• Sonuç bulunamadı

E. İllet

5. İlleti Tespit Yolları

İlletin tespiti ile ilgili birçok yöntem ileri sürülmüştür. Konuyla ilgili araştırmamızın konusu olan döneme ait yapılmış atıflar ise çok az yer tutmaktadır. Dolayısıyla kıyasın gelişim aşamasının bu dönemde devam ettiği söylenebilir. Bundan dolayı illetin tespitinde kullanılan yöntemlerin az bir kısmına değinmek durumunda kalacağız.

En yaygın olan yöntem sebr ve taksim yöntemidir. İllet olmaya müsait vasıfları tespit edip eleme yöntemidir. Bu yöntem, iki şekilde olur: Birincisi

“münhasır” yani üçüncü halin imkansız olduğu durumlardır. Yani bir vasfın

reddedilmesinin diğer vasfı zorunlu olarak kabul etmemizi gerektirdiği durumlardır. “İllet, ya bu ya da budur. Bu olamayacağına göre budur” demek gibidir. Başka ihtimal taşımaz. İkincisi ise “münteşire”dir. Yani yapılan tasnifin dışında başka şeyi özellik olarak taşıma ihtimali vardır. Bu konuda “ya bu ya da bu” diyemeyiz. Başka şey olma ihtimalini ortadan kaldıran bir tasnif olmaz. Münhasırın illeti tespitte delil olabileceği açıktır. Fakat münteşirin illeti tespitte delil olabileceği tartışma konusu olmuştur. Münteşireyi bazıları delil olarak görmez. Kimisi sadece ameli konularda delil olarak görür, kimisi destekleyici bir karine olarak görür. Ebû Hasan Eş’arî’ye (ö.324) göre mutlak anlamda münteşire illeti tespitte delildir.556

İbnu’l- Kattân (ö.359) konuyla ilgili bir durumu daha ortaya koyar. Bir özellik hariç bütün ihtimallerin ortadan kalktığı durumlarda geriye kalan vasfın illet

554

Zerkeşî, a.g.e., IV/158. 555

Zerkeşî, a.g.e., IV/163. 556

145

kabul edilip edilmeyeceği durumudur. Kimileri geriye kalan vasfın illet kabul edilebilmesinin ancak başka bir delil vasıtasıyla desteklenmesiyle mümkün olacağını söyler. İbnu’l- Kattân (ö.359) ise böyle bir delile ihtiyaç olmadığını söyler.557 O, bütün ihtimaller ortadan kalktıktan sonra geriye kalan vasfın başka delil aramaksızın illet kabul edileceği kanaatindedir.

İlleti tespitte, asılda fere benzer birçok özellik olmakla beraber asıldaki bu özellikler hükmün konmasının illeti değilse, bu özellikler aslın hükmünü alma konusunda fer için illet kabul edilir mi, edilmez mi, sorusu araştırmamızın konusu olan dönemde tartışılmıştır. Buna usûlde “kıyası şebeh” denir. İlleti bu şekilde belirlenmiş kıyasın geçerliliği ile ilgili birçok görüş ileri sürülmüştür. Bazıları şebeh kıyasını hüküm çıkarmada delil kabul ederken, kimileri bunu reddetmiştir. Reddedenler arasında Sayrafî (ö.330) ve Ebû İshâk el-Mervezî (ö.340) sayılmaktadır.558 Bu çeşit kıyasın kabulüne dair Şâfiî’ye (ö.204) nispet edilen isnâdı Ebû İshâk el-Mervezî (ö.340) reddeder.559 Bu nispeti reddedenler arasında İbn Sureyc (ö.306) de sayılmaktadır. O illet olduğu ortaya çıkmayan benzerlik yolu ile yapılan kıyası kabul etmez.560

Kaffâl’a (ö.365) göre ise asıl ile fer arasındaki benzer özellikler başka şey çağrıştırmayacak düzeyde oluşursa ve bu özellikler illet dahi olmaz ise bu tür kıyas geçerli olur.561 Ebû Hamîd el-Mervezî (ö.362) ise benzer özelliğin, başka şeyi çağrıştırmayacak şekilde kuvvetli olan şebehin olması durumunda bu tür kıyası kabul eder.562

A’sam (ö.346), görünüşte var olan benzerlikler yolu ile kıyas yapılabileceği görüşündedir. Ona, bu görüş, tahric yolu ile nispet edilmiştir. Ona, “Son oturuşa şekil

yönünden benzer olan ilk oturuşa kıyasla son oturuşun sünnet kabul edileceği”

557

Zerkeşî, a.g.e., IV/206. 558

Ebû Hamid Muhammed b. Muhammed el-Gazâlî, el-Menhûl, (thk. Muhammed Hasan Heytû), Daru’l-Fikri’l-Muâsır, Beyrût 1998, s.481; Sem’ânî, a.g.e., II/165; Subkî, el-İbhâc, III/68; Subkî, Refu’l-Hâcib, IV/347; Zerkeşî, a.g.e., IV/211; Şevkânî, a.g.e.,II/137.

559

Zerkeşî, a.g.e., IV/211. 560

Zerkeşî, a.g.e., IV/214. 561

Zerkeşî, a.g.e., IV/214. 562

146

demesinden yola çıkarak bu görüş nispet edilmiştir. Ahmed b. Hanbel’e (ö.241), aynı şekilde bu görüş nispet edilmiştir. Ahmed b. Hanbel (ö.241), tam tersi olarak son oturuşa kıyasla ilk oturuşu vâcib kabul etmiştir.563

İlleti tespitte kullanılan yöntemlerden biri de “deveran” yöntemidir. Bu yönteme göre; varlığıyla beraber hüküm var olup yokluğunda hüküm ortadan kalkıyorsa bunun illet olduğu kesinleşir. Örneğin; şarap, sarhoşluktan dolayı harâmdır. Şarap sarhoşluk özelliğini kaybedip sirke olduğunda harâm oluş hükmünü kaybediyorsa sarhoşluğun illet oluşu ispatlanmış olur. İlletin “tard” ve “aks” özelliğini taşıması gerekir. Sayrafî (ö.330) ve Ebû Alî b. Ebî Hureyre (ö.345) başka ihtimaller taşımamak şartı ile bu yöntemin zanni olarak, illeti tespitte bir yöntem olduğunu kabul ederler. Sayrafî (ö.330), deveranı, illetin şartı olarak görmekle beraber illet oluşunun geçerliliğine dair kesin bir delil olarak görmez.564 Yani ona göre deveran illetin şartı olmakla beraber illeti tespit etmekte kesin bir delil kabul edilmez. Yine Sayrafî (ö.330), mütekellim usûlcülerin illeti tespitte deveranın delil oluşunu kabul konusunda farklı kanaatler ileri sürdüklerini aktarır. Kimileri illeti tespitte onu müstakil bir delil kabul ederken, kimileri tek başına delil olması için başka bir delille desteklenmesi gerektiğini söylerler.565

İlleti tespit yöntemlerinden birisi de “tard” yöntemidir. Usûlcüler arasında tardın tarifi ile ilgili farklı yaklaşımlar olmakla beraber, genelde hükmün konmasına uygun/münasip olmayan, hükmün varlığına tesir etmeyen fakat hükmün varlığı ile beraber sürekli var olan vasıf olarak tanımlanır. Deverandan farklı olarak varlıkta hükümle beraber olmakla beraber hükmün yokluğunda hükme mukarin değildir. Şebehten farkı ise benzer vasıflar illetin direk kendisi değilken tardda bulunan özellik münasip ve müessir olmasa da illettir.

Tardın illeti tespitte bir delil olarak kabul edilip edilmeyeceği ile ilgili farklı görüşler ileri sürülmüştür. Sayrafî (ö.330), tardı illetin tespitinde delil kabul

563

Subkî, el-İbhâc, III/68; Zerkeşî, a.g.e., IV/213. 564

Zerkeşî, a.g.e., IV/218. 565

147

etmektedir.566 Tabi deveranda olduğu gibi muhtemelen kesin bir tespit yöntemi olarak değil de zanni bilgi doğuran bir yöntem olarak kabul etmektedir. Kerhî (ö.340) de tardın tartışmada destekleyici bir veri olarak kullanılabileceği, fakat illeti ispat edici bir delil olarak görülemeyeceği kanaatindedir.567

İbn Sureyc (ö.306) de tardı, illeti tespitte delil kabul edenlerdendir. Yalnız elde edilecek şeyin zanni bir bilgi doğurduğu kanaatindedir.568