• Sonuç bulunamadı

Kariyer araştırmacıları, kariyerin dönüşümsel bir süreç olduğunu vurgulamakta, bu sürecin bireyin çok sayıda meslek alternatifinden birini seçmesiyle başladığını ve emeklilik ile sona erdiğini belirtmektedir (Hall ve Nougaim, 1968; Super, 1980). Akademisyenlerin kariyer süreçlerine odaklanan pek çok çalışmada ise benzer bir yaklaşım ortaya konulmakta, kariyer evreleri başlangıç, orta ve ileri kariyer evreleri olmak üzere, temel olarak üç evreye ayrılmaktadır (Baldwin ve Blackburn, 1981; Bland ve Bergquist, 1997). Yapılan araştırmaların çoğu, kariyerinin başında bulunan akademisyenlere yönelik gerçekleştirilirken, orta kariyer evresindeki akademisyenlerin durumları çoğunlukla ihmal edilmektedir (Baldwin vd., 2008, s.46). Bu nedenle, akademisyenliğin orta kariyer evresi ile ilgili araştırmaların sayısı oldukça az olmakla birlikte (Defelippo, 2014, s.16), bu konuda Baldwin’in çeşitli araştırmacılarla birlikte yürüttüğü çalışmalar başı çekmektedir (bkz. Baldwin ve Blackburn, 1981; Baldwin ve Chang, 2000; Baldwin vd., 2005; Baldwin vd., 2008).

Akademisyenliğe yeni giren bir birey, mesleği edinme süreci ile birlikte kendisine çeşitli hedefler belirlemekte ve bu hedefler onlar için önemli bir güdüleyici olmaktadır. Birey bu süreçte hedeflerinin bir kısmına ulaşırken, bir

26

kısmına ise çeşitli etkenlere bağlı olarak ulaşamamaktadır. Mesleğin başlangıç evresinde akademisyenlerin daha ciddi hedefler ortaya koyduğu, yenilikçi girişimlerde bulunduğu ve performansının daha yüksek olduğu gözlenmektedir. Sürecin ilerlemesi ile birlikte mesleki hedeflerin itici gücü azalırken, bireyin değişen yaşam hedefleri öncelik kazanmaya başlamaktadır (Baldwin ve Blackburn, 1981: s. 599). Motive edici etkenlerin azalması sonucu akademisyenler ya bir rutin içinde görevlerine devam etmekte ve mesleki açıdan yenilenmenin azaldığı durağan bir döneme girmekte ya da enerjilerini meslek dışı ilgilerine yönlendirebilmektedir (Baldwin vd., 2008, s. 48).

1.3.1. Orta Kariyer Evresinin Temel Özellikleri

Orta kariyer evresinde bulunan akademisyenler yükseköğretimin temel görevlerini yerine getiren önemli bir grubu oluşturmaktadır (Baldwin ve Blackburn, 1981; Baldwin ve Chang, 2000; Rice, 2006; Defelippo, 2014). Akademik kariyer sürecinin en uzun evresi olan bu evrede bulunan akademisyen sayısı her zaman diğer evrelere oranla daha fazladır. Sayıca fazla olmanın yanında bu akademisyenler öğretim, araştırma ve hizmet görevlerini yoğun olarak gerçekleştirmekte, kurum içi ve dışında alan uzmanları olarak liderlik yapmakta ve ayrıca kurumsal yönetimde yer alarak karar alma süreçlerinde de etkili olmaktadırlar (Baldwin vd., 2005; Strage, 2008). Bu nedenle, orta kariyer evresinde bulunan akademisyenler, üniversitelerin işleyişini yönlendiren, hedeflere ulaşmadaki başarısını belirleyen, kısacası kurum ve çevresinde en etkili olan akademisyenlerdir (Baldwin vd., 2008; Defelippo, 2014).

Çoğunlukla orta kariyer evresinin, etkinliklerin rutinleştiği ve değişimin olmadığı durağan bir süreç olduğu düşünülmektedir. Ancak, Baldwin ve Blackburn (1981, s.599), bunun ciddi bir yanılsama olduğunu düşünmekte, genellikle orta yaş evresi ile çakışan bu dönemin, akademisyenlerin mesleki tutum ve etkinliklerinde ciddi değişimlerin yaşandığı bazı süreçleri de kapsadığını belirtmektedir. Bu değişimleri tetikleyen etkenler bireysel yaşantılarda meydana gelen değişimler olabileceği gibi bireyin iş çevresinde meydana gelen

27

değişiklikler de olabilmektedir. Bu dönemde bulunan akademisyenler araştırma etkinliklerine devam etmekle birlikte, hedeflenen akademik kadrolara ulaşıldıkça bu etkinliklerde bir azalma olduğu dikkat çekmektedir (Neumann, 2009, s. 137). Bu duruma paralel olarak kişisel gelişim ve hizmet etkinliklerine ayrılan zaman azalmakta, öğretim ve yönetim etkinlikleri ise ciddi oranda artmaktadır. Bu durum mesleki etkinliklerde esnekliğe yönelik de bilgi vermektedir. Orta kariyer düzeyinde öğretim etkinliklerinde esneklik en az iken araştırma ve hizmet etkinliklerinde en fazla olduğu görülmektedir (Baldwin vd. 2005, s.101). Diğer taraftan, kariyerde ilerledikçe bireyin öncelikleri değişebilmekte (Baldwin ve Blackburn, 1981, s.599), özel yaşam ile iş yaşamı arasında daha fazla denge kurma eğilimi gözlenmektedir (Baldwin vd. 2005, s.102).

1.3.2. Orta Kariyer Evresinde Yaşanan Sıkıntılar

Orta kariyer evresindeki akademisyenlerin, mesleki olgunluk ve uzmanlıklarının artmasına paralel olarak daha yüksek beklenti ve taleplerle karşı karşıya kaldıkları görülmektedir. Pek çok akademisyen araştırmalarına fon yaratma, daha kaliteli ve sorun odaklı çalışmalar ortaya koyma gibi beklentilerin yanında bölüm başkanlığı, komite başkanlığı ya da üyeliği, fakülte dekanlığı gibi farklı idari görevlerin de altına girmektedir (Byström vd., 2016; Hart, 2016). Sorumlulukların artması bir yandan farklı olanaklar sunarken farklı zorlukları da beraberinde getirmektedir. Artan hizmet beklentisi ve yönetsel görevler, iş yükünü ciddi oranda artırmakta, bu nedenle mesleki rollerin dengesini kurmak bir hayli zorlaşmaktadır (Baldwin vd. 2008: s. 49).

Kurum içi ve dışında pek çok sorumluluğu üstlenmelerine ve yükseköğretim hedeflerine ulaşmada kilit role sahip olmalarına rağmen, orta kariyer evresinde bulunan akademisyenlerin en az ilgi gören grup olduğu düşünülmektedir (Baldwin vd., 2008; Strage ve Merdinger, 2015). Bu evredeki çoğu akademisyen kendilerini daha özgür ve özgüvenli hissettiklerini ifade etseler de, pek çoğu gelecekte ne yapacağı ile ilgili net yanıtlar verememekte, bocalama ve belirsizlik içine düşebilmektedir (Baldwin vd. 2008: s. 50). Bu dönemde hedeflerin

28

belirginliğinin ve motive edici gücünün azalması, değişimin bir sonucu olarak araştırma, öğretim ve hizmet rollerinin yeniden tanımlama ihtiyacının doğması, orta kariyer evresinde bulunan akademisyenlerde rahatsız edici bir belirsizlik duygusu yaratabilmektedir (Byström vd., 2016, s.2). Akademisyenler bu evrede gerekli desteği alamadıklarında bu belirsizlik duygusu durağanlık, performansta azalma ya da tıkanmışlık hissini beraberinde getirmektedir (DeFelippe, 2014, s.51).

Üniversiteler açık toplumsal sistemler olarak hem toplumda meydana gelen değişimlerden etkilenmekte, hem de toplumda değişimin itici gücü olabilmektedir. Yeni nesillerin eğitiminden sorumlu kurumlar olarak üniversiteler özellikleri, ihtiyaç ve beklentileri her geçen yıl farklılaşan öğrencilere ev sahipliği yapmaktadır. Diğer taraftan, küreselleşme ve hızla artan teknolojik gelişmeler de üniversitelerde çalışma ortamını sürekli yeniden biçimlendirmektedir. Tüm bunların sonucu olarak, orta kariyer evresindeki akademisyenler önemli bir değişim baskısı ile karşı karşıya kalmaktadır. Akademisyenler bu değişim sürecine adapta olmakta zorlanabilmekte ve ciddi desteğe ihtiyaç duyabilmektedir (Baldwin vd. 2008; Byström, 2016).

Orta kariyer evresi ile ilgili bir diğer sıkıntı ise, bu evrenin pek çok akademisyen için orta yaş ile çakışıyor olmasıdır. Bu iki döneme ait zorlukların çakışması, akademisyenler için belirgin sıkıntılara yol açabilmektedir (Baldwin vd., 2008, s.47). Levinson (1986, s.4), orta yaş evresinde bireyin hayatında önemli dönüşüm ve geçişlere tanık olduğunu, bu süreçte bireyin öncelikleri, hedefleri ve bağlılıklarının önemli ölçüde değişebildiğini ortaya koymaktadır. Bireyin yaşadığı bu değişimler, mesleki yaşantısına yönelik tercih ve hedeflerinde de etkili olabilmektedir (Baldwin vd., 2005, s.49).

Araştırmalar orta kariyer evresinde yaşanan sıkıntıların iş doyumunu ciddi oranda azalttığı ve akademisyenlerde gerilim ve ikilemlere yol açabildiğini göstermektedir (Baldwin ve Chang, 2006; Byrström vd., 2016; Hart, 2016; Huston, Norman, ve Ambrose; 2007). Hart (2016, s.608) bu süreci “orta kariyer

29

krizi” olarak adlandırmaktadır. Akademisyenlerin iş yükünün artması ve onlara yönelik beklentilerin yükselmesi, ancak buna paralel olarak yeterli kurumsal desteğin sağlanamaması orta kariyer krizine yol açan önemli bir etken olabilmektedir (Baldwin vd., 2008; Strage ve Merdinger, 2015). Huston, Norman ve Ambrose (2007, s.497), orta kariyer krizi yaşayan akademisyenlerin önemli bir potansiyele sahip olması ve üretken bir geçmişleri olmasına karşın çalıştıkları kurum ve birimlerle bağlarının zayıfladığını ve daha içe kapanık bir yaklaşım sergilediklerini ortaya koymaktadır.