• Sonuç bulunamadı

2.3. Türkiye’de Seçmen Davranışlarını Etkileyen Faktörler

2.3.2. Araçsal (Kısa Dönemli) Faktörler

2.3.2.2. Kişisel Tutum ve Değerler

Bilindiği gibi, bir eylemin meydana gelmesinde çevresel faktörlerin yanında psikolojik faktörlerin de etkisi bulunmaktadır. Bir eylem ve davranış olarak siyasal katılmada bireyin taşıdığı etkinlik ve girişkenlik duygusu genelde katılmayı uyarıcı yönde etki eden değişkenlerken, yabancılaşma duygusu ise uzaklaştırıcı, katılmayı azaltıcı yönde etki eder. Aynı nitelikteki sosyo-ekonomik etkenlerin bulunduğu bir ortamda bulunan bireylerin aynı siyasal davranışı sergilemeyecekleri söylenebilir. Sosyo-ekonomik etkenlerin çevresel faktörler olduğu düşünülecek olunursa, bu faktörlerin bütün bireylerde aynı etkiyi yarattıkları söylenemez. Zira eylem veya davranışın gerçekleşmesinde çevresel etkenlerin yanında sosyo-psikolojik faktörlerin de belirleyici rolü vardır (Dursun, 2004: 245). Bununla birlikte, sosyo-ekonomik etkenlerin siyasal davranış ile ilişkisi, psikolojik ve kişisel etkenlerden de tamamen bağımsız sayılmaz. Hemen her birey yaşantısında sosyo-psikolojik yönlendirmeye maruz kalır. Bu yönlendirmeler düşüncelerini, almış oldukları kararlarını ve hatta siyasal davranışlarını da etkileyebilir. Psikolojik baskılarla karşılaşan birey için her baskı kaynağı aynı önemi ve ağırlığı taşımayabilir. Ancak bireyin davranışını belirleyen değişkenlerden çoğu aynı yönde baskı yaratır. Sözgelimi bir iş adamı, özel girişime yatkın bir siyasal partiyi mesleki çıkarına uygun bulduğu için destekleyebilir. Bu iş adamının kimlerle arkadaşlık ettiği, düzenli etkileşimde bulunduğu, hangi derneklere üye olduğu, hangi yayınları okuduğu incelenecek olunursa, büyük olasılıkla, bunların siyasal tercihini destekler nitelikte olduğu görülecektir (Turan, 1991: 85).

134

Psikolojik bir etken olarak tutumlar ve yönelimler, her düzeyde siyasal davranış için oldukça belirleyicidirler. Eğer birey, davranış istek ve güdüsüne sahip değilse ve yine eğer, siyasal karar organları katılıma inanmıyor ve katılımdan bir yarar beklemiyorlarsa katılımın gerçekleşmesi oldukça güçtür. Siyasal davranışın ortaya çıkabilmesi için bireyin siyasal otoritelerin kararlarıyla kendi yaşantısı arasında bir bağ, bir ilinti olduğunu düşünmesi gerekir. Böyle bir ilinti ve bağ kuramayan bireylerin, siyasal organların kararlarını etkilemesi beklenemez. Ancak, dünyevileşme sürecinden geçerek sekülerleşen bir yaşamı rasyonel akılla kavrayan bireyin karar organlarına yönelik birçok beklenti ve talebi ortaya çıkar (Çukurçayır, 2006: 71). Dolayısıyla bireyler mevcut tutumlarının tayin ettiği ihtiyaçları doğrultusunda karar verme davranışı içerisine girerler. Bu aşamada tutumlar, bazı insanların niçin bazı parti veya adaylara oy verdiğini, bazılarının kaçındığını açıklamada yardımcı olacaktır (Kalender, 2005: 17).

Diğer yandan, çevrelerini etkileyebildiklerini ve denetleyebildiklerini düşünen kimseler her türlü toplumsal faaliyete daha açık kimseler olduklarından, bunların daha yoğun bir siyasal davranış faaliyetinde bulunması beklenir. Sosyal girişkenlik duygusu da etkinlik duygusuna benzer sonuçlar vermektedir. Bu kamçılayıcı psikolojik güdülerin yanı sıra siyasal davranıştan uzaklaştırıcı psikolojik etkilerde bulunan duygular da mevcuttur. Örneğin, kişinin kendisini siyasal sistemden ve toplumdan yabancılaşmış görmesi veya ilgisiz ve kayıtsız bir psikoloji içinde bulunması kişinin siyasal davranışını engelleyebilmektedir (Dursun, 2004: 245). Dolayısıyla, psikolojik bir faktör olarak etkinlik duygusu, bireyi kendi eylem ve davranışlarıyla çevresini değiştirebileceğine, olup bitenlere etkide bulunabileceğine, gelişmeleri denetleyebileceğine, kendi geleceğini kendisinin davranışlarıyla oluşturabileceğine inandırmaktadır. Böyle bir inanca sahip olan bireylerin siyasal yaşama daha kolay katılabildikleri, her türlü gelişmelerle yakından ilgilendikleri ve siyaset sürecinde yer almaktan kaçınmadıkları söylenebilir. Siyasal bakımdan kendini etkin gören bireyler, her türlü siyasal gelişmelere aktif şekilde katılır ve siyasal otoritelerin kararlarını etkilemeye çalışırlar (Dursun, 2004: 246).

135

Sosyo-psikolojik baskıların, çoğu zaman kişinin siyasal davranışlarını etkileyecek boyutlara eriştiği söylenemez. Yine de, bireylerin bazı durumlarda yoğunluğu birbirine yakın ve yönleri karşıt baskılarla karşılaştığı görülebilmektedir. Kendisine yönelen baskıları bağdaştıramayan bir kişi, kararsızlığa itilecektir. Çelişme, değer yargıları ve davranış kurallarına ilişkin ise sonuç anomi olabilir (Turan, 1991: 85). Genel olarak anominin ne olduğuna bakılacak olunursa; değişmekte olan toplumlar içinde, eski değerler düzeninin yerine modern sistemler geçerken sosyal yapıda ve kişilerde bir takım intibaksızlıklar, çatışma ve gerginlikler ortaya çıkar ki buna anomi veya kuralsızlık denir. Anominin sebebi ferdin topluma veya yeniliklere ayak uyduramamasıdır. Anominin yaygınlaşması fertte bir takım tepkilerin doğmasına sebep olabilir. Bu tepkilerden bazıları başta ilgisizlik ve çekilme olmak üzere, cemaatleşme, saldırganlık, aşırı yenilikçilik vb. davranışlardır (İşçi, 2000: 146)

Kişinin siyasal davranışını etkileyebilecek bir diğer değişken de empati’dir. Empati, kişinin soyut düşünebilmesini, kendisini başkalarının yerine koyabilmesini, yenilikleri kabule yatkınlığını içermektedir. Modern toplum katılmacı bir toplumdur ve katılma ile empati ilişkilidir (İşçi, 2000: 147).

Siyasal davranışı etkileyen psikolojik değişkenlerin tümü uyarıcı yönde etkide bulunmaz. Siyasal davranıştan uzaklaştırıcı psikolojik etkenlerin varlığından da söz edilebilir. Yabancılaşma böyle bir değişkendir. Siyasal yabancılaşma, bireylerin siyasal sistemi kendisi ile hiç bir ilişkisi olmayan, kendisi dışsında olan bir yapı olarak görmesidir. Kuşkusuz, sistemden kopmuş kişiden siyasal davranış beklenemez. Aynı yönde etki yaratan ikinci bir değişken ise apati’dir. İlgisizlik, kayıtsızlık şeklinde ifade edilebilecek bu durum, bireyin siyaset olgusuna ilgi duymaması biçiminde belirdiğinden, onu siyasal davranıştan uzaklaştıracaktır (Turan, 1991: 89).

Seçmenin aldığı siyasal kararlar, karmaşık etkiler altında ortaya çıkan, çok sık değişebilme özelliğine sahip ve bireyin davranışlarına yön veren tercihlerdir (Sitembölükbaşı, 2001: 1). Seçmen davranışının belli kuralları vardır, ancak tüm insan davranışlarında olduğu gibi seçmen davranışında da kişisel değerlerin devreye

136

girmesi belirsizliğin artmasına neden olur. Çünkü kişilik, bir insanın yaşam tarzıdır (Güney, 2000: 308). Yaşam tarzı da gerek salt karar verme davranışına gerekse de oy verme davranışına doğrudan etki eden önemli bir unsudur. Kişilik, bireysel farklılıklara dayanır ve bu farklılıkların dışa vurumu sonucu karakter ortaya çıkar. Seçmenler de, farklı kişilikleri olan ve bu farklı kişilik boyutları doğrultusunda oy verme davranışları ile karakterlerini ortaya koyan bireyler olma özelliğini taşırlar. Bu doğrultuda seçmenlerin rasyonel olarak, kendi kişilikleri doğrultusunda ortaya koymak istedikleri davranış ile uyumlu olan ve benzerlik taşıyan siyasi partilere yakın duruş sergilemeleri beklenir.

Genel olarak kişilik, bireyin çevresindeki herhangi bir konuya karşı sahip olduğu bir tepki durumunu ifade etmektedir (Tekarslan, 2003: 197). Bir bakıma kişilik, davranışın öncü uyaranı veya bireyi davranışa hazırlayan özellikli algıya dönük bilgi birikimidir ve kişisel tutumlar öncelikle bireysel ihtiyaçların giderilmesine yardım eder, aynı zamanda ihtiyaçları şekillendirir (Erdoğan, 1999: 33).

Kişisel değerler bilişsel bileşen, duygusal bileşen ve davranışsal bileşen olarak adlandırılan ve aralarında bir etkileşim bulunan üç bileşenden oluşur. Bu bileşenler arasındaki tutarlılık ne kadar kuvvetliyse kişisel davranışlar da o kadar güçlü olur. Seçmenler de mevcut kişisel tutumlarının tayin ettiği ihtiyaçları doğrultusunda karar verme davranışı içerisine girerler. Kişisel değerler, bazı insanların niçin bazı parti veya adaylara oy verdiğini, bazılarının kaçındığını açıklamada yardımcı olmaktadır (Kalender, 2005: 31). Diğer yandan, kişisel değerlerin sistemli ve hiyerarşik bir tarzda örgütlenmesiyle değerler sistemi ortaya çıkar. Değerler sistemi, bazı davranış ve amaçları diğer davranış ve amaçlardan ya bireysel ya da sosyal olarak daha tercih edilebilir bulan ve sürekliliği olan inanışlardır. Zaman ve bir çevre içerisinde kazanılırlar ve değişmeleri çok zordur. Seçmenlerin, ekonomik, sosyal, siyasal vb. alanlardaki mevcut değerleri oy verme davranışlarını da büyük ölçüde etkileme gücüne sahiptir.

Bireysel karar vermenin temelinde yatan önemli faktörlerden olan değerler sistemi, bir kararın amaçları ve beklenilen sonuçlarının altında yatan değerleri

137

genellikle yansıtmaktadır (Kalender, 2005: 18). Değerler sistemi insanların düşünce, tutum ve davranışlarıyla eserlerinde birer ölçüt olarak ortaya çıkmakta ve toplumsal bütünlüğün bir parçasını oluşturmaktadır. Bireyler içinde yaşadıkları toplum, kültür ve grupların değerlerini genellikle benimsemekte, karşılaştırma ve seçme işlemlerinde bunları kullanmaktadırlar (Tolan, 1996: 244). Değerler bir ölçüde toplumun normları doğrultusunda oluştuğundan değer sistemleri bir kültürel çevreden diğerine, bir kişiden başka bir kişiye farklılık gösterebilmektedir.

Değerde başlıca iki temel bulunmaktadır. Bunlardan birisi bilgi, diğeri ise inançtır. Değerler bir bakımdan bilgiye, diğer bakımdan inanca dayanmaktadır. Her değer türünde kesinlikle bilgi ve inanç boyutu bulunmakta, ancak bunların oranı farklı olabilmektedir. Mesela teknik değerinde bilgi payı daha fazla olmakla birlikte, en az derecede de olsa bir inanç payı bulunmaktadır. Ahlaki ve dinsel değerlerde ise inanç payı yüksek, bilgi payı daha az olmaktadır (Kalender, 2005: 18). Genellikle toplum veya ilahi bir kaynak tarafından şekillendirilen ve sorgulanması fazla mümkün olmayan ahlaki ve dini değerler sistemi, daha çok inanca dayanmaktadır. Bu tür değerlerde bir ölçüde, dogmatik bir inanma sözkonusudur. Ahlaki ve dini hükümler bir değeri ortaya koymuşsa, ona karşı çıkılması genellikle çok zor olmaktadır (Kalender, 2005: 19).

Daha öncede belirtildiği gibi, birey kararlarını, her zaman farkında olarak ya da olmayarak çıkarları / beklentileri ve buna benzer amaçları açısından tartar ve değerlendirir. Ayrıca bireyin içinde bulunduğu grup –yakın çevre- olumlu yönden, bireyin kişisel değerlerini grup değerleri ile uyuşturan ve bütünleştiren özendirici bir etkide bulunarak davranışlarını etkiler. Grup, kendi değerlerinin gerçekleşmesine hizmet eden davranışları özendirir ve ödüllendirir, fakat bu arada grubun, amaç ve değerine aykırı düşen davranışları da cezalandıracağı unutulmamalıdır. Şu halde, kişisel değerlerin gerçekleşme olanakları, grup değerlerinin benimsenmesi ve bunlara uygun hareket edilmesiyle artar (Eren, 1993: 127). Dolayısıyla seçmenler, herhangi bir aday veya partiye karşı tercihte bulunurken değerlerini dikkate alacaktır. Çünkü bir kişinin değer sıralamasının birinci veya en üst sırasında bulunan değer, onun temel değeri sayılmaktadır. Ahlaki, hukuki, ekonomik, siyasal, dinsel, estetik vb.

138

şekillerde olabilecek bu temel değerler doğrultusunda seçmenlerin karar verme süreçleri biçimlenecek ve oy verme davranışı bu şekilde yansıyacaktır.

Kişisel değerlerin en önemli belirleyicilerinden bir olan kültür de seçmen davranışlarının yönünü belirlemede önemli etkenlerden birisini oluşturmaktadır. Kültür, insanların bir arada yaşamalarından ortaya çıkan etkileşim, paylaşım, öğrenim ve aktarım yolu ile oluşur ve kişilik faktörlerini ve beraberinde gelen siyasal düşünce sistemini ve ideolojiyi etkileme özelliğine sahiptir. Siyasa seçimleri ve yönetimlerin uygulamaları, kısmen ulusun kültürü, davranış biçimi ve değer yargıları tarafından etkilenir. Kültürün siyasal yanları toplumda politikaya öznel yönelimi canlandırır, belirli siyasal akımların doğması ve gelişmesi için elverişli ortamlar yaratır (Çeçen, 1984: 73). Var olan siyasal kültürün boyutlarını iyi değerlendirebilen politik akımlar kısa zamanda iktidara gelebilmişler ve kitleleri arkalarından sürükleyebilmişlerdir.

Bu kapsamda kişilerin bir siyasal kültüre mensup oldukları ileri sürülebilir. Siyasal kültür ise; bir toplumun, gerek o toplumun siyasal sistemi içinde yer alan, gerekse öteki siyasal oluşumlar denilen devlet, parlamento, hükümet, siyasal parti, kamu yönetimi, sendika, dernek, siyasal iktidar, demokrasi, secim, anayasa gibi kavramlar konusundaki bilgisi, görgüsü, alışkanlıkları, yaklaşımları, tutum ve davranışlarının tümü olarak tanımlanabilir (Öztekin, 2010: 237). Belirli bir kültürün içerisinde yetişmiş seçmenin de, içinde bulunduğu kültürün normlarına, gelenek ve göreneklerine ait davranışlar sergilediği bir gerçektir.