• Sonuç bulunamadı

6 1990-2002 ARASINDA TÜRKİYE’NİN SİYASAL, SOSYO-KÜLTÜREL, EKONOMİK YAPISIYLA İLGİLİ KORKULAR

6.3. Ekonomik Yapı

1990’lar Özal Hükümetler’nin başlattığı açık vermeye ve borçlanmaya dayalı sorumsuz iktisadi, mali siyasetlerin kaçınılmaz yıkımının (Akşin, 2005, s.167) yaşandığı yıllardır. Özkazaç (2012) bu krizi 80’li yıllarda tohumları atılan ve 90’larda giderek şiddetlenen bütünsel bir hegemonya krizi olarak tanımlamaktadır. 1980’ler Türkiye’de burjuva hegemonyasının tarihsel kuruluşu açısından yeni bir

120

açılım sağlamış ancak belirli kriz potansiyellerini de harekete geçirmiştir (s.93). Bunun paralelinde Türkiye ekonomisi giderek artan boyutlarda sermaye hareketlerindeki dalgalanmaların etkisi ve sık sık tekrarlanan finansal kargaşa ve krizlerin tehdidi altına girmiştir (Boratav, 2003, s.172). Öte yandan 1950’lerde DP’nin Menderes hükümetlerince başlatılan borçlanma siyasetinin Özal’ın yanı sıra Demirel ve Çiller hükümetleri tarafından da sürdürülmesinin sonucunda 1988 ile 1993 yılları arasında borç miktarı 42’den 67 milyar dolara yükselir (Akşin, 2005, s.167). Sonuç olarak borçlanma siyaseti ve sermaye hareketlerindeki dalgalanmaların etkisiyle finansal krizler potansiyel tehditler olarak kendini gösterirken 1994 ve 2001’de ağır, 1998-1999’da ise hafif olmak üzere üç kriz yaşanır (Boratav, 2003, s.182). Bu oluşum içerisinde yabancı sermayeyi çekebilmek adına Türk lirası aşırı değerli ve faiz oranı yüksek tutunca Cumhuriyet tarihinin o güne kadarki en büyük cari ve bütçe açıklarına sahip olan kırılgan bir ekonominin ortaya çıkmasıyla 1994 yılının Nisan ayında finansal kriz patlak verir (Bahçe ve Eres, 2012, s.57).

Krizin ardından alınan 5 Nisan kararları, KİT ürünlerine ortalama yüzde 50’ye varan zamlar yapılır. Enflasyon yüzde 100’ü aşmış, olağanüstü vergiler konmuş, hazine bonolarının faizleri yüzde 400’e yaklaşır. Banka mevduatları devletçe garanti edilirken IMF’ye başvurulmuş ve bir stand by anlaşması yapılmıştır (Akşin, 2005, s.167). 2000’li yılların başında Türkiye ikinci büyük krizle karşılaşır. Kasım 2000’de başlayan yabancı sermayenin yurt dışına kaçışı Şubat 2001’de ekonominin gidişatını kötü etkiler. 19 Şubat 2001’de azınlık hükümeti başkanı Bülent Ecevit ve Cumhurbaşkanı Ahmet Sezer’in Milli Güvenlik Kurulu’nda (MGK) yaşadıkları sert tartışma ekonomik bunalımı patlama noktasına getirir. Bir sene içinde milli gelir yüzde 10 azalmış, işsizlik bir milyon kişi ile artış göstermiş, kişi başı gelir yüzde 25 oranında düşmüştür (Karpat, 2007, s.241). 1999 ve 2001'de yaşanan iki mali krizin ardından dönemin iktidarı Bülent Ecevit tarafından Türkiye'ye davet edilen Kemal Derviş ekonomiden sorumlu devlet bakanlığı görevine getirilir (“Yıllar sonra Kemal Derviş’ten Yeni İnciler”, http://www. aktuel.com.tr/ gundem/2013/12/14/kemal-dervis-neyin pesinde 10.02.2014). Dünya Bankası’nda çalışmış olan Derviş kısa bir süre içinde meclisten 15-20 kadar yasa çıkararak ekonominin canlanmasına yol açar (Karpat, 2007, s.241).

121

1990’lı yıllardaki olumsuz ekonomik koşullara bakıldığında, 1980’lerin ihracata dönük neo liberal büyüme stratejisi siyasal alanın sergilediği özgül dinamiklerin etkisiyle 90’larda siyasetçi-bürokrat-sermaye üçlüsünün işbirliğinde bir yolsuzluk ekonomisi karakterine dönüştüğü anlaşılmaktadır. Sonuçta devlet giderek darlaşan bir iktidar bloğunun elindeki bir rant paylaşma aracı haline dönüşür (Özkazanç, 2012, s.93). Özal döneminde adım adım kişiselleşen avanta/rant mekanizmaları yüzyılın sonlarına doğru enerji, bayındırlık ihalelerin, imtiyaz anlaşmaları, özelleştirmeler, finansal vurgunlar, banka hortumlamaları ve kentsel rantlar ile devasa, kronik ve mafyatik boyutlar kazanır (Boratav, 2003, s.175). 1990’lı yıllardaki ekonomik bunalımın yaşanmasındaki diğer bir oluşum ise kamu borcunun uluslararası piyasalarda pazarlaması sürecinin büyük bankaları holding gruplarının yerel faaliyetlerin iç finansörü olma konumundan çıkartarak kamuya dayalı tam rantiye kuruluşlarına dönüştürmüş olmasıdır (Bahçe ve Eres, 2012, s.57).

Kredi bulmaktaki zorluklar ve yüksek maliyetler, geçmişte birçok kurum ve yatırımcıyı kendi fon ihtiyaçlarını daha ucuza sağlamak hedefiyle banka sahibi olmaya itmiştir. Kendi grubuna ya da şahsına hukuki limitlerin ötesinde fon sağlayan bankacılık anlayışına karşı, cezai müeyyidelerin uygulanmasında görülen ihmal ve gecikmeler bu dönemde 'hortumlamanın' cazibesini artırır. Ayrıca kamu otoritesi tarafından mevduata sınırsız güvence verilmesi, bankacılık sektörünün riskinin önemli bir bölümünün kamuya ve dolayısıyla vergi ödeyenlere haksız bir şekilde aktarılması sonucunu doğurur (“İmar Bankası, Hortumlama, BDDK”, http:// www.radikal.com.tr/ haber. php? haberno= 94151, 3 Kasım 2003). İMF kredileri, özellikle de 2001’de yabancı bankaları Türk bankalarından alacağını tahsil için ve yabancı sermayenin kaçışının finansmanı için kullanılmıştır. Bu modelin işlemesi 2000 sonunda IMF baskıları sonunda batacak tüm bankaların dış borçlarının devletçe üstlenilmesiyle sağlanmıştır (Boratav, 2003, s.183). Böylece ekonomik krizlerden kurtulabilmek için ilk kez 1961 yılında kaynak aktardığı IMF ile “stand by anlaşmaları” imzalayan Türkiye yıllar süren ağır bir borç yükünün altına girmiştir. Türkiye’nin yarım asırdan fazla süren IMF borç sarmalına sekiz cumhurbaşkanı ve 38 hükümet tanıklık ederken, ülke IMF’ye olan borç yükünden ancak 14 Mayıs 2013 tarihinde kurtulur (“Bu tuşla IMF’ye Olan Borç Kapandı”, http://www.radikal.com.tr /Ekonomi, 15.5.2013).

122

1990’lı yıllarda yaşanan ekonomik krizlerin kökeninde 1980’li yıllarda neo liberal politikalar doğrultusunda güdülen “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” anlayışını içeren Özalcı yaklaşımın etkisi göz önünde bulundurulmalıdır. Ekonomide tekelciliğin baş göstermesi, özelleştirmede yaşanan devlet-sermaye- mafya ilişkilerin yarattığı yolsuzluklar ve sermaye için devletin bir rant alanı haline getirilmesi, KİT’lerin büyük zararlarla özelleştirilmesi gibi oluşumların sonucunda 1994’te Çiller hükümeti, 1999 ve 2001 yıllarında ise Ecevit başkanlığındaki hükümetler döneminde yükselen enflasyonlarla birlikte çok ağır ekonomik krizler yaşanmıştır. Yüksek enflasyon karşısında hükümetler IMF’ye borçlanmanın yanı sıra ücretlerin düşürülmesi, özellikle banka sektöründe yaşanan işten çıkartmalar, vergi oranlarının artması, kayıt dışılık ve vergi kaçakçılığının sıkça yaşandığı bir ortamı oluşturur. Dolayısıyla ekonomik buhran dönemlerinden oluşan 1990’lı yıllar hem siyasetçiler hem de toplum açısından korkuların yoğun yaşandığı yıllar olma özelliğini içinde barındırır.

7. 2002-2011 ARASINDA TÜRKİYE’NİN SİYASAL, SOSYO-KÜLTÜREL,