• Sonuç bulunamadı

2. MESLEKİ KİMLİK

2.1. Kimlik Tanımı

İnsanlığın kimlik kavramına olan ilgisi çok eski yıllarda ‘birey kimdir ve bu dünyada bulunmasının anlamı nedir?’ soruları ile başlamıştır (Gioia, 1998, s.17). Kimlik kavramının sosyal bilimler alanyazınında görülmeye başlaması ise 1950li yıllara rastlamaktadır. Bu yıllardan beridir kimlik kavramı, en temel anlamıyla ‘Ben kimim?’ sorusunun karşılığı olarak kabul görmekte, kimliğe yönelik tanımlamalar bu çerçevede geliştirilmektedir (Gleason, 1983, s.910).

Kimlik, bireyin dünyada varoluş biçimini ve hayattaki duruşunu gösteren önemli bir kavramdır (Gioia, 1998, s.17). Jenkins’e (2014, s.5) göre kimlik, “kimin kim ve neyin ne olduğunu bilme kapasitesi”dir. Kim olduğumuzu, diğerlerinin kim olduğunu bilme, diğerlerinin bizim kim olduğumuza dair düşüncelerini bilme ve diğerlerinin bizim kim olduğumuzu bilmesi kimlik kavramını tanımlar.

52

Özdemir (2012, s.11) de benzer bir kimlik tanımı yapmaktadır. Ona göre kimlik, “bizim kim olduğumuza ve ötekilerin kim olduğuna dair kavrayışımız ve karşılıklı olarak, ötekilerin kendilerini nasıl anladığı ve bizi de içererek ötekileri nasıl anladığıdır”. Kimlik, dil, kültür, azınlık-çoğunluk, farklılık, kendilik- ötekilik, bireylik, aidiyet gibi kavramlarla birlikte anlaşılmaktadır.

Bilgin (1996, s.182-183) ise kimliği, “bireyin kendi kendisini, davranışları, ihtiyaçları, motivasyonları ve ilgileri belirli bir ölçüde tutarlılık gösteren kendi kendine sadık, diğerlerinden ayrı ve farklı bir varlık gibi algılamasını içeren, bilişsel ve duygusal nitelikte bileşik ve zihinsel bir yapıdır”.

Kimlik kavramı temelde her ne kadar bireyin “Ben kimim?” sorusuna vereceği cevapla ilgili (Aydın, 1999, s.1) olsa da, aslında kimlik kavramı hem bireyin tüm özellikleri ile kendisini nasıl gördüğünü hem de toplum tarafından nasıl görüldüğünü kapsar (Aşkın, 2007, s.213).

Beijaard, Meijer ve Verloop (2004, s.281), kimlik tanımında en fazla atıf yapılan araştırmacıların sembolik etkileşimci bir yaklaşım sergileyen Mead (1934) ve psikolog Erikson (1968) olduğunu ifade etmektedirler. Özdemir’e (2012, s.11)göre, kimliği analitik bir kavram olarak alanyazına sokan en önemli isim Erik Erikson’dur. Erikson’un çalışmalarında kimlik, bireysel bir temelde ele alınmış, kimliğin oluşumunda ve keşfedilmesinde bireyin öznelliği üzerinde durulmuştur. Erikson’un kavramsallaştırmasında kimlik, derin, içsel ve süreklidir; içsellik ve süreklilik kimliğin vazgeçilmez parçasıdır. Beijaard ve arkadaşlarının (2004, s.281) ifade ettikleri gibi Erikson, kronolojik bir sıra izleyen ve zaman içinde değişen bir kimlik kavramından bahsetmekte, kimlik oluşumunda sosyal ortamın ve insanların geçtiği aşamaların üzerinde durmaktadır. İnsanların geçtiği her bir aşama çevreleri ile etkileşimlerine bağlı olarak farklı özellikler göstermektedir. Erikson’a göre kimlik bireyin sahip olduğu bir şey değil tüm yaşamında geliştirdiği bir şeydir. Diğer taraftan Mead, kimlik kavramını benlik kavramı ile ilişkisine odaklanarak açıklamaya çalışmıştır. Benlik, çevre ile karşılıklı etkileşimler sonucu oluştuğu için, sadece sosyal iletişimin olduğu sosyal bir

53

ortamda ortaya çıkabilir. Birey, bu iletişim sürecinde diğerlerinin rollerini gözlemlemekte ve eylemlerini buna göre düzenlemektedir. Bu nedenle bireyin benlik algısı, kendine yönelik varsayımlarının, tavırlarının ve inançlarının bir yansımasıdır (Beijaard vd., 2004, s.282).

Özdemir (2012, s.12) kimliğin alanyazında psikolojik ve sosyolojik olmak üzere iki tür kavramlaştırması olduğunun altını çizmektedir. Psikolojik yaklaşıma göre kimlik, bireysel bir olgu olarak ele alınırken sosyolojik yaklaşımda bireyin toplumla ilişkisi ön planda tutulmaktadır. Sosyolojik kavramlaştırmada ise kimlik, yüzeysel, dışsal ve geçicidir. Sosyolojik yaklaşım kimliği, birey ve toplum arasında yapay bir etkileşimin ürünü olarak ele almaktadır. Özdemir (2012), kimliğin izole bir biçimde tanımlanamayacağını, toplumsal ilişkiler içinde ele alınması gerektiğini savunur. Ona göre, bir kimliği tanımlamanın tek yolu, onun diğerleriyle ilişkisini ortaya koymaktır. Kimlik, anlamını ötekinden, yani ne olmadığından alır.

Jawitz (2009, s.241), kimliğin bireysel bakış açısı ve algılar ile grubun norm ve uygulamalar arasındaki bireye özgü etkileşim sonucunda açığa çıktığını ifade etmektedir. Buna göre kimlik, sosyal bağlarla oluşur ve birey farklı grupların üyesi oldukça ya da grup üyeliği biçim değiştirdikçe kimliği yeniden tanımlanır. Ancak, bireyin gruba dâhil olması ve bunun getirdiği olanaklardan yararlanması kimlik oluşumu için yeterli değildir. Kimlik, aynı zamanda, bireyin grup içindeki bireysel uygulamaları ve duruşuna göre şekillenmektedir.

Bilgrami (2006, s.5), kimliğin öznel ve nesnel olmak üzere iki boyutu olduğundan bahsetmektedir. Öznel kimlik, bireyin kendisini nasıl algıladığı, ‘ben kimim’ sorusuna ne yanıt verdiği ile ilgilidir. Nesnel kimlik ise, diğerlerinin bireyi nasıl algıladığı, bireyin fiziksel ve sosyal özelliklerine bağlı olarak dışarıdan bir gözle nasıl tanımlandığı ile ilgilidir. Nesnel ve öznel kimlik birbiriyle yakından ilişkilidir.

54

Aydın’a (1999, s.1) göre kimlik, bireysel ve sosyal olanın bir araya getirildiği bir içeriğe sahiptir. Bireyin diğerleriyle ve toplumla ilişkisini gerçekleştiren ve yaşatan bir kavram olarak kimlik, kişiler arası etkileşimi ve bu etkileşimi gerçekleştiren sosyal gerçekliği hem gerçekleştirmekte hem de sosyal gerçeklikten kaynak almaktadır. Aydın (1999), kitabında kimliğe yönelik sosyolojik bir yaklaşım göstermekte, kimliğin aidiyet ile tanınma ve tanımlama olmak üzere iki bileşeni olduğundan bahsetmektedir. Tanınma ve tanımlama bireyin toplum içerisinde, toplum tarafından nasıl tanındığı ve kendisini nasıl tanımladığı ile ilgilidir. Bu tanıma ve tanımlama, dil ve kültür ile yapılır. Aidiyet ise bireyin kendini herhangi bir toplumsal gruba ait hissetmesidir. Toplum her ne kadar bireyi belli bir kimlikle tanımlıyorsa da, birey kendini söz konusu kimliği oluşturan topluluğa dâhil hissetmiyorsa, o kimliğe sahip olduğu söylenemez. Gleason (1983, s.918) da benzer bir yaklaşımla kimliği “belirli bir isimle tanımlanma, bu tanımlamayı kabul etme, ona uygun rolleri benimseme ve kurallarına göre davranma” şeklinde tanımlamaktadır.

Aydın’a (1999, s.3) göre, her tür sosyal özellik bir başka kimliğe işaret etmektedir. Kimlik kavramının dini, mesleki veya bilimsel kimlik gibi farklı anlamlarda kullanılması, bireyin toplum içinde çeşitli rollerle ortaya çıktığını göstermektedir. Bu yönüyle kimlik, bireyin sahip olduğu sosyal nitelikleri vurgulamaktadır.

Alanyazında kimlik kavramına dair çok farklı tanımlamalar yapıldığı görülmektedir. Tüm bu tanımların ortak noktası ise kimliğin bireye ait sabit bir nitelik değil ilişkisel bir kavram olduğudur. Kimlik oluşumu öznelerarası bir alanda gerçekleşmektedir. Bu süreç, bireyin kendini belli özelliklere sahip bir birey olarak yorumladığı ve çevresi tarafından da öyle algılanmasını sağladığı, ömür boyu devam eden bir süreçtir. Bu bakımdan kimlik, “şu anda ben kimim?” sorusunun yanıtıdır (Beijaard vd., 2004, s.281). Hamman, Gosselin, Romano ve Bunuan (2010), kimlikle ilgili alanyazında yer alan temel varsayımları şu şekilde özetlemektedir: (1) kimlik bir anlam oluşturmadır; (2) kimlik ilişkiler yoluyla kurulur; (3) ortam kimliği etkiler; (4) kimlik değişkendir.

55

Görüldüğü üzere, kimlik oluşumu temelde çevresel ve bireysel etkenlerin etkileşimine dayanmakta ve bu oluşum zamana ve ortama göre değişen bir süreçte gerçekleşmektedir. Bu nedenle, kimlik oluşum sürecini daha detaylı ele almakta yarar vardır.