik düzenlemeler ile memnun olup olmadığı durumunun denge halidir (Gilpin, 1981: 11).

Devlet Sisteminin Dengesi Güç ArtıĢındaki FarklılaĢma Sistemde Gücün Yeniden Dağılımı

(28)

18

Uluslararası sistem, Uluslararası Siyasi DeğiĢim Diyagramı isimli Ģekilde de görüldüğü üzere döngü içerisindedir. Ve hepsi birbiriyle bağlantılı bir Ģekilde meydana gelmektedir. Uluslararası gücün yeniden dağılımı ile baĢlayan süreç sistemdeki dengesizlik ile devam eder ve ardından da sistemik kriz çözümü meydana gelmektedir. En son ise devlet sisteminin dengesi ile sonlandırılmak amaçlanırken, güç artıĢındaki farklılaĢmayla birlikte süreç baĢa dönerek kendisini yenilemektedir. Böylece bu döngü sürekli devam etmektedir.

Bir diğer neorealist olan Robert Giplin, 1996 yılında yazdığı ―No One Loves a, Political Realist‖ makalesinde aĢağıdaki ilkelerle bu teoriye katkıda bulunmuĢtur (Ġbrahimov: 6-7):

1) Sosyal ve siyasi iĢlerin temel öğesi ―grup çatıĢmasıdır‖.

2) Devletler yalnız kendi ulusal çıkarları doğrultusunda harekete geçerler. 3) Güç iliĢkileri uluslararası iliĢkilerin temel özelliğidir.

1.3.2. EleĢtirel BakıĢ: Antonio Gramsci ve Gramsci’ci Dünya Ekolleri

EleĢtirel hegemonya teorisinin, dünya düzeni ve tarihsel değiĢime doğru yönü değiĢmiĢtir. Aksine toplumsal iktidar iliĢkilerinin bakımı ile ilgili bir sorunu çözmeyle meĢgul olunmasına karĢı eleĢtirel hegemonya teorisi dünyanın egemen düzenini sorgulamaya dikkat çekmektedir. Bu ―kurumları ve verilen sosyal ve güç iliĢkilerini almak için değildir fakat onların kökeni ile kendini ilgilendiren tarafından soru içine çağırır ve onların değiĢim sürecinin değiĢip değiĢmediğini belirler (Bieler ve Morton, 2004: 86).

Hegemonya kavramı, burada, özellikle askeri olmak üzere dünya gücünün sahip olduğu ve dünyanın geri kalan kısmına bir dizi kuralı ve düzenlemeyi dayatmasını ve böylece uluslararası sistemde istikrar yaratmasını sağlayan materyal güçlerle tanımlanan

bir ―tahakküm‖ iliĢkisi anlamına gelmekte; hegemonun düĢüĢü sistemin

istikrarsızlığının ön koĢulu olarak telakki edilmektedir. Realizmin karĢısında yer alan baĢlıca yaklaĢımlardan EleĢtirel Kuram‖da kullanılan ve Antonio Gramsci‘nin ortaya koyduğu ve Robert Cox‘un uluslararası iliĢkilere taĢıdığı ―hegemonya‖ kavramı, realist kuramdaki ―hegemonya‖ kavramından farklı bir anlam taĢımaktadır (Çiftçi, 2009: 205). Hegemonya kavramının farklılığını daha net bir Ģekilde anlatmaktadır.

(29)

19

1.3.2.1. Hegemonyanın Kurucusu: Antonio Gramsci

Uluslararası iktisatta hegemonya konusunda birbirinden önemli katkıları olan Antonio Gramsci, yaĢadığı döneme kadar farklı anlamlar yüklenen hegemonya kavramına kendi çerçevesinde önemli açıklamalarda bulunarak hegemonyanın yerini ve önemini belirtmektedir.

Gramsci Ġtalya'da Sardunya adası'nda bulunan Ales'te doğdu. Alt düzey bir

memur olan Francesco Gramsci'nin yedi oğlundan biriydi. Mali zorluklar ve Francesco Gramsci'nin polisle sorunları aileyi Sardunya'da birkaç kasaba değiĢtirmeye zorladı, sonunda Ghilarza'ya yerleĢtiler. Francesco Gramsci, 1898'de zimmetine para geçirmekten tutuklandı ve hapsedildi. Bu durum, Antonio Gramsci'nin okulu terk etmesine ve 1904'te babasının serbest bırakılıĢına dek çeĢitli iĢlerde çalıĢmasına neden

oldu. Antonio Gramsci'nin sağlık sorunları o zamanlarda baĢladı: bir çocukluk kazası yüzünden omurilik bozuk oluĢumu onu kambur ve azgeliĢmiĢ bıraktı. YaĢamı boyunca

onu izleyecek dahili hastalıklarda o dönemde baĢladı

(http://tr.wikipedia.org/wiki/Antonio_Gramsci).

Bugün Batıda klasik dönem sonrası en çok saygı duyulan Marksist düĢünürü Antonio Gramsci'dir (Anderson, 1988: 15). Hegemonya kavramını borçlu olduğumuz Gramsci, bu kavramı, kapitalist toplumlardaki sosyal düzeni koruman ın baĢlıca aracı olarak görülmüĢtür ve özellikle yaptığı çalıĢmalar yönetici sınıfın egemenliğini sürdürme araçlarına gönderme yapmaktadır. Bu yüzden Gramsci, toplumun üst yapısı üzerinde önemle durmuĢtur ve onun ideoloji üreten kurumlarını anlam ve güç düzeyindeki mücadele içinde sağlamaktadır. Endüstriyel üretim ya da kapitalist sistem, egemen değerlerin üretilmesinde büyük rol oynamaktadır. S. Hall de, hegemonyayı, bir sosyal grubun diğerleri üzerinde egemenlik ya da güç kurması olarak değerlendirmektedir. Bir baĢka deyiĢle, ―güç tarafından yapılandırılan söz konusu iliĢkiler alanındaki egemenlik ve bağımlılık‖ olarak açıklamaktadır (Aytaç, 2004: 118-119).

Machiavelli'den etkilenen Gramsci Modern Prens'in —devrimci partinin— iĢçi sınıfına organik aydınlarla alternatif hegemonya kazandırıp yeni toplum yaratmasını sağlayacak organizma olduğunu ileri sürer. Öte yandan, toplumun sosyalizm yönünde dönüĢmesi, temelde, demokratik denetimin yaygınlaĢması demek olmuĢtur hep,

(30)

20

Gramsci için. Yöneten azınlığın avcunda olan siyasetle ekonomiyi iĢçi sınıfının tehdit etmesi durumunda kapitalizmin siyasî, sosyal ve ekonomik buhranı hegemonyanın Ģu veya bu çeĢit pasif devrimle reorganize olmasına da yol açabilir (Anderson, 1988: 10).

Gramsci‘nin ideolojik hegemonya kuramına göre, kitle iletiĢim araçları, yönetici elitlerin zenginlik, güç ve statülerini (etik, felsefe, kültür vs.) sürdürmekte kullandıkları araçlardır. Bu araçlar, gerekli fikirleri bireylerin bilincine etkili Ģekilde yerleĢtirir. Bu fikirler, söz konusu kültürde yaygın bir paylaĢıma sahip olduğundan, bilinç onları reddetmez. Medya endüstrisinin sahipleri ve yöneticileri kendilerine yakın fikirleri, diğer toplumsal kesimlerden daha kolay üretir/yeniden üretirler. ToplumsallaĢtırıcı kurumların anahtarını ellerinde bulundurduklarından kendi fikirleri/bakıĢ açıları, kamusal alanda süreklilik ve yerleĢiklik kazanır. Ġngiliz toplumbilimci P. Elliort, kitle iletiĢim araçları sayesinde, toplumsal rol ve rutin kiĢisel iliĢkilerin izleyicilerce algılanmasında, egemen sınıfın etiketleyici söylemsel çabalarının etkili olduğunu belirtir. Bir baĢka deyiĢle, bu araçlar, egemen sınıfların, ―olay‖, ―kiĢi‖, ―değer‖, ―eğilim‖ ve ―kanaatler‖ üzerindeki yönlendiricili ğini pekiĢtirmeye hizmet eder (Aytaç, 2004: 119).

Gramsci‘nin hegemonya kavramının baĢlıca iki anlamı vardır: Birincisi, hegemonya egemen sınıfın bir fraksiyonunun (Bir siyasi partinin politikasını siyasi bir kuruluĢta teĢkilatlanmıĢ grup), ahlaki ve entelektüel liderliği yoluyla egemen sınıfın öbür müttefik fraksiyonları üzerinde denetim uyguladığı sivil toplumdaki bir süreçtir. Önder fraksiyon, öbür fraksiyonların çıkarlarını eklemleme güç ve yeteneğine sahiptir. Egemen fraksiyon kendi ideolojisini müttefik gruba dayatmaz; bilakis, egemen sınıfın (fraksiyonun), müttefik grupların çıkar ve dünya görüĢlerinden alınmıĢ ortak unsurları bir araya getiren hegemonik bir ilkeyi eklemlediği siyasal açıdan dönüĢtürücü bir süreci temsil eder (Carnoy, 2001: 257).

Ġkincisi, egemen ve bağımlı sınıflar arasındaki bir iliĢkidir. Hegemonya, egemen sınıfın, kendi dünya görüĢünü kapsayıcı ve evrensel olarak yerleĢtirmek için siyasal, ahlaki ve entelektüel liderliğini kullanmaya, ayrıca bağımlı grupların çıkar ve gereksinmelerini biçimlendirmeye yönelik baĢarılı giriĢimlerini içermektedir. Buci,Glucksmann (1974), Mouffe (1979) ve Girouxnun (19799 belirttikleri gibi, bu rıza iliĢkisi hiç de durağan değildir. ―Tarihsel koĢulların değiĢen doğasına, insanların istek ve tepkilerine uyum sağlayabilmek‖ için sürekli kaymakta olan bir düzlem üzerinde

(31)

21

hareket eder. Ne varki, hegemonya tutunumlu bir güç de değildir. ÇeliĢkilerle doludur ve mücadeleye tabidir (Carnoy, 2001: 257).

Gramsci hegemonya kavramını, benzer politik tarihe sahip ulusal meseleleri karakterize eden iliĢkileri ve özellikle sosyal sınıf iliĢkilerini açıklamak için kullanmıĢtır. Ona göre, bir sosyal sınıfın diğer sosyal sınıf üzerinde uyguladığı etki hegemoniktir (hem baskı hem de rızaya/onaya dayalı oluĢu). Kapitalist toplum biçiminde burjuvazi ile köylü ve endüstriyel isçi sınıfı arasındaki iliĢkiler hegemoniktir. Sosyalist devrimle birlikte burjuvazi hegemonyası ile isçi sınıfı (proleterya) hegemonyası yer değiĢtirecektir. Fakat hegemonik kontrol, fiziksel (askeri veya politik) ya da yasal zorlama ile değil eğitimle gerçekleĢecektir (Aka, 2009: 330).

Alt sınıf, kendi çıkarının gerçekleĢtirildiği yanılsamasıyla, mevcut statükoyu sürdürmek için ikna edilecektir: Burjuva hegemonyası isçi sınıfının bu yanlıĢ bilincine dayanır. Bu sayede alt sınıfta aktif bir aĢınma meydana gelecektir. Bu aĢınma su Ģekilde olacaktır: Mevcut statükoya rıza göstermek ve mevcut hegemonyanın sürmesi için yönetici sınıfın zorlamasını kabul etmek. Bu yüzden Gramsci‘nin kendi kavramsal formülasyonunda, hegemonik yönlendirmede ahlaki ve entelektüel etkinin önemi büyüktür: Ahlaki ve entelektüel iktidar hegemoninin (baskı/rıza) kurulmasına hizmet eder. Hegemonyanın sağlanması (iktidara bağlı olan yaygın rızanın ve boyun eğdirilmenin keĢfedilmesi) toplumsal sistemde düzenlilik ve süreklilik sağlar. Hegemonik iliĢkinin oluĢması ve sürekliliği için eğitim olmazsa olmaz koĢuldur (Aka, 2009: 330).

Gelgelelim baĢka yerde Gramsci devletin bizzat kendisinin sivil toplumu içerdiğini söyleyip Ģu tanımı getirir: ―Genel 'devlet' fikri sivil toplum fikrine atıfta bulunduracak öğeler taĢır. Öyle ki, Ģu söylenebilir: devlet=sivil toplum+politik toplum; yani devlet eĢittir zor ile pekiĢtirilmiĢ hegemonya‖. Burada 'politik toplum' ile 'sivil toplum' arasındaki ayırım sürerken 'devlet' terimi her ikisini de kapsar (Anderson, 1988: 27-28).Gramsci‘nin hegemonya ve sivil toplum konusundaki düĢüncesine bakıldığında (Carnoy, 2001: 255):

“Şu anda yapabileceğimiz, iki temel üstyapı „düzey‟ini saptamaktır:

Bunlardan birisi, „sivil toplum‟, yani genellikle „özel‟ diye adlandırılan organizmalar bütünlüğü; öbürü de, „politik toplum‟ ya da „devlet‟ diye

(32)

22

anılandır. Bu iki düzey, bir yanda egemen grubun toplum üzerinde uyguladığı „hegemonya‟ işlevine; diğer yanda da devlet ve hukuksal iktidar yoluyla uygulanan „doğrudan egemenlik‟ ya da „komuta‟ işlevine karşılık gelir.”

―Sivil toplum‖ ve ―politik toplum‖ konusunda Gramsci büyük katkılarda bulunmaktadır. Bu iki kavram karĢılaĢtırılacak olursa, ilk olarak egemen grup toplum boyunca çalıĢmaları olan ―hegemonya‖ kavramıdır ve diğer bir yandan da ―doğrudan tahakküm‖ veya ―hukuki‖ hükümetin ve devlet aracılığıyla komutlandı (Gramsci, 1999: 145).

Söz konusu yukarıdaki iĢlevler tam olarak örgütsel ve bağlayıcıdır. Aydınlar, politik hükümetin ve toplumsal hegemonyanın ikincil fonksiyonlarını egzersiz olarak baskın grubun "milletvekili" olmasını sağlamaktadır. Bunlar Ģöyledir (Gramsci, 1999: 145):

1. ―Spontane‖, baskın temel grup tarafından sosyal hayatta uygulanan genel doğrultuda nüfusun büyük kitleleri tarafından verilen onayları içerir. Bu onay, üretim dünyasındaki konumu ve iĢlevi nedeniyle baskın gruba sahip olan prestij (ve buna bağlı güven) tarafından neden olan ―tarihsel‖liktir.

2. "Yasal", ya aktif ya da pasif "onayı" olmayan bu gruplar üzerinde disiplin uygulayan devletin zorlayıcı gücünün aygıtıdır. Bu cihaz, bununla birlikte, kendiliğinden onayı baĢarısız olduğunda komuta ve yön krizi anlarında beklentisinin toplumun tamamı için oluĢmaktadır.

Sonuç olarak diyebilirizki 'Hegemonya' terimi pek öyle yaygın kullanılmıĢ değildir. Öyle ki, Gramsci'nin Hapishane Defterleri'ndeki kavramının tamamen yeni, Gramsci'nin icadı bir kelime olduğu kanısında olan çoktur. Kelime Gramsci'den önceki yazarlarca kullanılmıĢ olsa bile teorik bir birim olarak kavramı Gramsci yaratmıĢtır, denmektedir (Anderson, 1988: 29).

1.3.2.2. Dünya Ekollerinin Hegemonyaya BakıĢı

Antonio Gramsci‘den sonra hegemonya konusunda dünya ekollerinin de bu kavram hakkındaki görüĢleri irdelenmiĢtir. Her ne kadar Gramsci‘nin hegemonya

Referanslar

Benzer Belgeler

Bilateral lung involvement (84.3%), multifocal localized lung lesions (90.2%), peripheral and central distribution (78.4%) of lesions were detected in the majority of patients.

Artık hayatın her alanında göz ardı edilemez bir unsur olan teknoloji, hizmet üretimi, dağıtımı ve yönetimi aşamalarında da kullanılmaktadır. Ancak bu durumun,

Ju ve Guan işlerinin yanı sıra 1428’de Guan işlerine benzer olarak ortaya çıkan ve ayrım yapılması çok zor olan Ge (Ko) işlerinden de söz etmek mümkündür. Ge, erken

Epizootioloji ; hastalığın çıkışı birinci derecede su kaynaklı olup, organik madde miktarının artması etkenlerin suda hızla çoğalmasını sağlar, ayırıca dipte

Классикалык философиядагы трагедиялуулук трагедиялык конфликтти аңдоо менен идея үчүн өмүрдү сайып күрөшүүдөн

Ancak bu işi meslek edinmiş hırsızlar kendi aralarında ve kendilerinin anlayabileceği, bir nevi meslek argosu olan hırsızlıkla ilgili argo kelimeleri kullanmakta ve

Ve mantıksızlık öylesine büyüktür ki, İstanbul’dan vapura binen yabancı herşeyden habersiz Ada’ya kadar gelmektedir.. Geminin görünmez bir köşesindeki

(Bayazıt) ile (Fatih) i birleşti* ren ve bir zamanlar adeta bumba* rımsı veya yılankavi bir şekilde olan (Merkepçiler kapısı), (Vezne* çiler), (Saraçhane),