• Sonuç bulunamadı

KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARIYLA KORKUNUN YENİDEN ÜRETİMİ VE YAYILIM

KİTLELERİN YÖNETİMİNDE SİYASAL İKTİDARLAR TARAFINDAN KORKUNUN ÜRETİMİ VE YAYILMASINDA KİTLE İLETİŞİM

4. KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARIYLA KORKUNUN YENİDEN ÜRETİMİ VE YAYILIM

Bu bölümde haber metinlerinde korku içerikli iletilerin yerleştirilmesi, haber metinlerinde dil ve ideoloji, haber metinlerinde iktidarın ve hegemonyanın inşası konuları ele alınmaktadır.

4.1. Haber Metinlerinde Korku İçerikli İletilerin Yerleştirilmesi

Toplumdaki hegemonyanın devamlılığı toplumsal güçlerin ideolojilerini yaşatma esasına dayalıdır. Bu nedenle ideolojinin insanların yaşamının bir parçası haline getirilmesinde toplumsal iletişim araçları olan kitle iletişim araçlarına önemli rol düşer. Aynı şekilde siyasal odaklarda kendi politik program ya da projelerine kamuyundan destek sağlamak amacıyla ürettikleri korku içerikli iletilerini, haber metinleri üzerinden aktararak kendi iktidarlarının eylem alanını güçlendirmeyi hedeflerler. Bu aktarım sırasında yüksek psikolojik uyarılma eşiğinde oluşan korkunun çekiciliğini kullanan siyasal odaklar kitlelerin desteğini kazanmaya çalışırlar (Williams, 2012, s.3). Korku iletilerinin haber metinleri aracılığıyla topluma aktarılması anlamın üretiminin beraberinde insanın yaşamı nasıl algılayacağını şekillendirmesi açısından önemlidir.

Alver (2003), toplumda iktidarın siyasi, ekonomik, askeri ve iletişim alanlarında güç sahibi olan ve düşüncelerini söylemleri aracılığıyla kamuoyunun gündemine yerleştiren kişiler tarafından uygulandığını ifade eder. Kendilerini ifade etme araçlarına daha az erişme olanağı olan söylem düşkünü olarak nitelendirilen güçsüz birey ve grupların genellikle söyleyecek bir şeyleri yoktur (s.210). Bu doğrultuda ele alındığında haber metinlerinde iki tür anlamdan bahsedilebilir. Birincisi medya ürünlerini üreten ve onları dolaşıma sokanların bu ürünlere yükledikleri anlam, diğer bir ifadeyle ürünü üretenlerin anlam pratiğini, ikinci olarak ise bitmiş ürünleri tüketenlerin yani izleyicilerin anlamlandırmasıdır (Erdoğan, Korkmaz, 2010, s.302). Siyasal iktidarların medya üzerinde egemenliği göz önünde bulundurulduğunda haberlerdeki anlamlandırma sürecinde ne kadar etkin bir güce sahip oldukları gerçeği üzerinde durulması gereken bir husustur. Çünkü propaganda modeline göre haberlerin ve çözümlemelerin çatısı yerleşik ayrıcalıkları destekleyen bir çerçevede sunulurken, her türlü tartışmayı sınırlayan ve birbiriyle sıkı sıkıya

156

kaynaşmış olan devletin yanı sıra şirketlerin çıkarlarına hizmet etmektedir (Chomsky, 1999, s.23). Dolayısıyla medya profesyonelleri de güç odaklarının çıkarları doğrultusunda haberdeki söylemi inşa ederler. Medya profesyonelleri hangi olayların haberleştirileceğini kararlaştırırken, haberlerin seleksiyonunu, fiziksel ve içeriksel özelliklerini belirlemektedir. Bu anlamda ele alındığında, medya profesyonelleri tarafından son şekli verilen haber metinlerinin gazetecilerin ve toplumdaki diğer egemenlerin söylemlerinin bir ürünü olarak görülebilir (Alver, 2003, s.212). Bu kapsamda ele alındığında medya profesyonellerinin bazı güç odaklarının çıkarları doğrultusunda hazırlanan haber metinlerinde doğrudan ve dolaylı yoldan aktarılan korkular aracılığıyla söylem düşkünlerinin düşünce ve davranışlarını yönlendirdiği varsayılabilir.

Örneğin İtalyan eski Başbakanı Berlusconi seçim kampanyasında İtalyan medyası üzerindeki kontrol gücünü kullanarak toplumsal korkuların oluşumu için gerekli koşulları yaratmıştır. Bu dönemle ilgili yapılan bilimsel araştırmalar, Berlusconi iktidarının yürüttüğü politikaların halk tarafından desteklenmesi için toplumsal suçların oluşturduğu korkuların medyadaki haber metinlerinde sıkça kullanıldığı ortaya koyar. Öyle ki bu süreçte iletişim araştırmaları sonuçlarını manipüle edilerek medya metinlerinde yer almasından kaçınılmamıştır. Berlusconi bu sayede haber metinlerinde yer alan toplumdaki suç oranlarıyla ilgili korkular aracılığıyla, kendi iktidarı döneminin halkın ihtiyaç duyduğu güven ortamını sağladığı algısını oluşturmuştur (Raggedda ve Muschert, 2011, s.45).

Öte yanda ABD’de yaşanan 9/11 saldırısı sonrasında medyadaki haberlerdeki korku içerikli iletilerin yoğun bir şekilde yer alması, Amerikan toplumunda “terörizm” ve “İslamifobi”nin yaşamı tehdit eden en büyük korkular olarak algılanmasına neden teşkil eder. Bu durum siyasal iktidarların halk tarafından kendi politikalarının desteklenmesi için hayali bir düşman yaratılarak insanların korkularının harekete geçirilmesiyle açıklanabilir (Chomsky, 1999, s.388). Nitekim bir zamanlar ABD medyasında komünizm korkusunu yansıtan haber metinleri bu kez İslamifobi ve terör ekseninde şekillenir.

157

4. 2. Haber Metinlerinde Dil ve İdeoloji

Chomsky dilin ses ile anlamı birleştirdiğini ifade etmektedir (Chomsky, 2014, s.183). Bu birleşme sonucunda konuşma ve düşünce aracı haline gelen dil, Zıllıoğlu’na (1996) göre yaratma ve paylaşmayla ilgili simgesel bir etkinlik olarak da tanımlanır (133). Çağdaş dilbilimin kurucusu ve yapısal dilbilim akımının öncüsü olarak görülen Saussure’a (2008) göre ise, dilsel bildirişim süreci öncelikle ruhsal ve toplumsal bir olgudur. Bu nedenle dil tek tek bireyleri değil, bütün toplumu ilgilendiren bir olaydır (s.26).

Bu doğrultuda ele alındığında kullanılan dilin haber metinlerindeki anlamı inşa ettiği söylenebilir. Buna göre dilin oluşturduğu anlamlar bütünü, diğer bir ifadeyle kamusal söylem evrenin düğüm noktalarında büyüsel-ayinsel formüller gibi işlev görerek, kendini doğrulayıcı çözümlemeci önermeleri ortaya koyar. Bu önermeler alıcının kafasına defalarca çakılarak kuşatma etkisi yaratır (Marcuse, 1997, s.75) O halde haber metinlerinde kullanılan korku içerikli yapıyı oluşturan dilin hegemonyanın sahip olduğu ideolojiyi destekler nitelikte olduğu varsayılabilir. Böylece dil mesajı ve düşünceyi taşıyan bir ileti kanalı olmakla birlikte, aynı zamanda ideolojik bir olgu olarak bireylerin toplumdaki güçlü grupların çıkarlarını destekler yönde düşünmesini sağlayan bir araç haline gelir (Devran, 2010, s.24).

Gramsci’ye göre hegemonyanın sahip olduğu ideoloji insanın günlük yaşamının her alanına nüfus etmeyi hedefler (Ives, 2004, s.7). Bunu gerçekleştirebilmek için de ideolojinin sahip olduğu hâkim dil toplumsal iletişim aracı olarak görülen kitle iletişim araçlarında yer alan haber metinlerinleri üzerinde etki sahibi olur. Böylece Althusser’in ifadesiyle medya gibi devletin ideolojik aygıtları aracılığıyla ideolojik pratikler insanların kendilerini, yaşamı, dünyayı ve ilişkilerini nasıl anlamaları ve yorumlamaları gerektiğine yön verir (Erdoğan, Alemdar, 2010, s.329). O halde Özkök’ün (1987) anlatımıyla, toplumsal denetim sağlayacak pratiklerin toplum üyelerine dil aracılığıyla aktarıldığı söylenebilir. Bu aktarım sırasında dilin iletişimin öteki öğeleriyle birleşerek nesnelere sinmesi ise ideolojiye yaşamsal boyutta bir anlam kazandırır (351).

158

Belli bir ideolojinin egemen olduğu bir topluma girebilmek için o egemen ideolojinin etkili olduğu dili kullanmak gerekir. Böylece egemen ideoloji yeni sözcüklerle yeniden ifade edilerek toplumun bütün bireylerinin dilinde dolaşmakta ve toplumun bütün katmanlarına kadar girebilmektedir. Belli bir konuda sürekli aynı yönde kullanılan söylem kendisinin işaret ettiği ideolojinin yeniden üretilmesine olanak sağlar (Devran, 2010, s.26). Marcuse, bu durumu varolan güçlerin yeni tanımlamaları topluma dayatarak yanlışın gerçeğe dönüştürülmesi olarak özetlemektedir (Marcuse, 1997, s.81). Bu sayede yanlışın gerçeğe dönüştürüldüğü bu süreçte egemen ideolojinin yeniden üretilmesi ve yayılmasında toplumun yapısında yer alan korkular dilsel simgeler aracılığıyla insanların yaşamını yönlendirmeye devam eder.

4.3. Haber Metinlerinde İktidarın ve Hegemonyanın İnşası

Althusser’e göre, hiçbir sınıf devletin ideolojik aygıtları üstünde kendi hegemonyasını uygulamadan devlet iktidarını kalıcı olarak elinde tutamaz (Althusser, 2008, s.172). Bunun için egemen güçler kendi amaçları doğrultusunda toplumda baskı ve zor kullanmanın yanı sıra, insanlar üzerinde rızanın inşasına yönelik ikna çalışmaları yürütürler. Bu anlamda düşünüldüğünde hegemonyanın siyasal ve toplumsal iktidarını sağlayabilmesi ya da koruyabilmesi için kitle iletişim araçlarına önemli roller düşer (Erdoğan ve Alemdar, 2010, s.268). Günümüzde toplumsal iletişimin beraberinde siyasal iletişim de kitle iletişim araçları üzerinden sağlanır olmuştur. Bu kapsamda propaganda aracı olarak kullanılan medyada yer alan söylem biçimi rızanın inşasına yönelik olarak gerçekleşir. Herman ve Chomsky (2004), medyanın haberleri işleyişine yönelik propaganda yaklaşımının ülkedeki önemli iktidar odaklarının çıkarlarına hizmet ettiğini savunurlar (s.120). Nitekim Habermas (2005) da özel çıkarlar için kamuoyunun nasıl manipüle edilerek tahakküm altına alındığını dile getirmektedir (s.228).

Kamuoyunun tahakküm altına alındığı süreçte kitleleri ikna etmekte kullanılan en etkili iletişim yöntemlerinin başında propaganda gelir. Bir toplumdaki propaganda çalışmalarına hâkim olan düşünceyi, diğer bir ifadeyle hegemonyaya hizmet eden düşüncelerin algılanabilmesi için halkla ilişkiler endüstrisi liderlerinin, toplumdaki entelektüellerin (yazarlar, gazeteciler v.b.) ve akadamemisyenlerin ne

159

söylediğine bakmak yeterli olacaktır (Chomky, 2004, s.13). Hegemonya kuramına göre toplumsal rızanın oluşabilmesi için öncelikle söylemler aracılığıyla zihinsel kontrolün oluşturulması gerekir. Zihinsel kontrol süreci ise toplumda otorite ve itibar sahibi kişi ve kuruluşlar, diğer bir ifadeyle kanaat önderleri tarafından sağlanır.

Çünkü okuyucular akademisyenler, uzmanlar, profesyoneller ve medya

kuruluşlarının verdiği mesajları eğer kendi inanç ve deneyimlerine ters düşmüyorsa kabul etme eğilimi gösterirler (Devran, 2010, s.29). Dolayısıyla korkular açısından ele alındığında güç odaklarının medya profesyonelleri aracılığıyla üretilen korku içerikli haberler ile kamuoyundaki kanaat oluşumu sağlanarak toplumun düşünce ve davranışlarının yönlendirdiği varsayılabilir.

Chomsky kapitalist ekonominin gelişimiyle ortaya çıkan tüketim kültürünün en büyük kurucusunun medya olduğunu belirtirken, tüketimin özendirilmesi yönünde bir propaganda aracı olan medyanın devlet ve şirketlerin eline geçmesiyle gerçek işlevini yani haber ve bilgi verme işlevini kaybetmesine neden olduğu (Chomsky’den alıntı yapan: Gülsoy, 2005, s.186) yorumunu getirmektedir. Bu eksende ele alındığında günümüz toplumlarında kitle iletişim araçları, sermaye ve iktidar üçgeninde ekonomik, siyasal ve sosyal yaşamın gerçekliğini kurgularken, insanın bu kurguda istenilen şekilde düşünmesi ve davranması için geliştirilen yöntemlerle hegemonyaya dayanan yapının işleyişi sürekli kılınmaktadır.

160