• Sonuç bulunamadı

1.3. Seçmen Davranışlarını Açıklayan Kuramsal Modeller

1.3.1. Normatif Modeller (Normative Models)

1.3.1.2. Benzeşmeci Model (Correspondent Model)

Bu modelin temelinde yatan düşünce; seçmenler tarafından oy verilerek seçilen temsilcilerin oluşturduğu ve karar alıcı bir yapının / parlamentonun, tam anlamıyla seçmenlerin duygularını, düşüncelerini ve gerekçelerini yansıtabilme yeteneğidir. Bu yapıya seçmenin portresi ya da küçük bir minyatürü olarak bakılabilir. Bu temsilciler meclisinin mükemmelliği toplumla olan benzeşiklik oranının yüksekliğidir (Pitkin, 1967: 61). Bu nedenle, temsilcilerin seçilme usulleri ve temsil ettikleri iddiasında oldukları grupları simgelemeleri veya onlara benzemeleri önemlidir. Bu düşünce, Pazar ve kamuoyu araştırmacıları tarafından kullanıldığı gibi “temsilci kesit” (representative cross-section) fikriyle dışa vurulur. Bu standarda göre temsili hükümet, toplumun (sosyal sınıf, cinsiyet, din, etnisite, yaş bakımından) bütün gruplardan ve kesimlerden gelen üyelere sahip ve genel anlamda toplum içinde mevcut olan grupların büyüklüğüyle orantılı sayıda olacak şekilde geniş anlamda toplumun bir örneğini (mikrokozmunu) oluşturacaktır. Tipik temsil fikri veya genelde adlandırıldığı üzere “mikrokozmik temsil”, geleneksel olarak sosyalist ve radikal düşünürler tarafından kabul görmüştür. Bunlar, önemli kurumlar içinde işçi sınıfı, kadınlar ve azınlıklar gibi grupların yüksek mevkilerde temsil edilmemesinin bu grupların çıkarlarının marjinalleşmesini veya tamamen göz ardı edilmesini sağladığını ileri sürerler (Heywood, 2007: 331).

30

Toplumsal talepleri veya değişimleri yansıtacak böyle bir yapının oluşması ancak toplum üyelerinin kendilerini aynada görür gibi değerlendirecekleri / tanımlayacakları temsilcilerin seçilmiş olmasına bağlıdır. Benzeşmeci modelde temsilcilerin sorumlu oldukları seçim bölgesindeki seçmenlerin göze çarpan özelliklerini taşıdıkları varsayılır. Bu bakış açısı, temsilcileri “başkaları için ayakta duran, başkalarının yerine hareket eden, başkalarının yararını gözeten” bir acente / mümessil olarak değerlendirir (Pitkin, 1967: 113). Böylece, bireylerin siyasal kimlikleri onların kişisel kimliklerin daha fazla öne çıkmıştır. Hatta çoğu meseledeki kararlarının oluşumu da kendilerini bütünleştirdikleri temsilciler aracılığıyla olmaktadır. Bu model, bu yüzden seçmenler ile seçilenler arasında tam anlamıyla bir benzeşmeyi öngörmektedir, hatta bütün amaç ya da sorumluluk farklılıklarını da ortadan kaldırmaktadır.

Diğer taraftan, temsilcilerin onlara oy veren seçmenlerin küçük boyuttaki benzerleri olarak görülmesinden dolayı hesapverme olanağı da bir ölçüde ortadan kalkmaktadır. Bu sebeple Pitkin, statik ve tehlikeli olmasından dolayı benzeşmeci temsilciliği reddetmekte ve mükemmel bir benzeşmenin imkânsızlığını ileri sürmektedir (Pitkin, 1967: 64). Başka bir problem ise, bu modelin öngördüğü gibi seçmenlerin grup olarak kendilerini temsilcilerle bütünleştirmeleridir. Bu öngörü toplum üyelerinin özgürce davranış sergiledikleri durumları ihmal etmektedir. Sonuçta bireylerin özgür iradesine rezerv koyduğundan benzeşmeci modelin kendisini dayandırdığı varsayımlar semboliktir (Urbinati ve Warren, 2008: 387–412). Bu açıdan değerlendirildiğinde model, belli bir gruptan gelen ve o grubun tecrübelerini paylaşan insanların sadece bütünüyle o partinin çıkarlarıyla özdeşleşebildiğini ileri sürer. “Kendini başkasının yerine koyma” ve diğer insanların yaşadıklarını doğrudan ve kişisel olarak tecrübe etme arasındaki fark budur. “Yeni adam” veya “feminizm taraftarı erkek” sözgelimi kadınların kaygılarını paylaşır ve cinsiyet eşitliği ilkesini destekler, ancak, asla kadınlar kadar kadınların sorunlarını ciddiye almayacaktır; zira bunlar onun sorunları değildir. Diğer taraftan, temsilcilerin temsil edilenlere benzemesi gerektiği düşüncesi hiç şüphesiz çok sayıda probleme sebep olur (Heywood, 2007: 331).

31

Bu zorluklardan biri, bu modelin kadınları sadece kadınların temsil edebileceğine, sadece işçi sınıfına mensup bir kişinin işçi sınıfını temsil edebileceğine inanarak çok açık olmayan dar bir çıkarlarını gerçekleştirirlerse, bunun sonucu hiç kimsenin ortak yararı gözetmediği veya geniş kapsamlı kamu çıkarını gerçekleştirmediği toplumsal bölünme ve çatışma olacaktır. Bunun yanında, toplumun bir temsili olan hükümet, toplumun güçlü yönlerini olduğu kadar zayıf taraflarını da yansıtacaktır. Sözgelimi, nüfusunun çoğunluğu meseleler karşısında ilgisiz olan, yanlış bilgilendirilmiş ve yetersiz eğitimli kişilerden oluşan bir topluma benzeyen bir hükümetin sağladığı avantajlar nelerdir? (Heywood, 2007: 331).

Son olarak, mikrokozmik ideale yalnızca seçim tercihi ve bireysel özgürlüğe güçlü baskılar uygulanması sayesinde ulaşılabilir. Temsil adına, siyasal partiler kadınlar ve azınlıklar için kotalar oluşturmaya zorlanabilir, seçmenler belli bir grup ve çevreden gelen adaylar için bir kenara atılabilir veya daha dramatik olarak, seçmenler sınıf, cinsiyet, ırk temelinde sınıflandırılabilir ve sadece kendi gruplarına mensup adaylar için oy kullanılmasına izin verilebilir (Heywood, 2007: 332).

Yukarıda ifade edilen olumsuzluklarına rağmen benzeşmeci model, siyaset kurumu içindeki farklı bakış açılarını yansıtması bakımından önemlidir. Çeşitli faktörlerden dolayı toplumda dezavantajlı durumda olan grupların bu yöntemle avantajlar kazanmaları olasıdır. Bu gruplar kendilerinin ayırt edici özelliklerini bu yöntemle ortaya çıkarak temsil ettirebilirler. Bu gruplar temsilciler aracılığıyla toplumun diğer kesimindeki gruplarla daha iyi iletişime geçebilir, grubun zaman içinde oluşan deneyimlerini toplam bilgi birikimini paylaşabilir, bu ayırt edici özelliklerini geliştirerek meşrulaştırabilir ve diğer toplumsal gruplarla müzakere imkânı sağlayabilirler (Young, 2000: 83).

Aynı şekilde benzeşmeci temsilcilik, seçmenler ile adaylar arasındaki sosyo- kültürel uyuşumun gelişmesini de mümkün kılmakta ve ayrıca bu durum seçmenlerin sisteme olan güvenlerini de artırmaktadır. Sözgelimi, toplumlardaki azınlıklar ya da belirli imkânlardan yoksun olanların sisteme olan inançlarının / güvenlerinin düşük olmasını beklemek son derece doğaldır. Çünkü toplumun bu kesimleri tarihsel olarak da dezavantajlı konumdadırlar. Dolayısıyla bu kesimlerin algılarını, inançlarını,

32

kültürlerini yukarıdaki delege (delegate) sistemiyle yansıtmalarını veya tatmin edici bir düzeyde temsil edilmelerini beklemek boşunadır. Bu kesimler ancak hem algı düzeyi hem sosyal deneyimi hem de ilgi alanı bakımından kendilerine çok yakın olduğunu varsaydıkları adayı tercih edecekler ve bu yolla kendilerini ifade ettiklerini düşüneceklerdir. Bu açıdan seçmenler her koşulda onlar için direnecek ve onların yararlarını savunacak olan, ayrıca bizzat kendilerinden gördükleri ve soy, dil, din, etni gibi grup dinamiklerini taşıdıklarını varsaydıkları adaylara yöneleceklerdir (Manza ve Brooks, 1997: 38–81).