• Sonuç bulunamadı

A. Yapısı Bakımından Sünnet

1. Kesin Bilgi Doğuran Haberler

Usûl literatüründe, Müslümanlar için bağlayıcı üç otoriteden bahsedilir: Allâh, Peygamber ve İcma-ı Ümmet. Bu kaynaklardan geldiği sâbit olan bir yargıya muhalefet, otoritelere isyan anlamı taşımaktadır. Bu üç otoriteden kaynaklanan haberler kesin bilgi doğurur.

Sözün muhatabı olmayan kişilerde sözün kaynağından aktarılan bilgiler iki şekilde zorunlu bilgi doğurur: Birincisi sadık haberci, ikincisi de yalan üzerine birleşmeleri mümkün olmayan topluluktan gelen haberler. Sadık haberci, Hz. Peygamber (sav.)’dir. Hz. Peygamber’e (sav.) aidiyeti kesin olarak sağlayan ise mütevâtir haberdir.

Allâh’ın kelâmı, sonradan gelenlerde zorunlu bilgi oluşturacak şekilde mütevatir olarak aktarılmıştır. Bu aktarım, yalan söylemesi mümkün olmayan Peygamber (sav.) tarafından sahabilere ulaşmış, onlar da bunu sonraki nesillere tevatür yoluyla ulaştırmıştır. Başka bir ifadeyle Allâh’ın muradını taşıyan kelâmın, bu iki kanaldan sonraki nesillere ulaşması zorunlu bilgi doğuran mütevatir bir yolla meydana gelmiştir.

a) Mütevatir Haber

Dini bilgi bakımından Hz. Peygamber’den (sav.) kaynaklanan bilgi, imanın gereği olarak kabul edilir. Bu bilgilerin peygambere aidiyetini kabul ederek reddetmek, iman kavramı içinde zorunlu unsur olan güveni zedeler. Böyle bir durumda da imandan söz edilmez. Hz. Peygamber’den (sav.) gelen bu haberleri imanın gereği olarak tasdik edebilmemiz için ona dayanan bilgilerin ondan kaynaklandığını kesin olarak bilmemiz gerekir. Birinci muhatapta oluşan kesin bilginin bizde de oluşabilmesi için haberin tevatür yolu ile bize ulaşması lazımdır.

Mütevatir haber, yalan üzerine kasıtlı veya kasıtsız, ittifak etmeleri aklen mümkün olmayan bir kalabalığın, yine kendileri gibi bir kalabalıktan rivâyet ettiği

101

haberdir.329 İbn Hibbân (ö.354) böyle bir haberin gerçekleşmesinin mümkün olmadığı kanaatindedir. Ona göre Hz. Peygamber’den (sav.) aktarılan bütün haberler ahâd haberlerdir. Bu görüşe şu şekilde ulaşır: Hz. Peygamber’e (sav.) dayandırılan bütün haberlerin her nesilde en az iki adil şahitten rivâyet edilmesi gerekir. Bu iki adil şahsın her birinin de iki adil şahitten haberi rivâyet etmeleri gerekir. Hz. Peygamber’e (sav.) kadar böyle bir haberin rivâyeti mümkün değildir. Bu durumda bütün haberler ahâd olmuş olur.330 Fakat büyük çoğunluk mütevatir haberin gerçekleşmesinin mümkün olduğu kanaatindedir.

Araştırmamızın konusu olan dönemde tartışılan konulardan biri de tevatür oluşabilmesi için yeterli sayının ne kadar olacağıdır. Kimi usûlcüler tevatür için ravilerde asgari alt sayı sınırı belirlemişlerdir. Örneğin İstahrî’ye (ö.328) göre bu rakam ondur. Sayrafî (ö.330) isebu sayının adil yirmi kişi olduğu görüşündedir.331 Mu’tezileden Ebû Huzeyl’e (ö.235) göre yirmidir.332 Mütekellim usûlcülerin ve fukahanın çoğuna göre tevatür için belirli bir sayı tespit edilemez. Her haber için psikolojik olarak kesin bilgiyi doğuracak kadar sayının varlığını öngörürler. Onlara göre, farklı karinelerle desteklenmiş haber ile mücerret haberin tevatür düzeyinde kabulü için aranan ravi sayısı değişkendir.

Mütevatir haberi aktaranlarda aranan şartlardan biri İslam şartıdır. Mütekellim usûlcüler arasındaki yaygın kanaate göre haberi aktaranların Müslüman olması şart koşulmaz. Ebû’l-Hüseyn b. El-Kattân (ö.359) mütekellim usûlcülerden bazılarının ileri sürdüğü mütevatir haberi aktaran ravilerin bir kısmının Müslüman olması şartını kabul etmez. Ona göre; mütevatir haberde kâfir ile Müslüman eşittir. Kaffâl (ö.365) da ravilerin Müslüman olması şartını kabul etmez. O, Hıristiyanların Hz. İsa’nın (as) öldürüldüğü haberini kabul etmeme gerekçemizin, onların kâfir oluşu değil, haberin ahâd yolla gelmesi olduğunu söyler.333 Yani büyük bir topluluk

329

Koçyiğit, Hadis Usulü., s.16. 330

İbn Hibbân, a.g.e., I/56; Zerkeşî, a.g.e., III/311. 331

Zerkeşî, a.g.e., III/298. 332

Abdulkâhir el-Bağdâdî, el-Fark Beyne’l-Firak, Dâru’l-Ceyd, Beyrût 1987, s.109; Subkî, el-İbhâc, II/292; Şevkânî, a.g.e.,I/131.

333

102

tarafından aktarılan bu bilginin reddi, kafirlikten dolayı değil tevatür şartlarının gerçekleşmemesinden dolayıdır.

Mütevatir haberin doğurduğu bilgi, kesin bilgidir. Îsâ b. Ebân (ö.220) mütevatir haber sonucunda oluşan bilginin zaruri bilgi olduğunu ifade etmiştir.334 Mu’tezileden Nazzâm (ö.231) ve Kaderiyeden bazılarına göre mütevatir haber bazen yalan olabilir. Ona göre beş duyu ile erişilemeyen bilginin doğruluğu haberdeki işiteni kabule zorlayan durumdur. Tevatür ehlinin yalan haber üzerinde birleşmesi mümkündür. Tam tersi olarak zaruri bilgi doğuran bir haber ahâd yolla gelirse bu durumda kesin bilgi doğurur.335 Burada haberi kesin kılan şey ravi sayısı değil bilgiyi destekleyen faktörlerdir.

Buveytî’ye (ö.232) göre yaşadığımız döneme ait bilgiler tevatür yolu ile bize ulaşırsa bu tür bilgiler de tevatür kapsamında değerlendirilip kesin bilgi doğurur.. Ama geçmiş zamandan aktarılan bilgilerin kesin bilgi doğurması veya doğurmaması mümkündür.336

Mütekellim usûlcülerin büyük çoğunluğuna göre mütevatir bilgi müktesep olmayan zaruri bilgidir. Ebû’l-Kâsım el-Belhî/el-Ka’bî’ye (ö.319) göre ise bu tür haberler mükteseptir. Dekkâk’a (ö.392) da bu görüş nispet edilmiştir.337 Ka’bî’nin (ö.319) bu görüşü ile neyi kastettiği tam anlaşılmamaktadır. Ebû Hüseyn el-Basrî (ö.436), onun bu görüşündeki müktesepliğin haberin içeriğinden çok mütevatir bilginin araştırılması esnasında kullanılan öncüllerden kaynaklandığını belirtmiştir.338 Yani; haberin mütevatir oluşunun tespit edilmesi müktesep yollarla gerçekleşmektedir.

334

Cessâs, a.g.e., III/48; Serahsî, a.g.e., I/292. İsâ b. Ebân’ın konu ile ilgili görüşlerinin ayrıntılı değerlendirmesi için bkz. Murtaza Bedir, Fıkıh, Mezheb ve Sünnet (Hanefi Fıkıh Teorisinde Peygamber’in Otoritesi), Ensar Neşriyat, İstanbul 2004, s.95-105.

335

Cüveynî, el-Burhân, I/370; el-Gazâlî, el-Mustasfâ, I/137; Serahsî, a.g.e., I/330; Âmidî, el-İhkam, I/261; Zerkeşî, a.g.e., III/303.

336

Zerkeşî, a.g.e., III/303. 337

Basrî, a.g.e., II/552, Ebyârî, a.g.e., II/599; Subkî, el-İbhâc, II/286; Âmidî, el-İhkam, II/27; Zerkeşî, a.g.e., III/304; İbn Akîl, a.g.e., IV/336-337.

338

103

b) Fâkihlerin Amel Edilmesi Konusunda İcma Ettiği Ahâd Haber

Ahâd yolla gelip de fâkihlerin kendisi ile amel konusunda icma ettikleri bilgiler kesin bilgi doğurur. Bu görüş mütekellim usûlcülerin yaygın görüşüdür. Örneğin; ninenin torununa mirasçı olması ahâd yolla sâbit olmuş bir haber olsa da fâkihlerin icması, oluşan bilgiyi kesinleştirir. Ebû Hâşim el-Cübbâî (ö.321), Kerhî (ö.340), Ebû Abdillâh el-Basrî (ö.369) bu görüşte olanlar arasında zikredilmiştir.339 Ebû Hüsey el-Basrî (ö.436) Îsâ b. Ebân’ın (ö.220) sahabilerin çoğunluğunun kabul ettiği ve yapmayanı kınadıkları amelin kesin bilgi doğurduğu görüşünü aktardıktan sonra, kendisine göre bu tür çoğunluğa ait kanaatin kesin bilgi doğurmayacağını belirtir.340

Hâris el-Muhâsibî (ö.243) de bu yolla oluşacak bilginin hak ve doğru olduğunu söyler. Örneğin; kırk koyundan bir koyunun zekât verilmesi konusunda ümmetin ittifakı gibi. Ona göre bunun tam tersi de geçerlidir. Ümmetin terki konusunda icma ettiği haberin geçersizliği kesin olur.341 Yine, Nazzâm (ö.231) doğruluğu raviler dışında başka karinelerle çevrili ahâd haberin kesin bilgi doğurduğu kanaatindedir.342 Yani ravi sayısının dışında, farklı karinelerle desteklenen ve tevatüre ulaşmayan haber de kesin bilgi doğurur. Nitekim onun daha önce haberi aktaran kişilerin sayısından çok haberi zaruri bilgi düzeyine çıkaran karineleri esas aldığını ifade etmiştik.

c) Müstefiz Haber

Müztefiz haberin üzerinde uzlaşılmış bir tanımı yoktur. Genellikle usûlcüler müztefiz haberi rivâyet zincirinde en az üç kişinin bulunduğu haber olarak tanımlarlar.343 Ahâd haber kapsamında değerlendirilir. Kimileri mütevatir ile ahâd arasında bir yerde olduğu kanaatindedir. Hanefî usûlcülerinin tasnifindeki meşhur

339

Zerkeşî, a.g.e., III/307. 340

Basrî, a.g.e., II/554. 341

Zerkeşî, a.g.e., III/308. 342

Cessâs, a.g.e., III/32; Cüveynî, el-Burhân, I/375; Cüveynî, et-Telhîs, II/292; eş-Şîrâzî, Tabsira, I/298,300; eş-Şîrâzî, el-Luma’, s.39; Sem’ânî, a.g.e., I/333; Ebyârî, a.g.e., II/588; Serahsî, a.g.e., I/330; Subkî, el-İbhâc, II/283; Zerkeşî, a.g.e., III/310.

343

104

haber yerine kullananlar da vardır. İsâ b. Ebân’a (ö.220) göre bu tür haberler kesin bilgi doğurur. Mütevatirden farklı olan tarafı bu tür bilgileri inkar edenlerin tekfir edilmemesidir.344 Kimileri, herkes arasında yaygın olan ve kabul edilen haber anlamında kullanmışlardır. Sayrafî (ö.330) ve Kaffâl (ö.365) ise müztefiz haberin, mütevatir haberle eş anlamlı olduğu kanaatindedirler.345 Müstefiz haberi son iki şekilde kabul edenlere göre o, kesin bilgi doğurur. Diğer tasniflere göre oluşacak bilgi zannidir.