• Sonuç bulunamadı

Değerler, birbirlerine göre farklı önem sırasına konulabilen, belli durumlarda arzulanan sonuçları ve davranışları yaratacağına inanılan, bu nedenle de belli davranış ve olayları yönlendiren kavram ve inançlardır. Değerler ve ilkeler, farklı uzmanlık alanlarında ve farklı kurumlarda görev yapmakta olan akademisyenleri birleştirici bir rol oynamaktadır (Austin, 1990, s.63). İnsanların davranışlarını ve yaşantılarını yönlendiren değerler, duygular ve rasyonel düşünce arasındaki boşluğu doldurur ve bireyi eyleme geçmeye güdüler (Kleijen, Dolmans, Muitjens ve Van Hout, 2009, s. 233).

Değerler, mesleki kimlik oluşumunun merkezinde yer aldığı için önemlidir. Değerler, meslek üyesinin kim olduğu, onun için neyin iyi neyin kötü olduğu, neyin önemli ve anlamlı olduğu, neyin ise önemsiz ve sıradan olduğunu belirleyen etmenlerin başında gelmektedir (Henkel, 2005a; Taylor, 1989). Akademik mesleğin önemli ilkelerini oluşturan pek çok değer ve kavramdan bahsedilmektedir. Austin (1990, s. 64-65), bu değerleri şu şekilde özetlemektedir:

a. Akademisyenler, yükseköğretimin bilgiyi ve doğruyu arama, keşfetme, üretme ve yayma amacına yönelik olduğu inancına gönülden bağlıdır. Bu değeri gerçekleştirme araçları ise araştırma yapmak, yazmak, yayınlamak ve öğretim süreçlerinde kullanmaktır.

30

b. Akademisyenler, kaliteyi artırmak, yaratıcılığı ve farklılıkları korumak için öğretim ve araştırmada özerklik ve akademik özgürlüğe önem vermektedirler.

c. Akademisyenler, entelektüel bir bakış açısına sahiplerdir ve bu bakış açısının, dürüst ve adil bir yaklaşım gerektirdiğine inanırlar.

d. Akademisyenlerin etkileşim ve karar alma süreçlerinde meslektaş dayanışması (collegiality) önemli bir etkendir. Bu değere dayalı olarak hareket edildiğinde üniversite, akademisyenlerin işbirliği ile yürütülen bir kurum haline gelir.

e. Akademisyenler, topluma hizmet etmeye bağlılık gösterirler. Akademisyenler sadece bilgi üretmezler; yetiştirdikleri bireylerle toplumu kültürel olarak da değiştirirler.

Archer (2008, s.397), genç akademisyenler ile onlar için akademisyenliğin ne ifade ettiği, başarı tanımlarının ne olduğu üzerine yaptığı araştırmasında, onlar için başarının belirli pozisyonlar elde etmek değil kendini gerçekleştirmek, hoşlandığı şeyleri yapmak, yaptığı işten doyum almak ve güvenli bir ortamda özerk çalışabilmek olduğunu bulmuştur. Katılımcılar ayrıca, entelektüel olma, eleştirel düşünebilme ve bilgi dolu olma, bilime adanmış olma, etik, saygılı ve işbirliğine açık olma, toplumun bir üyesi olarak sorumluluklarının farkında olma gibi değerleri vurgulamışlar, araştırmalar yapma, konferanslara katılma, makaleler yayınlama, belli bir düzeyde eğitim almış olma ve unvana sahip olma gibi özellikleri de önemsediklerini belirtmişlerdir. Genç akademisyenlerin ortaya koyduğu bu kavramlar, akademisyenlik mesleği için önemli değerler olarak alanyazında kabul görmektedir.

Akademisyenlik mesleği, akademisyenlerin kendi işlerini kendilerinin şekillendirmesi ve kontrol etmesi nedeniyle ‘profesyonel bir meslek’ olarak adlandırılmaktadır (Teichler vd., 2013, s.16). Bu nedenle, akademik özgürlük ve özerklik akademisyenlik mesleği için önemli değerler olarak ifade edilmekte (Aarrevaara, 2010; Balyer, 2011; Cavalli ve Teichler, 2010; Clegg, 2008; Kogan vd., 2007; Williams, 2008), hatta bu kavramların akademisyen kimliğinin

31

merkezinde yer aldığı düşünülmektedir (Clegg, 2008; Henkel, 2005a; K. Smith, 2012).

1.4.1.Akademik Özgürlük

Akademik özgürlük, akademisyenlerin ne öğreteceklerine, neyi araştıracaklarına ve neyi yayınlayacaklarına kendilerinin karar verebilmesi, entelektüel etkinliklerinin yönünü ya da konumunu kendilerinin belirleyebilmesidir. Akademik özgürlüğün olduğu durumlarda, diğer otoriteler, akademisyeni kendi entelektüel ilgi ve kapasitesine dayalı olarak ulaşmak istediği akademik istikametten alıkoymaya çalışmaz ya da alıkoyamaz (Teichler vd., 2013, s. 18). Bu nedenle, akademik özgürlük, bir akademisyenin, çalıştığı akademik kurumdaki unvanına, statüsüne, sivil haklarına zarar verebilecek bir sonuçla karşılaşmadan hareket edebildiği bir durumdur (Shils, 1991, s.4).

Henkel’e (2005a, s.156) göre akademik özgürlük, akademisyenin kendi araştırmalarının yönünü belirlemesine olanak veren önemli bir değerdir. Cavalli ve Teichler (2010, s.3) de benzer bir görüş ortaya koymaktadır. Onlara göre akademik özgürlük, araştırma konularının ve metotlarının seçiminde bireysel karar verebilme, bilgiyi arama sürecinde yeterli ve etkin olma ve elle tutulabilir sonuçlara ulaşma konusunda baskı altında olmama anlamına gelmektedir.

Büken’e (2006, s.166) göre akademik özgürlük, akademisyenlerin temel görevlerini yerine getirirken serbestçe hareket edebilmesini ifade etmektedir. Akademisyenlerin işlerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmadan, bilinenleri sorgulama ve çelişkili görüşlere sahip olma hakkını da ifade etmektedir. Bilimsel çalışmaların kontrolünün bilim insanlarınca bilimsel ölçütler kullanılarak yapılması da akademik özgürlük kapsamında ele alınabilir.

Henkel (2005a, s.156), yükseköğretimde yürüttüğü çeşitli çalışmalarda akademik özgürlük kavramının sık sık gündeme geldiğini ve bireysel ve kolektif boyutta farklı anlamlar ifade ettiğini belirtmektedir. Bireysel boyutta akademik

32

özgürlük, bireye kendi araştırma gündemini belirleme ve kendi iş yaşamını ve önceliklerini düzenleme konusunda özgür bırakılmasını ifade etmektedir. Akademik özgürlük bazı akademisyenler için bir hayat kalitesi ve akademik kariyerin verdiği bir ödüldür. Kolektif açıdan ise akademik özgürlük, akademisyenlik mesleğinin iki önemli boyutu olan öğretim ve araştırma boyutlarının kontrolünü akademisyenlere bırakan ve akademisyen kimliğinin temelini oluşturan bir etken olarak önemli bulunmaktadır.

1988 yılında Lima’da toplanan Dünya Üniversiteler Birliğinin toplantısında, akademik özgürlük üzerinde durulmuştur. Toplantı sonrası yayınlanan Lima Bildirgesinde akademik özgürlük “akademik bir çevre üyelerinin, tek tek ya da toplu halde bilgiyi araştırma, inceleme, tartışma, belgeleme, üretme, yaratma, öğretme, anlatma ve yazma yoluyla edinmelerinde, geliştirmelerinde ve iletmelerindeki özgürlükler” olarak tanımlamaktadır. Rapora göre, akademik özgürlük, üniversitelerin ve diğer yükseköğretim kurumlarının üstlendikleri öğretim, araştırma, yönetim ve hizmet işlevlerinin vazgeçilmez bir ön koşuludur. Akademik çevrenin tüm üyeleri, herhangi bir ayrım yapılmaksızın ve devletten ya da herhangi bir başka kaynaktan gelebilecek müdahale ve baskı endişesi taşımadan işlevlerini yerine getirme hakkına sahip olmalıdır. UNESCO’nun 1998’de yayınlanan raporuna göre ise, akademik özgürlük “akademik topluluğun, başkalarının siyasi, felsefi veya epistemolojik inanç ve düşüncelerine bağımlı olmaksızın, kendi fikirlerine göre bilimsel araştırmalarını yapabilmeleri” anlamına gelmektedir (Büken, 2006, s.167).

Akademik özgürlük, üniversitelerin temel üretim görevini yerine getiren akademisyenlerin, mesleki rollerini etkin olarak gerçekleştirebilmek için akademik özgürlüğe ihtiyaçları vardır. Diğer bir değişle, akademisyenlerin temel görevi olan bilgiyi yaratma ve geliştirme görevini yerine getirebilmeleri için entelektüel açıdan baskıdan uzak olmaları gerekmektedir (Kogan vd., 2007, s.9).

Henkel (2005a, s.157), özellikle günümüzde araştırma ve öğretim sürecinde işbirliğinin öneminin artması ve iş ilişkilerinin karmaşıklaşması nedeniyle,

33

akademik özgürlüğün, özellikle kendilerine özgü bir kimlik geliştirme çabasında olan akademisyenler için önemli bir kavram haline geldiğini düşünmektedir. Akademik özgürlük, yalnızca akademisyenlerin kendi ilgilerine yönelebilmelerini sağlayan bir şey değildir. Akademik etkinliklerin geleneksel akılla sınırlanmaması, daha yaratıcı ve yenilikçi fikirlerin ortaya konulabilmesi için de gereklidir. Ayrıca, akademik özgürlük ile geliştirilmesi mümkün olan eleştirel düşünme becerileri sayesinde akademisyenler, bilgiye yönelik statükoya da meydan okuyarak yeni ve daha etkili bakış açıları geliştirilmesinin de önünü açabilirler (Teichler vd., 2013, s.3).

Akademik özgürlük, sorumluluk kavramını da beraberinde getirmektedir (Sachs, 2001). Akademik özgürlüğün etkin kullanımı, akademisyenlerin dışsal bir baskıyla karşılaşmadan, bilimsel etik kurallara uyması ve toplumsal bir sorumluluk taşıdığının bilincinde olmasını gerektirmektedir (Büken, 2006). Ayrıca, Teichler ve arkadaşları (2013, s.5), akademik özgürlüğün sınırsız olmaması gerektiğine vurgu yapmakta, yapılan akademik etkinliklerin belli bir kalite düzeyinde olması ve alanın akademik camiası tarafından minimum düzeyde de olsa kabul görmesi gerektiğinin altını çizmektedirler.

Büken (2006, s.168), akademik özgürlüğün pek çok iktidar için bir tehdit olarak algılanabileceğini, zaman zaman iktidarı kızdıran öğretim elemanlarının cezalandırılması veya çeşitli haklardan mahrum bırakılması gibi olumsuz sonuçlar doğurabileceğini ileri sürmekte, gelişmiş bir bilim topluluğunun olmadığı, kendi içinde bütünleşmiş bir bilimsel çevrenin bulunmadığı ülkelerde devletin veya siyasi iktidarın bilimi denetim altına alma ve müdahale etme çabalarının sıklıkla görülebildiğini vurgulamaktadır. Bunun yanında, üniversite içinde gelişen ve otorite kazanarak yayılan, sorgulanmayan kimi görüş ve tutumların da akademik özgürlüğü sınırlayıcı olabildiğini ifade etmektedir. Akademik özgürlüğün kısıtlanmasının ise bilimsel üretkenliği ciddi oranda azaltabileceğine dikkat çekmektedir.

34 1.4.2. Akademik Özerklik

Alanyazında akademik özgürlük ile birlikte ele alınan kavramlardan biri de akademik özerkliktir. Akademik özerklik, üniversitelerin devlet kontrolünden bağımsız olarak, kendi işleyişlerinde özgür olmaları anlamına gelmektedir (Aarrevaara, 2010, s.58). Üniversitelerin özerk olması, kendi bilim politikalarına uygun olarak bütçesini yapabilmesi, ulusal ve uluslararası bilim kuruluşları ile organik bağ kurabilmesi ve kararlarında kendi idari-etik kurallarına bağımlı kurumlar olması demektir (Büken, 2006, 166).

Üniversitelerin özerk bir kurum olması, ondan beklenen yaratıcılık, küçük çıkarlara bağımlı olmama, uzun vadeli hedeflere yönelik çalışma gibi nitelikleri ortaya koyabilmesi için gerekli ve önemlidir. OECD, üniversitelerin ne kadar özerk olduklarının belirlenebilmesi için somut kıstaslar geliştirmiştir. Bu kıstaslar YÖK’ün (2007, s.21) raporunda şu şekilde listelenmektedir:

1. Gayrimenkul ve diğer donanımların mülkiyetine sahip olabilmek 2. Borçlanarak fon yaratabilmek

3. Yaratılan kaynakları, kendi amaçları doğrultusunda bağımsız harcayabilmek

4. Akademik program ve ders içeriklerini belirleyebilmek

5. Akademik personelin işe alınmasına ve işten çıkarılmasına karar verebilmek

6. Çalışanların ücretlerini belirleyebilmek 7. Öğrenci kontenjanlarını belirleyebilmek 8. Öğrenci harçlarını belirleyebilmek

Belirtilen kıstaslar dikkate alındığında, üniversitelerin en çok özerklikten yararlandıkları ülkeler, ABD, Avustralya ve İngiltere’de bulunmaktadır. Türkiye ise bu kıstaslara göre aldığı 1.5 puanla özerkliğin en kısıtlı olduğu ülkeler içinde yer almaktadır (YÖK, 2007, s.21).

35

Üniversitelerde özerklik yenilikçiliğin önünün açılması ve devamının sağlanması bakımından oldukça önemlidir. Özerklik, ancak akademik özgürlüğün önünü açabildiği ölçüde anlam kazanmaktadır (YÖK, 2007, s.22). Lima Bildirgesinde, akademik özgürlük ve üniversitelerde kurumsal özerkliğin, eğitim hakkından tam anlamıyla yararlanabilmenin de garantisi olduğu vurgulanmaktadır. Ayrıca, üniversitelerin kişilerin ekonomik, sosyal, kültürel, temel ve politik haklarının gerçekleşmesini gözetmesi, ilgilerini toplumun karşı karşıya bulunduğu çağdaş sorunlara yöneltebilmesi, müfredat ve faaliyetleriyle toplumun ihtiyaçlarına yanıt verebilmesi, akademisyenlerin tüm meslektaşları ile etkili bir etkileşimde bulunabilmesi ve akademik özgürlükten yararlanılabilmesi için özerkliğin gerekli olduğunun altı çizilmektedir.

Ancak özerklik, üniversitelerin başıboş bildiğini okuyan kurumlar olması anlamına gelmemektedir. Yönetsel açıdan, üniversitelerin çeşitli devlet kurumları tarafından denetlenmesi, bütçesinden pay alan üniversitenin aldığı bu payı vergi ödeyen yurttaşlara en çok fayda sağlayacak şekilde harcanmasını sağlayabilir. Ancak yapılan denetlemelerin bilimsel özerkliği sınırlandırıcı olmamasına dikkat edilmeli, çalışmaların kısa vadeli sonuçları kadar uzun vadeli sonuçlarına da odaklanılmalıdır (Büken, 2006, 168).