• Sonuç bulunamadı

İlke düzeyinde kabul edilen deliller, daha çok aklın hüküm çıkarırken kullanacağı prensipleri andırmaktadır. Bundan dolayı bu tür delilleri belli bir başlık altında toplamaktan çok maddeler halinde sunacağız:

a. Sıhhati için bir delil bulunmayan konuların fâsid kabul edilmesi prensibi. İbnu’l-Kattân’ın (ö.359) mümkün gördüğü delillerdendir. Kendisinin aktardığına göre hocası Ebû Alî İbn Ebî Hureyre (ö.345) bu delili kullanırdı. Kendisine bazı konulardaki inkar gerekçesi sorulduğunda cevap olarak “sıhhati için herhangi bir

delil yok” dediğini aktarmıştır.572 Böylece hükmün üzerine inşa edildiği delilin yokluluğu, hükmün yokluğunu da zorunlu olarak gerektirmektedir.

b. Olumlu veya olumsuz anlamda bir şeyin varlığına ait delil ortaya çıktıktan sonra bir arada bulunmaları mümkün olmayan zıddının fasid olduğunu gösteren delil. Bu delili Sayrafî (ö.330) kullanmıştır.573 Çünkü ona göre birbirine zıt iki şeyden biri ispatlandıktan sonra zorunlu olarak diğeri ortadan kalkar.

571

Zerkeşî, a.g.e., IV/291; Şevkânî, a.g.e.,II/164. 572

Zerkeşî, a.g.e., IV/321. 573

149

c. Fayda veren şeylerde serbest oluşun, zarar veren şeylerde ise yasak oluşun asıl olması prensibi. Bu prensip şeriat vârid olduktan sonra alınacak ilkelerdendir. Sayrafî (ö.330) bu delili kullanırken kan, mal, namus, ırz gibi konularda asıl olanın harâm oluş olduğunu vurgular. Bu konuların mübah kapsamında değerlendirilebilmesi için ancak bir delilin varlığını gerekli görür.574

d. Aksine bir delil bulunmadığı müddetçe hukûki vasfın devam etmesi gerektiği prensibi olan istishâb ilkesi. Mâturidî (ö.333), bu delilin tartışma esnasında tartışılan kişiye karşı kullanılabilecek bir delil değeri taşıdığını ifade eder. Yine ona göre hiçbir delilin bulunmadığı durumlarda da delil olarak kullanılabilir. Ona göre kıyas sonucu elde edilen hüküm sebebi ile de terk edilemez.575 Müzenî (ö.264) ve Sayrafî (ö.330) istishabı delil olarak kabul edenler arasındadır.576

İcma ile sâbit olan bir mesele farklı durumlarda ihtilâfa sebep oluyorsa icma ile sâbit olan hükmün ihtilâflı durumlar için gerekliliği konusu istishâb başlığı altında tartışılmıştır. Örneğin; teyemmüm alan kişinin namaz dışında su gördüğü vakit abdestinin bozulacağı konusunda icma vardır. Namaz kıldığı esnada suyu görmesi durumunda ise ihtilâf vardır. Suyun görülmesi ile abdestin bozulacağı icması namaz esnasında suyun görülmesinde geçerli olur mu? Ebû Sevr (ö.240), Müzenî (ö.264), Dâvud (ö.270), İbn Sureyc (ö.306), İbn Hayrân (ö.310), Sayrafî (ö.330) ve İbnu’l- Kattân (ö.359) böyle bir icmanın ihtilâflı alanda da devam edeceğini kabul ederler. Bunu bir delil olarak görürler.577 İbnu’l-Kattân (ö.359) bu konuyu şiddetli bir şekilde savunmuştur.578 O; bir konuda icma edilmesinin, geriye kalan konularda aksine bir delilin olmadığı anlamına geldiğini söylemiştir. Ona göre icmadan ayrılmak ise ancak ortaya konacak bir delil sayesinde mümkündür.579

e. Söylenenler içinde en azını esas alma prensibi. Bu prensip bir yönüyle söylenenler içindeki ortak görüşü alma prensibidir. Kaffâl (ö.365) bu delili

574

Zerkeşî, a.g.e., IV/324. 575

Zerkeşî, a.g.e., IV/328. 576

Ermevî, a.g.e., II/315. 577

Sem’ânî, a.g.e., II/35; Zerkeşî, a.g.e., IV/332; Ferrâ, a.g.e., IV/1265; Şevkânî, a.g.e.,II/177. 578

Zerkeşî, a.g.e., IV/332. 579

150

“Hz.Peygamber ( sav.) tarafından miktarı belirlenmesi gereken bir mücmeli beyan

etmek amacıyla kendisinden bir fiil vârid olması, mevcût olanların en azıyla hüküm verilmesi”580 şeklinde ifade etmiştir. İbnu’l-Kattân (ö.359), sahabiler arasında ihtilâf edilen konularda konuya ilişkin delilin bulunması durumunda doğal olarak delilin desteklediği hükmün esas alınacağını ifade eder. Ona göre, konuyu destekleyen herhangi bir delilin bulunmaması durumunda ise miktar bakımından söylenen sözlerden en azı esas alınır. Çünkü; en az, üzerinde ittifak edilen miktardır. İbnu’l- Kattân (ö.359), Şâfiî’nin (ö.204) görüşünün bu yönde olduğunu ifade eder. Örnek olarak Yahudinin diyeti konusundaki sahabe ihtilâfını delil gösterir. Sahabeden, Yahudinin diyetinin müslümanınkine eşit veya yarısı veya üçte biri olduğu ile ilgili farklı görüşler aktarılmıştır. Şâfiî (ö.204), bu görüşlerden en azını almıştır.581 Kaffâl (ö.365), Şâfiî’nin bu görüşünü Cuma namazının en az kırk kişi ile kılınması gerektiği görüşü ile temellendirir. Çünkü; Hz. Peygamber’den (sav.) konuyla ilgili gelen rivâyet en az kırk kişi ile namaz kılmış olmasıdır.582

f. Hükmü reddedenin delil getirme gerekliliği prensibi: Sayrafî (ö.330) ve Kaffâl (ö.365), hükmü inkâr eden kişiye delil getirme zorunluluğunun var olduğu kanaatindedirler. İbnu’l-Kattân (ö.359), mütekellim usûlcülerin birçoğunun bu görüşte olduğunu ifade etmiştir. Dâvud (ö.270) ve Zahirilere göre böyle bir kişi delil getirmek zorunda değildir.583

g. İstihsân prensibi: Kerhî (ö.340), bu delili, ““Müçtehidin bir meselede, o

meselenin benzerlerine verdiği hükümden vazgeçmesini gerektiren başka bir delile dayanarak o hükmü bırakıp başka bir hüküm vermesidir.”584 şeklinde tanımlamıştır. İstihsân, genel olarak Hanefilerin kullandığı bir delildir. Mu’tezileden İbnu’l-Fârid (ö.?), İyas b. Muaviye (ö.122), Mâlik b. Enes (ö.179) ve Şâfiî’nin (ö.204) bazı

580

Zerkeşî, a.g.e., IV/336. 581

Zerkeşî, a.g.e., IV/336-337. 582

Zerkeşî, a.g.e., IV/337. 583

Zerkeşî, a.g.e., IV/340-341 584

Şîrâzî, Tabsira, I/493; Sem’ânî, a.g.e., II/270; Ebyârî, a.g.e., III/408; Âl İbn Teymiyye, a.g.e., s.433; Buhârî, Keşfu’l-Esrâr, IV/4; Râzî, el-Mahsûl, VI/169; Subkî, el-İbhâc, III/189; Zerkeşî, a.g.e., IV/390.

151

yerlerde istihsân lafzını kullandığını söylemiştir.585 Mâlikilerden, Esbağ b. el-Ferec (ö.225), istihsânın kıyastan daha güçlü bir delil olduğunu söylemiştir. İbn Huveyzimendâd (ö.390), Mâlikilerin istihsânı iki delilden en kuvvetlisini tercih etmek anlamında kullandıklarını ifade etmiştir.586 İbnu’l-Kattân (ö.359), Irak ehlinin (Hanefilerin) istihsânı asli bir delile dayanmasa da akıllarınca güzel görünen şeyi almak şeklinde anladıklarını ifade etmiştir.587

Şâfiî’nin (ö.204) istihsân deliline reddiye yazmış olmasına rağmen kendisinin bazı meselelerde istihsânı kullandığına dair görüşler ileri sürülmüştür. Örneğin; İbnu’l-Kâss (ö.335) onun üç meselede istihsân yaptığını ifade etmiştir. Kimileri bu meseleleri daha da arttırmaktadır. İstahrî (ö.328), İbn el-Kâss (ö.335) ve Kaffâl (ö.365) Şâfiî’ye nispet edilen ve istihsân gibi görünen bu tür görüşlerin hiçbirinin delilsiz olmadığını, onun tercih ettiği görüşün delilinin güzel oluşunu ifade etmek için istihsân kelimesini kullandığını söylemişlerdir.588 Nitekim İstahrî (ö.328), iki görüşten birini istihsân yolu ile tercih etmenin ancak ictihâd ve araştırma sonucunda mümkün olduğunu ifade etmiştir. İctihâd ve araştırma yapılmadan istihsân delilinin kullanılmasının mezmûm olduğunu söylemiştir.589 Şâfiî’nin (ö.204) istihsân lafzını kullandığı yerlere dikkat edildiğinde bunların sözlük anlamında kullanıldığı görülecektir. Nitekim Sayrafî (ö.330) de bu şekilde anlaşılması gerektiğini ifade etmiştir590

ğ. Delâletu’l-İktiran: Nasslarda beraber zikredilen iki şeyin hükmünün aynı olarak kabul edilmesi prensibi. Bu delili Şâfiî (ö.204) kullanmıştır. Şâfiî’nin (ö.204) iktirân delilini kullandığı ile ilgili şu örnek verilmektedir: Şâfiî (ö.204), “Haccı ve

umreyi Allâh için tamamlayın.” (2/195) âyetinden umrenin de hac gibi farz olduğu

585

Zerkeşî, a.g.e., IV/386. 586

İbn Ferhûn, Tabsiratu’l-Hukkâm fî usûli’l-Akdiyye ve Menâhicul’-Ahkâm, Dârul’-Kutubi’l- İlmiyye, 1995, II/63; İbn Hazm, a.g.e., VI/16; Zerkeşî, a.g.e., IV/387.

587

Zerkeşî, a.g.e., IV/387. 588

Zerkeşî, a.g.e., IV/394. 589

Zerkeşî, a.g.e., IV/395. 590

152

hükmünü çıkarmıştır. Çünkü ikisi beraber zikredilmiştir. Bu delili Müzenî (ö.264), İbn Ebî Hureyre (ö.345) ve Sayrafî (ö.330) de kullanmıştır.591