• Sonuç bulunamadı

KİTLELERİN YÖNETİMİNDE SİYASAL İKTİDARLAR TARAFINDAN KORKUNUN ÜRETİMİ VE YAYILMASINDA KİTLE İLETİŞİM

1. KİTLENİN KAVRAMSAL ÇERÇEVESİ

Kitlelerin desteğini almak, diğer bir ifadeyle rızasını kazanmak hegemonyanın oluşumunda önemli yer tutmaktadır. Kitle kavramının sözlük anlamına bakıldığında birbirinden kopuk, bağımsız, atomlaşmış ve çok sayıda insan olarak (Erdoğan, Alemdar, 2010, s.29) tanımlandığı görülür. İnsanın kitle içinde neden yer almak istediği sorusunun yanıtını Canetti (2006) bilinmeyenden duyulan korkulara bağlamaktadır. Buna göre bilinmeyenden korkan ve yaşamla arasına mesafe koyan insan, bir kitleye mensup olmak suretiyle kendini güvende hisseder (s.16).

Kitlelerin psikolojik yapısının çözülmesi ve fonksiyonlarının

betimlenmesinde açısından kitle teorisyenlerinden Le Bon önemli bir yere sahiptir. Le Bon, toplumların kaderinin kitlelerin ruhunda hazırlandığını varsayarak kitlelerin sahip olduğu güce dikkat çeker. Buna göre kitleden yayılan telkin ve enerjinin hipnotize edici özelliği nedeniyle kitleyi oluşturan kişilerin bilinci felce uğratılır ve kişi bilinçaltı faaliyetlerin esiri olur (Le Bon, 2009, 22). Kitlenin bilinçaltının esiri olarak eyleme geçmesini Freud (2011), Trotter’ın kitledeki ruhsal olayların hayvanlar gibi insanlara da kalıtım yoluyla geçen bir sürü içgüdüsüne bağlamaktadır. Sürünün istemine aykırı davranış ondan ayrılmakla bir tutulmaktadır, bu nedenle bu yola başvurmaktan korkuyla kaçınılmaktadır (s.10). Dolayısıyla bu korkunun

149

farkında olan kitle yöneticileri kitleyi oluşturan her bireyi istedikleri amaçlar doğrultusunda kolayca yönlendirdiği söylenebilir.

Kitle teorisyenlerinden Gordon W. Allport (Özkök, 1987, s.42) ise, kitle ruhunun bastırılmış olan saldırganlık duygularını serbest bırakarak bir anlamda kişinin tedavisinin sağladığını belirtir. Bu yönden bakıldığında ruhsal yaşamı olumsuz biçimde etkileyebilen duyguların dışa vurulmasını özendirdiği için kalabalığın rahatlatıcı bir işlevinin bulunduğunu varsayılır (s.42). Ortega Gasset (2011) de çağımızın en önemli toplumsal gerçeklerinin birinin kitleler olduğuna işaret ederken, kitlelerin psikolojik yapısını ruhsal ve zihinsel kapalılığa sahip kişilerin bir dizi basmakalıp düşüncenin beraberinde eyleme geçmeye hazır olduğunu ifade eder (100). Bu yaklaşım doğrultusunda ele alındığında kitleyi oluşturan bireylerin sahip oldukları korkulardan kurtulmak adına mensubu oldukları kitlede kitle önderlerinin telkinlerine boyun eğmesinin kaçınılmaz olduğu varsayılabilir.

Frankfurt okulunun geliştirdiği eleştiriyel kuram açısından ele alındığında, kitle toplumunun kitle kültürü içinde kullanıldığı görülür. Nitekim kitle kültürü deyimi genel olarak sanayi tekniklerinde üretilen ve karşı koyma olanağı bulunamayan çok geniş kitlelere yayılan davranış, mitos ya da temsili olguların tümü anlatılmak istenir. (Özkök, 1987, s.107) Bu açıdan ele alındığında kitle üretimi ve tüketimi sisteminde ihtiyaçlar, düşünceler ve davranışlar homojenleştirilerek ve tek düzeleştirilerek kitle toplumu yaratılır. Bu işleyişte sosyal ve kültürel ilerleme artık bireylerin düşünce ve eylemleriyle değil bireyler üzerinde egemenlik kuran dev örgütler ve kurumlar tarafından belirlendiği söylenebilir (Erdoğan, Alemdar, 2010, s.273). Özellikle kitle iletişim araçlarının koşullandırdığı imge ve ürünler edilgen tüketiciler oluşturmayı amaçlarken, hem üreticinin hem de ürünün özerkliği pazar koşullarıyla sınırlanır. İşleyen bu sistemde insanlar doğuştan getirdikleri yetileri yitirirken, insan zihni özerkliğini kaybeder (Jack Zıpes, 2005, s.229). O halde kurulan bu yeni düzende Horkheimer’ın ifadesiyle akıl tutulması yaşayan bireyler yaşamsal korkuları karşısında kendini güvende hissetmek için kitlelerin gönüllü üyeleri haline gelir.

150

Kitle toplumu kavramından yola çıkıldığında demokrasilerde önemli bir yere

sahip olan kamu kavramına da değinmek gerekmektedir. McLuhan (1996) matbaa

teknolojisinin kamuyu, elektrik teknolojisi ise kitleyi yarattığını ifade eder (s.68). Bu açıdan yaklaşıldığında günümüz kitle iletişim araçlarının önlenemeyen yükselişi karşısında kitle toplumları oluşurken kamunun varlığı tartışmalı bir hal alır. Nitekim Mills (1975) kamu toplumunda kitle toplumuna geçiş yapıldığı ileri sürerek, bir toplumun kamu toplumumu yoksa kitle toplumumu olduğunun belirlenmesinde haberleşme biçimlerinin önemine değinir. Buna göre kamulardan oluşan bir toplumda en önemli haberleşme biçimi tarafların görüş, düşünce ve kanaatlerini eşit koşullarda ifade edebildikleri bir tartışma ortamı bildirişimidir. Kitle haberleşme araçları ise böyle bir toplumda birincil kamuları birbirine bağlayarak toplumdaki tartışma ortamını genişletmek ve canlı tutmakla görevlidirler. Kitle toplumunda ise başat haberleşme biçimi eşit tartışmanın dışında biçimsel bildirişim araçlarıyla yapılan ve kamuyu sadece bir kitle haberleşme tüketicisi ve kendine verilenlerin alıcısı sayan kitle haberleşmesi olarak tanımlanır (s.426). Endüstriyel üretimden sonra şekillenen modern kitle iletişimi birey için temelde anlaşılamaz kalmakla birlikte çağdaş ve bu konuda her şeyi biliyormuş gibi gözükmesine izin veren bir klişeler sistemi yayar (Adorno, 2011, s.129). Dolayısıyla kitle kültürünü var eden kitle iletişim araçlarının oluşturduğu kültürel yapıdaki bireylerin klişelerin ötesinde düşünmesi mümkün değildir. Çünkü gündelik yaşamın kurgulanmış ve ussallık dışı toplumsal koşulları nedeniyle çağdaş insanlar kendi dış gerçekliklerini algılayamamakta (Habermas’tan alıntı yapan: Oskay, 2000, 265) ve kurgulanan yanlış bilinç gündelik yaşamın bir parçası olarak varolmaktadır.

O halde kitle iletişim araçlarının verdiği bilgilerle yetinen ve yaşamını bu bilgiler doğrultusunda aldığı kararlarla şekillendiren günümüz toplumlarında kamudan daha çok kitlenin varlığı söz konusudur. Dolayısıyla kitle toplumlarında yaşamsal korkular karşısında bireyler kendini güvende hissetmek için kitlenin gönüllü bir üyesi olmayı kabul ederler. Önceki bölümlerde sıkça ele alınan hegemonya kuramı ve Althusser’in devletin ideolojik aygıtları kuramı açısından değerlendirildiğinde ise, kitle önderlerinin güdümlemesiyle hareket eden kitle üyelerinin kitleden dışlanmama korkusunun peşi sıra, belirlenen ideolojilere boyun

151

eğmesi ve gösterilen hedefe doğru bilinçsiz bir şekilde eyleme geçmesi kaçınılmaz olarak kendini gösterir.