• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

2.2. Kazak Boy Teşkilatı

Kazak milletinin oluşma süreci, etnik toprak sınırlarının oluşma süreci ile birlikte devam etmiştir. Neticede etno karışım ve ekonomik etkenlerin altında bugünkü Kazakistan toprakları üzerinde üç etnik bölge meydana gelmiştir. Bunlar; Ulu, Orta ve Küçük Cüzler’dir. Söz konusu Cüzler, çeşitli kültürel, ekonomik, politik ve coğrafi etkenlerden dolayı meydana gelmiş olsa da onların oluşması ve

89

gelişmesinin doğası ve niteliği hakkında çeşitli tartışmalar günümüzde hâlâ devam etmektedir.

Kazak Cüzleri hakkında ilk yazılı belge, 1731 senesinde Rus İmparatoriçesinin Kazak topraklarındaki elçisi M.Tevkelev’in kaleminden çıkmıştır. Bu belgede, “Kırgız-kaysak200 diyarı 3 bölgeden oluşur. Bunlar; Ulu Cüz, Orta Cüz ve Küçük Cüz denmiştir. Çokan Valihanov’dan önceki tüm araştırmacılar genel olarak bu belgeye dayanmışlardır.

Çokan Valihanov ise halk içinde yaygın olan çeşitli destan, masal, şiir ve rivayetlere dayanarak Kazakların üç Cüze bölünme zamanını belirlemeye çalışmıştır. Ona göre, “Kazak Cüzleri, XV- XVI. yüzyıllarda Moğol ulusları örneği ile meydana gelmiştir”.201

Cüzler, Kazak etnik kimliğinin bir özelliğidir. Cüzlerin her biri kendi göçebe ekonomilerinin ortak çıkarları etrafında birleşmiş ve toprak olarak birbirlerinden ayrılmıştır. Her bir Cüz’e has özellikler bir Kazak atasözünde şöyle anlatılmaktadır:

Ulu Cüze değnek ver ki, hayvanla uğraşsın, Orta Cüze kalem ver ki, davayla uğraşsın, Küçük Cüze mızrak ver ki, düşmanla uğraşsın.

Gerçekten de bu öyle olmuştur. Çünkü Orta Cüz’ün toprakları, Rusya’nın eğitim merkezlerine yakındı ve Kazakların elit kesimi özellikle bu Cüz’de bulunmaktadır. Küçük Cüz mensupları ise, Kazak Ordusu’nun büyük bir bölümünü oluşturdular ve Rus sömürgecilik politikasına ve Orta Asyalı komşularına karşı çok sayıda savaş yaptılar. Ulu Cüz Kazakları ise diğer iki Cüze kıyasla daha çok yerleşik ve yarı yerleşik hayat tarzı sürdürüyordu. Bu durum ise onun hayvancılık ve tarımla uğraşmasına elverişli geliyordu. Üç Cüzü birleştiren ortak bir slogan vardı. O da

200 Kırgız-Kaysaklar; 1936 yılına kadar Kazaklar, tüm tarihi yazı ve belgelerde bu ad altında

incelenmiştir.

90

ALAŞ (Altı büyük kabilenin adı) idi. Her bir Cüz, kendisine alaş derdi. Bugün Kazaklar hâlâ kendilerine alaş diyorlar.202

Cüzlerin kurulması esasen; ayrı kabile ve tayfaların birlikler şeklinde birleşmesi ile oldu. Kazak kabile ve tayfalarının üç büyük birliği olan üç Cüz’ün mekân ettikleri topraklar şöyle idi: Ulu Cüz kabilelerinin mekan yeri, İli nehri sahili ile Şu, Talaş ve Sirderya boyu; Orta Cüz’ün mekan yeri Altay dağları kenarları ile İrtiş kıyıları, Jetısu’nun kuzey kısmı, şimdiki Orta Kazakistan bölgesi; Küçük Cüz’ün mekan yeri Sirderya’nın Aral denizine döküldüğü yerden başlayıp Hazar denizine kadar devam etmekteydi. Günümüzde de Kazaklar arasında Cüzler ve kabileler korunmuştur. Dolayısıyla, üç Cüz’ün genel mekân yerleri de korunmuştur. Yalnız sürekli göç olduğunda bazı kabileler kendi topraklarını terk etmiş olabilir, fakat bugün her Kazak kendisinin hangi Cüz’e ve onun içinde hangi kabileye ait olduğunu bilir.

Kazakların nasıl Ulu Cüz, Orta Cüz ve Küçük Cüz’ü kurduğu, nasıl Kazak ve Alaş isimlerini aldığı hakkında birçok rivayet vardır.203

Kazakların üç cüz şeklinde tasnifi, etnik birleşimi değil, coğrafik, iktisadî, sosyal ve idarî yapının özellikleri ile ilgili bölgesel birliktir. Kazak bozkırı eskiden beri üç bölgeye ayrılmıştır.204 Kazak cüzlerinin hepsinin yaşam alanları bir birinden ayrı olarak taksim edilmiştir. Ulu cüz, İli nehri sahili, Şu, Talaş ve Sirderya kıyılarında; Orta cüz Altay dağları çevresi, İrtiş kıyıları, Yedisu’nun kuzey kısmı yani şimdiki Orta Kazakistan’da, Küçük Cüz de Sirderya’nın Aral Denizi’ne döküldüğü yerden başlayıp, Hazar denizine kadar devam eden bölgelerde yaşamaktaydılar.205

Günümüzde bu özellik muhtelif yer değiştirmelere rağmen, Kazaklar hangi cüz ve kabileye ait olduklarını bilip, buna özen göstermektedirler. Bu üç cüz Alaş

202 Mağauin, M, a. g. e, s. 59.

203 Baykuzu, Tilla, Deniz, “Kazakların soy, damga ve uranları”, Türk Dünyası Araştırmaları, sayı:

118, İstanbul, Şubat 1999, s. 229.

204 İsmail, Z, a. g. e, s. l49.

91

ortak noktasında birleşmektedirler. Her bir cüz kendisine Alaş dediği gibi, bugünkü kazaklar da kendilerine Alaş adım vermektedirler.

Kaynaklar, Kazakların, ata-baba şecerelerine çok önem verdiğinden söz etmektedir. Şecerelerini gelecek kuşaklara öğretmek, aile eğitimin önemli bir parçasıdır. Bilhassa, “yedi atasını bilmeyen öksüzlüğün işareti” sayılmış, evlilik ilişkilerinde de, yedi göbek akrabalık bulunmamasına özen gösterilmiştir. 206

Kazaklar, kendi soy ağacını ezberleyen insanlara “şecereci” ismini verip, saygı göstermişler bu unvana sahip olanlar, bir cüzün soy ağacını bilebildikleri gibi, bazıları üç cüzün de soy ağacını ezbere bilenleri vardır. Onlar Kazakların 7 atasına kadar tek tek saymışlar, 200’den fazla kabileyi ezbere bilmektedirler ki, her bir kabilenin kendisine ait şeceresi bulunmaktadır. Bunlardan bazıları yazılı, bazıları da sözlü olarak günümüze kadar gelmiştir.207

Kazakların cüz, boy ve kabilelere göre tasnifi ve bunlara mahsus işaretler, iktisadî hayatlarının da gereğiydi. Zira Kazaklar, nesillerinin ait olduğu boylarının isimleri dışında damga ve uranlarını da tamamen korumuşlardır. Çünkü bunlar hayvancılık ile uğraşan halkın eski çağlardan beri, birleşme, yardımlaşma ve anlaşmalarında bir yemin yerini tutmuştur. İmparatorluk mührü olarak da kullanılmıştır. Çeşitli boyların toplanma ve alışveriş yerlerini işaret etmek için dağ yamaçlarındaki kayalara kazımışlardır.

Damga ve uranlar bozkırda hayvanların işaretlenmesinde kullanılır, böylece bir birlerine karışmaları önlenirdi. Göktürk ve Kazaklar, hayvancılığı organize etmekte kullandıkları en önemli yöntem, bu damga ve işaretlerdir.

Kazak halkının çeşitli boy ve damgaları, başka boylar tarafından fark edilmek amacıyla bayraklarda da kullanılırdı. Bu bayraklar sayesinde, o grubun hangi boya ait olduğunu sormaya ihtiyaç kalmazdı. Özellikle savaşlarda bu önemli bir uygulamaydı.

206 Ergalieva, J, Şakuzadaulı N, a. g. e, s. 330. 207

92

Damgalar aynı zamanda hangi kabileden olduğunu belli etmek için mezarlarda da kullanılırdı. Eğer bir kişi ölürse, onun ailesi veya kabilesi köşeli bir taşın üzerine boy damgasını kazıyarak, mezarının ortasına dikerdi.208