• Sonuç bulunamadı

Benlik bilinci ve beden ilişkisini vurgulayan Lacan ve Zazzo gibi psikanalistler araştırmalarında, çocuğun aynadaki dış görünümünü tanımaya başlamasıyla kendisi için dıştan görünür hale geldiğini, bu dış görünümle içsel yaşantıları bütünleştirdiğini ve böylelikle ilk gerçek kimlik duygusunun ortaya çıktığını ifade etmişlerdir. Diğer bir ifadeyle 1930’lu yıllarda bu doğrultuda yapılan psikolojik ve psikanalitik çalışmalarda bedenin, içsel yaşantılarla dışsal görünümün bütünleşmesiyle kişisel bir kimlik mekanı haline büründüğü ileri sürülmüştür (Zıllıoğlu, 2008: 17-18). Dolayısıyla salt benlik kavramıyla açıklanamayan bu oluşum kimlik kavramının literatüre geçmesine neden olmuş, kimliğin kişisel ve toplumsal yönlerinin açığa çıkarılmasıyla farklı disiplinlerde kimlik tartışmalarının da önünü açmıştır.

1950’lerde kimlik kavramını kullanarak sosyal bilimlere kazandıran Erikson, doğumla başlayan ve özellikle ergenlik dönemi bunalımlarının etkisindeki bir yaşam maratonunda gerçekleşen özdeşleşmelerle kimliğin inşa edildiğini ileri sürmüştür. Kimliğin temel taşları olarak bireysel “özgüllük duygusu”, farklı yaşantılarda kavranılan “süreklilik duygusu” ve “toplumsal değerlerin, zorunlulukların özümsenmesi” birçok sayıda özdeşleşmenin sonucu kazanılmaktadır (Marc, 2004: 38-39’dan akt. Zıllıoğlu, 2008: 18). Bununla birlikte, Erikson’un analizleriyle açımlanan kimlik nosyonu 1960’lı yıllardan itibaren, sosyo-kültürel bağlamda sosyal psikoloji, sosyoloji ve antropoloji gibi

farklı disiplinlerin araştırma konusu olarak yaygınlaşmış ve dünyanın genelinde yoğunlaşan toplumsal hareketlerin de etkisiyle gündelik yaşamın her alanında kullanılmaya başlanmıştır. Bu doğrultuda ise kimliğin sosyal bilimler literatüründe “kişisel kimlik” ve “sosyal kimlik” olarak ayrımlaştırıldığı görülmektedir.

Kişisel kimlik, bireyin kendisini diğerlerinden ayıran bedensel, zihinsel ve psikolojik özelliklerini nasıl algıladığı ve tanımladığıyla ilgilidir (Minibaş Poussard ve Bastounis, 2008: 179). Kimliğin soyut insan kapasitesinin gerçekten varlık kazanabilmesi için gerekli önkoşul olduğunu, diğer bir ifadeyle bir kişinin sadece bir kimlik bağlamı içerisinde gerçekten varlık kazanabileceğini de belirtmek gerekir. Kimlik bağlamları, seçenek ve değerlerin üzerinde belirleyici ve sınırlayıcı bir rol oynayarak, bireylerin hedeflerinin, bağlılıklarının, sadakatlerinin, faaliyetlerinin, isteklerinin, duygularının ve tepkilerinin altında yatan önemli bir etkeni ve açıklayanı olmaktadır (Tok, 2003: 121-122).

Kimliğin sosyal boyutu ise, bireyin kendisini ait hissettiği toplumsal grupların idealleri ve değerleriyle olan bütünleşmesiyle oluşmaktadır (Hakan, 1995: 147). Her bireyin toplumsallaşma süreci, bir kimlik edinme sürecidir. Bu nedenle bir birey birden çok kimliğe sahiptir. Çünkü bu kimlik edinme süreci; cinsiyet, dil, tarih, din, mezhep, etnik vb alanlarda farklı olmayı sağlayan birçok kimliğin bireylere empoze edilmesi sürecidir.

Dolayısıyla, “bir kimlik bir özellik gösterdiğine göre ve bir kimliğin işlevi, benzeyenleri ya da benzemeyenleri belirtmek, sınıflamak olduğuna göre, kimliğin bir aidiyet gerçeği olduğu, bir ayırt edici işlevi olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır” (Ergun, 2000: 122). Diğer bir ifadeyle kimliği, “bireyin çeşitli aidiyetlerini açıklayan, dış gözlemle kavranabilen, özneyi en yakın diğerlerinden ayıran farklılıklar” olarak ifade etmek mümkündür (Kösoğlu, 1995: 43). Ayrıca kimlik duygusu sağlam bir birey, ben neyim, kimim soruları karşısında duraksamadan vereceği cevaplara da sahiptir. Bu durumun oluşabilmesi için, bireyin kendi benliğine yerleşmiş olan süreklilik ve aynılık

duygusuna da ihtiyacı vardır (Hakan, 1995: 147). Guibernau (1997: 127) da ‘zaman içinde sürekli’ ve ‘ötekilerden farklı olma’ kriterlerinin kimliği tanımladığını ifade etmiştir.

Bu bağlamda kimliğin kişisel ve toplumsal yönünün belirleniminde etkin rol oynayan ve bireyin aidiyet gruplarıyla kurduğu ilişkilere odaklanan çalışmaların yolunu açan önemli iki kuramdan bahsetmek mümkündür. Bu kuramlardan ilki, Tajfel’in “toplumsal kimlik” kuramıdır. Tajfel’e göre kişisel kimlik bireyin kendisini grup içinde tekil ve özgül olarak algılaması, toplumsal kimlik ise bireyin üyesi olduğu grubun diğer üyeleriyle benzer ya da aynı olduğuna ilişkin algılamasıdır. Bireyin olumlu bir kişisel kimliğe sahip olma gereksinimi, diğer gruplara kıyasla olumlu farklara sahip bir gruba ait olma gereksinimine dönüşmektedir. Bağlı olunan grubun statüsü, bireyin toplumsal kimlik algılamasını etkilemekte ve kişisel kimliğin olumlandırılması gayesiyle o grupla özdeşleşme isteği birey için bir ihtiyaç haline bürünmektedir. Turner ise “benlik kategorizasyonu” kuramında kişisel ve toplumsal kimlik arasındaki ayrımı daha keskin ifadelerle, toplumsal yapı yerine bilişsel yapı ile açıklamaktadır. Turner’a göre kişisel kimlik, özerkliğin ve bağımsızlığın öne çıkarılması; toplumsal kimlik ise kişisel kimliğin yok olmasıdır (Zıllıoğlu, 2008: 21-22). Diğer bir ifadeyle bireyin kendisi hakkında sahip olduğu fikirleri (kim olduğu ile ilgili düşünceleri) özdeşleştiği gruplardan etkilenmektedir (Kağıtçıbaşı, 2006: 279). Örneğin bireyin oy verdiği siyasi partinin seçimi kazanması, o bireyin özgüvenini yükselterek gururlanmasına neden olabilmektedir.

Son olarak kimliklerin, sabit ve değişmez değil, sürekli değişim gösteren kavramsal oluşumlar olduğunu belirtmek gerekir. Aynı zamanda çoğulcu ve değişken olan kimlikleri tek bir disiplin altında ele almak, interdisipliner bir alan dahilinde incelenmesi gereken kimlik nosyonunun eksik ve yetersiz açıklanmasına neden olur (Sözen, 1995: 13). Bireylerin doğumla birlikte kendilerini içinde buldukları kimlik bağlamlarının ve sonrasında kendilerini ait hissettikleri gruplar ile kurdukları sosyal etkileşim ağlarının, kişiliğin gelişiminde önemi büyüktür. Bireylerin kişilik gelişiminde

üyesi oldukları topluma olan aidiyetleri de toplum birliğinin sürekliliğinin, toplumsal bütünlüğün sağlanmasında aktif bir rol sergiler. Bu nedenle sosyal alanlarda kimlik izdüşümlerinin açığa çıkarılması, çok boyutlu bilimsel bir bakış açısına sahip olmayı gerektirmektedir.