Bu tür kaynaklar akıldan bağımsız var olan kaynaklardır.
a. Bizden öncekilerin şeriati. Şüphesiz ki Kurân’ın nüzûlü ile beraber eskiye ait şeriatler nesh edilmiştir. Burada kastedilen, nasslarda eski ümmetlere yapılan atıfların bizim açımızdan durumudur. Bu konuyla ilgili olarak İbnu’l-Kattân (ö.359) İbn Sureyc’ten (ö.306) şunu aktarır: Allâh’ın değiştirdiği dışında kitâbında bahsettiği her şey haktır ve bize vâcibtir.592 Yani ona göre nasslarda var olan bilgiler Allâh tarafından değiştirilmediği müddetçe bizim için de geçerlidir.
b. İnsanların rahatsız olmadan kabul ettikleri şeyler. Bu delil, bir yönü ile örfe benzer. Sayrafî (ö.330), insanlar arasında bilinen adetlerin iki türlü olduğunu söyler. Bunlardan birincisi, insanların yemesi, içmesi, giyinmesi esnasında adet edindikleri şeylerdir. Dini hayat dışındaki doğal yaşantılarındaki adetleridir. Bunlar doğal olarak kabul edilir. İkincisi ise dini konulardaki adetleridir. Bu tür konular da bir kavme özgü olup da diğer toplulukların uygulamadıkları adetler olabilir. Bunların kaynak değerinde olabilmesi için başka bir delille desteklenmeleri gerekir. Veya bir kavme özgü olmayıp insanlar arasında yaygın ve kabul gören dini adetlerdir. Her tarafta yaygın olup insanların hepsi tarafından kabul edilen adetlerse bunların aksine hareket etmek câiz olmaz. Çoğunluğun uyguladığı adetlerse hüccet değeri taşımaz.593 Burada insanların ortak davranışlarının şerî anlamda bir kaynak değer ifade ettiği şeklinde bir kanaat oluşabilir. Hâlbuki İbn Sureyc’in (ö.306) kastettiği bu değildir. Çünkü onun yaptığı bu tasnifin Müslüman topluluklar göz önüne alınarak yapılmış bir tasnif olarak anlaşılması gerekir. Çünkü; ona göre insanların tamamının dini konulardaki adetleri dini bir kaynağa dayanır. Yine onun şöyle dediği aktarılır: “Hükümlerin
591
Zerkeşî, a.g.e., IV/397. 592
Zerkeşî, a.g.e., IV/350. 593
153
adetler üzerine kurulduğunu iddia etmek hatadır. Bilakis hükümler fiillerin başlangıç kaynağıdır.”594
c. Sahabe sözü. Sahabilerin herhangi bir konudaki görüşlerinin şerî anlamda bizi bağlayıp bağlamayacağı araştırmamızın konusu olan dönemde tartışma konusu olmuştur. Mütekellim usûlcülerinin çoğu ve Mu’tezileye göre bunun kaynak delil olma özelliği yoktur. Ahmed b. Hanbel’in (ö.241) bu anlamda anlaşılabilecek sözleri vardır.595 Mâlikiler ve Hanefilerin çoğuna göre sahabe sözünün kaynak olma değeri vardır. Hanefi fıkıhçılardan Ebû Said el-Berdaî (ö.317), sahabenin taklidinin vâcib olduğunu söylemiştir. Ona göre, sahabe sözü ile kıyas terk edilir.596 Yine Asamm’a (ö.346) göre de sahabe sözü kıyastan evladır ve ona tercih edilir.597
İbn Ebî Hureyre (ö.345) ve İbnu’l-Kattân (ö.359), sahabe sözünün, kıyasla desteklenmesi durumunda alınabileceğini söylemişlerdir. İbn Ebî Hureyre’ye (ö.345) göre, kıyas zayıf dahi olsa sahabi sözünü destekliyorsa sahabenin sözü esas alınarak zayıf kıyas doğrultusunda hüküm verilir.598 Müzenî ve Kaffâl (ö.365) Şâfiî’nin (ö.204) kavlî cedîdinin bu yönde olduğunu aktarırlar. Yani kıyas ile desteklenen sahabi sözü hüccet değeri taşır.599
Kıyas kendi başına bir kaynak kabul edilmesine rağmen sahabe sözünün kıyas ile desteklenmesi durumunda geçerli olduğunu söylemede bir çelişki görünmektedir. Zira kıyasın kendisi hükmün konmasında kendi başına yeterliyken sahabe sözüne ihtiyaç yoktur. Bu durumda sahabe sözü bir anlam ifade etmemektedir. Bu durumu telif etmek için birçok görüş ortaya atılmıştır. İbnu’l- Kattân (ö.359), Şâfiî geleneğinde yetişmiş kişilerin bu durumu iki şekilde telif etmeye çalıştıklarını söylemektedir: Bunlardan birincisi, Şâfiî’nin (ö.204) görüşünün, aynı konuda birbirine denk iki kıyasın bulunması durumunda sahabe sözünün geçerli
594
Zerkeşî, a.g.e., IV/357. 595
Ferrâ, a.g.e., IV/180-184; Zerkeşî, a.g.e., IV/358. 596
Cessâs, a.g.e., III/361-362; Ferrâ, a.g.e., IV/1185; Serahsî, a.g.e., II/105; Buhârî, Keşfu’l-Esrâr, III/323; İbn Berhân, a.g.e., II/370; İbn Akîl, a.g.e., V/210; Zerkeşî, a.g.e., IV/359.
597
Zerkeşî, a.g.e., IV/360. 598
Zerkeşî, a.g.e., IV/361; Şevkânî, a.g.e.,II/187. 599
154
sayılacağıdır. Bu durumda sahabenin sözüne uygun olan kıyas diğerine tercih edilir, denmiştir. Bu şekilde onun bu konudaki görüşü te’vil edilmiştir. İkincisi ise, Şâfiî’nin (ö.204) kendisinden sahabe sözünün delil olmadığı görüşünün aktarılmasından hoşlanmadığı yönündeki görüştür. Şâfiî’nin (ö.204) kanaatini bu şekilde yumuşattığı ifade edilmiştir.600
Sayrafî (ö.330) de Şâfiî’nin (ö.204) birbirine muârız iki delilden biri ile örtüşen, sahabe sözünü, tercih için önemli bir gerekçe olarak kullandığını ifade etmiştir.601 Sayrafî (ö.330) ve Kaffâl (ö.365) Şâfiî’nin bu görüşünü sahabi sözüne muvafık zayıf nitelikteki kıyasın kuvvetli kıyasa tercih edileceği yönünde anlamışlardır.602 Fakat bu, pek kabul görmüş bir görüş değildir.
Sahabilerin kendi aralarındaki durumları da farklılık arz eder. Her sahabinin sözü aynı güçte değildir. İbnu’l-Kattân (ö.359), Şâfiî’den (ö.204) sahabe sözünün dereceleri ile ilgili farklı rivâyetlerin aktarıldığını ifade eder. Örneğin; Şâfiî (ö.204), Hz. Ali (ra.) ile İbn Mes’ud’un (ra.) ihtilâflı görüşleri ile ilgili olarak ikisinin görüşünün de eşit olduğunu söylemiştir. Başka bir yerde ise dört halifenin görüşünün diğerlerine tercih edileceğini söylemiştir. Çünkü Raşit halifelere uymak gerektiği konusunda nass mevcuttur.603
Yine Dâvud (ö.271), Şâfiî’nin (ö.204) ilk üç halifeyi sayıp Hz. Ali’yi saymadan “Bunların görüşüne uyarım” demesine karşı çıkmıştır. İbnu’l-Kattân (ö.359), Şâfiî’nin (ö.204) bu sözünden Hz. Ali’den yüz çevirdiği şeklinde bir anlamın çıkmayacağını, bu sözün çeşitli şekillerde yorumlanabileceğini söylemiştir. Bu yorumlardan biri, söylenen sözde çoğunluk zikredildikten sonra gerisinin anlaşılacağından dolayı sukut etmiş olabileceğidir. Bu yorum aynı şekilde İbnu’l- Kâss’tan (ö.335) nakledilmiştir. İbnu’l-Kattân (ö.359), bu yorumun daha doğru olduğunu ifade etmiştir. Bir diğer yorum ise Şâfiî’nin (ö.204), bu sözü Mâlik’e (ö.179) ret sadedinde söylemiş olduğudur. Şâfiî’nin (ö.204), Medine ehlinin amelini
600
Zerkeşî, a.g.e., IV/362. 601
Zerkeşî, a.g.e., IV/361. 602
Zerkeşî, a.g.e., IV/363, 366. 603
155
reddetmekle beraber nass ile uyulması gereken Medine’de kalan üç halifeyi zikretmiş olduğu ifade edilmiştir. Kufe’de olması hasebiyle Hz. Ali’yi sayma ihtiyacı hissetmemiştir. Diğer bir yorum ise üç halifenin görüşlerinin Hz. Ali gibi birçok sahabe tarafından dinlenildiği, buna karşılık susmuş olmaları bu üç halifeyi onayladıkları anlamına gelir. Ama aynı durum Hz. Ali için söz konusu değildir. Çünkü onun görüşünü ifade ettiği Kufe’de üç halifenin onayından söz edemeyiz. Bundan dolayı Hz. Ali’yi ayrı saymıştır.604
Sahabilerden sonra gelen neslin onları taklit etmesi zorunluluğu tartışılmıştır. İstahrî (ö.328), sahabenin ihtilâf ettiği konular dışında ayrı bir ihtilâf konusunun açılamayacağı, onların görüşleri çerçevesinde ihtilâf edileceği görüşünü savunmuştur.605 Müzenî (ö.264), Şâfiî’nin (ö.204) görüşünün âlim bir kimsenin sahabe sözüne uyma zorunluluğunun olmadığı yönünde olduğunu bildirmiştir. Âlim, sahabenin fetvasını verirken dayandığı delillere bakarak, konu ile ilgili hüküm verir.606
d. İlham delili. Sufilerin ileri sürdüğü ve Zerkeşî’nin (ö.794) de zikrettiği delillerdendir. Kaffâl (ö.365), bu delil ile ligili şöyle söylemektedir: “Eğer ilimler
ilhâmla hâsıl olsaydı düşünme ve ictihâdın hiçbir değeri kalmazdı. İlhâmı savunan birine görüşünü desteklemek için bir delil getir dediğimizde o kişi ilhâmdan başka bir delil getirirse, o zaman kendi savunduğu tezle çelişir.”607
Değerlendirme:
Şerî deliller ile ilgili araştırmamızın konusu olan dönem incelendiğinde, konunun sonraki eserlerdeki olgunluk düzeyinde işlendiği görülecektir. Özellikle bu bölüm usûl ilminin omurgasını oluşturmaktadır. Döneme ait atıflar incelendiğinde, kitap, sünnet, icma, kıyas bölümlerinin çok detaylı bir şekilde ele alındığı görülecektir.
604
Zerkeşî, a.g.e., IV/370-371. 605
Sem’ânî, a.g.e., II/30; Buhârî, Keşfu’l-Esrâr, III/366; Zerkeşî, a.g.e., IV/371. 606
Zerkeşî, a.g.e., IV/373. 607
156
Özellikle gelişimini III. asrın ortalarında tamamlamış hadis ilminin beslediği sünnet konularının çok detaylı bir şekilde işlendiği gözlenmektedir. Bu anlamıyla döneme ait şerî delillere yönelik atıflar konunun olgunluk düzeyine ulaşıp sistemleştiğini göstermektedir. İhtilaflı deliller ise diğer delillere nazaran biraz daha zayıf durmaktadır.
157
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
III-IV. ASIRLARDA İSTİNBAT YÖNTEMLERİ VE İCTİHAD
TEORİSİNE DAİR USÛLİ GÖRÜŞLER
I. III-IV. ASIRLARDA İSTİNBAT YÖNTEMLERİ
Bu bölüm, kaynaklardan hüküm elde etme tekniklerinin işlendiği bölümdür. Daha çok dilsel konuları içermektedir. Dolayısıyla araştırmamıza konu aldığımız döneme ait dilcilerin görüşlerinin de ciddi bir şekilde, usûl eserlerine yansıdığı görülmektedir. Kaynakları anlamanın teknikleri ve bu kaynaklardan hükümlerin nasıl ortaya çıkarılacağı konuları ile ilgili araştırdığımız döneme ait atıfları bu bölümde işleyeceğiz.
A. Emir Ve Nehiy