• Sonuç bulunamadı

Bu tez çalışmasının önceki bölümlerinde de değinildiği gibi, insan davranışlarının genelinde olduğu gibi siyasal davranışta da araya insan faktörünün girmesi belirsizlik yaratmakta ve hangi faktörlerin hangi sonuçlar doğurduğu her zaman açık bir biçimde kestirilememektedir. Bireylerin aldığı siyasal kararlar oldukça karmaşık etkiler altında ortaya çıkar ve çok sık değişebilme özelliğine sahiptirler. Bu kararlar, genellikle bireyin kişiliğinin çevresiyle etkileşimi sonucu ortaya çıkarken, zaman içinde belli bir tutarlılık göstererek belli bir siyasal eğilim şeklini almaktadır. Siyasal eğilimler siyasal katılma eylemi şeklinde ortaya çıkmakta ve bu eylemler siyasetçilerin kararlarını etkilemeyi amaçlamaktadır. Dolayısıyla içinde yaşanılan siyasal toplumdan gelen her türlü etkilere karşı bireyin verdiği cevaplar, tepkiler kısaca “siyasal davranış” olarak nitelendirilebilir (Dursun, 2004: 122).

Gerçekte bir canlı varlık olarak her birey yaşadığı fizik ve toplumsal çevresinden her an sayısız etkiler almakta; aldığı bu etkileri belli kalıplarla algılayarak bunlara belli tepkiler vermektedir. Davranış olarak ifade edilebilen bu “tepki”lerin her biri bir “eylem”i oluşturmaktadır. İnsan dış dünyadan etkiler aldığı gibi kendi iç dünyasından da etkiler alabilmekte ve bunlara da tepkiler vermektedir. Böylece davranış bir etki-tepki sürecinde ortaya çıkmaktadır. Dışarıdan kendisine yönelen çeşitli etkilere karşı, bireyler uyma veya uymama davranışı gösterirler. Uyma genel olarak üç şekilde ortaya çıkar: itaat, özdeşleşme ve benimseme. İtaat şeklindeki uyma davranışının temelinde cezalandırılmak yahut ödüllendirilmek güdüsü; özdeşleşmenin temelinde beğenilen bir başkası gibi olmak güdüsü, benimsemenin temelinde de doğru bilinen şeyi yapmak isteme güdüsü yatmaktadır.

145

Uymama davranışında ise ters tepki yahut bağımsızlık güdüsü etkili olmaktadır (Kağıtçıbaşı, 1977: 22).

Ne tür davranış olursa olsun her türlü davranış, genel olarak yukarıda açıklanan kalıp içerisinde oluşmaktadır. İnsanın her gün yaptığı sayısız davranış ve eylemler içerisinde bazısı siyaset olgusunun yaşandığı siyasal toplumdan, siyasal kurumlardan ve siyasal iktidar süreçlerinden gelen etkilere karşı verdiği tepkilerden oluşmaktadır ki, daha önce de ifade edildiği gibi bunlara siyasal davranış veya siyasal eylem denir. Bir davranışın siyasal toplumdan gelen etkilere karşı verilen cevaplardan oluşmuş olması bu davranışın oluşum biçimini ve sürecini farklı hale getirmemektedir. Ancak davranışın oluşumunu sağlayan etkinin geldiği yer, etkinin algılanması, anlamlandırılması ve buna karşı belli tepkilerin verilmesi bakımından diğerlerinden farklı olabilmektedir. Çünkü kişilik yapısıyla siyasal davranış arasında anlamlı bir ilişki bulunmaktadır. Bu ilişkide temel tartışma konusu bireyin dışarıdan gelen ve kendisi tarafından belli şekilde algılanan etkiye verdiği tepkilerin, davranış ve eylemlerin bir kişilik özelliği mi, yoksa kişiliğin yanısıra çevresel etmenlerin de etkili oldukları bir süreç midir? Eğer davranışların oluşumu bir kişilik özelliği olarak görülürse bu durumda belli kişilik özelliklerine sahip bireylerin benzer etkilere karşı sürekli aynı tepkileri verecekleri, her zaman benzer davranış gösterecekleri söylenebilir. Yani aynı kişilik özelliğine sahip olanlar hep aynı partiye oy verecek, hükümetlerin herhangi bir kararına aynı tepkiyi göstereceklerdir (Dursun, 2004: 156).

Bazı araştırmalar etkilere karşı uyma davranışı göstermenin bazı kişilerde genel bir eğilim olduğunu ortaya koymuştur. Bazı kimselerde uyma eğilimi genel bir özellik iken bazılarında uymama çerçevesinde ters tepki eğilimi daha ağır basmaktadır. Ne var ki kişilik özelliklerinden kaynaklanan bu tür eğilimleri fazla ileriye götürmek ve bunun her durumda tekrarlanacağını beklememek gerekir. Çünkü bir olayda uyma veya uymama eğilimi gösteren bir kişi bir başka olay veya etki karşısında farklı bir tutum ve davranış gösterebilmektedir (Dursun, 2004: 157).

İnsan davranışının kişilik özellikleriyle tek faktörlü açıklanması yaklaşımı, günümüzde özellikle sosyal psikolojinin ortaya koyduğu araştırmalarla geçerliliğini

146

bir ölçüde yitirmiştir. Çünkü bu davranışların çözümlenmesinde sosyal psikolojik yaklaşımlar çerçevesinde birden çok faktör kullanılmaktadır. Bireyin psikolojik kişilik özelliklerinin yanında davranışın oluştuğu ortamdaki çevresel etkenler de dikkate alınmaktadır. Bu modele göre insan davranışları kişilik özellikleriyle çevresel etkenlerin etkileşimi sonucunda oluşmaktadır. Burada iki tür etkileşim söz konusu olmaktadır. Biri kişilik özelliklerinin kendi arasındaki etkileşimi, diğeri ise çevresel faktörlerle kişilik özellikleri arasındaki etkileşimdir. Bu durumda bireyin herhangi bir davranışını anlayabilmek için sadece kişilik özelliklerinin bilinmesi yeterli değil, bunun yanında çevresel etkenlerin de bilinmesi ve bunların davranış üzerindeki etkisinin araştırılması gerekmektedir (Duverger, 1984: 135). Çünkü siyasal davranışın oluşumu konusunda kişilik özelliklerinin yanında çevrenin önemli bir etkisinin olduğu açıktır. Buna göre siyasal davranış kişilik özellikleriyle çevresel etkenlerin etkileşiminin bir fonksiyondur. Siyasal davranışın oluşumunda siyasal, ekonomik ve kültürel yapıların çevresel etkenler olarak etkili olduğu düşünülmektedir. Bununla birlikte etkinin tek yanlı değil karşılıklı olduğu ve bireyin de çevresel faktörleri etkileme ve yeniden biçimlendirme kabiliyetinin bulunduğu unutulmamalıdır. Bu durumda farklı bireylerin aynı etkiye karşı farklı tepki vermeleri yahut çevresel faktörlerin değişmesiyle bireyin davranışlarının da değişmesi normal bir durum olarak görülmelidir (Sarıbay ve Öğün, 1999: 221).

Bu açıklamalar doğrultusunda bu tez çalışmasının temel amacı seçmen davranışlarına sosyo-psikolojik, kültürel ve dinsel faktörlerin nasıl ve ne derece etki yaptıklarını saptamaktır. Bu amaç için yapılan alan araştırması, seçmenin davranışını etkilediği söylenen cinsiyet, yaş, eğitim, gelir ve meslek gibi değişkenler yanında birtakım yapısal ve araçsal faktörlerin de seçmen tercihlerinde nasıl bir dağılım gösterdiklerini ve hangi düzeylerde etkili birer faktör olduklarını saptamaya çalışmaktadır.

Çalışmanın esas inceleme noktasını “sosyo-psikolojik, kültürel ve dinsel faktörlerin seçmen davranışları üzerinde ne kadar etkili oldukları” sorusu oluşturmaktadır. Bu soruyu genel şekli ile cevaplandırmak mümkün değildir. Bu

147

nedenle sözkonusu bu soru ancak bir dizi kısmi sorulara yanıt bulunursa tatmin edici biçimde çözümlenecektir.

Coğrafi yerleşim yeri ile siyasal tercihler arasındaki ilişki nasıldır? Toplumdaki sosyal bölünmeler (social cleavage) siyasal tercihlere

yansımakta mıdır?

Seçmenler protesto oyu (protest vote) kullanmakta mıdırlar?

Seçmenlerin etnik kimlikleri siyasal tercihlerine de yansımakta mıdır? Dindarlık ve siyasal tercihler arasındaki ilişki nasıldır?

Dinsel faktörler seçmenin oy verirken öncelikli olarak dikkate aldıkları faktörlerden midir?

Farklı inanç ve mezhepten olanlara hoşgörü ortamı mevcut mu? Dindarlığa göre farklı inançların siyasal yaşamda temsil edilmesine

nasıl bakılmaktadır?

Parti bağlılığı seçmen tercihlerinde ne kadar etkilidir?

Seçmenlerin tercihlerinde partilerin vaat ve icraatlarının rolü nedir? Seçmenlerin eğitim düzeyleri ile tercihleri arasında bir ilişki var

mıdır?

Partilerin gösterdikleri adaylar ile seçmenlerin tercihleri arasında bir ilişki var mıdır?

Seçmenlerin kişisel tutum ve değerleri tercihlerine ne ölçüde yansımaktadır?

Seçmenlerin ekonomik durumları ile tercihleri arasında ne tür bir ilişki vardır?

Bilindiği üzere, geleneksel yapının korunduğu veya korunmaya çalışıldığı toplumlarda kültürel değerlerin ve dinin sosyal ve siyasal yaşamda önemli bir faktör olduğu yaygın bir kabuldür. Ancak Türkiye gibi “geçiş dönemi” toplumlarında kültürel ve dinsel değerlerin siyasete etkisinin sanıldığı kadar tek ve ilk belirleyici olmadığı düşünülmektedir. Bu nedenle seçmen davranışlarında siyasetçilerin dinsel ve kültürel değerleri ön planda tutan kişilerden olması tercihi, dinsel ve kültürel

148

nitelikteki sorunların çözümüne yönelik politikalar üretilmesi ancak ikincil bir beklentidir. Çünkü geçiş dönemi toplumları daha çok ekonomik kalkınmayı kendilerine hedef olarak belirlediklerinden dolayı, maddi beklentilerinin tatmini manevi gereksinimlerin gözetilmesinden çok daha önce gelebilmektedir (Polat, 2010: 160).

Son zamanlarda, Türkiye’de seçmen davranışlarını inceleyen pek çok araştırmada en çok dikkat çeken unsur, Türk seçmeninin daha rasyonel tercihler yapmaya başlamasıdır. Bunun yanı sıra, seçmenler parti tercihlerini yaparlarken kendi sosyal refahlarındaki değişiklikleri daha çok göz önünde bulundurmaktadırlar. Bu açıdan yukarıdaki sorular seçmen davranışlarındaki bu ilişkilerin boyutlarını ve yönlerini ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır.

3.2. Araştırmanın Modeli ve Değişkenleri